Müfredat Değişimi Eğitim Sisteminin En Öncelikli Sorunu mudur?

Aciliyeti olan pek çok sorun mevcutken sadece müfredat değişimi ile eğitim sisteminin iyileştirilebileceğini düşünmek safdilliktir. Bu durumda önceliği müfredat değişikliğine vermek, maksatlı ve yanlış bir adım olmuştur.

yeni eğitim müfredatı

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından hazırlanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Talim Terbiye Kurulu tarafından kabul edildi ve MEB tarafından imzalandı. Böylece yeni müfredatın gelecek yıl anaokulu, birinci, beşinci ve dokuzuncu sınıflarda uygulamaya konulacağı duyuruldu.

 

“Maarif Modeli” taslağının esas amacının müfredatta seyreltme yapmak olduğu MEB tarafından daha önce kamuya duyurulmuştu. Müfredatta tekrarların çok olduğu ve bunların temizlenerek daha sade ve öğrencileri çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatma ihtiyacı herkes tarafından kabul edilen bir ihtiyaçtır. Bu amaçla MEB, hiçbir detayı verilmeyen 10 yıl süren bir çalışma yapıldığını ve bu süreçte sadece müfredatın seyrekleştirilmediğini aynı zaman da milli değerlerin öğretilmesi (Erdem-Değer-Eylem Modeli) için müfredata bazı eklemeler yapıldığını açıkladı. Sonuçta toplamı binlerce sayfayı bulan ve biri ortak 26 metin kamuoyu ile paylaşıldı. Bu arada kamuoyundan bu kadar hacimli ve farklı konuları içeren metinlerin incelenip bir hafta içerisinde görüş bildirilmesi istendi. MEB’den bildirildiğine göre 67.284 görüş alınmış ve bunlar kendi ifadeleri ile “teker teker” okunup değerlendirilerek gereken değişiklikler yapılmıştır. Anlaşılan bugün Talim Terbiye Kurulu’nun kabul ettiği değişiklikler bu değerlendirmeleri de içine alan son değişikliklerdir. 

 

Müfredatta seyreltme amacıyla yapıldığı ifade edilen değişikliklere bakıldığında, yapılanın seyreltmeden çok dinî içerikli materyalin müfredata eklenmesi olduğu kolayca görülmektedir. AK Parti döneminde görülen ve bizzat Sayın Erdoğan tarafından birkaç defa ifade edilen gerçek, AK Parti’nin eğitimdeki başarısızlığıdır. Eğitimin hiçbir kademesinde başarılı olamadılar, çünkü eğitimin ne olduğunu ve değerini bilmiyorlar. Bilselerdi eğitimi ve özellikle üniversite eğitimini destekler ve 20 yıldır içinden çıkamadığımız orta gelir tuzağından çıkmanın yollarını ararlardı. Ülke kalkınması için tek yolun eğitim olduğunun hâlâ farkında değiller. 

 

Ayrıca müfredat değişikliği taslağı ciddi eksiklikler içermektedir. Bunların en önemlisi bir önceki müfredat değişikliği ile ilgili bilgilerin verilmemiş olmasıdır. Teklif edilen müfredat 2017’den beri kullanılan müfredatın yerine geçecektir. Ancak en son 2017 yılında değiştirilen müfredatla ilgili bir etki analizi ve değerlendirme sunulmamış, daha önce nelerin aksadığı ve onlara nasıl çözümler bulunduğu, önerilen müfredatta neler olduğu, yeni programda hangi yeniliklerin ne sebeple yapıldığı, değişikliklerin ve programda yapılan sadeleştirmelerin gerekçeleri verilmemiştir. İkinci ciddi eksiklik, önerilen müfredat değişikliklerinin hangi komisyonlarda hangi alan uzmanları, öğretmenler ve sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlandığına ait bilginin olmamasıdır. Üçüncü ciddi eksiklik ise pek çok kavram ve farklı görüşün yer aldığı taslakta hiçbir referansın verilmemesidir. 

 

AK Parti’nin eğitimdeki başarısızlığı, eğitimin sorunlarını çözeceklerini iddia ettikleri bu son müfredat değişimi taslağında da çok açık şekilde görülmektedir. Tekrarların ayıklanması, nasıl yapılacağı söylenmese bile pek çok becerinin öğrencilere kazandırılması ve hele farklılaşmış öğretim gibi çağdaş eğitim hedeflerinin raporda yer alması, dünyadaki faydalı uygulamalardan haberdar olduklarını göstermektedir. Ancak bir bütünlük arz etmediği için tek başına çok olumlu olan bu ifadeler boşlukta kalmaktadır.

