Milliyetçilik Ekseninde MHP ve İYİ Parti-2
Perspektif, milliyetçilik ekseninde MHP ve İYİ Parti’yi analiz ettiği ve geçtiğimiz günlerde birinci bölümü yayınlanan soruşturmanın ikinci bölümü için; Karar Gazetesi yazarı Taha Akyol, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Kurucu Genel Başkanı Alaaddin Aldemir ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) eski Genel Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Ufuk Uras’ın görüşlerine başvurdu.
“MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİYOR OLMASININ TEMEL SEBEBİ, GÜVENSİZLİK VE GELECEK KAYGISI”
Taha Akyol-Gazeteci/Yazar
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?
Dünyada “milliyetçilikler” hem vatanseverlik anlamında hem de yabancı düşmanlığı bağlamında genel bir ifadeyle yükseliyor. Bunun sosyal ve siyasi sebepleri var, kitleler hazır hale geliyor. Liderler de buna sözcülük ederek ya da çatışmayı tırmandırarak destek veriyorlar. Mahatma Gandhi’nin ülkesinde Hindu milliyetçiliğini temsil eden, İslam ve Müslüman düşmanı Narendra Modi iktidardadır. Batı’daki İslamofobik akımlar da genel milliyetçilik başlığı altında görülebiliyor.
O yüzden milliyetçilerin, dünyada milliyetçilik yükseliyor diye sevinmeleri yanlış olur. “Ama nasıl?” diye sorgulamak gerekir.
Temel sebep, güvensizlik ve gelecek kaygısı. Nüfus dengesinin değişmesi argümanı, milli kimliğin kaybı kaygısı, “yabancılar gelip işlerimizi alıyorlar” şeklindeki yaklaşımlar, daha genel anlamda ise “küresel güçler, dış güçler” gibi kaygılar bu duyguları besliyor. Fransızlar Mayıs 2005’te Avrupa Birliği Anayasası’nı “Polonyalı muslukçu gelip benim işimi alacak” diye sloganlaştırılan bir ‘kaygı’ ile reddettiler. İngiltere “Brüksel diktatörlüğü” kaygısıyla Brexit’i gerçekleştirdi. Macaristan’ın seçilmiş otokratı Orban, Macar ülkesini “Müslüman göçmen istilasına karşı koruma” misyonuyla iktidarda.
Ülkeler arası siyasi ihtilaflar da diplomatik alanda kalmayarak milliyetçiliğe dönüşüyor. Ege sorunu buna örnek olarak verilebilir ki taraflar, hemen tarihi referanslara dönüş yaparak, argümanlarını temellendiriyorlar.
Bunlar kolay giderilemeyecek sorunlardan kaynaklanıyor. Üretim ve gelir farkının bu kadar büyük olduğu bir dünyada, iklim sorunlarının da katkısıyla, “göçmenlik” olgusu daima bir tehdit algısı olarak karşımıza çıkacaktır. Teknolojinin gelir uçurumları yarattığı bu dünyada “elitler”e karşı popülizm, daima kitleler halinde taraftar bulacaktır.
Tüm bu sorunların sihirli bir çözümü yok. Ancak bir noktada, facianın doğuracağı riskin büyümesi karşısında “sağduyu”nun gündeme gelmesi ümit edilebilir. Yani, sağduyunun yaratacağı uluslararası işbirliği politikaları bu faciaları azaltabilir.
MHP, SERT TAVRI VE AK PARTİ İLE KADER BİRLİĞİYLE OY TABANINI KORUYABİLİR; İYİ PARTİ İSE HEM OY ARTIŞI HEM DE OY KAYBI YAŞAYABİLECEK BİR ESNEKLİĞE SAHİP
MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?
“Türk milliyetçiliği” ana başlığı altında çok farklı milliyetçilik anlayışları vardır: Özellikle doğuş döneminde güçlü olan Turancı milliyetçilik, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra entelektüel ve sanat akımı olarak Anadolucu milliyetçiliği, dönemlere göre içeriği farklılaşan laik-devrimci Atatürk milliyetçiliği, Gökalp çizgisinin evrimiyle oluşan sosyolojik demokratik milliyetçilik ki Sadri Maksudi, Mümtaz Turhan, Erol Güngör ve Ali Fuat Başgil bu son başlık altında görülebilir. Ben kendimi onların talebesi sayarım.
