Öznelliğin Sömürgeleştirilmesi

Her türlü kültürel kökenden gelen bireyler, herhangi bir ırksal veya etnik soyda doğuştan gelen bir karakter ve özelliğin olmadığını, dolayısıyla kişinin etnik kökeninden kaynaklı bir aşağılık kompleksine sahip olmanın yersiz olduğunu öğrenmelidir.

Öznelliğin Sömürgeleştirilmesi

Cape Town’da bir pazarda bal satan siyahi bir kadına balının ham bal olup olmadığını sorduğumda, balın ham olduğunu ve “beyaz” bir çiftçi tarafından üretildiğini söyledi! Kadının dürüstlüğünü, sattığı ürünün beyaz bir adam tarafından üretilmesiyle teyit etmesi üzerine şok oldum. Hiçbir şey söyleyemeden oradan ayrıldım. Bir ürün “beyaz” bir çiftçiden geldiği için nasıl meşrulaşır? Bu siyah kadın, bundan bahsetmenin neden uygun ve hatta gerekli olduğunu düşünüyor? Kadının bu yaklaşımının anlamı nedir, bu psikososyal bir durum mudur? Güney Afrikalı siyah bir insanın özgüvenindeki bu eksikliğinin kökeni ne olabilir?

 

Bir başka hadisedeyse bir arkadaşım yine Cape Town ’da yalnız başına sahile gittiğini anlatmıştı. Denize girerken melez bir aileden eşyalarına göz kulak olmasını istemiş. Geri dönüp aileye teşekkür ettiğinde, asıl biz, bize güvenip eşyalarını emanet ettiğin için sana teşekkür ediyoruz demişler! Bu ailenin melez oldukları için kendilerinin güvenilmez olduğunu düşünmelerinin nedeni ne olabilir?

           

Şüphesiz ki 1880’lerde Afrika’nın paylaşılması, sömürgeleştirilmiş toplumların kimlik inşasında çok önemli bir rol oynamıştır. Afrikalıların sömürgeleştirilmesini ve boyun eğdirilmesini meşrulaştırmak için sözde bilimsel ırkçı öğretiler oluşturuldu. Siyahların, diğer insanlara, özellikle de Avrupa kökenli olanlara göre aşağı ırk olarak doğdukları düşünülüyordu. Bu öğretilere göre Avrupalılar “akılcı, zeki ve medeni” olarak nitelendirilirken, Afrikalılar “çocuksu, neşeli ve tembel” olarak kabul edildi. Siyahların sıkı bir şekilde kontrol edilmedikleri takdirde suç işlemeye meyilli oldukları ve bu yüzden disiplin altına alınmaları gerektiğine dair varsayımlar geniş çapta benimsenmişti.

 

Pan-Afrikanizm düşünce ve pratiği, sömürgeci ideolojiye bir yanıt olarak Afrikalılığı öven, boyun eğdirmeye direnen ve ırkçılığa dair inançları reddeden geniş bir görüş ve hareket dizisini kapsayarak yükseldi. Akademik literatürde Pan-Afrikanizm teriminin statik olmadığı, tarih boyunca bu olgunun farklı coğrafi bölgelerde sayısız biçimler aldığı tartışılır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Afrikalı halkların kimliklerini başkaları tarafından sunulan olumsuz temsillerden kurtarmak zorunda kalmış olmalarıdır. Pan-Afrika fikrini savunan düşünürler, Afrikalıların yeteneksiz ve kendi kendilerine yetemeyeceğine ilişkin “mantıksız ve bilim dışı” iddiaları çürütmek için çok büyük çabalar sarf ettiler. Örneğin 1920’ler ve 30’lardaki kültürel ve entelektüel patlama olan Harlem Rönesansı, siyah öznelliğin yeniden inşasının amaçlandığı, Amerika’daki siyah diasporanın kendini yeniden ifade ediş biçiminin önemli bir örneğidir.

 

Ayrıca, 1930’ların ve 40’ların Paris’inde, Fransızca konuşan siyahlar arasındaki edebi bir entelektüel hareket olarak ortaya çıkan Négritude, siyahların öznel varlığı olmayan insanlar olarak sürekli aşağılanmasına bir başkaldırıydı. Négritude, siyah kimliğin yeniden inşası için bir iddiaydı. Siyahlık temsilinin “rehabilitasyonu”, kendilerini hareket edemez kılan kolonyal söylemin dikte edilen ırksallaştırılmış kişileştirmesine bir yanıt olarak yükseldi.

