Milliyetçilik Ekseninde MHP ve İYİ Parti

milliyetçilik soruşturması

21’inci yüzyılın başından itibaren dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen bir akım olarak sadece siyasi ve iktisadi elitlerin değil; seçmen, vatandaş ve toplumların da tartışılan, yazılan ve çizilen başat gündemlerinden biri. Avrupa’da aşırı sağ ve ırkçılık olarak da toplumsal ve siyasal arenada temsiliyeti olan bu akım, Türkiye’de Mayıs 2023 seçimleri sonrası Tuğrul Türkeş’in sosyal medya hesabında ifade ettiği “Seçimlerin tek ve gerçek galibi Türk Milliyetçiliğidir” tespitinde olduğu gibi hâlâ; analistler, stratejistler, siyaset bilimciler, iletişimciler, gazeteciler ve siyasi elitler tarafından hem siyasi tahvile hem de bürokratik ve stratejik adımlara aparat veya konu olmaya devam ettiği için konuşulmayı hak etmektedir.

 

Tuğrul Türkeş’in mezkûr sosyal medya paylaşımında, siyasi ve sivil hareketlere dağılmış tüm milliyetçilere “Milliyetçilik lig çatısı altından toplanılması” çağrısından Erdoğan ve Bahçeli’nin zaman zaman “komşu olalım“yuvaya dönün” “birlikte hareket edelim” çağrılarına tüm milliyetçi(lik)ler muhatap olmaktadır. Milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, ülkücü, mukeddasatçı, milliyetçi-muhafazakâr ve seküler milliyetçi gibi farklı veçhelerle tebarüz eden bu akım, 21’inci yüzyıl itibarıyla yeni(den) ve hep(ten) gücünü korumayı sürdürmektedir. 

 

Yükselen, yükseltilen, büyüyen, tırmanan ve tırmandırılan milliyetçilik tartışmaları gölgesi altında Türkiye özelinde MHP ve İYİ Parti ile kabaca iki ana hatta ilerleyen bu akımı analiz etmek, Mayıs 2023 seçimleri öncesi ve sonrasında yürüttükleri strateji, kullandıkları siyasi dil, gündemleştirdikleri retorik, siyasi anlayışları, varoluş gerekçeleri ile hedefledikleri siyasi ve idari düzeni resmetmeye dönük olarak Perspektif, bir soruşturma dosyası hazırladı.

 

Soruşturma dosyasına; Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Yıldız, şair ve eleştirmen Murat Güzel ile siyaset bilimci Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek üç soruya verdikleri yorumlarıyla katkıda bulundular.

 

“OTORİTER VE POPÜLİST PARTİLERİN MİLLİYETÇİ SÖYLEMLERİ VE MİLLİ “BİZ”İ KENDİLERİNİ DESTEKLEYENLERLE SINIRLANDIRMALARI, DIŞLAYICI MİLLİYETÇİLİK ATEŞİNİ HARLAMAKTADIR”

ahmet yıldız röportaj

Prof. Dr. Ahmet Yıldız-Siyaset Bilimci

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?

 

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselen mi yükseltilen bir olgu mu olduğu konusunda iki ana yaklaşımdan söz edilebilir. Bir taraftan milliyetçiliğin, küreselleşmenin ve kültürel çeşitliliğin ürettiği tehditlere karşı bir tepki olarak yükseldiği söylenebilir. Nitekim Amerikan milliyetçiliği, İslam’ın küresel tehdit parantezine alınması ve göçmenlerin Amerikan kimliğine ve “pastasına” tehdit oluşturduğunu düşünen kesimlerin siyasal aktivizminin bir ürünü olarak belirginleşti ve siyasetteki karşılığı Trump popülizmi oldu.  

 

Milliyetçiliğin küresel bir yükselen olarak aynı zamanda “yükseltildiği” de ileri sürülebilir. Otoriter liderler ve popülist partilerin yükselme manivelası milliyetçiliktir ve bu yüzden bu aktörler milliyetçilik ateşini sürekli harlayarak kendi iktidarlarının bekası ile ülkenin bekasını bir olarak sunma imkânı bulurlar. Avrupa’da Brexit, bu iki dinamiğin sonucu olarak ortaya çıkan bir olgu olarak görülebilir. Keza, Macaristan ve Polonya’daki iktidarların milliyetçiliği, AB karşıtı popülist siyasetin en önemli söylemsel zemini olarak kullandığı görülmektedir. Fidesz Partisi lideri Viktor Orban’ın sıklıkla Türk Devletleri Teşkilatı zirve toplantılarında boy vermesi, popülist milliyetçiliğin bir örneğidir. Polonya’da yargının iktidar yargısına dönüştürülmesi sürecinin meşruiyet zemini de yine popülist milliyetçiliğin “yerli biz” örgüsüne dayanır. 