Türkeş’in milliyetçiliği, Atatürkçülüğün ve Nihal Atsız’ın etkisiyle oluşmuştu ama zamanla muhafazakâr değerlere geniş yer veren bir milliyetçilik haline geldi. 9 Işık, Mustafa Kemal Paşa’nın 1923’teki “9 Umde”sinden esinlenmiştir. Türkeş’in ilk konuşmalarında Atatürk vurgusu dikkat çekicidir, ilk Adana konuşmasında “Yeni Kemalizm” terimini kullandığını, bunun biz gençlerde tepki doğurduğunu hatırlıyorum. Dindarlığı zamanla ve samimiyetle arttı. Samimi dindar hallerini yakından gördüm. Son yıllarında “merkez sağ” vurgusu yaptı, nihayetinde siyasi bir hareketti.
Bugünkü MHP ve İYİ Parti bu kökenden gelir. Bahçeli’nin MHP’si zaman içinde daha sert ve daha öfkeli bir tavra yöneldi. Musul ve Kerkük’ü Türkiye’nin 82 ve 83’üncü vilayeti yapmak, ordunun Şam’a girmesi gibi söylemleri bu öfkeli ve çatışmacı tavrın söylemleriydi. Somut sorunlar ve çözüm programları söz konusu olduğunda, mesela enflasyonla mücadele konusunda nasıl bir politika izlenmesi gerektiğini ben duymadım, ama iktidarın bütün politikalarına destek verdi. Bu AKP ile MHP arasında oy akışkanlığını sağlamlaştırdı.
İYİ Parti daha şehirli ve demokrasi vurgusu daha kuvvetli bir parti. Bahçeli’nin politikalarına, özellikle Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni desteklemesine itirazla doğdu zaten. “Kahrolsun istibdat” gibi beyanları milliyetçi düşüncenin tarihsel mirasına aşinalığı yansıtıyor. Kadrosunda kuvvetli iktisatçıların bulunması son derece önemli. Merkez sağa açık durmak, İYİ Parti’nin bir özelliği.
MHP’ye istikrarlı bir şekilde taban kazandıran ise; sert politikaları ve AKP ile arasındaki akışkanlıktır.
MHP sert tavrıyla ve AKP ile kader birliği yaparak oy tabanını koruyabilir; İYİ Parti ise hem oy artışı yapabilecek hem de oy kaybı yaşayabilecek bir esnekliğe sahip. Merkeze açılarak ve muhalif seçmende güven yaratarak oy artırabilecek, tereddütler yarattıkça da oy kaybedebilecek bir partidir.
TÜRKİYE KESKİN İDEOLOJİK SLOGANLAR ALTINDA KUTUPLAŞMAKTAN SAKINMALIDIR
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?
Çok zor. Çünkü “milliyetçilik” kavramında bir görünseler de önemli konularda görüş ayrılıkları var. Daha önemlisi, Türkiye’de “lider kültü” ve o külte bağlı olarak siyaset yapan partiler bürokrasisi birbirinin rakibidir. Geçmişte ANAP ve Doğru Yol aynı merkez sağ çizgide oldukları halde bu rekabetten dolayı birbirlerini yediler. Bahsettiğiniz üç parti de görüş ayrılıklarından dolayı ayrı parti oldular. Ayrı liderleri, ayrı siyasi bürokrasileri söz konusu ve aralarında ciddi bir rekabet var.
Temennimi belirteyim: Türkiye keskin ideolojik sloganlar altında kutuplaşmaktan sakınmalıdır. Çünkü ideolojik tansiyon somut sorunların çözümleri için gereken bilimsel bakış açısını ve uzmanlık kadrolarını geri planlara itmektedir. Milliyetçiler birleşsin; peki, hangi hukuki ve ekonomik program etrafında?…
Türkiye’nin her sorunu, ancak bilimsel donanıma sahip, uzmanlık düzeyinde icraat programlarıyla çözülebilecek sorunlardır. Biz 100 yıldır ideoloji ve değerler kavgası yapıyoruz, sonuç ortada. Türkiye’ye en büyük hizmet, çağın uzmanlık bilgileri düzeyinde araştırma ve politikalarla ülkeyi yönetecek istikrarlı, demokratik iktidarlar çıkarabilmektir. Bu da hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve güçlü kurumlar esasına bağlı iktidarlar demektir. En pozitif milliyetçiliğin, vatanseverliğin bu olduğunu düşünüyorum.
“SAĞDUYUDAN UZAK MİLLİYETÇİLİK TOPLUMLAR İÇİN RİSKTİR”
Alaattin Aldemir-Siyasetçi/Yazar
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?
Dünya’da ve Türkiye’de milliyetçiliğin son yıllarda daha da yükseldiğini görmemek mümkün değil. Bu yükselişi tek bir nedenle açıklamak da… Herkes farklı tarif yapabilir ancak benim anlayışıma göre kısaca milliyetçilik; coğrafi, tarihi, kültürel veya siyasi bağlarla birleşen bir toplumun bağımsızlık ve vatan sevgisine dayanan bir düşünce sistemidir. İnsanlar arasındaki aidiyet bağlarını güçlendirerek, ortak bir kimlik ve değerler sisteminin oluşmasına katkıda bulunur. Milliyetçilik, ortak bir geçmişe sahip toplumların demokratik değerler etrafında ortak bir gelecek tasavvurudur. Hâlihazırda Türkiye’de olduğu gibi iç politikada güç yitirmeye başlayan bir idarenin başvurduğu bir politika aracı değildir.
