Pazartesi Çocuklar Derslerine Aç mı Girecek?

Pazartesi günü, mini mini birler, çalışkan ikiler ve diğerleri yeni okul yılına başlayacaklar. Bir yurttaş olarak soruyorum: Onların okulda açlıktan bayılmamaları, öğrenme güçlüğü çekmemeleri, derslerine konsantre olmaları, evdeki yoksulluğu okuldaki yoksunluğa taşımamaları için karar alıcılar olarak siz ne yapacaksınız?

Kuzey Ege’nin sakin ve mütevazı bir kasabasındaki fırının önü geçen gün hınca hınç doluydu. Ama ilginç olan şey, iki farklı kuyruk olmasıydı. Sebebini merak ettiğimizde, bir kuyruğun taze, diğerinin bayat ekmek vermek üzere ayrıldığını öğrendik. 

 

Bayat ekmek kuyruğunda, peşinde üç tane torunuyla bir anneanne duruyordu. Annem, usulca yanına yaklaştı hanımın ve “izin verirseniz, sizin ve bu güzel çocukların bugün ve yarınki ekmek ihtiyacını ben karşılamak istiyorum” dedi. 

 

Mahcubiyet, hüzün ve kaygı dolu bakışlarıyla köylü kadının yanıtı halen kulaklarımda çınlıyor: “Çok teşekkürler, ama ondan sonraki gün aynı taze ekmeği isterlerse ben ne yapacağım? Ne yazık ki kabul edemem.” 

 

Adeta boğazımıza saplanmış kıymığa dönen bu kısa diyaloğun ardından saatlerce, günlerce için için ağladık annemle… 

 

Gözyaşlarımız kaskatı kesildi. Dilsiz olduk. Hissiz olduk. Merhametimiz ağladı ve çığlıklar atasımız geldi bu yoksulluğa ve çaresizliğe… 

 

“An”da Kalmak

 

“Anı yaşa”, “anda kal” gibi modern çağ sloganlarının içinin ne kadar da boş ve kof olduğunu gördük. 

 

Çünkü Çehov’un Vişne Bahçesi’nde dediği gibi, “Hayat, sanki hiç yaşamamış gibi” bu çocukların yanlarından, “an”larından geçip gidiyordu. İnsan onuruna yaraşır bir hayattan söz ediyorum… Yoksa “hayatta kalmak”tan değil… 

 

O kadın da torunları da “o anda” kalamazdı, yarını da düşünmeleri gerekiyordu. Ve yarından sonrasını da… Okullar açıldığında ne yapacaklarını da, beslenme çantasına ne koyacaklarını da… 

 

Sakın siz “an”da kalmayın. İki gün sonraya ve ardından gelecek günlere taşıyayım sizleri… 

 

İki gün sonra okullar, 2023-2024 yeni eğitim-öğretim yılına adım atacak. Ama bu yeni okul yılının arka planında, ülkede giderek artan bir yoksullaşma, derin bir yoksulluk ve yoksunluk halinin çocukların iyi olma hali üzerindeki yansımaları olacak. 

 

Yıllardır çocuk hakları savunucuları olsun, sivil toplum kuruluşları temsilcileri olsun, Meclis’teki muhalefet partilerinden milletvekilleri olsun, medya mensupları olsun herkes çocuk yoksulluğundan söz ederken mutlaka kritik bir noktaya temas ediyor: Çocukların beslenme hakkı. 

 

Ve herkes devlet kaynaklarından çocuklara ücretsiz bir öğün yemek sağlanması için siyaset-üstü bir seferberlik başlatılması için adeta “yalvarıyor”. 

 

Bu konuda duyan kulaklar, hisseden kalpler, gören gözler, en azından belediyeler düzeyinde girişimlerde bulunuyor; çocuklara kendi belediye sınırları dahilinde bir öğün ücretsiz yemek çıkarılması için tüm olanakları seferber ediyor. 

