Orta Asya’da Artan Çin Etkisi ve Çin/Çinli Karşıtlığı
Çinlilerin ve Çin yatırımlarının giderek daha görünür hale gelmesi, Orta Asya toplumlarında Çin’e yönelik endişelere neden olmuştur. Çin’den gelen finansal akış seçkinleri memnun ederken, Orta Asyalı halklar arasında şüphe ve ötekileştirmeye yol açmaktadır. Çin yatırımlarına yönelik yolsuzluk algısı, sanayinin yol açtığı çevre kirliliği ve bunlara tepki olarak yükselen milliyetçilik, endişe ve karşıtlığın temelini oluşturmaktadır.
Soğuk Savaş sonrasında küresel güç kaymaları ve dünya düzeni tartışmalarının en önemli öznelerinden biri şüphesiz Çin oldu. Zaman zaman ABD’nin hegemonik gücüne meydan okuyan bir aktör olarak tanımlandığı gibi zaman zaman da ABD ile işbirliği yapabilecek/yapması gereken bir güç olarak konumlandırıldı (Wang, 2011, s.68 aktaran Temiz, 2019, s.189). Avrasya’da ortaya çıkan yeni dönüşümlerde kimi zaman Rusya’nın rakibi kimi zaman da ABD karşısında Rusya’yla işbirliği yapan bir aktör olarak ortaya çıktı. Bu konumlandırmaların hepsinin doğruluk payını teslim etmekle birlikte, Çin için Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru ivme kazanan ve Soğuk Savaş sonrasında üzerinde uzlaşmaya varılan en doğru tanımlama “ekonomik bir küresel güç” olduğudur.¹
Soğuk Savaş sonrasında ABD ve AB’nin krizlerle meşgul olduğu, Rusya’nın Sovyetlerin dağılmasıyla güç kaybı yaşadığı bir dönemde Çin, tüm çabasını ekonomik büyümeye yoğunlaştırarak ekonomik rekabet gücünü artırmıştır.² Kendi iç siyasi konsolidasyonunu sağlama ve ekonomisini dünyaya açma hedeflerine odaklanmış, kendi bölgesinde çatışmaların olmadığı görece daha sakin bir alanda ekonomik hinterlandını tahkim etmiş, bölgenin ekonomik lokomotifi haline gelmiştir (Davutoğlu, 2020, s. 122). 11 Eylül sonrasında ise “kontrollü siyaset-küresel rekabete açık ekonomi” (Davutoğlu, 2020, ss. 122-124) ilkesini güçlendirici adımlar atmaya devam etmiş, 2011 yılında başlayan Arap Baharı’nın enerji fiyatları üzerinde yaptığı etki sonrasında ise diğer bölgelere olan ilgisi artmıştır.³ 11 Eylül sonrasında Rusya ve Çin’in üzerlerindeki baskıyı dengelemek için ABD ile askeri işbirliğini ve topraklarında Amerikan üslerini memnuniyetle karşılayan Orta Asya ülkelerinin 2021 yılında Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Rusya ve Çin’e siyasi, askeri ve ekonomik olarak mevcut yakınlıklarının devam etmesi beklenmektedir.
Soğuk Savaş Sonrası Çin’in “Barışçıl” Yükselişi ve Orta Asya
Çin’in yükselişinin en belirgin biçimde hissedildiği yer hiç şüphesiz kendi çevresi oldu. Yeni dönemde Japonya’nın en önemli ekonomi olma rolünü Çin devraldı. 1990’lı yılların ilk yıllarında Güney Kore, Singapur, Endonezya, Vietnam ve Brunei ile diplomatik ilişki kuran Çin, 1990’ların sonuna gelindiğinde çevresine yönelik çok farklı bir strateji izlemeye başlamıştı. Bu stratejinin ana unsurunu çatışmadan kaçınan, ikili ilişkilerde ekonomik enstrümanların daha yoğun kullanıldığı ve kamuoylarında olumsuz Çinli imajını değiştirmeyi amaçlayan barışçıl metotlar oluşturuyordu. Çin’in barışçıl yükselişinin en önemli uygulama alanlarından biri de Orta Asya ülkeleri olmuştur.