Özellikle Türk Milliyetçiliği tarihi ve fikri altyapısı sağlam bir düşünce sistemi, Cumhuriyet için kurucu bir ideolojidir. Osmanlıcılık ve İslamcılık Osmanlı’nın çöküşüne engel olamayınca yıkılan bir imparatorluğu kurtarmayı, sonrasında ise işgal edilmiş bir vatandan yeni bir ülke kurmayı ülkü edinmiştir. Türk milliyetçiliği, gerici değil modern ve modernleşmeci bir ideolojidir.
MİLLİYETÇİLİĞİ DIŞLAYICI DEĞİL, KAPSAYICI; BÖLÜCÜ DEĞİL BÜTÜNLEŞTİRİCİ BİR SİYASETİN ARACI OLARAK GÖRÜYORUM
Sol başta olmak üzere tüm ideolojiler gibi birden fazla rengi, içinde barındırdığı çok sayıda akımı vardır. Ben milliyetçiliği dışlayıcı değil, kapsayıcı; bölücü değil bütünleştirici bir siyasetin aracı olarak görüyorum. Eski bir Ocak Başkanı olarak ülkücülüğü ise, mefkûresi olan bir milliyetçilik olarak tanımlıyorum. Ülkücü, vatan ve milletin derdiyle dertlenen kişidir. Mefkûremiz vatanın birliği, ülkenin bütünlüğü, milletin refahıdır. Ülkemizi hukuk devleti temelinde muasır medeniyet seviyesine çıkarmak ana hedefimdir.
Her düşünce sisteminde olduğu gibi milliyetçilikte de sağduyu ve denge önemlidir. Unutmamak gerekir ki ideolojiler toplumlar için vardır, toplumlar ideolojiler için değil… Asıl olan insan ve onun mutluluğudur. Diğer ideolojilerde olduğu gibi denge ve ölçü kaçırıldığı zaman arzu edilmeyen sonuçlara yol açabilir. Liberalizm nasıl ülkeleri sömüren bir kapitalist ideolojiye dönüştüyse, sosyalizm Sovyetler ve Çin’de nasıl despot bir yönetime evrildiyse, milliyetçiliğin de İtalya ve Almanya’da olduğu gibi ırkçılığa ve faşizme dönüşme riski her zaman vardır.
Milliyetçilik, Atatürk ve arkadaşlarının elinde modern bir cumhuriyetin kuruluşunu sağlarken, Hitler Almanyası’nda ise dünyayı felakete sürüklemiştir. Sonuçta her ideoloji gibi kimin elinde ve nasıl değerlendirildiği önemlidir. Ülkelerin birlik ve bütünlüğü, kalkınması için bir motivasyon kaynağı olabileceği gibi popülist liderler eliyle yıkım için de bir araca dönüşebilir.
PANDEMİ SONRASI YAŞANAN EKONOMİK BELİRSİZLİK, BÖLGESEL ÇATIŞMALARDAN KAYNAKLI GÖÇLER VE SOSYAL KRİZLER, MİLLİYETÇİLİK EĞİLİMLERİNİ ARTIRIYOR
Günümüz dünyasında milliyetçilik, farklı yönleriyle tartışılıyor. Küreselleşme, göç, ekonomik sıkıntılar ve uluslararası ilişkilerde yaşanan olaylar milliyetçiliğin geleceğini etkileyen faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Pandemi sonrası yaşanan ekonomik belirsizlik ve bölgesel çatışmalardan kaynaklanan göçler ve sosyal krizler gibi faktörler ülkelerdeki milliyetçilik eğilimlerini artırıyor. Kontrolsüz göç toplumsal gerilimleri yükseltirken, göçmenlerle karşı karşıya kalan toplumlar kendi milli kimliklerine daha fazla odaklanma eğilimi gösteriyor.
