Mesiyanik Siyaset Tehdidi

Bir süre önce Ayodhya’da büyük bir Hindu tapınağının kutsanmasıyla Hindistan Başbakanı Narendra Modi “Hinduizmin baş rahibi” olarak görülür oldu. Bu da Modi’nin seküler devleti zayıflatma arzusunu perçinledi. ABD eski Başkanı Donald Trump’ın da aralarında bulunduğu, gözünü iktidar hırsı bürümüş pek çok demagog da din temelli bir milliyetçiliği benimsemiş durumda.

hindistan siyaseti

Hindistan Başbakanı Narendra Modi 22 Ocak’ta Ayodhya’da bulunan devasa boyutlardaki yeni Hindu tapınağı Ram Mandir’i kutsadı. Biyografisini yazan yazarın tabiriyle “Hinduizm’in baş rahibi” rolünü üstlenen Modi, bu kutsal yerde doğduğu varsayılan ve oldukça saygı duyulan Hindu tanrılarından Lord Ram’a adaklar sundu ve onu kutsadı. Tapınak, Modi ve iktidardaki partisi, Hindistan Halk Partisi (BJP, Bharatiya Janata Party) için güçlü bir siyasi sembol: BJP liderleri tarafından kışkırtılan Hindu milliyetçisi çetelerin 1992 yılında yıktığı 16’ncı yüzyıldan kalma bir caminin kalıntıları üzerine inşa edildi. Bu yıkımın getirdiği mezhepsel ayaklanmalar 2.000 kişinin ölümüne yol açmıştı.

 

Modi “yeni bir Hindistan” yaratmayı vaat ediyor. “Yeni Hindistan”la da 200 milyondan fazla Müslüman’ın fazlalık olarak görüleceği bir Hindu Hindistanı’nı kastediyor. Hindistan’da din ve siyasetin bu şekilde kasıtlı olarak birbirine karıştırılması anayasaya aykırı aslında. Bağımsız Hindistan’ın ilk başbakanı Cevahirlal Nehru ile siyasi ve ruhani lider Mahatma Gandhi, çok inançlı ve çok etnisiteli bir toplumda dini çekişmelerin ne kadar tehlikeli olabileceğini fark etmiş, bu nedenle de Hindistan’ın seküler bir devlet olmasında ısrarcı olmuşlardı.

 

Seküler devleti zayıflatma arzusu Modi’den çok daha öncesine dayanıyor. Mahatma Gandhi’yi Ayodhya’daki caminin yıkılmasında önemli rolü olan BJP ile bağlantılı paramiliter Hindu milliyetçisi örgüt Rashtriya Swayamsevak Sangh’ın (Ulusal Gönüllüler Örgütü) bir üyesi öldürmüştü. 1986’da Hindu kışkırtıcılar, dönemin Başbakanı Rajiv Gandhi’nin Müslümanların taleplerine boyun eğerek, İslam hukukunun Yüksek Mahkeme’nin boşanan Müslüman kadınların 90 günden fazla nafaka alma hakkını onaylayan kararını geçersiz kılmasına izin veren yanlış bir kararını fırsat bildiler. Bu istisnayı Hinduların içten içe yanan kızgınlıklarını körüklemeye kullananlar, kenarda köşede kalmış Hindu milliyetçiliğini Hindistan siyasetinin merkezine taşıdı. 

 

Bu tür bir dini siyaset benimseme konusunda Modi yalnız değil maalesef. Eski ABD Başkanı Donald Trump, ağzı bozuk, cinsel saldırıda bulunmuş birine pek de uygun düşmese de, yandaşları tarafından Hıristiyanlık âleminin ABD’yi solculardan, feministlerden, eşcinsellerden, göçmenlerden, liberal elitistlerden ve diğer günahkârlardan temizleyecek kurtarıcısı olarak görülüyor. Bir süre önce Trump’ın web sitesi Truth Social’da yayınlanan bir tanıtım videosu, bu anlatıya yaslanarak şöyle bir iddiada bulunuyor: “Tanrı’nın elinde engereklerin inine girmeye istekli biri olmalıydı. Yalan haberlerin dilinin bir yılanınki kadar keskin olmasının hesabını sorun. Engereklerin zehri bu haberleri yayanların dudaklarında. Bu yüzden Tanrı Trump’ı yarattı.”