2000’li yılların başlarından itibaren çevre ülkelerle girdiği angajmanları artıran Çin, 2003 yılında hayata geçirdiği Asya merkezli “barışçı yükseliş” olarak tanımladığı yeni dış politika çerçevesinde “komşuları zengin etmek”, “iyi komşuluk” ve “komşulara güven vermek” ilkelerini kapsayan “Çevresel Bölge Politikası”nı uygulamaya koydu. (Xiangsheng, 2003 aktaran Ekrem, 2011, s. 12).
Orta Asya açısından bakıldığında 1994’te Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’la Şanghay Beşlisi’ni kurmuş, (Örgüt 2001’de Şanghay İşbirliği Örgütü adını aldı) Şanghay’da daimî büro açılmış, daha sonra örgüt Özbekistan’ı da içine almıştır. Şanghay İşbirliği Örgütü Anti Terör Merkezi Bişkek’te açılmış, 15 Ocak 2004’te Örgüt’ün sekreterliği Pekin’de resmî olarak kurulmuş, 11 Haziran 2004’te ise, Anti Terör Merkezi Taşkent’te faaliyetlerine başlamıştır. Örgüt giderek Çin’in Orta Asya ülkeleri ve Rusya ile askeri tatbikatlar düzenlediği bir platform haline gelmiş (Ekrem, 2011, s. 27) ve Çin’in bölgedeki ekonomik yükselişine eşlik eden bir siyasi yükselişi temsil etmeye başlamıştır.
Çin’in yeni çevresel politikalarında siyasi ve güvenlik hedeflerinin arka planında büyük ölçüde ekonomik çıkarları yer aldı. Bunun en önemli nedeni yeni dönemde güvenlik-ekonomi ikilemi ile karşı karşıya kalmasıydı. Çin’in enerji ihtiyacını en kolay karşılayabileceği yer olan Orta Asya bölgesi aynı zamanda güvenlik ve istikrar açısından da önemli riskler içeriyordu. Orta Asya ülkelerinin bağımsızlığını kazanmasının ardından Doğu Türkistan’daki milliyetçi hareketin ivme kazanmasından korkan Çin, Orta Asya’nın istikrarına ve yönetimlerin aşırıcı hareketlerle mücadelesinde işbirliğine ayrı bir önem verdi. 2000’li yıllarda petrol tüketiminde dışa bağımlılığının artması Ortadoğu, Rusya, Afrika ve Orta Asya’dan petrol ithal eden bir ülke olması sonucunu yarattı. Petrol ihtiyacının karşılanmasında daha güvenli ve daha ekonomik olması bakımından ön plana çıkan Orta Asya ülkeleri içerisinde Kazakistan, Çin için oldukça önemlidir. Çin’in enerji ithalatında önemli yer tutan hatlar Kazakistan-Çin petrol ve doğalgaz boru hattı, Türkmenistan-Çin doğalgaz boru hattı ve Özbekistan-Çin doğalgaz boru hattıdır (Xiaowen, Haoyun ve Shunhua, 2010, s. 9-11 aktaran Ekrem, 2011).
Bir Kuşak Bir Yol Projesi, Çin’in Orta Asya’ya yönelik ekonomi politikalarının en temel ayağını oluşturdu. 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından başlatılan Bir Kuşak Bir Yol’un en önemli parçası olan İpek Yolu Ekonomik Kuşak (SREB-Silk Road Economic Belt) Projesi özelde Orta Asya, genelde tüm bölge genelinde bir taraftan milyarlarca dolarlık yatırımları ve bir serbest ticaret bölgesi vizyonunu içerirken diğer taraftan da Çin için bir güvenlik kuşağı oluşturmayı öngörüyordu. Dolayısıyla Çin’in uzun dönemli olarak oluşturmayı planladığı serbest ticaret bölgesinin önündeki siyasi, ekonomik, fiziki ve güvenlik engellerinin aşılması oldukça önemliydi. (Central Asia’s Silk Road Rivalries, 2017).