 

Küreselleşmenin ve kültürel çeşitliliğin ürettiği tehditler açısından baktığımızda şunları söyleyebiliriz. Küreselleşme, farklı kültürlerin ve değerlerin bir arada yaşamasını sağlamaktadır. Bu durum, bazı kesimlerde, kendi kültürlerinin ve değerlerinin tehdit altında olduğu hissine yol açmaktadır. Mesela, Fransa’da Milliyetçi Cephe, Müslüman kadınların kamusal alanda başörtüleriyle bulunmasını, okullarda domuz vb. İslami hijyenle uyuşmayan gıdaları reddetmesini, oruç ve kurban gibi pratikleri Fransız milli kültürüne ve Cumhuriyet Misakına aykırı/yabancı saymaktadır. Göçmen karşıtlığı ile İslamofobinin bileşkesi, ürettiği kaygı ve güvensizlik duygusu üzerinden milliyetçi duyguları güçlendirerek zenofobik milliyetçiliğin yükselmesini tetiklemektedir. Yukarıda temas ettiğim otoriter liderler ve popülist partiler de milliyetçiliğin yükselmesine katkıda bulunmaktadır. 

 

Otoriter liderler ve popülist partiler, genellikle milliyetçi söylemler kullandıkları ve milli “biz”i kendilerini destekleyenlerle sınırladıkları için dışlayıcı milliyetçilik ateşini harlamaktadırlar.  Ekonomik krizler ve eşitsizlikler de toplumsal huzursuzluğa sebep olabilir. Bu durum, milliyetçi duyguları güçlendirerek milliyetçiliğin yükselmesine yol açmaktadır. Türkiye’de savaştan kaçan Suriyeli mültecilerin yerleşik nüfusun istihdamını daralttıklarına dair hiçbir ampirik veri olmamasına ve sosyo-ekonomik yüklerinin karşılanmasına AB ve BM gibi kuruluşların yetersiz de olsa katkı yapmalarına rağmen, yaşanan hiperenflasyon ve kur makasının yol açtığı ekonomik krizden onların sorumlu tutulması ve bu göçmenlere ilişkin gerçek-ötesi algılara dayalı sosyo-politik tutumların ortaya çıkması bunun etkileyici örneklerinden biridir. 

 

MİLLİYETÇİLİK KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİĞİ TOLERE ETMEMEKTE, DIŞLAYICI EĞİLİMLERİ VE ÇATIŞMACI TAVIRLARI HAKLILAŞTIRABİLMEKTE VE OTORİTER REJİMLERİN CAN SUYU OLABİLMEKTEDİR

 

Kısa ve orta vadede, küreselleşmenin ve kültürel çeşitliliğin devam etmesi (sınır aşan insan hareketliliği ve kültürel iletişim), otoriter liderlerin ve popülist partilerin politik mobilizasyon aracı olarak milliyetçiliğe başvurması ve ekonomik krizler ve eşitsizlik durumlarında sorumlu olarak dış güçler ve göçmen gruplarının günah keçisi olarak kullanılmasının milliyetçiliği de güçlendireceği söylenebilir.

 

Milliyetçilik, vatandaşlık toplumunun oluşturulması başarılamadığında, ki çoğu devlet bunu başaramamıştır, etnik bir biz duygusu üzerinden biz bilinci ve dayanışma duygusunun üretilmesi ve belirsizlik ve güvensizliğin ürettiği sığınma duygusunun milli teoloji üzerinden karşılanmasını sağlamaktadır. Bu da insanların, milli beka için hayatlarını feda edebilmesine, türlü fedakârlıklara gönüllü olarak katlanmasına imkân vermektedir. 

 

Bununla birlikte, milliyetçilik kültürel çeşitliliği tolere etmemekte, dışlayıcı eğilimleri ve çatışmacı tavırları haklılaştırabilmekte ve otoriter rejimlerin can suyu olabilmektedir. “Çakıl taşı milliyetçiliği” ise sınır aşan anlaşmazlıkların sıcak çatışmalara dönüşmesini kolaylaştırmaktadır. Milliyetçilik hem olumlu hem de olumsuz sonuçlara yol açabilecek bir olgudur. Milliyetçiliğin olumlu yönlerini öne çıkarmak ve olumsuz yönlerini azaltmak siyasetin hedefi olarak görülmelidir.

 

TÜRKİYE’DE HAREKET OLARAK DEĞİL AMA İDEOLOJİK DÜZEYDE TÜM PARTİLERİN, MUVAFIK-MUHALİF FARK ETMEKSİZİN, “MİLLİYETÇİ LİG”İN BİR PARÇASI OLDUĞU SÖYLENEBİLİR

 

MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?