 

Bu taslağı hazırlayanların en büyük yanılgısı “sadece müfredatı değiştirerek” eğitim sistemimizde yaşanan sorunlara çözüm bulabilecekleri inancıdır. Bu inanç, eğitim sistemindeki sorunları tam anlamı ile bilmedikleri ve anlamadıkları veya amaçlarının eğitimi iyileştirmek yerine zihinlerindeki ideale göre bir “dindar nesil” yetiştirmek için ihtiyaç duyulan müfredatı yaratmak olabilir. Yapılan işin gerçeklerden ne derece uzak olduğunu anlatabilmek için eğitim sistemimizin sorunlarını kısaca hatırlamakta fayda olabilir. 

 

Eğitim Sisteminin Sorunları

 

Bugün itibarıyla eğitim sistemimizin en acil sorunları eğitime erişim, sınavsız ortaöğretime geçiş, eğitimde kalite sorunu ve farklılıkları, öğretmenlerin iyi olma hali, mesleki ve teknik eğitimin canlandırılması, müfredatın sadeleştirilmesi ve liselerin üç yıla indirilmesi ile YÖK’ün kaldırılması olarak sıralanabilir.

 

Eğitime erişim sorununa bakıldığında, son yıllarda anaokulu hariç bütün kademelerde eğitime erişimle ilgili ciddi iyileşmeler elde edildiği görülecektir (14-17 yaş grubu yüzde 94,5, 10-13 yaş grubu yüzde 98,4, 6-9 yaş grubu yüzde 98,6). Anaokulu kademesinde 3-5 yaş gurubu için okullaşma oranı yüzde 52,2’dir. Zorunlu olmasına rağmen bütün bu kademelerde okullaşma oranları yüzde 100’e ulaşamamıştır.  2023 yılı verilerine göre yaklaşık 442.643 çocuk eğitim dışındadır. Eğer bu sayıya eğitim dışı ‘yabancı uyruklu’ çocuklar da (454.872 çocuk) eklenirse toplamda yaklaşık 900 bin çocuk eğitim dışında kalmaktadır. 

 

Kademeler arasındaki geçiş sınavları (liselere geçiş) mevcut kalite farklılıklarını daha da artırmaktadır. Okullar başarılı-başarısız şeklinde sınıflandırılmakta ve mevcut kalite farklılıkları devam etmektedir. Okullar arası kalite farklılıkları öğrencileri ilgi duymadıkları alanlara yöneltmekte ve yetenekleri ile uyuşmayan okullara gitmelerine neden olmaktadır. Sistemde geçiş sınavlarının olması öğrenciler üzerinde sınav baskısı yaratarak onları spor, müzik, sanat ve oyun gibi gelişmeleri için önemli olan faaliyetlerden uzaklaştırmaktadır. 

 

Eğitim sisteminin verdiği eğitimin, rekabet içinde olduğumuz dünya ülkelerindeki eğitimle karşılaştırılması için PISA sonuçlarını kullanılabilir. 2022 yılı PISA sonuçları, ülkemizde 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 18,5’inin (yani neredeyse her beş öğrenciden birinin), PISA’nın ölçtüğü üç temel konuda (okuma, matematik ve fen) temel yeterliliklere sahip olmadığını göstermektedir. Bu büyüklükteki öğrenci gurubunun temel yeterlilik düzeyine bile ulaşamamış olması, eğitimde kazanımlarla ilgili ciddi sorunlar olduğuna işaret etmektedir. 

 

Okul türleri arasında çok ciddi kalite farkları vardır. PISA 2022 sonuçlarına göre bazı okul türleri arasındaki fark 10 okul yılına eşittir: Fen liseleri ve mesleki ve teknik Anadolu liseleri arasındaki fark 203 puan olup 10 okul yılına tekabül etmektedir. İller ve bölgeler arasındaki kalite farkları ciddi boyutlardadır.

 

Detayına girmeden öğretmenlerin iyi olma hali ile ilgili bir değerlendirme TALIS anketinin sonuçlarından faydalanarak yapılabilir. TALIS 2018’e göre ilkokul öğretmenlerinin yüzde 26,7’si, ortaokul öğretmenlerinin yüzde 26’sı, ortaöğretim öğretmenlerinin yüzde 30’u öğretmenlik mesleğinin toplumda değerli olduğuna “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” şıklarını işaretleyerek cevap vermiştir. Yani 10 öğretmenden sadece üçü toplumda mesleklerinin değerli olduğunu düşünmektedir. Bu sonuç, öğretmenliğin saygınlığı ve motivasyonu ile ilgili acil müdahale ihtiyacına işaret etmektedir. 

