Muhalefet Hızlanıyor
İktidar çok uzun zamandır, muhalefetin bir blok olarak seçime girmesini engellemeyi ana stratejisi haline getirdi. Muhalefeti kendi içinde parçalara ayırabilmek için çok sayıda girişimde bulundu. Ama geldiğimiz noktada iktidarın tüm bu gayretlerinin muhalefeti parçalamaktan çok birleştirmeye yaradığını görüyoruz.
Muhalefet partilerinin liderleri arasında sıkça gerçekleşen bunca görüşmeye, birlikte yürütülen çalışmalara ve üzerlerindeki kamuoyu baskısına rağmen niye hâlâ bir ittifak çatısı altında bir araya gelmediği TV tartışmalarının ve gazete köşelerinin en favori konuları arasında.
Bendeniz de TV programlarında veya YouTube üzerinden yayın yapan mecralarda bu soruyla çok sık karşılaştığım için, geçen hafta Gazete Pencere’de yayımlanan yazımda bu konuyu tartışmıştım. Temel yaklaşımımı şöyle özetleyebilirim: Bu durum aradaki sorunların çözülememesinden kaynaklanmıyor; dört ayaktan oluşan bir yol haritaları var ve sürecin sonunda ittifak mutlaka genişleyecek. Muhalefet partileri ittifaka giden yolda önce parlamenter sistemin temel ilkeleri, başkanlıktan parlamenter sisteme geçiş sürecinin nasıl yönetileceği, ittifakın üzerinde kurulacağı prensiplerin neler olacağı ve Cumhurbaşkanı adayı seçim sürecinin nasıl gerçekleşeceği üzerinde uzlaşı sağlamayı hedefliyor. Tüm bu alanlarda mutabakat gerçekleşince ittifakı büyütmek sorun olmaktan çıkacaktır. Bu nedenle işi ağırdan alıyor gibi görünmelerinin nedeni ittifaka niyetli olmamaları değil, süreçte hata yapılmaması için temkinli davranmalarıdır.
Ancak yazı yayımlandıktan sonra süreç bir anda hızlandı. Bir hafta içerisinde önce Meral Akşener Ahmet-Sare Davutoğlu’nu Ankara’daki evlerinde ziyaret etti. Arkasından Kemal Kılıçdaroğlu ve Ahmet Davutoğlu akşam yemeğinde buluştu, sonrasında da Davutoğlu İYİ Parti Genel Merkezi’nde Meral Akşener’le bir araya geldi. Şimdiye kadar “ittifaka katılma” konusu her sorulduğunda “yeni kurulan bir parti olarak önce kurumsallaşmamızı tamamlayacağız, ittifak konusunu seçime doğru gündemimize alacağız” diye yanıtlayan Ahmet Davutoğlu, son bir haftada katıldığı iki ayrı televizyon programında “yeni ittifak”tan söz etmeye başladı. Davutoğlu, mevcut ittifaka katılmak yerine muhalefetin “yeniden yapılanmasına” vurgu yaparak iş birliği mesajı verdi: “Türkiye’nin altı partinin de içinde olduğu geniş tabanlı ittifak oluşturmaya ihtiyacı var!”
Son bir haftada yaşanan gelişmelerin Ahmet Davutoğlu’nun girişimiyle gerçekleştiği anlaşılıyor. Belli ki Gelecek Partisi ittifak konusunu seçim zamanına bırakma kararını değiştirmiş ve süreci öne çekmeye karar vermiş. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in tutumları ise her iki liderin de bu kanaat değişikliğini desteklediğini gösteriyor.
Sadece görüşme trafiğine ve verilen beyanlara bakarak muhalefet açısından bir “yeni dönem” başladığını söylemek biraz abartılı olabilir, ama her hâlükârda sürecin hızlandığı ve ittifakın büyümesi işinin seçim zamanından önce gerçekleşme olasılığının güçlendiğini görüyoruz.
Gerçi DEVA ve Saadet partilerinden bu konuda henüz bir açıklama veya hamle gelmedi, ama önümüzdeki günlerde gelişmeler hızlanacak olursa, onlar da sessiz ve tepkisiz kalamayacaklardır.
İttifak Süreci Niye Hızlandı?
Gelecek Partisi liderinin tetiklediği bu gelişmelerin ne tür sonuçlar doğuracağını yahut Davutoğlu’nun belirttiği gibi yeni ve geniş tabanlı bir ittifaka dönüşüp dönüşmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şu aşamada esas önemli olan husus sürecin hızlanmasına neyin vesile olduğudur.
Görebildiğimiz kadarıyla muhalefet cephesinde yaşanmakta olan gelişmeler üç sebepten kaynaklanıyor:
1. İttifak Dışında Olan Partiler Büyümüyor!
2021 yılında CHP ve İYİ Parti oylarında gözle görülür artışlar yaşanırken Gelecek, DEVA ve Saadet partilerine yönelik seçmen desteğinde araştırmaların hata payı içerisinde kalan farklılıklar gözlemlendi.
Her ne kadar liderleri kamuoyu araştırmalarının gerçek durumu göstermekte yetersiz kaldığını düşünüyor olsalar da, DEVA ve Gelecek partileri kurulduğu günlerden bu yana seçmen desteği açısından yatay bir seyir izliyor. Evet, her iki partiye de ilgi çok yüksek, kamuoyu bu partileri yakından takip ediyor, ancak yapılan araştırmalara göre henüz oy vereceklerini söylemiyorlar.