 

Négritude kavramını Michael Eze (2013), sömürge tarihinin kalıcı bilişsel müdahalesini ortadan kaldırmaya yönelik süregiden bir çaba olarak açıklar. Eze bu psikososyal saldırıyı “öznelliğin sömürgeleştirilmesi” olarak adlandırmıştır. Ona göre öznelliğin sömürgeleştirilmesi, kişinin “öznel tanımımın referans noktasının, tamamen dışsal bir öteki tarafından dayatılan kimlik oluşumu asimetrileri tarafından tanımlandığı bir süreçtir. Ben senin beni tanımladığın şeyim. Verilen kimliği eleştirmeden kabul ediyorum ve onu kim olduğumun, aslında kim olabileceğimin gerçek bir kaynağı olarak kabul ediyorum, aslında benim genel yaşam anlatımım ve kendime referans veren yargım.”

 

Güney Afrika örneğinde, sömürge ve apartheid dönemlerinde hegemonik güç, kendi kast sisteminde beyaz üstünlüğü ve siyahların aşağılığı fikrini yaymak için tüm imkanları kullandı. Buna karşılık, aşağılama biçimindeki bilişsel sömürgecilik, boyun eğdirilen kültürel gruplar tarafından olumsuz benlik klişelerinin içselleştirilmesiyle sonuçlandı. Bu durum Güney Afrika toplumunda çelişkili kimliklere ve ikircikli bir benlik kavramına yol açmıştır.

 

Basmakalıplar yaygın şekilde gerçek olarak kabul edilir. Çoğu zaman açıkça kabul edilmese de birçok birey toplumumuzda devam eden klişelere karşı kördür. Edinilen bu kalıcı içselleştirmeler bilinçsiz davranışlarla pekiştirilir.

 

Beni yukarıda anlatmış olduğum tecrübemde şok eden asıl şey bazı Güney Afrikalıların, siyahların kolonyal olarak tanımlanmış öznelliğine on yıllarca süren karşı çıkış ve kendilerini yeniden ifade etme çabalarına rağmen, sömürge ve apartheid sürecinde toplumsal olarak inşa edilmiş kavramları bugün bile nasıl kabullenmiş olduklarını görmekti. Akademi, tüm dünyada, daha önce marjinalleştirilmiş kültürel grupların pejoratif imajının ve ırksal basmakalıpların, epistemolojik şiddet, ana akım ve eğitim medyası, filmler vb. aracılığıyla nasıl aktarıldığı ve sürdürüldüğü konusunu hala tartışmaktadır.

 

Ancak öte yandan, yukarıdaki örnekler klişelerin ve kötücül inançların Güney Afrikalıların zihninde hala yaşadığını ve bu dönemlerde aşağılanmış olan insanlar tarafından içselleştirildiğini gösteriyor. Zihinsel sömürgeciliğin mirası, yüzyıllardır boyun eğdirilen insanların kavramalarında hala varlığını sürdürüyor.

 

C. L. R. James The Black Jakobenler’de (1963) veciz bir şekilde şöyle demişti: “Kendilerini özgür ve bağımsız bir halk olarak görmeye başlamadan önce, [Afrikalılar] Afrikalıların doğası gereği değersiz ve aşağı olduklarına dair damgayı zihinlerinden temizlemek zorundaydılar”. Bu yönüyle Güney Afrika toplumu için bilişsel kölelikten kurtuluşun daha fazla tartışılması gerekiyor gibi görünüyor.

 

Kültürel geçmişleri ne olursa olsun tüm Güney Afrikalıların, aynı zamanda evvelce aşağılanmış tüm toplumların, bu bilişsel isteksizliği değiştirmeyi kabul etmesi gerekir. Güney Afrika toplumu, gayrimeşru hale getirilmiş olanı meşrulaştırmaya hevesliyse, bu algıların yapı bozumunu başlatmak için gerekli müdahaleleri yapmanın yollarını aramalıdır. Önceden marjinalize edilmiş topluluklar beyaz olmamanın aşağı olmadığını içselleştirmelidir.

 

Ağaç yaşken eğilir. Eğitim, apartheid döneminde ırksal klişeleri yerleştirmeye hizmet etti. Şimdi ise öznelliğin sömürgesizleştirilmesine yardımcı olacak klişelerin üstesinden gelmek için kullanılabilir.

 

İnsan kültürlerinin ve bakış açılarının çeşitliliğini sunan, evvelce marjinalize edilmiş ve ezilmişlerin tarih yazımına yer veren bir eğitim ve ayrıca milliyetçiliği sosyal olarak inşa edilmiş ve hayal edilmiş bir fenomen olarak öğretmek, öznelliğin sömürgesizleştirilmesi için bir araç olabilir. Her türlü kültürel kökenden gelen bireyler, herhangi bir ırksal veya etnik soyda doğuştan gelen bir karakter ve özelliğin olmadığını, dolayısıyla kişinin etnik kökeninden kaynaklı bir aşağılık kompleksine sahip olmanın yersiz olduğunu öğrenmelidir.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.