Neden Bu Kriz Tarihi Bir Dönüm Noktası?
Azami küreselleşme çağı sona erdi. Cephe hattında olmayan bizim gibilerin yapması gereken; zihnimizi temizleyip değişmiş bir dünyada nasıl yaşanacağını düşünmektir.
Metruk sokaklar tekrar dolacak, gözlerimizi ovuşturarak ekranlarla aydınlatılan kovuklarımızdan rahatlamış bir şekilde çıkacağız. Ama normal zamanlar olduğunu düşündüğümüz dönemde hayal ettiğimizden farklı bir dünya bulacağız. Bu normalde istikrarlı olan bir dengede yaşanan geçici bir kırılma değil; içinden geçtiğimiz kriz tarihte bir kırılma noktası.
Azami küreselleşme çağı sona erdi. Küresel üretim ve uzun tedarik zincirlerine dayanan ekonomik sistem birbirine daha az bağlı bir yapıya evrilecek. Kesintisiz hareketliliğin yön verdiği hayat tarzı sarsılarak duruyor. Hayatlarımız fiziki olarak daha kısıtlı ama daha çok sanal olacak. Bazı açılardan daha dirençli olabilecek parçalı bir dünya doğuyor.
Liberal Kapitalizmin İflası
Bir zamanlar çetin olan İngiliz devleti hızla daha önce görülmemiş bir ölçekte yeniden icat ediliyor. Parlamentonun verdiği OHAL yetkileriyle donatılmış hükümet, ortodoks iktisat kuramını bir kenara attı. Yıllardır silahlı kuvvetler, polis, hapishaneler, itfaiye hizmetleri, bakım ve temizlik işçileri gibi yıllardır embesil kemer sıkma politikalarının kurbanı olan NHS (Ulusal Sağlık Sistemi) köşeye sıkışmış durumda. Ama sağlık çalışanlarının asil özverisi virüsü kontrol altında tutacak. Siyasi sistemimiz yara almadan çıkacak. Çok az ülke bu kadar talihli olacak. Her yerde hükümetler virüsü bastırmakla ekonomiyi çökertmek arasındaki dar geçitten geçme mücadelesi veriyor. Birçoğu tökezleyip düşecek.
İlerici düşünürlerin yaslandığı gelecek görüşünde geleceğimiz yakın geçmişin süslü bir versiyonu. Hiç kuşkusuz bu yaklaşım akıl sağlıklarını bir nebze korumalarını sağlıyor. Şimdiki en hayati özelliğimizi, farklı hayat tarzları üretip onlara ayak uydurma becerimizi de baltalıyor. Yapılması gereken küresel pazarın anarşisine maruz kalmış olanlardan daha dayanıklı ve insani ekonomiler ve toplumlar inşa etmek.
Bu küçük çaplı yerelciliğe bir geçiş demek değil. İnsan sayıları yerel kendine yeterlik için çok yüksek ve çoğu insan uzak geçmişin küçük, kapalı topluluklarına dönmek istemiyor. Ama son birkaç on yılın aşırı küreselleşmesine de dönmeyeceğiz. Virüs, 2008 finans krizinden sonra yamalanmış ekonomik sistemdeki ölümcül kusurları açığa çıkardı. Liberal kapitalizm iflas etti.
Onca özgürlük ve tercih lafına rağmen liberalizm pratikte geleneksel toplumsal kaynaşma ve siyasi meşruiyet kaynaklarını çözüp onların yerine yükselen maddi hayat standartları vaadini koyma deneyiydi. Bu deney artık miadını doldurdu. Virüsü bastırmak ekonominin kapatılmasını gerektiyor. Bu katma ancak geçici olabilir ama ekonomi yeniden başladığında dünya hükümetleri küresel pazarın etkilerini azaltmaya girişecek.
Dünyanın bu kadar çok hayati tıbbi malzemesinin Çin’de veya başka tekil bir ülkede üretildiği bir durum kabul edilmeyecek. Bunlar ve diğer hassas sektörlerdeki imalat ulusal güvenlik meselesi olarak ülke içine geri taşınacak. Britanya gibi bir ülkenin çiftçiliği bırakıp gıda ithalatına bağımlı olabileceği anlayışı bir saçmalık olarak görülüp kenara atılacak. İnsanların daha az seyahat etmesiyle birlikte havayolu sektörü daralacak. Daha sıkı kontrol edilen sınırlar küresel sahnede kalıcı olacak. Ekonomik verimlilik gibi dar bir hedef artık hükümetler için uygulanabilir olmayacak.
