Narmanlı Han Tanpınar Araştırmaları Akademisi – II

Tanpınar Araştırmaları Akademisi, en azından 2032’de açılmak üzere pekâlâ planlanabilir ve bu kurumun mekânı olarak da Narmanlı Han düşünebilir. Bu akademi Tanpınar’ın bütün el yazmalarını arşivler ve internet üzerinden araştırmacıların çalışmalarına açar. Düzenli bir Tanpınar Araştırmaları dergisi çıkarır. Tanpınar hakkında başka yayınlara öncülük eder, konferanslar, sempozyumlar düzenler.

Okumaya başladığınız bu yazıyla birlikte haftalar önce Tanpınar ile Auerbach’ın birlikte bir Türk kahvesi içip içmediği sorusuyla başlayan maceramızın sonuna gelmiş olduğumuzu umuyorum. Geçen haftaki yazımda Narmanlı Han’dan ve bu hanın Tanpınar biyografisindeki yerinden yeterince söz etmiş ve lafı her iki yazının başlığında yer alan akademiye bağlamıştım. İşte bu son yazıda artık bu muhayyel kurumu biraz ayrıntılandırarak konuyu nihayete erdirmek istiyorum.

 

Kanonik yazarlara sahip olmak artık toplum olmanın temel koşullarından biri olarak kabul ediliyor literatürde. Bir cumhuriyetin sadece siyasi koşulları yok, aynı zamanda edebi koşulları da var. Demokrasinin kurumsallaşabilmesi için sandığın kurumsallaşması yetmiyor, kanonik yazarların da kurumsallaşması gerekiyor. Meclis nasıl cumhuriyet ve demokrasinin siyasi kurumsallaşması ise, kanonik yazarlara, sanatçılara yönelik akademiler de aynı şeyin poetik kurumsallaşması olarak değerlendirilebilir.

 

Bu kurumsallaşma meselesine zaten Tanpınar ile Pessoa’yı karşılaştırarak başlamıştım. İsterseniz bunu biraz da somut örneklerle açayım. Bugün dünyada Pessoa üzerine çalışmak, araştırma yapmak, tez/kitap/makale yazmak isteyenler için üç temel kurum var. Bunlardan birincisi “Casa Fernando Pessoa” yazısında değindiğim Lizbon’da bulunan Fernando Pessoa Evi ve onun internet sitesi. Bu sitede Pessoa’nın tüm kişisel kütüphanesi “pdf” olarak yüklenmiş durumda. İkincisi olan ve yine Lizbon’da bulunan Portekiz Ulusal Kütüphanesi’nde ise Pessoa’nın bütün el yazmaları yine “pdf” olarak yüklenmiş halde araştırmacıları bekliyor. Üçüncü olarak bugün dünyada sadece Pessoa çalışmalarına odaklanan bir akademik dergi mevcut. Derginin adı Pessoa Plural. Tanpınar hakkında ise böylesi kurumsal internet sitelerimiz ve yayınlarımız maalesef henüz yok. Peki Tanpınar’ın Pessoa’dan neyi eksik? Bence Tanpınar’ın Pessoa’dan bir eksiği yok. Bizlerin Portekizlilerden eksiği var olsa olsa.

 

Kanonlaşmada Kurumların Emeği

 