Bunların yanında siyasal sistemdeki istikrarsızlık ve toplumun siyasi süreçlere olan güveninin azalması da milliyetçi hareketleri besliyor. Özellikle işsizlik, ekonomik durgunluk ve gelir eşitsizliği gibi sorunlar, halkı kendi ulusal kaynaklarını koruma düşüncesine itiyor. Tabii bazı popülist siyasilerin göçmen karşıtlığı üzerinden halkı milliyetçi duygularla kışkırtmasını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Gelecekte neler olacağıyla ilgili olarak bugünden kesin şeyler söylemek mümkün değil. Belirli bir ülkede milliyetçiliğin artması veya azalması, o ülkenin içinde bulunduğu koşullara bağlı olara değişecektir. Jeopolitik konum ve uluslararası ilişkilerdeki tartışmalar, milliyetçi söylemler üzerinde etkili bir rol oynayabilir. Toprak bütünlüğünün tehdit altında olduğu algısı veya güçlü bir başka ülkenin sömürgeci tavırlar sergilediği durumlarda özellikle dış politikada milliyetçi siyaset daha da güçlenebilir. Bunu en son Afrika’da yaşanan darbelerde görüyoruz.
Bir ülkenin milliyetçi siyaset izlemesi; iç politikada birlik ve beraberlik duygusunun güçlenmesini sağlayabilir. Ülkenin milli çıkarlarının öncelenmesi, toplumun yönetime olan güven duygusunu artırabilir. Milliyetçi politikalar, ekonomik bağımsızlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada etkili bir araç olabilir. İletişim araçlarıyla birlikte küresel bir köye dönüşen dünyada, Batılı bazı ülkelerin günümüzde kendi mahallelerine yüksek duvarlar örmeye çalıştıklarını görüyoruz. Özellikle teknolojik ürünlerle ilgili Çin’deki yatırımları kendi ülkelerine çekmeye çalışıyorlar. Bunun için yerli ve yabancı firmalara yüksek teşvik sağlıyorlar. Bunda pandemi sonrası tedarik sorununun da önemli etkisi var. Bir yandan küreselleşme devam ederken diğer yandan ülkeler hemen her alanda kendi kendine yetmenin derdinde. Milliyetçilik ekonomide de yükseliyor.
Sağduyudan uzak milliyetçilik toplumlar için risktir. Milliyetçilik birçok sorun için bir ilaçtır. Ancak dozunda verilmiş bir ilaç hastayı kurtarırken aşırısı ölüme götürebilir. Milliyetçilik özellikle iç politikada sıkışan yönetimlerin dış politikada saldırganlık için kullandığı bir araca dönüşmemelidir. Bunu Rusya’nın Ukrayna işgalinde görüyoruz. Pasifik bölgesinde görme ihtimalimiz de güçleniyor. Çin’in Tayvan üzerindeki iddiası, yayılmacı siyaseti, buna karşılık Batılı devletlerin Çin’i çevreleme politikasının bölgede büyük çaplı bir çatışmaya gebe olduğunu şimdiden söyleyebiliriz.
AKŞENER VE ARKADAŞLARININ MHP’DEN AYRILMASI İDEOLOJİK BİR KAVGANIN DEĞİL, KOLTUK MÜCADELESİNİN SONUCUDUR
MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?
Türk milliyetçiliğini siyasal bir ideolojiye dönüştüren, siyasetin merkezine yerleştiren hiç şüphesiz merhum Alparslan Türkeş ve onun liderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Ancak bu demek değildir ki milliyetçiler sadece MHP’de siyaset yapmaktadır. Örnek vermek gerekirse milliyetçiler için adeta başucu kitabı olan Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin yazarı Prof. Dr. Osman Turan, Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nde milletvekilliği yapmıştır. MHP’ye hiç üye olmamıştır. Ayrıca unutmayın ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 Ok’undan biri de Milliyetçilik’tir. CHP, bir dönem Bozkurt’u sembol olarak kullanmıştır. Milliyetçilik ve milliyetçi semboller Türk siyasetinin en önemli ortak değerleridir.
MHP, 1969’dan bu yana Türk milliyetçiliği çizgisinde siyaset yapan bir partidir. Milliyetçilik bu partinin 9 Işık şeklinde ifade edilen ana ilkelerinden ilkidir. Milliyetçilik düşüncesi MHP’nin temel ideolojik çizgisini oluşturur. Türkeş liderliğinde MHP, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde olması, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve Türk milletinin değerlerine sahip çıkılması gerektiği fikrini savundu. Ülkü Ocakları Başkanı ve Danışmanı olarak yakın çalıştığım Başbuğ Türkeş, hep Türk devletinin egemenlik ve bağımsızlık hakkını korumayı hedefleyen bir milliyetçilik anlayışını benimsedi. Türkeş, vefatından önceki yıllarda siyasetin bilge lideri oldu, krizlerde arabuluculuk yaparak merkez sağ ve solu buluşturan DYP-SHP hükümetini destekledi.