Büyülü Düşünmenin En Saf Hâli
Soru şu: Toplumun temeli olarak yükselen hayat standartlarının yerini ne alacak? Yeşilci düşünürlerin verdiği bir cevap, John Stuart Mill’in Principles of Political Economy (1848) kitabında belirttiği “durağan devlet ekonomisi.” Üretim ve tüketimi artırmak artık birincil hedef olmayacak, insan sayısındaki artış yavaşlatılacak. Günümüzün çoğu liberalinin aksine Mill aşırı nüfus artışının tehlikesinin farkındaydı. “İnsanlarla dolmuş bir dünya “çiçekli düzlüklerin” ve yaban hayatının olmadığı bir yer olacak”, diye yazıyordu Mill. Merkezi planlamanın tehlikelerinin de farkındaydı. Durağan devlet rekabetin teşvik edildiği bir pazar ekonomisi olacaktı. Teknolojik buluşlar, yaşama sanatındaki gelişmelerle birlikte sürecekti.
Bu birçok açıdan cazip bir görüş ama aynı zamanda da gerçek dışı. Dünyada virüsle mücadele edebilecek bir merci olmadığı gibi, büyümeyi durduracak bir otorite de yok. Yakın zamanda Gordon Brown’un tekrarladığı ilerici öğretinin aksine küresel sorunların her zaman küresel çözümleri yok. Jeopolitik bölünmeler dünya devleti gibi önerileri engelliyor. Öyle bir devlet olsaydı mevcut devletler ona hükmetmek için yarışacaktı. Bu krizin benzeri görülmemiş bir uluslararası işbirliğinin doğmasıyla çözülebileceği inancı, büyülü düşünmenin en saf hâli.
Ekonomik genişleme elbette ki sonsuza dek sürdürülemez. En başta iklim değişikliğini kötüleştirip gezegeni bir çöp yığınına çevirir. Ama oldukça eşitsiz yaşam standartları, hâlâ yükselen insan sayısı ve yoğunlaşan jeopolitik rekabetler nedeniyle sıfır büyüme de sürdürülebilir değil. Büyüme sınırları kabul edilecek olsa bile bu hükümetlerin kendi vatandaşlarını korumayı en önemli hedef olarak belirlemesiyle olacak. İster demokratik ister otoriter olsun, bu Hobbes’çu sınavı veremeyen devletler çökecek.
Jeopolitik Değişim İvme Kazandı
Pandemi jeopolitik değişime ivme kazandırdı. Çakılan petrol fiyatlarıyla birleştiğinde kontrol edilemeyen virüs İran’da teokratik rejimin istikrarını bozabilir. Geliri azalan Suudi Arabistan da risk altında. Hiç şüphesiz birçok insan, ikisinin de tarihten silinmesini isteyecek. Ama Körfez’de yaşanacak bir çöküşün uzun kaos dönemlerinden başka bir sonuç doğuracağının garantisi yok. Yıllardır söylenen çeşitlendirme önerilerine rağmen bu rejimler hâlâ petrole bağımlı ve fiyatlar bir derece toparlasa bile küresel kapanmanın ekonomik şoku yıkıcı olacak.
Aksine Doğu Asya’nın yükselişi kesinlikle sürecek. Şimdiye kadar salgına karşı en başarılı müdahale Tayvan, Güney Kore ve Singapur’da gerçekleşti. Bireysel özerklikten ziyade kolektif refaha odaklanan kültürel geleneklerinin bu başarılarında katkısı olmadığına inanmak zor. Minimal devlet kültüne de direndi bu ülkeler. Birçok Batı ülkesine kıyasla küreselleşmenin bitişine daha iyi ayak uydurmaları şaşırtıcı olmayacaktır.