Aslında yazarlar analarının karnından kanon olarak doğmuyorlar. Onları toplumlar, okurlar, kurumlar kanonlaştırıyor. Yani kanon birilerinin emeği olarak da ortaya çıkıyor. Bu emek sadece büyük yazarların kendi emekleri değil, onların ürettikleri metinleri sahiplenenlerin emeği de aynı zamanda. Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi kitabımda da Bahtin’den yararlanarak değindiğim Rabelais kanonlaşmasını da örnek gösterebilirim bu yazıda yeri geldiği için. İlk Rabelais Çalışmaları Derneği 1903’te kuruluyor. Bu dernek, yalnızca Fransa için değil, İngiltere ve Amerika için de Rabelaisci Çalışmalar Merkezi olarak düşünülüyor. Bünyesinde Revue des Études Rabelaisiennes (Rabelais Araştırmaları Dergisi) adlı bir dergi yayımlıyor. 1913’te bu derginin yerini, daha geniş bir program temelinde başka bir yayın, Revue du Seizième Siècle (16. Yüzyıl Dergisi) alıyor. Bunu ise 1934’te daha da geniş bir ilgi alanını kapsayan Humanisme et Renaissance (Hümanizm ve Rönesans) dergisi izliyor. Rabelais ile ilgili tüm metin incelemeleri, derneğin ve dergilerinin etrafında kümeleniyor ve dil sorunlarına, kaynakların keşfine ve akademik bir biyografinin oluşturulmasına adanıyor.1 Yani Rabelais bugün Fransızcada kanon ise, bu sadece onun metinlerinin kalitesinden kaynaklanmıyor, yukarıda adlarını saydığım kurumların yüzyılı aşan emeklerinde, üretimlerinde de kendine bir temel buluyor. Büyük yazarları dünya kanonu haline getiren, işte bu tür yoğunlaşmış emekler ve bunların kurumsallaşmasıdır.

 

Tanpınar’ın da tıpkı Pessoa gibi ömrühayatında yayımlanmamış birçok metni ve elyazmaları olduğunu biliyoruz. Örneğin, ilk kez 2007 yılında basılan Tanpınar’ın Günlükler’i de aslında bu arşivin bir parçası ama tümü değil. Dolayısıyla artık bu koleksiyona bütüncül bir bakış açısıyla bakmanın ve Tanpınar çapında bir yazarın hak ettiği şekilde bir strateji geliştirmenin vakti geldi, geçiyor. Bu tür kanonik yazarların elyazmalarının herkesi memnun edecek bir yöntem geliştirerek Türkiye’deki ve dünyadaki tüm Tanpınar araştırmacılarının erişimine açılması gerektiğini düşünüyorum. Elbette bu benim şahsi fikrim ve her fikir gibi tartışmaya açık olması gerekiyor. Bu görüşlerimi daha önce Tanpınar adını taşıyan bir sempozyumda dile getirmiştim, ancak burada da kamuya açık bir biçimde dile getirerek tarihe bir not düşmek istiyorum. Kanonik yazarlar hiç kimseye ait değildirler. Kanonik yazarlar herkese aittirler. Türkiye’de ve dünyada artmakta olan yoğun ilgiye uygun olarak Tanpınar’ın metinleri herkesin doğrudan üzerine çalışabileceği bir formata kavuşturulmalıdır.

 

Dünya Çapında Tanpınar Araştırmaları

 

Benim bu konuda somut bir önerim var. Tanpınar’ın elyazmalarının kullanımı, telif haklarının mirasçıları ve onlarla anlaşması olan yayınevinin kazanılmış hakları karşılanarak, örneğin Kültür Bakanlığı tarafından üstlenilmelidir. Bunun ardından bu arşiv topyekûn internette herkesin erişime açılmalıdır. Buna elbette Tanpınar’ın daha önce kitap olarak yayımlanmış şiirleri, öyküleri, romanları, makaleleri vb. dâhil olmak durumunda değildir. Ayrıca 1962’de vefat eden Tanpınar’ın telif hakları 2032’de dolacak. Önerdiğim girişimin bu realiteyi de göz önünde tutarak konuya yaklaşması uygun olur. Daha önce de belirttiğim sempozyumda uluslararası sunuşlar yapılmıştı. Tüm dünyadaki Türkoloji bölümleri, hatta giderek ilgili tüm akademik birimler Tanpınar’a giderek daha fazla ilgi duyuyor. Üstelik bu ilgi giderek daha da artacak gibi gözüküyor. Yani Japon, Rus, Alman vb. Tanpınar uzmanlarının ortaya çıkması yakın bir gelecekte mümkün olabilir. Bu akademisyen ve uzmanların Tanpınar metnine internet üzerinden doğrudan erişmeleri, dünya çapında Tanpınar araştırmalarına ivme kazandıracaktır. Ayrıca Türkiye’nin dört yanından Tanpınar üzerine çalışmak isteyenlerin işini kolaylaştıracaktır.