Türkeş’in vefatının ardından yapılan olaylı kongrede Devlet Bahçeli sürpriz şekilde genel başkanlığa seçildi. Bahçeli döneminde MHP iki büyük kırılma yaşadı. İlki Tuğrul Türkeş ve arkadaşlarının ayrılışı, diğeri ise Meral Akşener ve onu destekleyen ekibin partiden kopmasıdır. Akşener ve arkadaşlarının MHP’den ayrılması ideolojik bir kavganın değil, koltuk mücadelesinin sonucudur. Genel başkanlığı mahkeme eliyle engellenen Akşener, MHP’den ayrıldığı arkadaşlarıyla kendi partisini kurdu. Mesele bundan ibarettir. Akşener’in Bahçeli’den farklı bir duruşu, savunduğu bir politika, ülkenin sorunlarına karşı yeni bir çözüm önerisini gören var mı? İki partiyi kadroları haricinde birbirinden karakteristik olarak ayıran bir farkı görmekte ben zorlanıyorum.
DEVLET BAHÇELİ LİDERLİĞİNDEKİ MHP, CUMHUR İTTİFAKI ARACILIĞIYLA SİYASİ GÜCÜNÜ KORUMAYA DEVAM EDECEKTİR
İYİ Parti liderinin seçimlerden sonra yaptığı açıklamalara bakıldığında Millet İttifakı içinde yer alması gönüllülükten değil zorunluluktan kaynaklanmış. Ayrılmış olduğu MHP, Cumhur İttifakı içinde yer aldığı için o da zorunlu olarak Millet İttifakı’nın bir bileşeni olmuş.
Ben bir Türk milliyetçisi olarak Millet İttifakı’nı sadece bir seçim ittifakı olarak hiç görmedim. Cumhur İttifakı’nın yıkmış olduğu ülkeyi restore edecek, Türkiye’yi geleceğe taşıyacak bir ittifak olarak değerlendirdim. Altı parti daha önce emsali görülmemiş şekilde birçok önemli metin üzerinde mutabık kaldı. Bu metinler Cumhuriyet’in restorasyonu için çok önemli. Bu metinlere sahip çıkıp yıkılan devlet yapısını yeniden onarmamız gerekiyordu. Ancak İYİ Parti başta olmak üzere ittifakın diğer bileşenleri anlaşılan buna pek inanmamışlar. Akşener’in Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden açıklamaları ve izlediği politika da bunun göstergesi oldu.
Sadece MHP ve İYİ Parti’nin değil herhangi bir siyasal hareketin geleceğine dair öngörüde bulunmak şimdiden pek mümkün değil. Süleyman Demirel’in ifadesiyle siyasette 24 saat bile uzun bir zaman. Kim inanırdı Bahçeli ve Erdoğan gibi birbirlerine karşı ağır hakaretler eden iki liderin bir gün gelip ittifak kuracağına… Ancak mevcut durum ve eğilimler göz önünde bulundurulduğunda şunları söyleyebilirim: Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP; AKP, HÜDA PAR, Yeniden Refah ve BBP ile oluşturduğu Cumhur İttifakı aracılığıyla siyasi gücünü korumaya devam edecektir. Sinan Ateş cinayeti sonrası ortaya çıkan ilişkiler nedeniyle MHP’nin AKP’den bağımsız politika izlemesi mümkün değildir. MHP’de politika değişimi ancak partide yaşanacak bir lider değişimiyle olabilir. O da kısa vadede mümkün görünmüyor. MHP ve İYİ Parti arasında ideolojik değil kadro farklılığı olduğu için bir partide yaşanacak lider değişimi diğerini de etkileyecektir.
TÜRKİYE’DE SİYASAL MİLLİYETÇİLİĞİN POTANSİYELİ YÜZDE 20 SINIRINDA
İYİ Parti’nin yerel seçimlere kendi adaylarıyla girmesi, kendisine değil Cumhur İttifakı’na kazandıracaktır. Millet İttifakı, büyükşehirleri kazanırsa İYİ Parti’ye rağmen, kaybederse İYİ Parti yüzünden kaybetmiş olacaktır. Seçmenin bu durumu affedeceğini zannetmiyorum. Dolayısıyla İYİ Parti’nin geleceğini daha çok MHP’deki liderlik değişikliği şekillendirecektir. İki parti birleşmesiyle siyasi dengelerde bir değişim yaşanabilir. Fakat burada da sorun siyasette hiçbir zaman iki artı iki dört etmez gerçeğidir. İYİ Parti, böyle giderse Türk siyasi hayatında ikinci bir Demokratik Parti tecrübesi olabilir.
Son seçimler üzerinden gidersek, her iki parti için de bir başarı hikâyesinden söz etmek pek mümkün değil. MHP son seçimlerde oyunu azalttı. 2018 seçimlerinde yüzde 11,10 oy almışken bu seçimlerde 10,07 oranında kaldı. Anketlerde MHP’nin yüzde 8’i geçemeyeceği öngörülüyordu. Bu gerçekleşmediği için sonuçları başarı gibi sunuyorlar.