Çin’in konumu ise daha karmaşık. Hasır altı etme ve şeffaf olmayan istatistik siciline bakılınca pandemideki performansını değerlendirmek zor. Elbette hiçbir demokrasinin örnek alabileceği veya alması gerektiği bir model değil. Yeni NHS Nightingale Hastanesi de gösteriyor ki, iki haftada hastane inşa etmek otoriter rejimlere mahsus bir kabiliyet değil. Çin’in kapatma politikasının insani maliyetini hiç kimse bilmiyor. Yine de Xi Jinping rejimi pandemiden faydalanmış görünüyor. Virüs, genişleyen izleme devletine ve daha sıkı siyasi kontrolleri hayata geçirmeye gerekçe sundu. Krizi boşa harcamak yerine Xi, ülkesinin nüfuzunu artırmak için kullanıyor. Çin İtalya gibi zorda kalan ulusal hükümetlere yardım ederek kendini AB’nin yerine sokuyor. Sağladığı birçok maske ve test kiti bozuk çıktı ama bu gerçek Pekin’in propaganda kampanyasını etkilememiş görünüyor.
AB’nin Temel Kusuru
AB özündeki zayıflıklarını açığa çıkaracak şekilde bu krize müdahale etti. Üst düzey zihinler için egemenlikten daha melun az fikir var. Pratikte ise egemenlik İngiltere ve diğer ülkelerde uygulanan türde kapsamlı, koordineli, esnek acil eylem planını hayata geçirme kapasitesini gösteriyor. Hâlihazırda alınmış olan tedbirler II. Dünya Savaşı sırasında uygulananlardan daha büyük. En önemli özellikleri bakımından da İngiliz halkının olmadığı kadar örgütlenip işsizliğin keskin düşüş yaşadığı o dönemin tedbirlerinin tam tersi bunlar. Bugün zorunlu hizmetler dışında İngiliz işçileri dağılmış durumda. Birçok ay boyunca böyle devam ederse kapatma ekonominin çok daha geniş ölçekte kamulaşmasını gerektirecek.
AB’nin batmış neoliberal yapılarının böyle bir şeyi yapabilmesi şüphe götürür. Şimdiye kadar kutsal sayılan kurallar Avrupa Merkez Bankası’nın bono alma programı ve endüstriye devlet yardımı üzerindeki kısıtları gevşetme politikasınca alt üst edildi. Ama Almanya ve Hollanda gibi kuzey Avrupa ülkelerinin mali yük paylaşımına direnmesi Yunanistan gibi batmasına izin verilemeyecek kadar büyük ama kurtarılması da bir o kadar maliyetli olacak İtalya’nın kurtarılmasına engel teşkil edebilir. İtalya Başbakanı Giuseppe Conte’nin Mart’ta dediği gibi: “Avrupa bu benzeri görülmemiş soruna karşı harekete geçmezse Avrupa kurumlarının tamamının halkın gözündeki varlık sebebi kaybolacak.” Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic daha sert ve daha gerçekçi davranarak, “Avrupa dayanışması yok… Bu bir masaldı. Bu zor durumda bize yardım edebilecek tek ülke Çin Halk Cumhuriyeti. Geri kalanlara sözümüz, hiçbir şey yapmadığınız için teşekkürler, olacak.” ifadelerinde bulundu.
AB’nin temel kusuru devletin koruyucu işlevlerini yerine getirememesidir. Euro bölgesinin dağılması o kadar çok tahmin edildi ki, düşünülemez görünebilir. Ama bugün karşılaştığımız zorluklar altında Avrupa kurumlarının dağılması gerçekçilikten uzak değil. Serbest dolaşım zaten kapatılmış durumda. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mültecilerin kendi sınırlarından serbestçe geçmesine izin vermekle tehdit ederek AB’ye yaptığı son şantaj ve İdlib’deki final mücadelesi yüz binlerce, hatta milyonlarca mültecinin Avrupa’ya akın etmesine neden olabilir. (Devasa, kalabalık ve hijyensiz mülteci kamplarında sosyal mesafenin ne anlama geleceğini görmek zor.) İşlevsiz kalmış euro üzerindeki baskıyla birlikte yeni bir göçmen krizi ölümcül olabilir.
AB ayakta kalırsa son demlerindeki Kutsal Roma İmparatorluğu gibi bir şey olur, nesiller boyu bir hayalet gibi devam ederken iktidar başka yerlerde icra edilir. Hayati öneme sahip kararlar ulus devletlerce alınmaya başladı bile. Siyasi merkez artık artık öncü kuvvet olmadığı ve solun çoğu kesimi başarısız Avrupa projesine bağlı olduğundan, birçok hükümete aşırı sağ hâkim olacak.