Çin’i Kazakistan ve Rusya üzerinden Avrupa’ya bağlayan Yeni Avrasya Kara Köprüsü Ekonomik Koridoru; Moskova ile Kazan arasındaki yolculuk sürelerini 12 saatten 3,5 saate indiren Rusya’da yüksek hızlı bir demiryolu bağlantısı; 2016’da Xi Jinping ve İslam Kerimov tarafından açılışı yapılan, Çin Demiryolu Tüneli Grubu tarafından inşa edilen bölgenin en uzun tüneli Qamchiq Tüneli de dahil olmak üzere, Fergana Vadisi ile Taşkent arasında yeni bir demiryolu bağlantısı; Tacikistan’ın Çin’in desteğiyle geliştirdiği iç demiryolu ve karayolu güzergâhları ve Tacikistan-Afganistan-Türkmenistan demiryolu projesi gibi pek çok proje (Central Asia’s Silk Road Rivalries, 2017) Çin’in yeni ekonomik çevre politikalarında Orta Asya’nın taşıdığı hayati önemi ortaya koymaktadır.
Nüfusunun çok önemli bir bölümünü Orta Asya ve Türkiye ile tarihi bağları olan Müslüman Uygur ve diğer Türki gruplardan oluşan Doğu Türkistan⁴, Çin açısından Yol Kuşak girişiminin en hassas noktasını oluşturmaktadır. Çin, projenin istikrarı açısından bu bölgenin geleceğine büyük önem vermektedir. Uygurların Çin yönetimi tarafından kültürel ve etnik açıdan karşı karşıya kaldığı ağır baskı, ayrımcılık ve insan hakları ihlalleri, Çin ile ekonomik bağları giderek artan pek çok yönetim tarafından göz ardı edilmekte ve Uygurların yaşam hakları ve gelecekleri ülkelerin çıkarlarına feda edilmektedir.
Orta Asya’nın üç ülkesi Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’la sınırı olan Çin’in güvenliği ve entegrasyonu açısından Orta Asya büyük önem taşımaktadır. Tarihsel olarak Rusya’nın güvenlik sistemleri açısından birincil aktör olduğu Orta Asya ülkelerinin son dönemde Çin’le askeri ilişkilerini de geliştirdikleri görülmektedir. 2015-2019 yılları arasında bölgeye yapılan toplam silah arzının yüzde 18’i Çin tarafından yapılmaktadır (Zafar, 2022). Çin sadece küçük ve geleneksel silahlar sağlamakla kalmamakta, aynı zamanda insansız hava araçları ve hava savunma sistemleri gibi gelişmiş silahlar da ihraç etmektedir.
Çinli Göçü ve Asya’daki Çinliler
Literatürde Çin dışında yaşayan Çinlileri ifade etmek için tek bir tanım kullanılmamaktadır. Söz konusu Çinlileri ifade etmede karşılaşılan zorluğun temel nedenlerinden biri, yabancı ülkelerde yaşayan Çinlilerin çoğunun o ülkenin vatandaşlığına geçmiş olmalarıdır. Bu durum Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip, fakat başka bir ülkede azınlık olarak yaşayan Çinliler ile o ülkenin vatandaşlığını kabul etmiş, fakat etnik köken itibarıyla Çinli olanları birbirinden ayırmayı önemli hale getirmektedir. Bununla birlikte böyle bir ayrımı yapmanın zorluğu ortadadır. Ancak şu kadarını söylemek mümkün ki, diaspora kelimesi de Çin dışında yaşayan Çinlileri tanımlamak için bizlere uygun bir perspektif sağlamamaktadır. Zira her ne kadar özellikle Güneydoğu Asya ülkelerine doğru gerçekleşen Çinli göçünün çok uzun bir geçmişi olsa da bu, diaspora tanımını gerektirecek kadar trajik bir geçmiş değildir. Konunun uzmanlarının tercih ettiği tanım da zaten diaspora değil, “denizaşırı Çinliler- overseas Chinese” tanımıdır.⁵
20’nci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Çin’in ekonomik yükselişine önemli bir insan hareketliliği de eşlik etti. 1978 yılında başlayan ekonomik reformların yarattığı ivme ve 1985 yılında göç kısıtlamalarının kaldırılmasının etkisiyle Çin’in bugün vatandaşlarını belki de her zamankinden daha fazla yurt dışına gönderdiği bir gerçektir. Bugün Çin topluluklarının dünyanın uzak köşelerinde “küreselleşmesi”ne (Chang, 2012, s. 1,12) tanık olunan bir süreçten geçilmektedir. Yüz binlerce düşük vasıflı göçmenin dünyadaki varlığı, “Çin tipi küreselleşme”nin ayırt edici özelliklerinden biridir. Bugün Çinli işletmeler örneğin Afrika’da inşaattan enerjiye, telekomünikasyondan ticarete pek çok sektörde söz sahibi olmaya başlamışlardır.