 

Milliyetçi hareket çoğu defa birden fazla siyasi parti tarafından temsil edilmiştir. 1983’ten sonra Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) (daha sonra MHP oldu) tarafından temsil edilen milliyetçi hareket, kendi içindeki ideolojik ve liderlik anlaşmazlıkları sonucu 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu öncülüğünde Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) kuruluşuna şahit oldu. Bu çoklaşma, milliyetçi hareket içinde gerçekleşen ve sınırlı şiddet unsuru da barındıran bir çatışmanın sonucuydu. 2017 yılında kendi içinde demokratik yollarla liderlik dönüşümüne imkân vermediği için MHP içindeki liderlik rekabeti, Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti’nin doğuşuna yol açtı. Nihayet, İYİ Parti içindeki liderlik rekabeti ve ideolojik farklılıklar, 2021 yılında Kürt ve göçmen karşıtı siyaseti odağına alan Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi’ne vücut verdi. Aynı yıl içinde BBP’den doğan Milli Yol Partisi ise parti içi hegemonya mücadelesinin bir ürünü olarak görülebilir. 

 

Tüm bu partiler milliyetçi hareketin farklı ton ve hallerine karşılık gelmektedir. MHP Türk-İslam sentezli bir vurguya sahipken BBP İslami tonu daha vurgulu yapmakta; İYİ Parti ise İslami duyarlılığı zayıflatılmış modernist-seküler ve Kemalist bir politik dili benimserken “ulusalcılığı” da içerecek şekilde Cumhuriyetçi topraklara kıvrılmakta, Zafer Partisi radikal milliyetçiliği bayraklaştırmakta, Kürtlere ve göçmenlere karşı son tahlilde “nihai çözüm”ü savunmaktadır. 

 

Bu ideolojik farklılıklar sadece liderlik rekabetinin bir sonucu değildir; bu partilerin farklı seçmen profillerine sahip olduğu da söylenebilir. MHP kırsalda yaşayan, erkek ağırlıklı, orta-lise düzeyinde eğitime sahip, orta gelir düzeyinde, Orta ve Doğu Anadolu’da yoğunlaşan daha muhafazakâr bir seçmen profiline sahipken, İYİ Parti lise-üniversite eğitimli, orta-üst gelir düzeyinde, kadın ağırlıklı, Akdeniz, Ege ve Marmara gibi kıyı şehirlerindeki daha seküler ve Kemalist bir seçmen profiline sahiptir. Kısacası muhafazakâr, Cumhuriyetçi modernist, İslami duyarlı ve radikal partiler milliyetçi yelpazenin bütününe dağılmış durumda olsa da, milliyetçi gövde ülkücü muhafazakâr-Cumhuriyetçi modernist bölünmesi üzerinden MHP ve İYİ Parti’de temerküz etmiş durumdadır. Bu birbirini dikey kesen eğilimler, milliyetçi hareketin geçmişte de bugün de homojen bir nitelik arz etmediğini göstermektedir. Muhtemelen gelecekte de böyle olacaktır. 

 

MİLLİYETÇİLİK BİR İDEOLOJİ OLARAK, TÜRKİYE SİYASETİNİN GÖMÜLÜ GRAMERİ OLARAK OKUNABİLİR

 

Hiç şüphesiz milliyetçilik bir ideoloji olarak (yani zihniyet ve siyasi kimlik olarak) Türkiye’deki siyasi yelpazenin tümünü kapsamaktadır. Bu açıdan milliyetçilik Türkiye siyasetinin gömülü grameri olarak okunabilir. AK Parti, 15 Temmuz sonrasındaki yeni ittifak siyaseti içinde, “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Vatan” ı mottolaştırarak “yerlilik ve milliliği” öne çıkaran popülist milliyetçi politik bir söylemi sürdürmektedir. CHP ise Kemalist ve liberal milliyetçi gelenekler arasında salınmaya devam etmektedir. Dolayısıyla bir hareket olarak milliyetçilik, milliyetçiliğin farklı hal ve tonlarını ifade eden partilerde temsil imkânı bulsa da, bir ideoloji ve politik söylem olarak Türkiye siyasetinin verili kodudur. Tanıştırıldığı kişinin Diyarbakırlı olduğu söylendiğinde verilen “Olsun!” tepkisi ya da bir kooperatif toplantısının açılışında saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasında olduğu gibi, gündelik hayatın detaylarında karşımıza çıkan “sıradan” milliyetçilik, işte bu verili milliyetçiliktir. 

 

Bu milliyetçilik devletin bekası ve mülkün tamamiyeti umdelerine dayanır ve güncele eşlik eden istihalelerle tarihi bir sürekliliği temsil eder. Günümüzde hamaset, düşünce ve ifade hürriyetini baskılayan nefret dili, siyaset alanının beka söylemi üzerinden topyekûn güvenlikleştirilmesi, milletin popülist bir yaklaşımla politik partizanlık üzerinden ayrıştırılması, Kürt ve göçmen karşıtlığı ile belirginleşen zenofobi ve Batı dünyasının topyekûn bir şeytanlaştırmaya tabi tutulması, ideoloji olarak milliyetçiliğin, hareket boyutunu da içerecek şekilde, demirlediği sahildir.

