Merkez Siyasetin Kürt Açmazı

Türkiye’de merkez siyaset yapmak için sadece toplumun tüm unsurlarının maslahat ve hassasiyetlerini gözetmek yetmiyor. Aynı zamanda devletin ve devletin resmî ideolojisinin de merkezinde kalmak gerekiyor.

Merkez Siyasetin Kürt Açmazı

2019 yılının Aralık ayında Gelecek Partisi, 2020 yılının Mart ayında da Deva Partisi kuruldu. Bu iki partinin kitleselleşebilmek adına yöneldiği seçmen gruplarının başında Kürtler geliyor. Bu durum da kuruldukları andan itibaren Kürt meselesine dair ne söylediklerine sıkça kulak kabartılmasına sebebiyet veriyor. Bu partilerin merkeze gelebilmek adına ihtiyaç duyduğu kitleselleşme dinamiklerinin öncüllerinden olan Kürt oylarının merkeze gelindikten sonra Kürt temsilini ne yönde sağlayacağına dair tartışmalar yaşanıyor.

 

“İktidara geldikleri an Kürt meselesine dair yaklaşımları dönüşür” ya da “AK Parti kurulurken de böyleydi” gibi, bu partilerin Kürt meselesine dair yaklaşımlarına dair eleştiriler sıklıkla bir önyargıyı çağrıştırsa da bu düşüncenin Kürt seçmende ve siyasetçilerinde endişeyle karışık bir öngörü olarak ortaya çıkmasının tarihsel arka planından bahsedilebilir.

 

Kürtlerin Merkez ile İmtihanı

 

Cumhuriyet ile beraber Türkiye’de Kürtlerin merkez siyaset ile kurduğu ilişki 1925’te çok partili hayatın ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Halk Fırkası’na kadar dayandırılabilir. Öyle ki bu partinin kapatılmasının baş gerekçesi 1925 yılında gerçekleşen “Şeyh Said isyanı” olarak gösterilmiştir. Dönemin resmi makamlarının iddiası, bu partinin bölge müfettişlerinin isyanda yer alan isimlerle ilişkisi olduğudur.

 

Uzun süren “tek parti” dönemini ortadan kaldıran Demokrat Parti’nin ortaya çıkışıyla beraber Kürtler de Türkiye’de demokratik siyasal alanda belirmişlerdir. Öyle ki 1938 Dersim İsyanı sonrası uzun bir süre sessizliğe gömülen birçok siyasal figür, Kürt meselesinin baş müsebbibi olarak gördükleri CHP iktidarını yıkan Demokrat Parti’de siyaset yapmaya başladı.

 

Demokrat Parti’nin listelerinde tek parti dönemiyle kavgalı Kürt liderler ve aşiretlerinin temsilcileri vardı. 1931 Ağrı İsyanı’na katılmış, isyanda dağda yaşamış Halis Öztürk, Erzurum’dan Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat, Elazığ’dan Suriye’ye göç edip, Suriye KDP’sini (Suriye Kürdistan Demokrat Partisi) kurmuş Nurettin Zaza’nın kardeşi Suphi Ergene, sürgün edilmiş Şeyh Abdülbaki Küfrevi’nin oğlu Kasım Küfrevi, Muş Oxîn şeyhlerinden Giyaseddin Emre, Bitlis’ten Şeyh Selahaddin İnan (Kamran İnan’ın babası), Urfa’dan Ömer Cevheri (Necmettin Cevheri’nin babası), Diyarbakır’dan Ensarioğlullarından Celal Yardımcı, Bucaklardan Mustafa Remzi Bucak, Mardin’den Bahaddin Erdem (Zeynel Abidin Erdem’in amcası) gibi uzun yıllar bölgede kuşaklar boyu siyaset yapacak aileler DP listelerinden Meclis’e girmişti. Bu durum Demokrat Parti’nin hem Tunceli’de hem de Diyarbakır gibi sembol illerde bütün milletvekillerini kazanmasını sağlayan temel dinamiklerden birisiydi. [1]

 