 

Daha önce de belirttiğim gibi, Fernando Pessoa’nın bütün elyazmaları, Portekiz Ulusal Kütüphanesi’nin internet sitesinde bütün dünyaya açıktır. Bu uygulama tüm dünyadaki Pessoa araştırmalarına büyük bir kolaylık sağlamıştır. Aynı şeyi Tanpınar için de hayal etmenin fazla ütopik olmayacağını düşünüyorum. Bu süreci kimsenin hakkını göz ardı etmeden, kimseyi küstürmeden, Tanpınar’a olan ilgiyi daha da yoğunlaştırarak yönetmek bence mümkündür. Tanpınar’ın orijinal metni üzerine çalışmak herkesin hakkı olmalıdır. Bu ve benzeri işlerin üzerinden gerçekleşeceği bir Tanpınar Araştırmaları Akademisi, en azından 2032’de açılmak üzere pekâlâ planlanabilir ve bu kurumun mekânı olarak da Narmanlı Han düşünebilir. Bu akademi Tanpınar’ın bütün el yazmalarını arşivler ve internet üzerinden araştırmacıların çalışmalarına açar. Düzenli bir Tanpınar Araştırmaları dergisi çıkarır. Tanpınar hakkında başka yayınlara öncülük eder, konferanslar, sempozyumlar düzenler. Tanpınar bu konuda bir ilk olabilir ve bu tip uygulamaları benzer yazarlarımız için de geliştirebiliriz. 

 

Tanpınar yapıtlarını Türkiye’nin henüz bir Edebiyat Cumhuriyeti olmadığı bir dönemde yazmıştı. O dönemde geçerli olan edebi feodal dükalıklardı belki de. Bugün ise Türkiye neredeyse bir Tanpınar Cumhuriyeti haline geliyor. Tanpınar kanonlaşıyor. Tanpınar’ın öngörüsü gerçekleşiyor. Yani eninde sonunda Tanpınar’a dönüyoruz! Bugün artık Tanpınar ve metni kanonlaşıyor. Hatta bence Tanpınar Türkiye’nin ilk modern kanonu olmaya doğru evriliyor. Ya da Tanpınar’ın deyimiyle “evolué” oluyor. Tanpınar giderek Türkiye’de her kesimin okuduğu bir yazar haline geliyor. Tanpınar “mahalle-aşırı” bir “marka” haline geliyor. Markanın Eski Türkçedeki karşılığını “alametifarika” olduğunu söylemeye hacet yok! 

 

Tanpınar Türkiye’nin Kanonudur

 

Tanpınar üzerine yazdığım Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi başlıklı kitabımı “Tanpınar Türkiye’dir” cümlesiyle bitirmiştim. Bu yazının sonunda aynı cümlenin farklı bir biçimde de söylenebileceğini düşünüyorum: “Tanpınar Türkiye’nin ilk modern kanonudur”. Zaten bir yazarın bir dille, bir ülkeyle bu kadar güçlü bir şekilde birlikte anılması ancak bu şekilde mümkün olabilir.

 

Ancak bütün bunların mümkün olabilmesi, kapsayıcı bir kurumsallaşma için mülk edinmeden sahip çıkma kültürüne önem vermek gerekiyor. Farklı siyasi görüşlere sahip olan, seçimlerde farklı partilere oy veren akademisyenlerin, edebiyat tarihçilerinin, edebiyat kuramcılarının, Tanpınar uzmanlarının birlikte çalışabilmesi de şart. Belki de Türkiye’nin asıl meselelerinden biri, bunun pek mümkün gözükmemesidir.

_

1 Mikhail Bakhtin (Mihail Bahtin), “Gülmenin Tarihinde Rabelais” (Rabelais ve Dünyası), Karnavaldan Romana, derleyen: Sibel Irzık, çev: Cem Soydemir, Ayrıntı, İstanbul, 2001, s. 148.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.