 

Evanjelik Pentekostalistler ve bağnaz Katolikler artık Trump’ın siyasi bir figürden çok daha fazlası olduğuna inanıyor. Eski Başkan Amerika’yı yeniden büyük yapmak üzere Tanrı tarafından seçildi. Bir kadına saldırdığı, şiddet yoluyla seçimi geçersiz kıldığı ve sahtekârlık yaptığı için yargılanıyor, evet ama bu onun, tıpkı İsa Mesih gibi, şeytani düşmanlardan zulüm gören bir mağdur olduğunu gösteriyor.

 

Dini siyaset, demokrasiye hepsi yeterince kötü olan sosyal ya da ekonomik eşitsizlikten, yalancı siyasetçilerden ya da yolsuzluktan çok daha büyük bir tehdit oluşturur. Liberal demokratik kurumlar çıkar çatışmalarını çözmek için vardır. Vergilendirme, arazi kullanımı, tarım sübvansiyonları ve benzeri konulardaki anlaşmazlıklar siyasi partiler arasında tartışma ve uzlaşma yoluyla çözülebilir. Ancak kutsal meseleler böyle değildir. Tanrı’nın hakikati müzakere edilemez.

 

Hamas gibi militan bir dini grup bu nedenle demokratik bir siyasi parti olamaz. Radikal bir İslam devletinde tartışmaya ya da uzlaşmaya yer yoktur. Kutsal Kitap’ın kendi haklarını meşrulaştırdığına inanan İsrailli aşırı dinciler için de aynısı geçerlidir. Su hakkı tartışılabilir ama kutsal topraklar tartışılamaz.

 

Burada mesele insanlığı dini inançlardan kurtarmaya çalışmak değil. Daha yüksek bir otoriteye boyun eğme, ölümden sonraki hayata inanma, dünyayı inananlar ve inanmayanlar olarak ikiye bölme, günahkârlara sövüp azizlere tapınma ve hayatın aşamalarını kutsal ritüellerle kutlama arzusu insanın evrensel özelliklerinden biridir. Ancak bu gibi arzular kiliselere, tapınaklara, sinagoglara ve mabetlere aittir, siyasi söylemlere değil. Dini ve siyasi otorite birbiriyle örtüşmemelidir.

 

Nehru bunu anlamıştı. Thomas Jefferson bunu anlamıştı. Hıristiyan liderlerin birçoğu, özellikle de seküler devletin din işlerine karışmasını istemeyen Protestan liderler de bunu anladı. Katolikler kilise ve devletin ayrılması konusunda daha fazla sorun yaşadı, ancak çoğu bununla yaşamayı öğrendi.

 

Bugün pek çok demokrasinin mesiyanik siyaset tehdidi altında olmasının nedeni örgütlü dinin güç kazanması değil. Aslında bunun tam tersinin doğru olduğunu düşünüyorum. Pek çok Batı demokrasisinde kilisenin otoritesi neredeyse tamamen çökmüş durumda en azından. ABD’de de bile böyle. Çoğu insan hâlâ kendini şu ya da bu inanca mensup olarak görüyorsa da Amerikalı Hıristiyanların birçoğu, özellikle de Trump’ı kurtarıcı olarak görenler bağımsız vaizlerin ya da ruhani girişimcilerin peşinden gidiyor.

 

Avrupa’da sağ popülizmin yükselişte olduğu pek çok yerde 1960’lardan itibaren kilise otoritesinin erozyona uğraması, geçmişte düzenli olarak kiliseye giden ve rahiplerin, papazların oylarını nasıl kullanacaklarını söylemelerine bel bağlayanları başı boş bıraktı. Bugün demografik, siyasi, sosyal, cinsel ve ekonomik değişimler nedeniyle kaygılı ve şaşkınlar. Kendilerini daha basit, daha kesin ve daha güvenli bir dünyaya götürecek bir kurtarıcı arayışındalar. Bu arzuyu karşılamaya dünden razı, gözünü iktidar hırsı bürümüş yığınla demagog var.

 

Bu yazı Project Syndicate sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.