Çinli göçü ve “Çin tipi küreselleşme” elbette ki 20’nci yüzyıla ait bir olgu değildir. Dünyanın diğer bölgelerine doğru yaşanan Çinli göçü 19 ve 20’nci yüzyılları içine alan yeni bir olgudur; ancak Çinlilerin Güneydoğu Asya’ya göçünün çok daha uzun bir geçmişi vardır. Bugün 136 ülkede yaklaşık 45 milyon (bazı kaynaklar bu rakamı 50-60 milyona kadar çıkarmaktadır) Çinli yaşamaktadır.⁶ Denizaşırı Çinlilerin ana damarını 1850 öncesi Güneydoğu Asya’ya göç etmiş olan tüccarlar oluşturmaktadır. Bir başka göç, 1911 yılından sonra emperyal Çin’in çökmesinin ardından milliyetçi saiklerle gerçekleşen, iyi eğitimli Çinlilerin göçüdür. Bu gruba göre Çin ulusunun ve kültürünün denizaşırı Çinliler arasında gelişmesi için eğitimin çok önemli bir yeri vardır. Bu nedenle 1920’li yıllarda pek çok Çinli öğretmen yurt dışında yaşayan Çinlilerin eğitimi için göç etmek durumunda kalmıştır. Bu durum 1950’li yıllara kadar devam etmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan “yeni göçler”, gerçekten de çok yeni bir olgudur ve diğerlerinden farklı birtakım özellikler ihtiva etmektedir. Her şeyden önce bu yeni göçmen grup gittiği yerlerde çok değişik bir çevre ile karşılaşmış ve eski Çinli göçmenlerden farklı cemaatler ortaya çıkarmıştır. Son 50-60 yıl içerisinde, özellikle Kuzey Amerika ve Avustralya’da anti-Çinli yasaların kaldırılması ve vatandaşlık kanununda sağlanan kolaylıklar Çinli göçünü teşvik eder niteliktedir.
Dünyadaki en kalabalık göçmen gruplarından birini oluşturan denizaşırı Çinliler, toplam Çin nüfusu düşünüldüğünde pek fazla bir şey ifade etmiyor olsa bile, dünyanın hemen her yerinde bulunmaları nedeniyle, özellikle dikkate alınması gereken bir grup olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendilerini kabul eden ülkelerle tam olarak bütünleşmemeleri, bu ülkelerde önemli baskı grupları oluşturmaları, ciddi bir ekonomik gücü temsil etmeleri ve aralarındaki olağanüstü dayanışma gibi özellikleri ile tanınmaktadırlar. Denizaşırı Çinliler tarafından ortaya konulan aile işletmelerinin oluşturduğu iş bağlantıları dikkat çekicidir.⁷
Orta Asya Kamuoyunda Artan Çin Karşıtlığı
Son dönemde yeni Çin göçünün en dinamik olduğu bölgelerden biri, daha az görünür olmakla birlikte Rusya, Doğu Avrupa ve Orta Asya’yı kapsayan eski Sovyet coğrafyasıdır. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonrasında Pekin’in bu bölgeyle olan diplomatik ilişkilerini artırması ve yeni yatırımları, bölge için yeni bir Çin göçünden söz etmeyi mümkün kıldı. İstikrarsız ekonomilerde yerleşmeyi tercih eden Çinliler için yeni fırsatlar yarattı (Chang, 2012, s. 12).