Küresel Güçlerin Sallantıdaki İktidarları
Rusya da AB üzerinde artan bir nüfuza sahip olacak. Suudilerle olan ve Mart 2020’de petrol fiyatlarında çöküşü tetikleyen mücadelesinde Putin daha sert oynadı. Suudiler için mali başa baş seviyesi (kamu hizmetlerinin ödenip devletin borçlarını ödeyebilecek konumda olması için gerekli fiyat) varil başına 80$ iken Rusya için bunun yarısından az. Aynı zamanda Putin Rusya’nın bir enerji gücü olarak konumunu güçlendiriyor. Baltık’tan geçen Nord Stream kıyı ötesi boru hatları Avrupa’ya güvenilir doğal gaz sevkiyatını temin ediyor. Aynı şekilde Avrupa’yı da Rusya’ya bağımlı hâle getirip Rusya’nın enerjiyi siyasi silah olarak kullanmasına imkân tanıyor. Avrupa Balkanlaşırken, Rusya da nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor. Çin gibi o da sendeleyen AB’nin yerini almaya çalışarak İtalya’ya doktor ve ekipman gönderdi.
ABD’de Donald Trump açıkça ekonominin yeninden toparlamasını virüsün bastırılmasından daha öncelikli görüyor. 1929 tarzı bir borsa çöküşü ile 1930’lardan daha kötü işsizlik seviyeleri, başkanlığı için bir varoluşsal tehdit oluşturabilir. St Louis Federal Rezerv Bankası [ABD Merkez Bankası’nın 12 bileşeninden biri] CEO’su James Bullard, Amerikan işsizlik oranlarının Büyük Buhran dönemini geçerek yüzde 30 seviyesine ulaşabileceğini söyledi. Öte yandan ABD’nin ademimerkezi hükümet sistemi; yıkıcı pahalılıktaki sağlık sistemi ve on milyonlarca sigortasız insan; birçoğu yaşlı ve zayıf olan devasa bir hapishane nüfusu; azımsanmayacak sayıda evsiz barındıran şehirler ve zaten yaygın olan uyuşturucu salgınıyla birlikte ülkeyi yeniden açmak virüsün kontrolsüz bir şekilde yayılarak yıkıcı etkiler doğurması anlamına gelebilir (Trump bu riski almada yalnız değil. İsveç de diğer ülkelerdekine benzer hiçbir kapatma önlemi almadı şimdiye kadar).
İngilizlerin paketinin aksine Trump’ın 2 trilyon dolarlık teşvik planı büyük oranda şirket kurtarmayı hedefliyor. Ama anketlere güvenecek olursak, artan sayıda Amerikalı salgınla mücadelesini onaylıyor. Trump bu felâketten Amerika’nın çoğunluğunun desteğini alarak çıkarsa ne olacak?
İktidarını koruyup koruyamamasından bağımsız olarak ABD’nin dünyadaki konumu geri dönüşü olmayan bir değişim yaşadı. Hızla çözülen sadece son on yılların aşırı küreselleşmesi değil, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel düzen. Hayali bir dengede kırılmalara neden olan virüs yıllardır devam etmekte olan dağılma sürecini de hızlandırdı.
Çığır açan Plagues and Peoples kitabında Chicago tarihçisi William H. McNeill şunları yazıyordu:
“Şimdiye kadar önemsiz olan bir parazitin alışkın olduğu ekolojik alandan kaçıp Dünya’nın bariz bir özelliği hâline gelmiş yoğun insan nüfuslarını yeni bir muhtemel yıkıcı ölümlülüğe maruz bırakması her zaman mümkün”.
Her Yerde Kırılganlık Hissi Var
Covid-19’un kendi alanından nasıl kaçtığını henüz bilmesek de, yabani hayvanların satıldığı Vuhan canlı hayvan pazarlarının bir rol oynamış olabileceğine yönelik şüpheler var. McNeill’in kitabının ilk basıldığı 1976’da egzotik türlerin yaşam alanlarının yıkımı bugünkünün yanından bile geçemezdi. Küreselleşme ilerlerken bulaşıcı hastalıkların yayılma riski de arttı. 1918-1920 İspanyol Gribi, kitlesel havayolu taşımacılığının olmadığı bir dönemde küresel pandemi hâline geldi. Vebaların tarihçiler tarafından nasıl anlaşıldığını yorumlarken McNeill şu gözlemlerde bulunuyor: “Başkaları için olduğu gibi onlar için de zaman zaman yaşanan bulaşıcı hastalık salgınları normali tahmin edilemez bir şekilde aniden kesintiye uğratan ve temelde tarihi açıklamaların ötesinde felâketler olarak kaldı.” Daha sonra yapılan birçok çalışma da benzer sonuçlara vardı.