 

MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ HEM HAREKET HEM DE İDEOLOJİ DÜZEYİNDE BİR YÜKSELİŞE TEKABÜL ETMEKTEDİR

 

Bu bakımdan milliyetçiliğin yükselişi hem hareket hem de ideoloji düzeyinde bir yükselişe tekabül etmektedir. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda milliyetçi hareketin güç denklemindeki akışkanlığı, hareket olarak milliyetçiliğin reaksiyonerlikle sınırlı görünürlük düzeyinin artmasına katkıda bulundu. AK Parti’nin popülist-milliyetçi tonlaması “devleti” üst paranteze alırken dindarları milliyetçilikle hemhal kılma eğilimini işaretlemektedir. CHP milliyetçiliği ise, kendi içindeki güç mücadelelerinin bir tezahürü olarak bazen Kemalist bazen liberal tonlu (vatandaşlık temelli) bir milliyetçiliği seslendirmektedir. Bir hareket olarak milliyetçilik ise, 1990’ların ikinci yarısından itibaren ulaştığı yüzde 20-25 bandında salınmaya devam etmektedir. Bu açıdan özel bir yükselme trendinden bahsedilemez. Hareketin kendi içindeki siyasi parti temsil yelpazesi ise, politik konjonktüre paralellik arz eden bir çeşitlenme göstermektedir. Bu yüzden, Türkiye’de hareket olarak değil ama ideolojik düzeyde tüm partilerin, muvafık-muhalif fark etmeksizin, “Milliyetçi Lig”in bir parçası olduğu söylenebilir. 

 

Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti’nin işbirliği ilişkisi içine girmeleri pek kolay gözükmüyor. Ülkücü-muhafazakârlık vs. Türkçü-modernist ayrışması üzerinden şekillenen ideolojik farklılıklar kadar bu partilerin liderlik düzeyinde yaşanan çatışmaların da bir sonucu olması, dahası hiçbirinin diğerini anaakım ya da “yuva” olarak görmemesi, bu partiler arasında konjonktürel işbirliklerine imkân verse de, organizasyonel anlamda bütünleşme ihtimalini devre dışı bırakmaktadır. 

 

MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞTE OLDUĞU VARSAYIMI, KENDİSİNİ MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNDEN TANIMLAYAN PARTİLERİ AYNI EKSENDE BULUŞTURMAK İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR; OLMAYACAKTIR

 

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?

 

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli değildir; olmayacaktır.  Milliyetçilik, farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenebildiği için, kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partiler arasında da önemli farklılıklar bulunabilmektedir. Bu farklılıklar, partilerin ideolojik çizgilerini, seçmen tabanını ve siyaset anlayışını kapsamaktadır.

 

Türkiye’de MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi, kendilerini milliyetçilikle ilişkilendiren üç önemli partidir. Bu partiler arasında bazı ortak noktalar bulunmakla birlikte, önemli farklılıklar da göze çarpmaktadır. MHP ülkücü-muhafazakâr, İYİ Parti ise Cumhuriyetçi-modernist çizgide bir parti iken Zafer Partisi, milleti homojen bir bütün olarak Türklük üzerinden tanımlayan, zenofobik ve radikal bir partidir. Bu farklılıklar, bu partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını zorlaştırmaktadır. Ancak, bu partilerin belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmaları mümkündür. Bunlar da pozitif değil daha çok negatif bir ajanda üzerinden oluşmaktadır. Farklı düzeylerde de olsa Kürt kimliği ve göçmen karşıtlığı bu partileri bir araya getirebilmekte ama mesela Batı karşıtlığı konusunda İYİ parti diğer iki partiden kısmen ayrışmaktadır.  

 

Bu partilerin birleşmeleri veya belli başlıklarda ortaklaşmaları, ideolojik çizgileri, seçmen tabanları, siyaset anlayışları ve liderlikleri ile Türkiye’nin siyasi ve ekonomik durumu gibi faktörler tarafından belirlenecektir. Mesela, göçmenlerin Suriye’ye dönme imkânlarının gerçekleşmesi, Zafer Partisi’nin ajandasını büyük ölçüde zayıflatacaktır. Keza Kürt meselesinin demokratik müzakere konusu olarak görülmesi ve şiddetsizlik de bu partileri reaktif gündemle sınırlayacak gelişmeler olabilir. Bu partileri yakınlaştıran temel unsur “karşı oldukları” hususlardır ama bir araya gelmeleri bundan daha fazlasını, pozitif bir ajandayı, neyi nasıl yapacakları konusundaki politika ortaklıklarını gerektirir. Bunun var olduğunu iddia etmek ise kabil değildir.