Çin’den Orta Asya’ya giden tüccar ve işçiler Doğu Türkistan’dan giden Uygur, Kazak ve Hui Müslümanları da içeren diğer Müslüman gruplarla Han Çinlilerinden oluşmaktadır. Müslümanlar dini ve kültürel yakınlık dolayısıyla bölgede daha rahat hareket edebilirken Han Çinlilerine daha az güven duyulmaktadır. Bazı araştırmacılar Uygur ve diğer Müslümanları Çin diasporasının bir parçası olarak görmemektedirler. Ayrıca Çin yatırımlarından Çinliler kadar fayda sağladıkları da söylenemez. Ancak belirtmek gerekir ki Çin göçü çok ırklı bir olgudur, çünkü Çin’in kendisi çok ırklı, etnikli ve çok uluslu bir yapıdır (Chang, 2012, s. 6). Hükümetlerin ticaret, yatırım ve güvenlik işbirliği taahhütleri sadece mühendisler gibi kurumsal olarak desteklenen göçmenlerin değil, aynı zamanda Çinli şirketlerde çalışan işçiler ve küçük Çinli tüccarların önünü açan bir görüntü arz etmektedir.
Çinlilerin ve Çin yatırımlarının giderek daha görünür hale gelmesi, Orta Asya toplumlarında Çin’e yönelik endişelere neden olmuştur. Çin’den gelen finansal akış seçkinleri memnun ederken, Orta Asyalı halklar arasında şüphe ve ötekileştirmeye yol açmaktadır. Çin yatırımlarına yönelik yolsuzluk algısı⁸, sanayinin yol açtığı çevre kirliliği ve bunlara tepki olarak yükselen milliyetçilik, endişe ve karşıtlığın temelini oluşturmaktadır.
Orta Asya’da Sinofobi olarak da ifade edilebilecek Çin karşıtlığı çeşitli faktörlere dayanmaktadır. Türk halklarının Çin’e karşı olumsuz tarihi algıları, Çin sanayii ve yatırımlarının Çin’in sömürge politikaları olarak görülmesi, Çin yatırımlarına bağımlılık konusunda korkuların artması, fabrikaların daha çok Çinlileri çalıştırması dolayısıyla yerli halkın işsiz bırakılması, halkın madencilik haklarının Çinlilere verilmesi, Çinli işçilerin Kırgız kadınlarla yaptığı evlilikler, artan Çinli göçmen akını korkusu, Kazak topraklarının yaklaşık 25 yıl süren imtiyazlarla kiralanmasına izin veren 2016 toprak reformu planları ve Doğu Türkistan’da Uygurların yanı sıra Kazak ve Kırgızlar üzerindeki Çin baskı ve tutuklamaların artması gibi pek çok faktör (Gupta, 2020) yerli halklardaki Çin karşıtlığına ve protestolarına neden oldu. Genelde protestocuların temel talebi, Pekin’e olan bağımlılıkların ortadan kaldırılması idi.
2012 yılında Kırgızistan’ın Aravan kentinde yerel sakinlerin Çin tarafından işletilen çimento fabrikasının çevreye verdiği zararlarına tepki olarak yaptığı gösteriler, 2016 yılında Kazakistan’da meydana gelen protestolar ve Bişkek’te Çin büyükelçiliğine yapılan intihar saldırısı Pekin’de korkuları artırdı (Central Asia’s Silk Road Rivalries, 2017). Kazakistan’da Nur-Sultan ve Çimkent gibi büyük şehirlerde pek çok insan protesto gösterilerine katıldı ve Çin’e olan bağımlılığın azaltılması çağrısında bulundu. Bu protestolar Çin fabrikalarının inşasına karşı yapılan kitlesel mitingle başladı. Kazakistan ve Çin arasında imzalanan anlaşmalar uyarınca Pekin’in 50’den fazla fabrika kurmayı planlaması, artan yolsuzluk ve Çin doğrudan yatırımlarına bağımlılık korkusunu artırdı. 2019’da Kırgız köylüler Çinli bir şirket tarafından işletilen bir madene girdi ve Han Çinlileriyle aralarında çatışmalar yaşandı (Gupta, 2020).