Ama pandemilerin tarihin ayrılmaz bir parçasından ziyade istisna olduğu anlayışı devam ediyor. Bunun arkasında insanların artık doğanın bir parçası olmadığı ve biyosferin geri kalanından ayrı özerk eko-sistemler yaratabileceği inancı yatıyor. Covid-19 bunu yapamayacağımızı söylüyor. Ancak ve ancak bilimi kullanarak kendimizi bu tauna karşı savunabiliriz. Kitlesel antikor testleri ve bir aşı elzem olacak. Ama gelecekte daha az savunmasız olacaksak yaşam tarzımızda kalıcı değişiklikler yapmak zorundayız.
Gündelik yaşamın dokusu zaten değişmiş durumda. Her yerde kırılganlık hissi var. Sallandığını hissettiğimiz sadece toplum değil. İnsanın dünyadaki konumu da sallantıda. Çokça paylaşılan resimler insanın eksikliğini farklı şekillerde ortaya çıkarıyor. İtalya’nın kuzey kasabalarında yaban domuzları sokaklarda gezerken, Tayland Lopburi’de artık turistlerin beslemediği maymun çeteleri sokak kavgası yapıyor. Virüsün boş bıraktığı şehirlerde insansız güzellik ve çetin bir yaşam mücadelesi yeşeriyor.
Birkaç yorumcunun belirttiği gibi JG Ballard’ın kurgu eserlerinde öngörülen kıyamet senaryolarına benzer bir durum günlük gerçekliğimiz hâline geldi. Ama bu “kıyametin” neyi ortaya çıkardığını anlamak önemli. Ballard için insan toplumları her an düşürülebilecek sahne dekorlarıydı. İnsan doğasına işlenmiş görünen normlar sahneyi terk ettiğinizde kayboldu. 1940’ların Şanghay’ında bir çocuk olarak Ballard en üzücü tecrübelerini mahkûmların metin ve birbirine karşı kibar davrandığı esir kampında yaşamamıştı. Becerikli ve maceraperest bir çocuk olan Ballard oradaki zamanından çoğunlukla keyif almıştı. Bana söylediğine göre, savaşın yaklaşmasıyla birlikte kamp çöktüğünde acımasız bencillik ve amaçsız zalimliğin en kötü örneklerine şahit olmuş.
Aldığı ders bunların dünyanın sonunu getiren olaylar olmadığıydı. Yaygın olarak kıyamet denen durumlar tarihin normal akışı. Birçok insan kalıcı travmaların mağduru oluyor. Ama insan bu karmaşalarda kırılmayacak kadar sağlam ve becerikli. Öncekinden farklı da olsa hayat devam ediyor. Bu krizin Ballard’ın anlattığı türden bir durum olduğundan söz edenler insanların onun betimlediği ekstrem durumlara nasıl ayak uydurduğunu, hatta tatmin hissi kazandığını fark edemiyor.
Dijital Alana Kayan Fiziksel Hareketlilik
Teknoloji mevcut ekstrem durumumuza uyum sağlamamıza yardımcı olacak. Fiziksel hareketlilik faaliyetlerimizin birçoğunu dijital alana aktararak azaltılabilir. Ofis, okul, üniversite, sağlık ocağı ve diğer çalışma merkezleri muhtemelen kalıcı olarak değişecek. Salgın sırasında kurulan sanal topluluklar insanların birbirlerini daha önce olmadığı kadar iyi tanımalarını sağladı.
Pandemi bittiğinde kutlamalar yapılacak ama enfeksiyon tehdidinin açık bir bitiş noktası olmayabilir. Birçok kimse insanların seçtikleri bedenlerle seçtikleri dünyalarda buluşup ticaret yapıp etkileştiği sanal bir dünya olan Second Life gibi çevrimiçi ortamlara göç edebilir. Diğer uyarlamalar ahlakçılar için rahatsız edici olabilir. Online pornografi muhtemelen çok yayılacak ve internet flörtlerinin çoğu hiçbir zaman bedenlerin buluşmasıyla sonuçlanmayacak erotik etkileşimlerden oluşacak. Artırılmış gerçeklik teknolojisi bedensel temasın simülasyonu olarak kullanılabilirken, sanal cinsellik yakında normalleşebilir. Bunun iyi bir hayata doğru bir adım olup olmadığı en faydalı soru olmayabilir. Dijital alan savaş veya doğal afetlerle zarar görüp yıkılabilen altyapılara dayanıyor. İnternet geçmişte vebaların getirdiği izolasyondan kaçmamızı sağlıyor. İnsanların ölümlü bedenlerinden kaçmasını veya ilerlemenin ironilerinden kaçınmasını sağlayamaz.
