Nasıl Bir Yeni Anayasa?
Ülkenin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek, insan hak ve hürriyetlerine dayanan, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti niteliklerine sahip bir anayasa, ancak bir iktidar ve zihniyet değişiminden sonra söz konusu olabilecektir.
Önümüzdeki yasama döneminde yeni bir anayasa yapımının ciddi tartışmalara konu olacağı anlaşılmaktadır. Cumhur İttifakı’nın iki büyük ortağının bu yönde bir çalışma içinde oldukları seçimlerden önce de medyaya yansımıştı. Seçimlerden hemen sonra, gerek Sayın Erdoğan’ın gerek Sayın Bahçeli’nin demeçleri bunu doğrulayacak niteliktedir. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Sayın Mehmet Uçum da geçtiğimiz günlerde bu anayasanın “yenilikçi, kuşatıcı, özgürlükçü, koruyucu, sosyal ve gelişkin demokrasi içeren” bir anayasa olması gerektiğini ifade etmiştir.
Elbette AKP ve MHP’nin üzerinde çalıştıkları anayasa taslağı kamuoyuna açıklandığında, bu konuda daha sağlıklı bir yorum yapmak mümkün olacaktır. Ancak şimdiden söylenmesi mümkün olan şey, bu önerinin Uçum’un belirttiği nitelikleri taşımasının imkân ve ihtimal dâhilinde olmadığıdır.
Öncelikle, halen yürürlükte olan “ucube” hükümet sistemi, denge ve denetim mekanizmalarından tamamen yoksun, bütün yetkilerin Cumhurbaşkanında toplandığı gerçek bir tek-adam rejimidir. Her iki ortak da bu sistemi değiştirmek niyetinde olmadıklarını defalarca açıkladıklarına göre yeni anayasanın “gelişkin bir demokrasi” örneği olabileceği nasıl ümit edilebilir?
Benzer şekilde yürürlükteki sistem, başta ifade hürriyeti olmak üzere hemen hemen bütün hürriyetleri aşırı ölçüde sınırlandırmış; bağımsızlığına son verilmiş bir yargı organının yardımıyla muhaliflere ağır cezaî müeyyideler uygulamıştır. Dünya demokrasi ve özgürlük indekslerinde Türkiye alt sıralara düşmüştür. Bu durumda yeni anayasanın “özgürlükçü” nitelikte olacağı nasıl tahmin edilebilir?
Uçum’un kullandığı “kuşatıcı” deyimi, normal olarak, vatandaşlar arasında ayrım gütmeyen, toplumun bütün kesimlerini kucaklayıcı bir rejimi ifade etmektedir. Oysa Cumhur İttifakı’nın yıllardır uyguladığı siyasal strateji, toplumun yarısını, “terörist destekçisi, yabancı güçlerin uşağı, mandacı, hain, din düşmanı, LGBT’ci” gibi aşağılayıcı sıfatlarla nitelendirmek olmuştur. Bu zihniyetteki bir iktidarın “kuşatıcı” bir anayasa yapacağı nasıl düşünülebilir?
Yeni anayasanın “sivil” bir anayasa olacağı iddiası da dayanaktan yoksundur. 1982 Anayasası’nın bir darbe ürünü olduğu ve özellikle ilk şekliyle seçilmiş siyasal organlar üzerinde güçlü bir askerî ve bürokratik vesayete yer verdiği elbette doğrudur. Ancak daha sonraki anayasa değişiklikleri ve değişen siyasal konjonktür, bu niteliği çoktan tarihe gömmüş; 2017 anayasa değişikliği ise sivil fakat çok daha güçlü bir vesayet rejimi yaratmıştır.
O halde, Cumhur İttifakı’nın önereceği bir anayasa ne tür nitelikler taşıyacaktır? Cumhur İttifakı’nın iki liderinin son günlerdeki demeçleri, bu konuda bazı ipuçları vermektedir. Sayın Bahçeli daha önceki bazı beyanlarına paralel olarak, Anayasa Mahkemesi’ni şiddetle eleştirmiş, bir anayasa değişikliğiyle yetkilerinin kısılabileceğini, hatta kaldırılabileceğini savunmuştur. Sayın Erdoğan da başörtüsü konusunda seçimlerden önce dile getirdiği anayasa değişikliğini yeniden gündeme taşımış, hatta CHP ve müttefiklerini “LGBT’ci” ve “samimiyetsiz” olmakla suçlamıştır. Keza seçimlerden önce medyaya yansımış bazı haberlere göre AKP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yüzde 50+1 kuralından hoşnut olmadığı ve bunun basit çoğunluk olarak değiştirilmesini istediği anlaşılmaktadır. O zaman Sayın Bahçeli’nin de karşı çıkmış olduğu bu öneri kabul edildiği takdirde, mesela yüzde 30-35 oy almış bir adayın sınırsız yetkili bir makama seçilebilmesi gibi, hiçbir şekilde savunulamayacak bir durum ortaya çıkacaktır.
Nihayet, iktidarın gündeme getirebileceği bir anayasa değişikliği önerisinde devletin laik niteliğini zayıflatacak, hatta ortadan kaldıracak birtakım unsurların olması da ihtimal dâhilindedir. Cumhur İttifakı’nın iki küçük ve yeni ortağının gönlünde yatanın bu olduğunda kuşku yoktur. Bu tür bir değişiklik, AKP içinde de taraftar bulabilir. Bir süre önce AKP’li TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın, laikliğin Anayasa’dan çıkarılmasını savunmuş olduğu unutulmamalıdır.
Böyle bir anayasa değişikliğinin Meclis’te asgarî kabul oyu olan 360 oyu sağlayabilmesi ihtimal dışı görünmektedir. Kişisel izlenimime göre, Cumhur İttifakı liderleri de bu gerçeğin farkındadırlar. Dolayısıyla anayasa değişikliği önerisi, gerçekçi bir hedef olmaktan çok, gündemi değiştirmek, ekonomik sorunlarla ilgili haklı şikâyetleri geri plana itmek ve muhafazakâr taban üzerindeki etkisini konsolide etmek amacıyla başvurulacak bir siyasi taktik olacaktır. Elbette CHP ve diğer muhalefet partileri, bu tuzağa düşmemeli ve ülkenin gerçek sorunları üzerinde yoğunlaşmaya devam etmelidir. Ülkenin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek, insan hak ve hürriyetlerine dayanan, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti niteliklerine sahip bir anayasa, ancak bir iktidar ve zihniyet değişiminden sonra söz konusu olabilecektir.