Milletlerarası Demokrasi Ölçümleri ve Türkiye
Dünyaca ünlü iki demokrasi ölçüm kuruluşunun 2021 yılı değerlendirmeleri, önümüzdeki seçimlerin Türkiye açısından taşıdığı hayatî önemi bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu seçimler, sağla sol, muhafazakârlıkla ilerlemecilik, liberalizmle devletçilik arasında bir iktidar yarışı değil, bir hayat memat mücadelesi, bir anlamda “köprüden önceki son çıkış”tır.
Bu yazıda dünyaca ünlü iki demokrasi ölçüm kuruluşunun 2021 yılı raporlarına dayanarak Türk siyasi rejiminin durumunu ele alacağız. Bu kuruluşlardan biri, ABD merkezli Freedom House (FH, Hürriyet Evi), diğeri İngiliz dergisi Ekonomist’in haber alma biriminin hazırladığı Demokrasi İndeksi’dir (Dİ). FH bu ölçümleri 1990’lardan, Dİ ise 2006 yılından itibaren sürdürmektedir.
FH, ölçümleri siyasal haklar ve temel (civil) haklar olarak iki eksen üzerinde yapmakta ve ülkelere her iki alanda da 1 ile 7 arasında değişen puanlar vermektedir. Burada 1 sayısı en yüksek, 7 sayısı en düşük hürriyet düzeyini ifade etmektedir. Skorları 1 ile 2,5 arasında olan ülkeler “hür” (free), 3 ile 5,5 arasında olan ülkeler “kısmen hür” (partly free), 5,5 ile 7 arasında olan ülkeler ise “hür olmayan” (not free) ülkeler olarak nitelendirilmektedir. Türkiye, 1990’lardan itibaren çok uzun süre “kısmen hür” kategorisinde yer almış; ancak 2018 Dünya Raporu’nda temel haklar skoru 4’ten 5’e, siyasal haklar skoru da 5’ten 6’ya düşürülerek ilk defa “hür olmayan ülkeler” kategorisine düşmüştür (Ergun Özbudun, Otoriter Rejimler, Seçimsel Demokrasiler ve Türkiye, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 177-180).
Bu durum, sonraki yıllarda da devam etmiştir. FH’nin “Demokrasi Kuşatma Altında” (Democracy Under Siege) başlıklı 2021 raporunda da Türkiye, hür olmayan ülkeler kategorisinde yer almaktadır. Aynı rapora göre Türkiye, son 10 yılda hürriyet puanı en çok gerileyen ikinci ülkedir (-31 puan). Birincilik, -39 puanla Mali’ye aittir (s. 6).
Economist dergisinin Demokrasi İndeksi (Dİ) ise ülkeleri üç değil dört kategoriye ayırmaktadır: Tam demokrasiler, kusurlu (flawed) demokrasiler, melez (hybrid) rejimler, otoriter rejimler. Rapor, Türkiye’nin de dâhil olduğu melez rejimleri şöyle tanımlamaktadır: “Seçimlerde onların gerek serbest gerek adil olarak tanımlanmasına engel olan geniş çaplı düzensizlikler vardır. Muhalefet partileri ve adayları üzerindeki hükümet baskısı mûtad olabilir. Siyasal kültür, hükümetin işleyiş tarzı ve siyasal katılma açılarından, kusurlu demokrasilerdekinden daha ciddi zayıflıklar mevcuttur. Yolsuzluklar yaygın olma, hukuk devleti ise zayıf olma eğilimindedir. Sivil toplum zayıftır. Tipik olarak gazeteciler taciz edilmekte ve baskıya maruz kalmaktadır; yargı ise bağımsız değildir” (s. 68).
Aynı rapora göre Türkiye, 2021 Demokrasi İndeksi’nde 4,35 puanla dünya ülkeleri arasında 103’üncü sırada (Uganda, Gambia, Nepal’in gerisinde) yer almaktadır. Bunda, genel puan değerinin hesaplanmasındaki bileşenlerden “temel haklar” unsurundaki skorun çok düşük (2,06) olmasının rolü büyüktür (s. 15). 2006 yılından bu yana, bu puanda ciddi bir düşüş görülmektedir. 2006’da 5,70 olan puan, 2017’de 4,88’e ve 2021’de 4,35’e düşmüştür (s. 32). Bu skorla Türkiye, Batı Avrupa bölgesinin açık ara sonuncusu ve bu bölgedeki tek melez rejimdir (s. 62). Raporun ifadesiyle bu düşüş, “Güçlü Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın gitgide otokratikleşen yönetimini yansıtmaktadır” (s. 64).
Bu değerlendirmeler, önümüzdeki seçimlerin Türkiye açısından taşıdığı hayatî önemi bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu seçimler, sağla sol, muhafazakârlıkla ilerlemecilik, liberalizmle devletçilik arasında bir iktidar yarışı değil, bir hayat memat mücadelesi, bir anlamda “köprüden önceki son çıkış”tır. Bütün muhalefet partilerinin bunun tam bilincinde olarak hareket etmeleri kritik önem taşımaktadır.*
*Bu iki raporun demokrasinin küresel krizine ilişkin ilginç gözlemlerini başka bir yazımda ele almayı düşünüyorum.