İYİ Parti için durum daha da vahim. Yüzde 9,69 oy ile bir önceki seçimde aldığı yüzde 9,96 oyun gerisinde kaldı. Oylarını artıramadığı gibi yüzde 10 barajı olsa barajı geçemeyecekti. İYİ Parti’nin beklentilerin altında oy almasında Masa’yı yıkmasının rolü büyüktür. Zafer Partisi ise genel seçimde yüzde 2 dolaylarında oy aldı. Bütün bunlar bize milliyetçi oyların yükseldiğini gösterir mi? Biraz tartışmalı. Çünkü Türkiye’de siyasal milliyetçiliğin potansiyeli yüzde 20 sınırında. MHP, 1999 seçimlerinde yüzde 18 oy almıştı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 17’ye yakın oy aldı. O zaman tek bir partinin aldığı oyları şimdi üç parti paylaşmış durumda.
Bu arada şunu da söylemezsem olmaz! Son seçimlerden hiçbir parti tam bir zaferle çıkamadı. AKP’nin oyları iktidara geldiği ilk seçimlerin gerisine düştü. CHP, 2018 yılına göre oy oranını artırmış ancak 20 yıldır yüzde 25’in üzerine çıkamadı. Öncesi ve sonrasında yaşananlarla son seçimde başta ana muhalefet olmak üzere Türk siyaseti toptan kaybetti.
MİLLİYETÇİ PARTİLERİN BİRLEŞMELERİ KONUŞULABİLİR ANCAK İDEOLOJİK UYUM, LİDERLİK, SEÇMEN TABANI VE İTTİFAKLAR GİBİ FAKTÖRLERDEN DOLAYI ÇOK ZOR
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik, son yıllarda artan bir eğilim olarak gözleniyor. Fakat dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tek bir milliyetçilik anlayışından bahsetmek mümkün değil. Milliyetçilik, çok çeşitli tarihi, kültürel ve politik bağlamlarda değişkenlik gösteriyor. Bazı milliyetçi hareketler, ulusal birlik ve bütünlüğü savunurken, bir kısmı ise etnik, dini veya kültürel farklılıklar üzerinden ayrılıkçı bir tavır sergiliyor. Bu nedenle milliyetçiliği tanımlamak ve kapsamlı şekilde tartışmak oldukça karmaşık bir süreçtir.
Türkiye’de milliyetçilik, ayrılıkçı unsurlar hariç neredeyse tüm siyasi partilerin ortak değeridir. Milliyetçilik, Türk ulusal kimliği ve Türk milletinin değerlerine vurgu yaparak milli birlik ve beraberliği güçlendirmeyi hedefliyor. Ancak, milliyetçiliği savunan partiler arasında farklı ideolojik ve politik yaklaşımlar bulunuyor. Bazı partiler, milliyetçiliği ekonomik kalkınma ve güçlü bir devletin temel unsuru olarak vurgularken, bazıları ise etnik veya dini temelli bir politikanın aracı olarak görüyor. Milliyetçilik, partilerde, parti içi gruplaşmaların bir sonucu olarak farklı yorumlara ve önceliklere de sahip olabiliyor.
Son 10 yıla baktığımızda bunu yakından görmek mümkün. İYİ Parti, MHP’de liderlik yarışına girmiş bir grup tarafından kuruldu. Bugün göçmen karşıtlığını kendisine politika belleyen Zafer Partisi ise İYİ Parti’den doğdu. Bir Milliyetçi Lig kurulması gerektiğini dile getiren Tuğrul Türkeş, MHP’den ayrılarak kendisine bir parti kurdu. Daha sonra döndüğü MHP’den tekrar istifa ederek AKP’den milletvekili oldu. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı yaptığı Muharrem İnce, “Adam kazandı” diyerek kaybettiği seçimlerin ardından Kemal Kılıçdaroğlu’ndan parti liderliğini istedi. Alamayınca gitti Memleket Partisi adıyla Ulusalcı-Kemalist bir parti kurdu. Bütün bunlar gösteriyor ki kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan partileri birbirlerinden ayıran temel fark liderleri ve kadrolarıdır, ülkenin sorunlarına getirmiş olduğu çözüm önerileri değil!
MİLLİYETÇİLER, KAYNAĞINI EVRENSEL DEĞERLERDEN ALAN HUKUK, İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERİ TÜRKİYE’YE GETİRMEK İÇİN BULUŞMALIDIR
Milliyetçi partilerin birleşmeleri konuşulabilir ancak ideolojik uyum, liderlik dinamikleri, seçmen tabanı ve ittifaklar gibi birçok faktör dikkate alındığında bunun çok zor olduğunu söyleyebilirim. Kaldı ki bunun gerekliliği de tartışılabilir. Çünkü milliyetçilik bu ülkenin kurucu ideolojisidir. Bir partiye mal edilecek kadar dar bir çerçevesi yoktur. Milliyetçi kesim hiçbir partinin de tapulu arazisi değildir. Kendini milliyetçi olarak tanımlayan herkes görüşlerini ifade edebildiği bir siyasi partide politika yapabilir. Milliyetçi seçmen de vaatlerini beğendiği partiye oy verebilir.