Demokrat Parti’nin mutlak görülen CHP hegemonyasını dağıtarak iktidar olmasında çok partili sistemi dayatan uluslararası konjonktür, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik daralma, Türkçe ezanda sembolleşen muhafazakâr tepkinin yanı sıra Kürtler de kilit rol almışlardı. Demokrat Parti’nin ilk dönemlerinde Kürt vekiller parti içerisinde önemli kademelerde yer almış, meclis içerisinde etkin rol oynamışlardı. Öyle ki Diyarbakır Milletvekili Mustafa Ekinci ve Van Milletvekilleri Kemal Yörükoğlu ile Kinyas Kartal’ın girişim ve çabaları neticesinde 1943 yılında Van Özalp’te yargısız infaz edilen 32 Kürt köylünün ölümüyle anılan “33 Kurşun Olayı”nın faili Mustafa Muğlalı’nın yargılanmasını sağlamış ve bu isimler Türkiye’de Kürt meselesine dönük cezasızlık politikasını yıkan ilk yargı pratiğinin ortaya çıkmasında başat rol oynamışlardır.

 

 

Zamanla Demokrat Parti’nin güçlenmesi ve merkeze gelmesiyle beraber Kürt siyasetçilerin parti içindeki etkileri azalmıştır. 1954 seçimlerinde bir kısmı Kürtçülük ithamlarıyla liste dışı kalsa da bir zamanların isyancı Kürt aşiretleri ve şeyhlerinin çoğunluğunun DP üzerinden Ankara siyasetiyle entegre olduğu söylenebilir. Bu duruma karşın DP içerisinde Kürt meselesinin zaman içerisinde gündemleşebilme ihtimalinin ortadan kalktığı, DP’nin başlangıçta iktidara gelmesini sağlayan kilit konumdaki siyasetçilerin de etkisizleştirildiği görülmeye başlanmıştır.

 

Öyle ki, 1959’da dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın emri ile hazırlanan “Türkiye’de Bugünkü Kürtçülük Fikir ve Cereyanının Doğuşu” başlıklı bir raporda “Memleketimizde Kürtçülük Cereyanlarını ve Propagandasını Sevk ve İdare Edenlerden Başlıcaları Şunlardır” denilerek 38 kişilik bir liste hazırlanmıştır. Bu listede sıradan birkaç eylemcinin yanı sıra, o dönem Türkiye’sinin bazı önemli politikacıların ve sonraki senelerde bilim dünyasında önemli yerler edinecek olan genç akademisyenlerin yanında şaşırtıcı bir şekilde Celal Bayar’ın kuruculuğu yaptığı Demokrat Parti’den milletvekili olan isimler de raporda “Kürtçü liderler” olarak tasnif edilmiş ve fişlenmiştir. [2]

 

Bu durum merkezde siyaset yapan Kürt siyasetçilerin ve merkez sağa oy veren Kürt seçmenin yaşadığı ilk önemli hayal kırıklığı olarak not edilebilir. Bununla beraber bu hayal kırıklığı Kürtlerin merkez sağın oluşturduğu güvenli şemsiye altında sisteme entegre olma isteği refah ve kalkınmacılık söyleminin yarattığı cazibe bu politik hattan vazgeçmelerine engel olmaya devam edecekti.

 

 

Milli Görüş Geleneği ve Kürtler

 

Türkiye’de partili siyaset yürüten ana akım İslamcı hareketlerin merkezinde yer alan Millî Görüş hareketinin kurduğu siyasal partiler de çıkışlarında önemli oranda Kürt oylarından beslenmişlerdir. 1977 seçimlerinde Türkiye geneline oranla bağımsız adayların aldığı toplam oyun bütün oylar içindeki dağılımı yüzde 2,5 iken bölgede bağımsız oy oranı yüzde 20,1 olmuştur. Bununla beraber göze çarpan bir diğer önemli farklılık da MSP’nin bölgedeki oy oranının bu seçimde Türkiye geneline oranla çok daha yükseklerde seyretmesidir.