Gerçeğin Sistematik İnkârı Liberalizm Sonrası Hükümet
Virüs bize sadece ilerlemenin tersine dönebileceğini değil (ilerlemeciler bile bunu kavramış görünüyor) aynı zamanda kendi kendini baltalayabileceğini de söylüyor. En bariz örneği verecek olursak; küreselleşme büyük faydalar üretti, milyonlarca insan fakirlikten kurtuldu. Bu başarı şimdi tehdit altında. Küreselleşme şimdi tersine çevriliyor.
Sürekli yükselen yaşam standartlarından umut kesildikçe diğer otorite ve meşruiyet kaynakları yeniden ortaya çıkıyor. Liberal veya sosyalist ilerlemeci zihinler tutkulu yoğunluktaki ulusal kimliklerden tiksiniyor. Bunun nasıl istismar edilebileceğini gösteren birçok tarihî örnek var. Ama ulus devlet giderek geniş ölçekli eylemleri sağlayan en güçlü kuvvet hâline geliyor. Virüsle mücadele evrensel insanlık uğruna olmayacak kolektif bir çaba gerektiriyor.
Yardımseverliğin büyümesi kadar sınırları da var. Krizin en kötü demleri bitmeden önce olağanüstü bencillik örnekleri olacak. Britanya’da yarım milyon gönüllü NHS’e yardım için kaydoldu. Ama krizi atlatmak için tek başına insan sempatisine dayanmak akıllıca olmaz. Yabancılara iyilik o kadar kıymetli ki, paylara ayrılması gerek.
Burada koruyucu devlet devreye giriyor. Özünde Britanya devleti her zaman Hobbes’çu olmuştur. Barış ve güçlü hükümet birbiriyle yarışan öncelikle olagelmiştir. Aynı zamanda bu Hobbes’çu devlet çoğunlukla, özellikle de ulusal kriz zamanlarında rızaya dayanmıştır. Tehlikeden korunmak hükümet müdahalesine karşı özgürlüğün önüne geçmiştir.
Pandemi zirveye ulaştığında insanlar özgürlüklerinin ne kadarından vazgeçmek isteyecek, bilmiyoruz. Sosyalizmin zorunlu dayanışmasından pek hazzetmiyorlar ama sağlıklarının daha iyi korunması uğruna biyolojik izleme rejimini mutlulukla kabul edebilirler. Kendimizi çukurdan çıkarmak daha fazla devlet müdahalesi gerektirecek, hem de oldukça yenilikçi bir türde. Hükümetler bilimsel araştırma ve teknolojik inovasyonu sağlamak için çok daha fazla çaba harcamak zorunda kalacak. Devlet her zaman daha büyük olmayabilir ama etkisi daha yaygın ve eski dünya standartlarında daha müdahaleci olacak. Liberalizm sonrası hükümet öngörülebilen gelecek için norm olacak.
Liberal toplumların en temel değerleri ancak zaaflarını kabul ettiğimizde korunabilir. Bunlar arasında adaletin yanında hem kendi başına kıymetli hem de hükümet üzerinde bir denge unsuru olan bireysel özgürlük bulunuyor. Ama kişisel özerkliğin en temel insani ihtiyaç olduğuna inananlar psikolojiden, özellikle de kendi psikolojilerinden anlamadıklarını açığa vuruyor. Çünkü neredeyse herkes için güvenlik ve aidiyet de önemli, çoğu zaman daha çok önemli. Liberalizm fiilen bu gerçeğin sistematik inkârıydı.
Karantinanın bir avantajı yeniden düşünmek için kullanılabilmesi. Yapmamız gereken zihnimizi dağınıklıktan arındırıp, değişmiş bir dünyada nasıl yaşanacağını düşünmektir. Cephe hattında olmayan bizim gibiler için bu süreçte bunu yapmak yeterli olacaktır.
Bu yazı 1 Nisan 2020 tarihinde NewStatesman sitesinde yayımlanmış olup, Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.