“GÜNÜMÜZDEKİ MİLLİYETÇİLİKLER, KORUNMACI GÜDÜLENİMLER İLE SALDIRGAN GÜDÜLENİMLER ARASINDAKİ SARMALDA ŞEKİLLENMEKTE”

Murat Güzel-Şair/Eleştirmen

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?

 

Modern ulus-devletlerin kuruluş ideolojisi sayageldiğimiz milliyetçiliklerin son dönemde bu derece çok konuşulmasının sebebi elbette içinde bulunduğumuz siyasi, sosyal, iktisadi ve küresel şartlara bağlı kalarak açıklanabilir. Buna rağmen 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitimiyle peydahlanan etnik milliyetçilikler ile 9-11 Eylül 2001’deki İkiz Kule saldırıları ve akabinde 2008 mortgage krizi ve Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan uluslararası kargaşa, zorunlu göç, proxy savaşları ortamının beslediği güvenlik arayışları sonrası oluşan milliyetçi dalgalanmaların ayırt edilmesinin gerekli olduğu da açıktır. 

 

Süreç gayet açık ki neoliberal iktisadi düzenin çöküşünü haber veriyordu. Milliyetçi dalgalanmalar, neoliberal düzenin çöküşünün yol açtığı uluslararası düzendeki bazı dengesizliklerin bir ürünü olabildiği gibi zorunlu göçlere verilen tipik tepkilerin bir yankılanması addedebileceğimiz “öteki” düşmanlıklarından da yararlanmaktadır. İktisadi bazı çıkmazların eşlik ettiği bu süreçte bazı ulus-devlet reflekslerinin de devrede olduğunu görüyoruz. 

 

Proxy savaşlarının varlıklarını tehdit ettiği algısı ile hareket eden bu devletlerin benimsediği bazı güvenlik tedbirlerinin ve politikalarının da bu yükselişte payı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar bu tür güvenlik politikalarının milliyetçi anlayışların yaygınlaşmasına doğrudan etkisinin olduğu gösterilemezse de dolaylı olarak oluşturulan yeni ortamın bu anlayışların filizlenmesine epey elverişli bir ortam olduğu da vurgulanmalı. Neoliberal iktisadi düzenin siyasi çöküşünü gösteren bu ortamın korunmacı güdülenimlerinin, bu arada onların en büyük tezahürü addedebileceğimiz bazı milliyetçilikleri etkilemesi handiyse kaçınılmaz.

 

Bütün bunlar bizim İkinci Dünya Savaşı öncesi ve Büyük Buhran sonrası bir döneme, yani 1930’lara, faşizmlerin yükseldiği döneme epey benzer bir dönemde yaşadığımız tespitlerine de yol açabilir. Ancak günümüzdeki milliyetçiliklerin söz konusu korunmacı güdülenimler ile saldırgan güdülenimler arasındaki sarmalda şekillendiğini söylemek gerekir. Tam anlamıyla saldırgan bir üsluba kapıldıkları an faşizme evrilebileceklerini gördüğümüz bu tür anlayışların yaygınlık kazanmasını doğrusu olumlu addetmiyorum. Bu noktada tersinden düşünmek gerekli belki de: Bazı milliyetçi anlayışlar sürece gösterilen tepkilerin tümünün faşizme evrilmesine engel teşkil ediyorlardır. Milliyetçilikler dolayısıyla kısa ve orta vadede bizi bekleyen en önemli tehlike bu: Faşizm ve beraberinde sürekli sözü edilen bir Dünya Savaşı. Bu sebeple pandemi sürecinin derinleştirdiği iktisadi buhranın sonuçlarında milliyetçi tepkilerin artışı korunmacı güdülenimlerle (ki bu güdülenimlerin pandemi sürecinde yaygınlaşması da normal) açıklanabilirlerse de onların saldırganlaşmasına meydan vermemek gerekir.

 

MHP, İKTİDARDA OLSUN OLMASIN TÜRKİYE’NİN KORUNMASINI ÖNCELİKLİ ADDEDERKEN, İYİ PARTİ’NİN İSE HER NE OLURSA OLSUN İKTİDARA GELMEK DİYE ÖZETLENEBİLECEK BİR ÖNCELİĞİ SÖZ KONUSU

 

MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?