Aslında bu durum sağ seçmeni yakından tanıyanlar açısından hiç de sürpriz sayılmaz. Sağ seçmenin en bariz özelliği iktidara ya da iktidarın parçası olacak partilere oy vermeyi sevmesidir. İdeoloji partilerine oy verenler bundan farklı davransalar bile, özellikle merkeze yakın duran sağ seçmenler açısından iktidara oy verme tutumu oldukça güçlü bir davranış şeklidir. Sağ seçmenle oy verdiği parti arasında ontolojik veya aşkın bir ilişki yoktur; büyük ölçüde pragmatik ve işlevsel bir yaklaşım söz konusudur. Sağ seçmenin siyasi partilerden somut beklentileri vardır ve bunları gerçekleştirebilmesi için oy verecekleri partinin en azından iktidarın parçası olması gerekir. Dolayısıyla iktidar olma veya hiç değilse iktidarın parçası olma ihtimali bulunmayan partilere, takdir etse bile oy vermiyorlar.
Oysaki ittifak dışında kalan ve muhafazakâr tonu daha ağır basan her üç parti için de önemli bir fırsat söz konusu. Araştırmalarda AK Parti’ye oy vereceğini söyleyen neredeyse iki seçmenden birinin majör mutsuzlukları var. Ekonominin genel gidişatından, yoksulluktan, enflasyondan, işsizlikten, adam kayırmadan, sosyal adaletsizliklerden, göçmen politikalarından, hukukun siyasallaşmasından ve benzeri birçok sorundan şikâyet ediyorlar. İktidarı yeterli ölçüde başarılı bulmuyorlar ve bu sorunları çözebileceğini de düşünmüyorlar. Tüm bunlara rağmen oy verme niyetlerini de koruyorlar. Çünkü muhalefet partileri arasında kendilerini yakın buldukları ve aynı zamanda iktidarın parçası olabilecek bir parti görmüyorlar. Dolayısıyla bu seçmenlerin en azından bir kısmının ittifaka girmiş bir muhafazakâr partiye yönelmesi olasılığı oldukça yüksek.
Son günlerde attığı adımlara bakılacak olursa, Gelecek Partisi’nin bu fırsatı artık değerlendirmek istediği anlaşılıyor.
2. İktidarın Tehditlerini Artırması
İktidar bloku, özellikle son bir yıldır muhalefet partilerine yönelik tehdit cümleleri kullanma konusunda oldukça rahat davranıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meral Akşener’e Rize’de yapılan saldırıdan sonra “Bunlar daha iyi günleriniz, daha neler olacak” sözleri yahut “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” şeklindeki tehditkâr uyarısı hep son aylarda dillendirildi.
Bundan iki hafta önce ise öznesi belirsiz bir biçimde “Utanmadan sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? … Bizler Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katar, gideceğiniz yere kadar kovalarız!” ifadelerini kullandı.
O günlerde Devlet Bahçeli de benzer sertlikte açıklamalar yaptı: “Türkiye’den bir Kazakistan çıkarmayı mı düşünüyorsunuz? Kazakistan’daki olayları izleyince bitiniz mi kanlandı? … Sokağa dökülseniz ne yazar dökülmeseniz ne yazar!”
Muhalefet partileri basiretli davranarak, bu sert tehditler nedeniyle tansiyonu yükseltecek karşı açıklamalar yapmadılar. Ama önümüzdeki süreçte iktidarın sokak çatışmaları dahil her şeyi göze aldığına dair kanaatler gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Hatta iktidara yakın bazı gazeteciler de yaptıkları değerlendirmelerle “sert süreç” algısını besliyorlar.
Muhalefetin yaklaşmakta olan sertlik ve/veya şiddet fırtınasına karşı elindeki tek koz güçlü kamuoyu desteğine sahip bir blok oluşturmak. 31 Mart seçimlerinden sonra iktidarın İstanbul’da takındığı tavrı, farkın yüzde 10’lara yaklaştığı ikinci seçimden sonra sürdürememesi, muhalefeti güçlü bir kamuoyu desteğini sağlamaya yönelik adımlar atmaya teşvik ediyor.
3. Erken Seçim Beklentisi
İktidar ısrarla tersini söylese bile, muhalefet partileri baskın bir seçim senaryosuna hazırlık yapmayı daha doğru buluyorlar. Başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener olmak üzere muhalefet liderlerinin sanki seçim dönemindeymişçesine sürekli il ziyaretleri yapmaları, zaman zaman mitingler gerçekleştirmeleri ve iletişim kampanyaları sürdürmeleri büyük ölçüde baskın seçim senaryosuna hazırlık kaygılarından kaynaklanıyor.
Gelecek Partisi’nin seçim öncesine tehir ettiği ittifaka dahil olma projesini öne çekmesinin arkasında da her geçen gün güçlenen erken seçim beklentisinin etkisi olduğu görülüyor. Davutoğlu’nun bu hafta yaptığı tüm açıklamalarda “seçim”e çok güçlü vurgular var.
Bülbülün Çektiği Dili Belası
İktidar çok uzun zamandır, muhalefetin bir blok olarak seçime girmesini engellemeyi ana stratejisi haline getirdi. Muhalefeti kendi içinde parçalara ayırabilmek için çok sayıda girişimde bulundu. Ama geldiğimiz noktada iktidarın tüm bu gayretlerinin muhalefeti parçalamaktan çok birleştirmeye yaradığını görüyoruz.
İktidarın görmeyi arzu edeceği son şey olan birleşmiş muhalefet tablosu ile umduğumuzdan daha hızlı karşılaşabiliriz.