Kazakistan ve Kırgızistan’da giderek daha fazla kişinin Çin’i bir ortaktan çok bir ekonomik tehdit olarak gördüğünü, bunun karşılığında Rusya, Türkiye ve AB’yi daha önemli ekonomik ortaklar olarak gördüklerini söylemek mümkündür. Çin’in ekonomik yatırımları hızla artarken bölgedeki itibarı azalmaktadır. Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan toplumlarında Çin’e ve Çinlilere yönelik algı değişimi üzerine Central Asia Barometer’in 2017-2021 yılları arasında yaptığı anket, bu ülkelerde Çin yatırımları hızla artarken, Çin’e yönelik olumlu algıda istikrarlı bir düşüşe dikkat çekmektedir (Woods & Baker, 2022).
Kazakistan’da Çin’e yönelik kamuoyu algısındaki istikrarlı düşüşün en temel nedenlerinden bir diğeri de hiç şüphesiz Çin’in Kazakistan sınırında yer alan Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak ve Kırgız Müslümanlara yönelik olarak gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleridir. Bu ihlaller Kazakistan’ın en büyük şehirleri Almatı ve Nur-Sultan’da çok sayıda protesto eylemine yol açmıştır. Pek çok Kazak, Cumhurbaşkanı Tokayev ve hükümetini Kazakistan’ın Çin’e olan ekonomik bağımlılığı nedeniyle Türk gruplarına yapılan zulmün suç ortağı olarak görmektedir (Woods & Baker, 2022).
Özbekistan’da da Kazakistan’ınkine benzer bir trendden bahsetmek mümkündür. 2020’de Özbekistan’ın Çin’e olan borcu toplam dış borcunun yüzde 20’sine ulaştı. ABD’li yetkililerin sık sık dile getirdiği Çin’in yarattığı borç tuzağı bölge için önemli bir endişe kaynağı haline geldi. Kırgızistan, Tacikistan ve bazı Afrika ülkelerinde bu konu ciddi bir sorundur (Alperen, 2019, s. 254). Cumhurbaşkanı Mirziyoyev döneminde Özbekistan’ın Çin’e ekonomik bağımlılığının giderek artması, dış politikada Kerimov’dan devralınan dengeleme politikasından uzaklaşıldığı yolunda eleştirilere neden olmuştur.
Orta Asya hükümetlerinin Çin’e karşı yapılan halk protestolarını ve Çin karşıtı duyguları genellikle ya görmezden geldiği ya da bazı durumlarda bastırdığı bilinmektedir. Beş Orta Asya ülkesi üzerinde hatırı sayılır bir ekonomik etkiye sahip olan Çin’in Orta Asya ile ticaretinin 2007 ile 2018 yılları arasında neredeyse ikiye katlanarak Rusya ve AB’yi geride bırakması, ayrıca 2018 yılı itibarıyla Orta Asya ülkelerine önemli miktarlarda doğrudan yabancı yatırım ve koşulsuz kredi imkânları sağlaması ve bu ülkelerin Çin’e olan borçlanma oranlarının yüksekliği, Orta Asya hükümetlerinin Çin yanlısı tutumlarını açıklamaktadır (Gupta, 2020).