Cumhuriyetimiz 29 Ekim tarihi itibarıyla yeni bir yüzyıla girecektir. Yeni yüzyılla birlikte ülkemizin yeni yüzlere, yeni sözlere, yeni ülkülere ihtiyacı vardır. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk milletinin dünyada hak ettiği yeri alması, Türkiye’nin daha iyi bir geleceğe taşınması yönünde yapılacak çalışmalar hayata geçirilirken ya da planlanırken, gelecek projeksiyonları son derece önemlidir.
Cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken artık yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmanın vakti geldi. 20 yıllık AKP iktidarının toplumsal yapıdaki tahribatlarına son vermenin vakti geldi. Erdoğan gitsin, haksızlık ve hukuksuzluk üzerine kurduğu rejim kalsın diyerek siyaset yapılmaz!
MİLLİYETÇİLER BULUŞACAKSA ÜSTÜNLERİN HUKUKUNDA DEĞİL, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDE BULUŞMALIDIR. TÖRE KONUŞTUĞU ZAMAN HAKAN SUSMALIDIR!
Bu nedenle milliyetçi parti veya kişilerin buluşacağı ortak zemin deyince sadece terörle mücadele, ulusal güvenlik gibi konular akla gelmemelidir. Devletin güçlü olması önemlidir ancak onun kadar önemli olan hukukun üstünlüğü, laiklik ve Cumhuriyet’in temel prensipleridir.
Milliyetçiler, kaynağını evrensel değerlerden alan hukuk, insan hakları ve özgürlükleri Türkiye’ye getirmek için buluşmalıdır.
Milliyetçilik kavramını demokratik değerlerle uyumlu bir şekilde yorumlamalı, demokratik katılıma önem verilmelidir. Milliyetçiler buluşacaksa üstünlerin hukukunda değil, hukukun üstünlüğünde buluşmalıdır. Töre konuştuğu zaman Hakan susmalıdır!
Milliyetçiler bir eksende buluşacaksa, Ülkü Ocakları liderlerine sokak ortasında saldırılmadığı, torbacı çetelerine infaz ettirilmediği bir Türkiye üzerinde buluşmalıdır.
20 yıllık AKP iktidarının toplumsal yapıdaki tahribatlarına son verme, devletin malını soyan çetelerle, hırsızlarla, arsızlarla hesaplaşma ekseninde buluşmalıdır.
“MİLLİ KİMLİKLER KOLAYLIKLA SINIFSAL KİMLİĞE GALEBE ÇALABİLİYOR”
Ufuk Uras-Siyasetçi/Akademisyen
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?
Milliyetçiliğin genelde yükseldiği ve teşvik edildiği ortada. Küreselleşme sürecinin yarattığı travmaları örgütlemede milliyetçi yaklaşımın avantajları var. Doğuştan gelen ve giderek inşa edilen kimliklerle sonradan oluşan kimliklerin rekabeti kolay değil. Kapsayıcı ve daraltıcı milliyetçilik gibi farklılıklar üzerinden bir ayrışma da var ya da pozitif/reaksiyoner milliyetçilik de diyebiliriz buna. Progressive milliyetçilik denilen evrensel değerlerle yerel değerleri lehimleme hali de denilebilir. Bir ara Bahçeli, “global milliyetçilik”ten bahsetmişti ama arkasını getirmedi.
Milli kimlikler kolaylıkla sınıfsal kimliğe galebe çalabiliyor. İngiliz işçiyle işveren, birlikte İrlandalı işçiye karşı reaksiyon gösterebiliyor. İrlandalı işçiyle İngiliz işçinin dayanışması kâğıt üzerinde kalabiliyor.
Milliyetçilik bütün tonlarıyla birlikte aslında heterojen bir coğrafyayı homojenleştirme girişimidir.
Tekçi yaklaşımlar Anadolu’nun kültürel zenginliğiyle uyum sağlamaz ve toplumları bir cendereye sokma hali geleceği şekillendiremez. Herkes kendi kimliği, kültürü, inancı ve diliyle özgürce yaşayabileceği demokratik bir cumhuriyet ve anayasada buluşarak, zorunlu değil gönüllü yurttaşlığın nimetlerinden faydalanmalıdır. Temel’e “Laz olmasaydın ne olurdun” diye sorduklarında “Çok mahcup olurdum” demiş. Kimsenin kimliğinden dolayı kendini mahcup hissetmeyeceği bir Türkiye tahayyülünde buluşmamızda fayda var. Kimliklerimizi bırakabileceğimiz bir vestiyer icat edilmedi daha.