 

İYİ Parti’nin MHP’den ayrılan isimler tarafından kurulduğunu biliyoruz. İYİ Parti lideri Meral Akşener, genel başkanı Devlet Bahçeli olan MHP’de liderliği ele geçiremediği için kendisine bağlı isimlerle bu partiden ayrılıp İYİ Parti’yi kurmuştu. Bu açıdan her iki partide de aynı addedebileceğimiz milliyetçiliklerin bir ayrışmasını gözlemlemek mümkün. MHP, iktidarda olsun olmasın Türkiye’nin korunmasını öncelikli addederken, İYİ Parti için her ne olursa olsun iktidara gelmek diye özetleyebileceğimiz bir hedefin öncelikli olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan İYİ Parti’de saldırgan temayüllerin yaygın olduğunu söylemek bile mümkün, ki Ümit Özdağ bu partinin kuruluş sürecinde yer almış, sonradan partiden uzaklaştırılması akabinde parti kurmuştu. Mayıs seçimleri öncesinde İYİ Parti’nin Altılı Masa’da sergilediği performansın da bu partinin “her ne olursa olsun iktidara gelmek” şeklinde özetlediğimiz tutumu yansıttığını vurgulamak gerekir. 

 

Sosyolojik tabanlarını büyük ölçüde aynı saydığımız bu iki partinin milliyetçilik vurgularının da aynı kaldığını, bu vurguların çoğu kez nüanslarda farklılaştığını gözlemleyebiliriz. MHP sözcülerinin Türkiye ve devlet, millilik, dinîlik vb. temalarını İYİ Parti sözcülerinden daha sık kullandığını; partinin Cumhur İttifakı’nda, yani iktidar blokunda yer alması dolayısıyla iktidar politikalarını desteklediğini, İYİ Partililerinin iktidarı eleştirmek için her fırsatı kullandıklarını, söylemlerinin dinî ve milli olmasına dikkat etmeye gerek görmediklerini buna eklemeliyiz. Handiyse iktidar blokunda yer almak ile bu blokun karşısında olmak parantezinde değerlendirebileceğimiz söylem farklılaşması haricinde siyaseten iki parti arasında bir fark göstermek zorlaşsa da başarı öyküsü bakımından MHP’nin İYİ Parti’ye faik olduğunu tespit edebiliriz. En azından iktidar politikaları üzerindeki etkileri İYİ Parti’ye nazaran -eğer bu bir başarı kriteriyse- daha fazladır. Milliyetçi blokun büyük partisi olan MHP’nin varlığını idame ettireceği, buna karşın İYİ Parti’nin kadroları etrafında kısa ve orta vadede süren kuşkuların, tartışmaların da farklılaşmayacağını öngörmek yanıltıcı olmayacaktır.

 

İYİ PARTİ İLE MHP AYNI ÇATI ALTINDA BİR ARAYA GELSE BİLE ZAFER PARTİSİ’NİN BU ÇATI ALTINA GELMEYECEĞİ AÇIKTIR

 

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?

 

Siyasi, bir anlamda tarihsel ve toplumsal süreçlerinin geriye döndürülemeyeceğini, İngilizce deyimle irreversible olduğunu düşünürsek İYİ Parti ile Zafer Partisi’nin MHP’den kopan kadrolar tarafından kurulduğu gerçeği bu partilerin aynı çatı altına gelmelerinin epey zor olduğunu bize hatırlatacaktır. Özellikle Zafer Partisi dendiğinde sadece Ümit Özdağ’ın hatırlanması ve onun hem İYİ Parti kuruluşuyla MHP’den hem de sonradan Meral Akşener’in yanında yer alarak kurulan İYİ Parti’den uzaklaştırıldığını düşünürsek bu zorluğun derecesi yükselir. İYİ Parti ile MHP aynı çatı altında bir araya gelse bile Zafer Partisi’nin bu çatı altına gelmeyeceği açıktır. Bazı konularda ortak hareket etmeleri de güç olacaktır bu partilerin. En azından kamusal mutabakat sağlanmayan konularda bu güçlüğün fazlalaşacağını da söylemek gerekir.

“YÜKSELEN YENİ MİLLİYETÇİLİK, ULUSUN TARİFİ İLE İLGİLİ KAPSAYICI VATANDAŞLIK TANIMINDAN ZİYADE DAHA DAR VE DIŞLAYICI BİR ÇİZGİ İZLİYOR”

burak bilgehan özpek röportaj

Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek-Siyaset Bilimci

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçilik yükselen mi yükseltilen bir olgu mu? Milliyetçiliğin yüksel(t)iyor olmasını sağlayan hangi toplumsal, siyasal, jeopolitik ve ekonomik koşullar olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa ve orta vadede milliyetçiliğin nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? Toplumsal, siyasal, iktisadi ve jeopolitik parametreler açısından milliyetçiliğin getirileri ve götürüleri ne olur?