Sonuç
Orta Asya’da yeni Çin etkisi ve Çinli göçünün kimlikler üzerindeki etkisinin ötekileştirme üzerinden şekillendiği görülmektedir. Ancak bu konuda kapsamlı analizler yapabilmek için oldukça erkendir. Orta Asya halkları arasında Çin hakkındaki olumsuz tarihi yargıların son dönemdeki olumsuz Çin imajı ile birleşmesi, halklara Rusya korkularını hatırlatmaktadır. Orta Asya halklarının yeni bir sömürgeci gücün bölgede etkili olmasını istemedikleri açıktır. Ancak modern dönemde Çin olgusu, bölgede devam eden Rus varlığıyla karşılaştırıldığında yeni bir olgudur ve ağırlıklı olarak ekonomik araçlara yaslanmaktadır. Çin’in bölgede ekonomik olduğu kadar siyasi ve kültürel bir güç haline geldiğini söylemek zordur. Yatırımlar aracılığıyla gelen bir Çin etkisinden bahsetsek de bunun Çin’in bölgede kültürel bir aktör olduğunu iddia etmek için yeterli olmadığı açıktır. Çarlık Rusya’sı döneminde başlayan ve Sovyetler Birliği döneminde Orta Asya’ya yönelik olarak devam eden sistematik Rus göçünün sonucunda ortaya çıkan bugünkü Rus azınlık varlığı⁹ ve Rusçanın güçlü etkisi, Rusya’yı hâlâ birinci siyasi ve kültürel bölgesel güç yapmaktadır. Ayrıca Rusya’nın devam eden askeri varlığı ve etkisini de unutmamak gerekir. Orta Asya uluslarının modern etnik ve İslami kimliklerinin inşasında Rus yayılmacılığı ve emperyalizminin baskıcı ve ötekileştirici etkisi, bu kimliklerin karşı kimlikler olarak konumlanmasında belirleyici rol oynamıştır. Ortodoks Rusya ve Rusluk, bu kimlikler açısından her ne kadar yüzyıllara dayanan bir birlikteliği de ifade ediyor olsa da kültürel ve siyasal olarak ‘öteki’yi temsil etmiştir. Bugün Çin açısından da her ne kadar benzer bir öteki durumu söz konusu olsa da bu halklar açısından Çin kültürü, Rus kültürü ile karşılaştırıldığında daha yabancı bir konumdadır. Nitekim kendilerine bir tercihle karşı karşıya kalmaları durumunda kimi ehven-i şer olarak görecekleri sorusu sorulduğunda, Rusya ve Ruslar olduğunu söyleyeceklerdir. Bağımsızlık sonrası bu ülkelerin gittikçe güçlenen ulus ve kimlik bilinci düşünüldüğünde, böyle bir tercihle karşı karşıya kalmayı asla kabul etmeyecekleri de açıktır.
Kaynakça
Alkan Özcan, S. (2004, Mayıs). “Denizaşırı Çinliler”: Nam-ı diğer Çin diasporası. Anlayış. http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=12&makaleid=3480
Alperen, Ü. (2019). Geleneksel Çin Merkezli (Sino-centric) Bölgesel Düzenden Çin Karakteristiğiyle Küresel Düzene. İçinde M. Yağcı & C. Bakır (Ed.), Çin Bilmecesi: Çin’in Ekonomik Yükselişi, Uluslararası İlişkilerde Dönüşüm ve Türkiye. Koç Üniversitesi Yayınları.
Central Asia’s Silk Road Rivalries. (2017). International Crisis Group. https://www.crisisgroup.org/europe-central-asia/central-asia/245-central-asias-silk-road-rivalries#38496
Chang, F. B. (2012). Introduction: Globalization without gravitas: Chinese migrants in transition economies. İçinde F. B. Chang & S. T. Rucker-Chang (Ed.), Chinese Migrants in Russia, Central Asia and Eastern Europe. Routledge.
Davutoğlu, A. (2020). Systemic Earthquake and the Struggle for World Order. İçinde Systemic Earthquake and the Struggle for World Order. Cambridge University Press. https://doi.org/10.1017/9781108751643
Dillon, M. (2016). Modernleşen Çin’in Tarihi. İletişim Yayınları.
Ekrem, E. (2011). Çin’in Orta Asya Politikaları. Ahmet Yesevi Üniversitesi.
Gupta, P. K. (2020). Local Perception of China’s Growing Role in Central Asia. https://www.vifindia.org/article/2020/october/10/local-perception-of-chinas-growing-role-in-central-asia
Hui, W. (2017). Çin’in Yirminci Yüzyılı: Devrim, Geri Çekilme ve Eşitliğe Giden Yol. Yordam.
Jacques, M. (2016). Çin Hükmettiğinde Dünyayı Neler Bekliyor? Akılçelen.
Temiz, K. (2019). Çin Dış Politikasının Hedefleri ve Kaynakları. İçinde M. Yağcı & C. Bakır (Ed.), Çin Bilmecesi: Çin’in Ekonomik Yükselişi, Uluslararası İlişkilerde Dönüşüm ve Türkiye. Koç Üniversitesi Yayınları.