 

Mesleki ve teknik eğitimin ülke kalkınması için önemi ve katkısı maalesef ülkemizde yeteri kadar anlaşılmış değildir. İlkinden (1963) sonuncusuna (2024) kadar her kalkınma planında sözü edilen ama günümüze kadar beklenen gelişmeyi gösteremeyen ve kaliteyi tutturamayan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Katsayı uygulaması ile birlikte mesleki ve teknik okullardaki öğrencilerin üniversiteye girme şansları büyük ölçüde azalmış ve sonuçta 1999’dan bu yana mesleki ve teknik okullar tercih edilmemeye başlanmıştır. Bir zamanlar torpil aranarak girilen söz konusu okullara rağbet azalmıştır. Bu okullara azalan talep ülkemizi çelişkili bir durumda bırakmıştır. Bir yanda kalkınma hamlesi için orta kademe teknik elemana olan ihtiyaç giderek artarken bu elemanları yetiştirecek olan okullara rağbet ise azalmıştır.

 

Genel olarak eğitim sistemimizde liselerde okutulan ders adetleri çok fazladır. Dokuzuncu sınıfta tüm dersler verilmeli, ancak 10’uncu sınıftan itibaren ders sayısı azaltılmaya başlanmalıdır. Örneğin sayısal alan seçmek isteyen bir öğrenciye 12’nci sınıfın sonuna kadar sosyal bilimler dersleri vermek yanlıştır veya sosyal alanda hazırlanan bir öğrenciye üniversite sınavında sorumlu olmadığı dersleri anlatmak gereksizdir. 11 ve 12’nci sınıfta tamamen üniversitede okumak istedikleri alana uygun dersler verilmelidir. Yurt dışında liselerde bir yılda altı-yedi adet ders verilirken ülkemizde bu sayı 13-14 civarındadır. Bu derslerin birçoğu yüzeyseldir, yani sadece vermiş olmak için verilmektedir. Eğitim programları daha az ders, daha fazla içerik şeklinde düzenlenmelidir.

 

2005 -2006 eğitim döneminden itibaren kademeli olarak dört yıla çıkarılan lise eğitim süremiz 2012-2013 eğitim döneminden sonra çıkarılan 4+4+4 eğitim modeli ile zorunlu hale getirilmiştir. Bu değişiklik yapılmadan önce hiçbir araştırma yapılmamış, sadece üç yıllık müfredat dört yıla yayılmıştır. 12 yıl kesintisiz zorunlu eğitim de sadece bizim ülkemizde mevcuttur.

 

Eğitim sistemi ülkenin diğer sistemlerinden bağımsız değildir. Ülkenin ekonomik durumu ile eğitim sistemi arasında organik bir bağ vardır. Öğrencilerin sosyoekonomik durumları onların eğitim performanslarını etkiler. Evinde yeteri kadar beslenemeyen öğrenciler okulda başarılı olamazlar. Ülkemizde ilkokul öğrencilerinin yüzde 40’ı okula kahvaltı yapmadan gitmektedir. Dar gelirli aile çocuklarının yeterli beslenemediği bir gerçektir. Ülkemizde yoksulluk çeken öğrencilerin oranı yüzde 45,2 olmasına rağmen AK Parti iktidarı öğrencilere hâlâ ücretsiz ve sağlıklı bir öğün yemeği sağlayamamıştır.

 

Eğitim sistemimizin sorunları kısaca yukarıda verilmektedir ancak bunlarla sınırlı değildir. Burada verilenler diğerlerine nazaran acil çözüm bekleyenlerdir. Müfredatın sadeleştirilmesi bu sorunların sadece birisidir. Aciliyeti olan pek çok sorun mevcutken sadece müfredat değişimi ile eğitim sisteminin iyileştirilebileceğini düşünmek safdilliktir. Bu durumda önceliği müfredat değişikliğine vermek, maksatlı ve yanlış bir adım olmuştur. Seyreltme yapılarak doğru tasarlanan bir müfredat her zaman bir kazançtır ancak eğitimin de içinde bulunduğu ekosistemdeki daha temel ve öncelikli sorunlar dururken katkısının çok sınırlı kalacağı açıktır. 

 

Müfredat değişikliği yerine sistemin iyileştirilmesi için çocuğu ve öğretmeni merkeze alan, bütün paydaşların karar süreçlerine katılımını sağlayan, eleştirel düşünmeyi güçlendiren, akılcı, özgür bir yaklaşımı öğretmeyi amaçlayan, etkili izleme ve değerlendirme sistemlerinin kurulmasını önceleyen bir değişikliğin önerilmesi çok daha faydalı olurdu.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.