 

 

12 Eylül Darbesi sonrasındaki 1987 genel seçimlerindeki Kürt seçmenin Milli Selamet Partisi’nin ardılı olan Refah Partisi’ne olan ilgisi devam etmiştir. RP’nin 87 seçimlerinde en yüksek oy aldığı 5 il Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Mardin, Van iken Millî Görüş’ün kalesi olarak nitelendirilen Konya’da Refah Partisi bu seçimlerde 5 Kürt ilinden daha az oranda oy almıştır. Bu dönemde parti içerisinde ve çevresinde Kürt meselesine dair dönemin ilerisinde tartışmalar yaşanmış ve çözüm önerileri sunulmuştur. Refah Partisi, merkeze gelmeye başladığı yılların başlangıcı olarak tarif edilecek bu yıllarda Alpaslan Türkeş’in liderliğini yaptığı Milliyetçi Çalışma Partisi ile ittifak yapmış, milliyetçi tonunu öne çıkarmış ve parti içerisindeki birçok önemli Kürt siyasetçinin küskünlüğüne sebebiyet vermiştir. Öyle ki, Altan Tan gibi Kürt siyasetçiler bu dönemde MÇP ile yapılan bu ittifak sonrası vekil adaylıklarından istifa etmişlerdir.

 

Yine kapatılan Fazilet Partisi’nin yenilikçi kanadının kurduğu AK Parti çıkış döneminde Kürt meselesine dair önemli açılımlarda bulunmuş, özellikle 2007 seçimlerinde tekrar iktidar olmasını sağlayan oyların önemli oranını Kürt seçmenden almıştır. HEP geleneğinden gelen siyasi partilerin kalesi olarak bilinen Siirt, Van, Mardin, Muş gibi illerde birinci parti olmuş; bu illerde belediyeleri de kazanmıştır.

Bültenimize Üye Olabilirsiniz

Yakın zamanda önce demokratikleşme, sonra açılım, akabinde ise Çözüm Süreci olarak adlandırılan dönemlerde AK Parti cumhuriyet tarihinin Kürt meselesi konusunda en cesur adımlarını atmış olsa da sonrasında başlayan çatışmalı süreç ve darbe girişimi sonrası güvenlikçi bir konsepte dönmüş, MHP ile kurduğu ittifakın da etkisiyle Kürt meselesinde hızla çok eski yaklaşımları hatırlatan pratikler sergilemiştir. Aynı zamanda parti içerisinde etkin olan, Kürt meselesine hassasiyetleri yüksek siyasetçilerin sustuğu veya etkisizleştiği bir döneme girmiştir. Bu durum Demokrat Parti’den bu yana merkezde siyaset yapan Kürt siyasetçilerin ve genel anlamda Kürt seçmenin yeni siyasi oluşumlara dair bagajlar taşımasına sebebiyet vermektedir.

 

Yeni Partiler İkna Edebilir mi?

 

Merkez siyaseti domine eden iktidar partisinden ayrılarak yeni partiler kuran isimlerin oluşturduğu DEVA ve Gelecek Partilerinin Kürt meselesine dair, bu meselenin yeniden konuşulmasını normalleştirecek, ana dil başta olmak üzere temel konu başlıklarının tartışılmasına meşruiyet zemini verecek söylem ve kadrolarla ortaya çıktığı görülmektedir. Her iki parti de parti programlarında Kürt meselesine yer ayırdılar, çözüm olarak demokratikleşmeyi önerdiler ve ana dilde eğitimden, yerel yönetimler reformuna ve kayyım pratiğinin eleştirisine kadar unsurlara yer verdiler.

 

Örneğin Çözüm Süreci’nin bozulduğu çatışma döneminin başladığı süreçte Başbakan olan Ahmet Davutoğlu, Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk kongresini Kürt nüfusun yoğun olduğu Batman’da gerçekleştirdi ve ilk elden anadil eğitimi gibi sorunlara değinerek Kürt meselesine dair düşüncelerini kamuoyuna aktardı. Benzer şekilde DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan da Diyarbakır’da gerçekleştirdiği kongrede anadilde eğitimin hak olduğunu ifade etti. İki partinin kurucular kurulu listesinde de Kürt kimliğiyle tanınan birçok siyasetçi yer aldı.