Temiz, K. (2021). Chinese Foreign Policy Toward the Middle East. İçinde Chinese Foreign Policy Toward the Middle East. Routledge. https://doi.org/10.4324/9781003180333
Woods, E., & Baker, T. (2022, Mayıs). Public Opinion on China Waning in Central Asia. The Diplomat. https://thediplomat.com/2022/05/public-opinion-on-china-waning-in-central-asia/
Yao, S. (2007). Konfüçyen Kapitalizm. Küre Yayınları.
Zafar, J. (2022). CHINA-CENTRAL ASIA MILITARY RELATIONS. Near Asia Forum. https://yakasya.com/en/china-central-asia-military-relations-22
__
Not: Bu makalenin daha geniş hali daha önce “Orta Asya’da Artan Çin Etkisi ve Çin/Çinli Karşıtlığı” (Lütfi Sunar, editör, Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce: 9. Cilt Türk Dünyasında Çağdaş Müslüman Düşüncesi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yayınları, 2023) başlığı altında yayımlanmıştır.
¹Çin’in iktisadi yükselişinin kapitalist sistemin dönüşümündeki ve dünya düzeni tartışmalarındaki yeri, Çin’in Batı kulübünden farklı bir yol izleyip izleyemeyeceği, Çin’in olası iç çelişki ve problemleri üzerinde iktisadi gelişmenin etkileri için China’s New World Order kitabının yazarı Çin edebiyatı ve düşüncesi alanında profesör Wang Hui ile yapılan söyleşi için bkz., Hui, W. (2017). Çin’in Yirminci Yüzyılı: Devrim, Geri Çekilme ve Eşitliğe Giden Yol. (çev. Ümit Şenesen). Yordam, ss. 318-339. (Orijinal eserin yayınlanma tarihi 2016)
²Çin’in ekonomik yükselişinin farklı yönleriyle ele alındığı Türkçe bir derleme için bkz. M. Yağcı, C. Bakır (der.). (2019). Çin Bilmecesi: Çin’in Ekonomik Yükselişi, Uluslararası İlişkilerde Dönüşüm ve Türkiye. Koç Üniversitesi Yayınları.
³Detaylı bir literatür değerlendirmesi ve spesifik olarak Çin’in Ortadoğu’ya yönelik politikaları için bkz.: Kadir Temiz, K. (2022). Chinese Foreign Policy Toward the Middle East. Routledge.
⁴Uygur direnişi tarihi için bkz.: Dillon, M. (2016). Modernleşen Çin’in Tarihi (çev. Eylem Ümit Atılgan). İletişim Yayınları. s. 404-409. (Orijinal eserin yayınlanma tarihi 2010)
⁵Denizaşırı Çinliler ile ilgili daha ayrıntılı değerlendirmelerim 2004 yılında Anlayış dergisinde yayımlanan aşağıdaki makalemde de yer almıştır.
Alkan Özcan, S. (2004, Mayıs). “Denizaşırı Çinliler”: Nam-ı diğer Çin diasporası. Anlayış. http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=12&makaleid=3480
⁶Yurt dışındaki Çinliler ile ilgili değerlendirmeleri için ayrıca bkz.: Jacques, M. Çin Hükmettiğinde Dünyayı Neler Bekliyor?. Akılçelen. ss. 334-339, 649.
⁷Denizaşırı Çin kültürü, Konfüçyen değerler ve ticari yayılma, başarı ve dayanışma arasındaki ilişkiye eleştirel bir yaklaşım için bkz.: Yao, S. (2007). Konfüçyen Kapitalizm. (çev. Zehra Savan). Küre Yayınları. (Orijinal eserin yayınlanma tarihi 2002)
⁸Çin’le ilgili yolsuzluk konusu elbette ki sadece Çin’in yurt dışındaki yatırımları ile ilgili bir konu değildir. Çin içinde de yolsuzluğun derecesini belirlemek çok zordur ve özellikle reform dönemi boyunca Çinli yetkililerin en önemli endişe kaynaklarından biri olmuştur ve reform konuları içinde yer almıştır. Dillon, M. Modernleşen Çin’in Tarihi. s. 438.
⁹Bkz.: Alkan Özcan S. (2003), Bir Sovyet Mirası Rus Azınlıklar, Küre Yayınları.