MHP VE İYİ PARTİ REKABETİ, FREUD’UN YAKIN FARK NARSİZMİ KAVRAMSALLAŞTIRMASIYLA ELE ALINABİLİR
MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?
MHP ve İYİ Parti rekabeti Freud’un yakın fark narsisizmi kavramsallaştırmasıyla ele alınabilir. Ortak bir mirastan geliyorlar, kitle tabanı benzer, aldıkları oy da öyle. İYİ Parti daha kapsayıcı bir siyaset yaklaşımıyla başladı ama daraltıcı bir hatta hapsoldu. Kentli seküler kesime hitap ettiği müddetçe de aslında CHP tabanına yaklaştı. O yüzden kendi farklılığını ortaya koyamıyor. Zamanın ruhunu okuyamıyor. Zamanın ruhu ayrıştırıcı değil birleştirici bir siyaset gerektiriyor. Üstelik seçim sonuçları merkezde bir boşluk olmadığını da ortaya koydu.
İYİ Parti başkanlık sistemini hedef aldığı için bir U dönüşü yapamıyor, bunun bir harakiri olduğunu görüyor. Millet İttifakı’ndaki tarihsel buluşmanın kıymetini de içselleştirememiş gibi görünüyor. Yerel seçimde yaklaşan kara deliğe doğru çekiliyor. MHP’nin durumu ise daha stabil gözüküyor.
Pop milliyetçilik dünyanın her yerinde benzerler arasında bir iç rekabet yaratıyor. Bahçeli’nin son açıklamaları Cumhur İttifakı’na davet kapısının kapandığını gösteriyor.
Yerel seçimlerde İYİ Parti’nin düşüşü sürecektir, kendini saydırma merakı devam edecek olursa, tabanından ciddi kayma ve kopuşların olması şaşırtıcı olmaz. Yurttaş kamu yararından çok kendi parti çıkarını esas alan yaklaşımlara sıcak bakmayacaktır.
MHP VE İYİ PARTİ ARASINDA, TAKTİK BAZI ÖRTÜŞMELERİN DIŞINDA STRATEJİK BULUŞMALAR BEKLENMEMELİDİR
Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?
Milliyetçi yaklaşım, CHP’yi de katarsak ortak bir kültürü ve siyasal arka planı oluşturuyor. Rekabetçi yaklaşımların işbirliğine göre daha önde olduğu ortada ama hiçbiri pozisyon siyasetinden çözüm odaklı siyasete geçemiyor. Ar-Ge harcamaları konusunda GSYİH’de yüzde 2’nin üstüne şu politikalarla çıkacağız gibi bir yaklaşım göremiyorum. Seçmen de bir süre sonra hamasetin karın doyurmadığını görecektir.
Meclis’te anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde konu merkezli, parça başı yan yana gelişler olacaktır, ama taktik bazı örtüşmelerin dışında stratejik buluşmalar beklenmemelidir.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.
TAHA AKYOL
Taha Akyol, 10 Ekim 1946 yılında Yozgat'ta doğmuştur. Kökeni Kafkasya'dan Yozgat'a göç etmiş Çerkez Bekirler diye tanınan ailenin oğludur. 1964 yılında Yozgat lisesini bitirdikten sonra devam ettiği İstanbul Üniversitesi hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Gazeteci ve yazardır.
ALAATTİN ALDEMİR
Alaattin Aldemir 1960 tarihinde Niğde'de dünyaya geldi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilgiler bölümünnden mezun oldu. 1981 yılında MHP davasında tutuklandı. Tutukluyken Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi bölümünü kazandı. 7 yıl tutuklu kaldı. 1992 senesinden Gençlik Kültür ve Sanat Ocaklarına Genel Başkanı seçildi. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı'nı kurdu. 4 yıl boyunca Ülkü Ocakları Genel Başkanı olarak görev yaptı. Bizim Ocak ve Ülkü Ocağı dergilerinde genelkKoordinatörlük, Hergün gazetesinde Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulundu. 2018 yılında CHP'ye katıldı. Demokrat İş Adamları Derneği’ni kurdu.
UFUK URAS
Türk siyasetçi ve akademisyen. 1996 yılında ÖDP'nin kurucu genel başkanı oldu ve 5 dönem, 10 yıla yakın süre genel başkanlık yaptı. 2007 genel seçimlerine bağımsız aday olarak katıldı ve İstanbul 1. Bölge'den Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. Dönem üyeliğine seçildi.