Muhalefet Niye Meydanlarda?

Mitinglerdeki kalabalıklar ve coşku ile seçim sonuçları arasında doğrusal bir ilişki olduğu neticesi çıkarılmamalıdır. Siyasal tarihimizde mitinglerin görkemi ile seçim sonuçları arasında doğrudan ilişki kurulmaması gerektiğini gösteren çok sayıda örnek söz konusudur.

İYİ Parti’nin Denizli mitinginden sonra geçen Cumartesi günü de bu kez CHP, Mersin’de oldukça kalabalık bir miting gerçekleştirdi. İktidarın mitinge katılım sayısını olduğundan düşük gösterme çabası bile bu mitingin iktidar üzerinde önemli bir etki yarattığını gösteriyor.

 

Genellikle seçim kampanyaları esnasında görmeye alışık olduğumuz böylesine gösterişli mitingleri, seçime henüz yaklaşık 1,5 yıl varken organize etmelerinin hedefini hem İYİ Parti hem de CHP “iktidarı erken seçime zorlamak” olarak ifade ediyorlar. Üstelik bu mitingleri tek seferlik bir gövde gösterisi olarak da görmüyorlar. İYİ Parti çeşitli ekonomik sektörlerin veya toplum kesimlerinin sorunlarına odaklanacakları “tematik” mitingler, CHP ise büyük bölgesel mitingler yapmaya devam edeceğini açıkladı.

 

Aslında her iki muhalefet partisi de iktidarın uzun zamandır sokağın sesine çok duyarlı olmadığının farkındalar ve bu mitinglerin erken seçim sonucu doğurmayacağını şüphesiz ki öngörüyorlar.

 

O halde bu kadar eziyetli bir siyasal etkinlik seçime bu kadar uzun bir süre varken ve de alternatif çok sayıda seçenek söz konusuyken partiler tarafından niye tercih edilir?

 

Mitingler İşlevini Kaybetti mi?

 

Uzun yıllardır siyaseti gözlemlemeye çalışan ve siyasal iletişime meraklı biri olarak “miting yapılması” fikrine hep mesafeli olmuşumdur. Çünkü mitinglerin “iletişim devrimi” öncesi dönemlere ait olduğuna inanırdım. Yani liderlerin seçmenlerle ancak sınırlı sayıda gazete sütunu veya televizyon kanallarının haber bültenlerinde ayırdıkları kısıtlı zamanlar üzerinden iletişim kurabildiği dönemlerde, partilerin önünde toplumla etkileşim kurabilmek açısından çok fazla seçenek yoktu. Bu nedenle liderler ve seçmenler planlanmış etkinliklerde bir araya gelerek yüz yüze iletişim kurmak zorunda kalıyorlardı.

 

Ancak bilhassa internetin hayatımızda yer etmeye başladığı günlerden sonra çok sayıda haber kanalının ve sosyal medyanın kesintisiz biçimde partilerin siyasi mesajlarını topluma taşımaya başlamasıyla bu ihtiyaç neredeyse tamamen ortadan kalktı. Artık herkes gibi siyasal partiler ve siyasetçiler de kendi sosyal medyalarından gün boyu canlı yayınlar gerçekleştirmekte ve ürettikleri her türlü içeriği bu mecralar üzerinden hedef kitlelerine ulaştırmaktalar.

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin mutfağından çay içerken paylaştığı videoların gördüğü ilgi bile bu kesintisiz iletişim olanağının siyasetçilere sunduğu imkanlara güzel bir örnek teşkil ediyor.

 

Elde bu kadar çok iletişim imkanı varken, binlerce, on binlerce hatta zaman zaman yüzbinlerce kişinin doğrudan parçası olduğu fiziki ortam buluşmaları organize etmek anlamsız bir çaba olarak görünüyor.

 

Belki başka siyasal kültürler için doğru kabul edilebilecek bu değerlendirme itiraf etmek gerekirse bizim seçmenlerimiz açısından pek de geçerli değil.

 

Araştırmacılık yaptığım süre boyunca seçimlerden sonra yürüttüğümüz çalışmalarda seçmenlerin hangi faktörlerden etkilenerek belli tercihlerde bulunduklarını anlamaya ve yürütülen seçim kampanyalarının etkinliğini ölçmeye çalıştık. Mitingler, liderlerin ve parti temsilcilerinin katıldığı TV programları, seçim şarkıları, farklı mecralarda yayınlanan siyasal reklamlar, parti teşkilatlarının yürüttüğü çalışmalar vs. gibi çeşitli kampanya komponentlerinin seçmen tercihleri üzerinde ne ölçüde etkili olduğunu da bu araştırmalarda sorguladık. İstisnasız her seferinde liderlerin miting performansının seçmenlerin kararı üzerinde açık ara en etkili faktör olduğunu gözlemledik.

 

Çok sayıda siyasal iletişim araştırması kampanyaların seçmen tercihlerini şekillendirmedeki etkisinin sınırlı olduğunu söylüyor. Bilhassa parti tercihini değiştirme etkisi oldukça düşük. Ancak en azından bizim ülkemizde genel olarak kampanyaların ve özelde de mitinglerin siyasal psikolojiyi şekillendirmek açısından önemli bir işlevi olduğunu da gözden uzak tutmamak gerekiyor.

 

Siyasetçiler akademik birikimleri veya araştırma verilerine dayanmasalar bile deneyimleri ve siyasetçi önsezileriyle mitinglerin etkili bir yöntem olduğunun farkındalar ve bunu her seviyede sıkça kullanmaya gayret ediyorlar.

 

Mitingler Aldatıcı Olabilir mi?