 

Evet, dünyada yükselen Yeni Milliyetçilik denen bir akımdan bahsedebiliriz. Bu aslında, ılımlı vatanseverlik ve cumhuriyetçilik ile özdeşleşen ulusçuluk akımının dışında bir kavram. Daha çok, ulusun tarifi ile ilgili ve kapsayıcı bir vatandaşlık tanımından ziyade daha dar ve dışlayıcı bir çizgi izliyor. Özellikle yerel, folklorik, geleneksel bir ulus tanımı yapıyor ve evrensel, modern ve progresif bir ulus kimliğini reddediyor. Bu açıdan, popülizm ile kesiştiği noktalar var, çünkü popülist hareketler de kendilerini halkın bağrından çıkmış ve gerçek, unutulmuş kitleler ile özdeşleştirir. 

 

Bizim yükselen bir milliyetçilikten bahsetmemizin sebebi de popülizm sayesinde siyasi bir güce erişmiş olması. Bunun iktisadi sebepleri çok tartışıldı. Ağırlıklı görüş, küreselleşme ile rekabet edemeyen geleneksel endüstrilerin ve bu endüstriler üzerinden gelirini sağlayan insanların yaşanan dönüşüme tepki gösterdiği yönünde. Bu doğru ancak eksik, çünkü durum sadece iktisadi bir rekabet meselesi değil. 

 

Hayatın her anlamında küresel değerler aslında yerel ve geleneksel insanları kuşatıyor. Bu geleneksel yapılar çöküyor. Mesela, kadınların statüsü konusunda bilindik ezberler bozuluyor. Cinsiyet rolleri değişiyor. LGBT hareketi aileleri huzursuz ediyor. Yani Giddens’ın yıllar önce bahsettiği her bir insanın kendi normunu yarattığı dolayısıyla normun olmamasının asıl norm olduğu ve bu durumun kültürleri, gelenekleri, alışkanlıkları tehdit ettiği bir dönem yaşıyoruz. Yeni Milliyetçilik buna karşı bir tepki. Bunun öteki olarak algıladığına karşı koruma refleksi veren, ondan tehdit algılayan ve onunla konuşmak ve onu kabul etmek yerine linç etmek, yaftalamak, dijital zorbalık gibi yolları tercih eden bir milliyetçilik olduğunu da söylemek gerekir. Bu akımın güçlenmesi elbette ki bütüncül ulus kavramını tehdit eder ve kaçınılmaz şekilde bir kutuplaşma yaratır. Bu kutuplaşma ise sinsi popülist siyasetçiler tarafından kullanılır. Demokratik geri gidiş ve hükumetlerin yozlaşması bu tip ideolojilerden aldıkları güç sayesinde olur. 

 

İYİ PARTİ VATANDAŞLIK TEMELİNDE MİLLETİ TANIMLARKEN, MHP İÇİN BU DAHA KÜLTÜREL VE İDEOLOJİK BİR ŞEY VE İKİSİNDE DE IRK ÖNCELİĞİ YOK

 

MHP ve İYİ Parti’yi içerecek şekilde sormak gerekirse; her iki partiyi milliyetçiliğin hangi türü içinde değerlendirmeye tabi tutuyorsunuz? Karakteristik yönleri nedir? Güncel siyasette kullandıkları dil, retorik, siyaset tarzı/anlayışı, yürüttükleri strateji ile iktidara yönelik hamlelerini, işbirliğini ve çağrılarını nasıl yorumluyorsunuz? Her iki parti için de bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün mü? Kısa ve orta vadede MHP ve İYİ Parti için nasıl bir senaryo-gelecek öngörüyorsunuz?

 

İYİ Parti, Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yakın bir milliyetçilik anlayışını benimsiyor. Civic nationalism dediğimiz çizgide ilerliyor. Ve elbette daha şehirli ve daha eğitimli ve daha seküler insanlardan oy alıyor. Bunda AKP karşısında konumlanmasının etkisi büyük. MHP ise Yeni Milliyetçilik dediğimiz aşırılığı daha somut şekilde temsil ediyor. MHP için milletin tarifi, İYİ Parti’den bu açıdan daha farklı. 

 

İYİ Parti vatandaşlık temelinde bir millet tanımı yaparken, MHP için bu daha kültürel ve ideolojik bir şey. İlginç şekilde her ikisinde de ırk önceliği yok. Irk meselesi biraz daha Zafer Partisi ile alakalı bir durum. Göçmen ve sığınmacıların, bir güvenlik tehdidi olarak tanımlanması aslında makul şekilde ele alınırsa ikna edici olabilir ancak Zafer Partisi bu meseleyi ırklara atfedilen önyargıları derinleştirerek ve tekil eylemleri genelleştirerek yapıyor. 

