Ortadoğu’nun Unutulmaya Yüz Tutmuş Savaşlarına Dikkat

Uluslararası toplum İsrail-Filistin meselesini şiddetin patlak verdiği ana dek ihmal etti. Bölgedeki diğer çatışmalar konusunda da aynı hataya düşmemeli.

ortadoğu savaşları

Tüm dünyanın dikkati Gazze’ye ve İran’ın İsrail’e yönelik saldırılarındayken, bu ülkelerin hemen yanında, güneyde bulunan Sudan’ın geçtiğimiz ay korkunç bir dönüm noktasından geçtiği gözlerden kaçtı. Ordu ile onun isyancı uzantısı Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasında iç savaşın patlak vermesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Yaygın tecavüz, yağma ve etnik temizliğe sahne olan bu acımasız çatışmalarda binlerce kişi öldürüldü ve milyonlarca kişi yerinden edildi.

 

Uluslararası toplumun kapsama alanı sınırlı, dolayısıyla Doğu Akdeniz’de nispeten uzakta bulunan bu önemli krizi gözden kaçırması anlaşılabilir, yine de akıllıca olmayabilir.

 

BM tarafından ‘yakın dönemdeki en kötü insan hakları felaketlerinden biri’ olarak nitelendirilen Sudan’ın Sahel, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz’de hâlihazırda hassas durumdaki komşularının istikrarını bozma potansiyeli de var.

 

Ateşkes sağlanmasına yönelik girişimlere rağmen, neredeyse hiç ilerleme kaydedilmemiş gibi görünüyor. Bunun yanında 7 Ekim saldırılarından bu yana Sudan küresel öncelikler listesinde alt sıralara düştü.

 

Unutulmuş Çatışma

 

Ancak Sudan’daki, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) süren ama unutulan tek savaş değil. Yemen’deki Husi isyancıların Kızıldeniz’deki gemilere yönelik son saldırıları buradaki çatışmanın da çözümden uzak olduğunu hatırlattı.

 

Bu savaş 330 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu. 2022’deki ateşkesten bu yana çatışmalar azalmış olsa da kalıcı bir barışın sağlanması zor görünüyor. Savaşın iki ana dış aktörü, Suudi Arabistan ve İran, arasında Mart 2023’te bir yumuşama sağlanmış, bunun da nihai bir anlaşmanın yolunu açabileceğine dair bir umut yeşermişti. Ancak Husilerin saldırıları ve ABD’nin misillemeleri bu beklentiyi boşa çıkardı. 

 

Diğer yandan Suriye, Gazze Savaşı’nın başlamasından bu yana ABD ve İsrail tarafından hedef alınan İran destekli milislere ev sahipliği yapmasıyla gündemde. İsrail’in İran’ın Şam konsolosluğunu vurduğu yönündeki iddialar Tahran’ın yakın zamanda insansız hava aracıyla saldırıda bulunmasına yol açtı.

 

Suriye’nin kendisi de hâlâ bir iç savaş içinde. 2020’den sonra çatışmalar azalmış olsa da Devlet Başkanı Beşar Esad ülkesinin üçte ikisinden daha az bir kesimini elinde tutuyor. Kuzey sınırı boyunca uzanan alan Türkiye destekli isyancı grupların, ülkenin doğusuysa ABD destekli güçlerin kontrolünde. Yemen’de olduğu gibi, Suriye’de de gerginlikler ve düşük düzeyde şiddet sürüyor. Ufukta ciddi bir barış görüşmesi görünmediği için de gerilimin tırmanması son derece olası.

 

Aynı şey, 2020’de ateşkes kararı alınan ancak iç savaşın sürdüğü Libya için de söylenebilir. Biden yönetimi başlangıçta Trablus hükümeti ile doğudaki isyancı yönetim arasında uzlaşma sağlamakla ilgileniyordu; ancak Ukrayna ve ardından Gazze, dikkatleri bu tür girişimlerden uzaklaştırdı.

 

Geçmişte iç savaş yaşamış ve yeniden alevlenebilecek ülkelerde de gerilim yüksek. Lübnan, en büyük milis gücü Hizbullah’ın ülkeyi İsrail ile yeni bir savaşa sürükleme tehlikesi bir yana, süregelen ekonomik kriz nedeniyle teyakkuz halinde.

 

Irak’da durum, İran yanlısı ‘Halk Seferberlik Güçleri’nin siyaset ve toplumdaki geleceğine ilişkin soru işaretleri nedeniyle hâlâ kırılgan. Daha uzaklarda Somali, onlarca yıl süren çatışmaların ardından nispeten istikrarlı bir dönem geçirdikten sonra, iç anlaşmazlıkları yeniden alevlendirebilecek yeni bir başkanlık yetkisi gaspıyla sarsıldı.

 

Birbirine Bağlı Riskler

 

İsrail-Filistin şiddetinin yıllarca nispeten sessiz bir biçimde sürmesinin ardından Ekim 2023’te patlak vermesi gibi, unutulan bu savaşlardan herhangi biri de her an patlak verebilir. Bu çatışmalar ve Gazze münferit vakalar değil, bölgesel istikrarsızlığın birbirine bağlı dokusunun birer parçası.

 

Hepsinde de iç çatışma nedenleri benzer: Çözülmemiş iç sorunlar, zayıf devlet kurumlarının ve genellikle asalak diktatörlerin onlarca yıl sürdürdüğü kötü yönetimin mirası. Ayrıca bu ülkelerin tümü yabancı devletlerin tekrarlanan müdahalelerine maruz kaldı.

 

İşte bu son husus, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın neden dünyanın en çatışmalı bölgelerinden biri olmayı sürdürdüğünü açıklamaya yardımcı oluyor. Gazze Savaşı İran’ın İsrail’e olan derin düşmanlığını bir kez daha gözler önüne serdiyse de bölgedeki mevcut çatışmaları kendi çıkarları doğrultusunda savaş alanı olarak kullanan tek hükümet Tahran değil.

 

Geçtiğimiz 10 yılda Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Mısır ve BAE gibi devletler yukarıda bahsi geçen çatışmaların birçoğuna doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil oldular ve çoğunlukla da durumu daha da kötüleştirdiler.

 

İlgili Taraflar

 

Ortadoğu ne yazık ki Gazze gibi her an patlayabilecek muhtelif ve birbiriyle bağlantılı çatışmaların bulunduğu bir ateş çemberi olmayı sürdürüyor. Rusya ve Çin’in yanı sıra pek çok Batılı aktörün bir rolü olmasına rağmen uluslararası toplum bu durumun kendi sorumluğu olmadığını sanabilir.

 

Ne var ki müdahale etmemiş de olsalar Batılı hükümetlerin bölgesel istikrarı sürdürme ve müttefiklerini koruma gibi bir çıkarı var. Bu savaşlar da, Gazze’de olduğu gibi, kendi haline bırakılırsa her iki unsur için de tehdit oluşturacaktır.

 

Gazze savaşına harcanan ekstra diplomatik, insani ve ekonomik kaynakların bir kısmının dahi bu hararetli alanlardan herhangi birine yönlendirilmesi isabetli bir başlangıç olacaktır.

 

Derin sorunların bulunduğu bu bölgede alevlenen son çatışma Gazze olmayacak gibi görünüyor. Uluslararası toplum 7 Ekim’e uykuda yakalandı. Buradan bir ders çıkarmalı ve Ortadoğu’nun unutulmuş diğer savaşları da patlamadan önce ihtiyatlı olmalıdır.

 

Bu yazı Chatham House sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.