 

Bu iki siyasi partinin kurulduğu ilk yılın ardından yapılan kamuoyu araştırmalarında Türkiye genelinde yüzde 2-3 oy aldığı; bölge illerinde ise yüzde 4-5 oy aldığı görülüyor. Bu verili durum geçmişte Demokrat Parti, MSP gibi siyasi partilerin ilk yıllarında bölgede aldıkları yüksek oy oranlarını hatırlatıyor. Aynı hafıza, Kürt meselesinin seyrinin bu siyasi partilerdeki gibi bir açmaza mı sürükleneceğine dair soru işaretlerin artmasına da sebebiyet veriyor.

 

 

 

Türkiye’de merkez siyaset yapmak için sadece toplumun tüm unsurlarının maslahat ve hassasiyetlerini gözetmek yetmiyor. Aynı zamanda devletin ve devletin resmî ideolojisinin de merkezinde kalmak gerekiyor. Kendine devletin hamisi ve koruyucusu görevi addeden Türk Silahlı Kuvvetleri, devlet içinde kümelenmiş çeşitli çıkar grupları, büyük ve orta boyuttaki sermayedar iş insanları, büyük kitleleri harekete geçirme imkanına sahip medya patronları merkez siyaseti doğrudan etkileyebiliyor. Bu etkiyle beraber merkez siyaset ne Kemalizm’in öncülleri üzerine kurulabiliyor ne de eleştirisini yaptığı Kemalizm’i aşarak yerine başka bir resmî ideoloji inşa edebiliyor.

 

Bu sebeple ilk dönem Kürt oylarının sağladığı dinamizmle merkeze gelen partilerin de merkezde kalmak için Kemalizm’e yaklaşma handikapı bulunuyor. Bu handikapın aşılıp aşılamayacağı DEVA ve Gelecek Partilerinin nasıl bir sınav vereceği ile çokça ilişkili olacaktır. Bu partilerin Kürt meselesine dair kalıplaşmış “hassasiyetlerin” kenarından mı geçeceği yoksa dönüştürücü siyasetin dilini ve iddiasını mı taşıyacağı, bunun belirleyicisi olacaktır. 2007’den itibaren, HDP ve AK Parti Kürtlerin en fazla teveccüh gösterdiği iki parti olma durumlarını sürdürüyorlar. AK Parti’deki söylem ve politika değişikliği ve MHP ile ittifak henüz ciddi bir oy kaybına sebebiyet vermese de AK Partili Kürt seçmende hızlı bir oy değişimine sebebiyet rahatsızlık biriktirdi. Bu oyların bir kısmının HDP’ye kayma ihtimalinin yanında merkezde yeni bir adres arayışına girmesi de kuvvetle muhtemel.

 

CHP’nin ana akım Kürt siyasetiyle yakınlaşmasına rağmen resmi ideolojiden uzaklaşmada limitlerinin olması merkez arayışındaki Kürt oyların DEVA ve Gelecek Partisi’ne gitmesini kolaylaştıracak bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bununla beraber DEVA Partisi’nin öğrenci andı tartışmasındaki başlangıçtaki bu temkinliliği ve ortaya çıkan dağınık görüntü ise Kürtlerde yazının başında bahsettiğimiz kaygıyı güçlendiren bir faktör olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

 

Gelecek ve DEVA Partisi’nin bu tarihsel arka plandan beslenen kaygıyı giderecek netlikte adımlar atması hâlinde dünden bugüne merkezde konumlanan Kürt oylarının yeni sahipleri olarak belirmeleri çok da zor olmayacaktır.

 

___

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/1950_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri

[2] https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/725769-celal-bayarin-1959da-hazirlattigi-kurt-raporunda-bakin-kimler-var

Picture of Roj Girasun

Roj Girasun

Araştırmacı. Sivil toplum örgütlerinin farklı kademelerinde yöneticilik yaptı. 2012’den bu yana farklı kuruluşlar bünyesinde yürütülen çeşitli araştırmalarda yer aldı. 2018'den bu yana Rawest Araştırma’nın genel müdürlüğünü yapmaktadır.

Picture of ÖMER BURAK TEK

ÖMER BURAK TEK

Hacettepe Üniversitesi İngilizce İktisat mezunu olan Ömer Burak Tek yüksek lisans eğitimine Marmara Üniversitesi İktisat Tarihi’nde devam etmektedir. Çalışmalarını eşitsizlik, yoksulluk, bölgesel kalkınma üzerine yoğunlaştırmaktadır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.