 

MHP, İYİ PARTİ VE ZAFER PARTİSİ’NİN SİYASETEN, PRAGMATİK BİR BİRLEŞME İHTİMALİ KONUŞULUYOR OLSA DA, BUNU PEK MÜMKÜN GÖRMÜYORUM

 

Dünyada ve Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişte olduğu varsayımı, kendisini milliyetçilik üzerinden tanımlayan bütün partileri aynı eksende buluşturmak için yeterli olur mu? Türkiye’de her biri farklı sosyo-politik dinamiklerden beslenen, MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kendisini milliyetçilikle ilişkilendiren partilerin birleşmelerini veya belli başlıklarda ortaklaşmalarını, belli hassasiyetler karşısında ortak bir tutum takınmalarını mümkün görüyor musunuz?

 

Bence bu yükselişin sebebi milliyetçilik olduğu kadar Türkiye’deki milliyetçi partilerin girdikleri ittifaklar ve temas ettikleri toplum kesimleri. Toplam oyu yüzde 23 olan bir milliyetçi bloktan bahsediliyor mesela. Ancak MHP aslında AKP ile ittifak yaptığı için, İYİ Parti muhalif ve seküler olduğu için bu oyu alıyor. Yani ikisi bir araya geldiği zaman yüzde 20’ye ulaşır diyemeyiz. Burada gerçek bir yükselişten Zafer Partisi’ne bakarak bahsedebiliriz. Ancak Zafer’in temsil ettiği milliyetçiliğin de pro-aktif bir millet tanımı yok. Millet nedir yerine millet ne değildir sorusu üzerinden ilerliyorlar ve ortaya net bir tanım çıkamıyor. Bu açıdan partiler arasında aslında derin bir uyumsuzluk var.

 

Bununla birlikte siyaseten pragmatik bir birleşme ihtimali konuşuluyor. Bunu da pek mümkün görmüyorum. Zira, bu partilerin birleşmeleri, aslında hâlihazırdaki konumları dolayısıyla alabildikleri oydan feragat etmeleri anlamına gelebilir. MHP’nin, iktidardan idealist bir saikle uzaklaşmasını ve 3. Yol adına diğer milliyetçi partilerle birleşmesini beklememek, İYİ Parti’nin de Cumhur İttifakı çatısı altına gireceğini pek de muhtemelen görmemek gerekiyor.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

AHMET YILDIZ

AHMET YILDIZ

1966 yılında Diyarbakır’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde okudu. Doktorasını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde tamamladı. 2006 yılında Siyasal Düşünceler ve Akımlar alanında doçent unvanını aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Araştırma Merkezi Başkanlığının kuruculuğunu yaptı ve 12 yıl boyunca yönetti. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda koordinatör yasama uzmanı olarak çalıştı. 2022 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümüne profesör olarak atandı.

MURAT GÜZEL

MURAT GÜZEL

Konya'da doğdu. İlköğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra İstanbul Atatürk Fen Lisesine devam etti. İlk şiiri Konya'da çıkan Varide, ilk eleştirisi ise Ankara'daki Tezkire dergilerinde yayımlandı. 1995-1997 yılları arasında Konya'da yayınlanan Çerağ, Jurnal ve Aşiyan edebiyat dergilerinin yönetimine katkı sağladı. 2001-2002 yıllarında Ankara'da Vadi yayınları editörlüğünde ve Tezkire dergisinin yazı işleri müdürlüğünde bulundu. Kökler edebiyat dergisinin yayın kurulunda yer aldı. Memleket gazetesinde çalıştı. 2010'da Konya Postası gazetesine, 2014'te de Pusula gazetesine geçti. Gazetecilik aşamasında muhabirlik, haber müdürlüğü, internet editörlüğü ve köşe yazarlığı yaptı. Şiir ve edebî çalışmalarını Varide, Çerağ, Jurnal, Aşiyan, Düşçınarı, Kökler, Atlılar, Fayrap, Huruç, Dergâh, Mahfil, İtibar, Kuyudaki Koro, Cafcaf gibi edebiyat dergilerinde yayımladı. Şiir kitabı Uzak Koku 2008 yılında İz yayıncılık arasında çıktı. Siyasi ve felsefi yazıları başta Tezkire, Anlayış ve Umran dergileri olmak üzere Yeni Şafak, Star, Memleket, Konya Postası ve Pusula gazetelerinde yayımlandı.

BURAK BİLGEHAN ÖZPEK

BURAK BİLGEHAN ÖZPEK

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nden yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecelerini aldı. Doktora sonrası araştırma projesini King’s College Savunma Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. 2011 senesinden itibaren TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. De Facto devletler, çatışma, demokratikleşme, Türk Dış Politikası ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Global Governance, Israel Affairs, Middle East Critique ve All Azimuth gibi dergilerde yer aldı. 2017 senesinde Peace Process Between Turkey and the Kurds: Anatomy of a Failure kitabı Routledge tarafından yayımlandı Burak Bilgehan Özpek, Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler vermektedir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.