 

Tüm bu tespitlerden mitinglerdeki kalabalıklar ve coşku ile seçim sonuçları arasında doğrusal bir ilişki olduğu neticesi çıkarılmamalıdır. Siyasal tarihimizde mitinglerin görkemi ile seçim sonuçları arasında doğrudan ilişki kurulmaması gerektiğini gösteren çok sayıda örnek söz konusudur.

 

Çok bilinen bir örnektir. 1950 genel seçimlerine çok kısa bir süre kala CHP İstanbul’da Taksim Meydanı’nda bir miting düzenler. Şehrin nüfusunun yaklaşık 900 bin olduğu o dönemde mitinge 100 bin civarında kişi katılır. Görüntü muhteşemdir. Mitinge katılan dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, İsmet İnönü’ye kalabalığı göstererek “İşte Paşam İstanbul!” der. Ardından gerçekleşen seçimlerde Demokrat Parti İstanbul’da yüzde 57 civarında oy alarak 27 milletvekili çıkarır. CHP ise yüzde 26’da kalır ve milletvekilliğinde sıfır çeker.

 

Yakın tarihte de çarpıcı örnekler var.

 

2007 yılında Nisan ayına gelindiğinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi dolmaktadır ve yeni bir Cumhurbaşkanı seçilecektir. TBMM’de AK Parti’nin ezici bir çoğunluğu söz konusudur ve istediği kişiyi rahatlıkla Çankaya’ya gönderebilecektir. Cumhurbaşkanının eşinin başı örtülü olabilir mi olamaz mı tartışmalarının yaşandığı bir atmosferde 27 Nisan gece yarısında Genelkurmay Başkanlığı’nın web sayfasında daha sonra bizzat dönemin Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından kaleme alındığı iddia edilen bir e-muhtıra yayınlandı. İrtica tehlikesine dikkat çekilen bu metinde Büyükanıt “Cumhuriyetin temel değerlerine, devletin üniter yapısına, laik demokratik devlete sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanının seçileceğini umut ediyorum” ifadesini kullanıyordu. Hükümet ertesi gün erken seçim kararı aldı. İki gün sonra Ankara’da Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından “Cumhuriyet Mitingi” organize edildi. Değişik kaynaklar mitinge katılım konusunda farklı tahminlerde bulunmakla birlikte yüzbinlerce kişi olduğunda mutabıklar. Daha sonra bu mitingler İstanbul ve İzmir’de de tekrarlandı. Hepsinde katılım olağanüstüydü. Birkaç ay sonra 22 Temmuz’da gerçekleşen genel seçimler mitingler nedeniyle büyük heyecan yaşayan muhalif kesimler açısından tam bir hayal kırıklığıydı. 2002 yılında yüzde 34,3 oy almış AK Parti yüzde 46,6’ya yükselmiş, seçimlere DSP ile birlikte giren CHP ise yüzde 20,9’da kalmıştı.

 

Bu tür sürprizler sadece CHP’nin başına gelmiyor tabi ki. 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde İstanbul’da büyük bir rekabet söz konusudur. Daha önce başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığı yapmış Binali Yıldırım AK Parti, MHP ve BBP’nin ortak adayı olarak İstanbul Büyükşehir Başkanı olmak için yarışmaktadır. Rakibi ise muhalefetin ortaklaşa desteklediği ve mütevazı bir ilçe olan Beylikdüzü’nün Belediye Başkanı ve henüz çok genç yaştaki Ekrem İmamoğlu’dur. Seçime bir hafta kala Yenikapı Meydanı’nda AK Parti ve MHP ortaklaşa bir miting düzenlediler. Mitingde Binali Yıldırım’ın yanı sıra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşma yaptılar. Mitinge katılım bizzat Sayın Erdoğan tarafından 1,6 milyon kişi olarak duyuruldu. Seçimin neticesini ise hepimiz hatırlıyoruz.

 

Muhalefet Neden Miting Yapıyor?

 

O halde başlıkta sorduğumuz soruya yanıt aramamız gerekiyor. Tüm bunlar bilindiği halde muhalefetin mitingler yapmaktaki muradı nedir?

 

  1. Ekonominin yükü altında ezilen seçmenlerde bir yılgınlık oluşmasını engellemek ve muhalefet enerjisini diri tutmak.
  2. Siyasetimizde 2002’den itibaren güçlenen ancak son yerel seçimlerde ciddi biçimde sarsılan öğrenilmiş çaresizlik durumunu yani “AK Parti hep kazanır” algısını tamamen yıkmak. Son 5 aydır tablo iktidarın aleyhine değişmiş durumda ve seçmenlerin çoğunluğu artık muhalefetin kazanacağını düşünmeye başladı. Bu atmosferin iktidar propaganda makinası tarafından tersine döndürülmesini engellemeye çalışıyorlar.
  3. Bir iktidar değişimi sürecinin başladığına seçmenleri ikna etmek. Sayın Kılıçdaroğlu “Geliyor Gelmekte Olan” sloganıyla özellikle bu iktidar yolculuğuna vurgu yapıyor.
  4. Ülkenin tek gücü olduğunu ihsas eden iktidara meydan okumak, seçmende de benzer bir cesaret ve özgüveni teşvik etmek.
  5. İktidarı destekleyen tüm kesimlerde bir yılgınlık ve olumsuz beklenti yaratmak; “iktidar artık gidiyor” duygusuyla direnme güçlerini zaafa uğratmak.
  6. Uzun yıllardır iktidardan uzak kalan muhalefetin artık iktidara ve yönetmeye hazır olduğu duygusunu pekiştirmek.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.