 

Bu açıdan sosyal belediyecilikte takdir ettiğim Çankaya Belediyesi, dar gelirli vatandaşların yaşadığı mahallelerdeki okullarda ücretsiz üç çeşit öğle yemeği kararı ile önemli bir adım atmıştı. Bu kararda, kuşkusuz, açlıktan okulda bayılan, temiz su bulamadığı için tuvaletlerden musluk suyu içen çocuklar, üçüncü derse doğru midesi guruldadığı için dersi dinleyemeyen, öğrenme güçlüğü çeken, sınıfta kalan, okulu terk eden, “ailede bir boğaz eksilsin diye” evlendirilen, okul masrafları arttıkça mobilyacı dükkânına çırak olarak gönderilip yük asansörünün altında kalan çocukların hüznü de etkili olmuştu. 

 

Avrupa’daki Girişimler 

 

Çocuk açlığı ve yoksulluğu sırf Türkiye’yle bağlantılı bir konu elbette değil. Geçtiğimiz sene birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinde ciddi bir enflasyon artışı yaşandı; reel asgari ücretlerde gerileme oldu ve yaşam maliyetleri özellikle düşük gelirli aileler için son derece arttı. 

 

Çocukların dörtte birinin yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olduğu bazı ailelerin çocuklarını yeterince besleyemediği AB’de, beş AB ülkesi -Finlandiya, İsveç, Estonya, Litvanya, Letonya- belirli yaş kategorilerindeki tüm çocuklara, sosyo-ekonomik durumuna bakmaksızın, ücretsiz okul yemeği verirken, diğerleri de hane gelirleriyle bağlantılı olarak dezavantajlı durumdaki çocukları hedefleyen ücretsiz okul yemeği programları uyguluyorlar. 

 

Okul yemeği programını 1948 yılında başlatan ilk ülke ise Finlandiya. Çocuk yoksulluğunun en düşük olduğu iki ülke olan Hollanda ve Danimarka’da ise ücretsiz okul yemeği uygulaması yok. 

 

Şubat ayında Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, “Erkek kardeşlerim ve ben, ücretsiz okul yemekleriyle büyüdük. O yüzden Londra’daki tüm ilkokul çağındaki çocuklara ücretsiz okul yemeklerini belediyemizin finanse edecek olmasından gurur duyuyorum” şeklinde bir tweet paylaşıp, altına iki kardeşiyle olan çocukluk fotoğrafını iliştirmişti. 

 

Londra ve Diğerlerinin Uygulamaları 

 

Londra, bu ay başlayacak yeni eğitim-öğretim yılından itibaren şehirdeki yaklaşık 300 bin ilkokul öğrencisine ücretsiz okul yemeği sağlayacak. Geçtiğimiz sene İngiltere genelinde 2,16 milyon ilkokul öğrencisine ücretsiz okul yemeği sağlanmıştı ki bu da tüm öğrenci nüfusunun dörtte birine denk geliyor. Bu öğrenciler, düşük gelirli ailelerden geliyorlar ve ailenin yıllık geliri, devletin saptadığı rakamın (8.650 euro) altında seyrediyor. 

 

Her bir AB ülkesi, okullarda ücretsiz yemeğin finansmanı için, ülke gerçekliklerini, bütçeyi ve mevcut kaynakları dikkate alan bir yol izliyor; çocuklarda belirli bir kategorinin beslenmesini önceliklendiriyor; bazen de Avusturya, Belçika, Fransa, İrlanda, İtalya, Polonya, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerde olduğu gibi dezavantajlı bölgelerdeki okulları hedef alarak sadece o okulların beslenmesine yönelik kaynak planlaması yapıyor. 

 

Ancak hepsi şu gerçekliğin farkında: 2022 yılında AB nüfusunun yüzde 8,3’ünün, gün aşırı kırmızı et veya balıkla beslenmeyi karşılayamayacak duruma geldiği tespit edildi. Bu rakam, yoksulluk riskiyle karşı karşıya olanlarda yüzde 20’lere tırmanıyor.

 

Ve hepsi şu gerçekliğin de farkında: Okullarda ücretsiz yemek uygulaması geldikçe çocuklarda öğrenme güçlüğü azalıyor, derse odaklanma artıyor, çocuklar okula daha istekli şekilde gidiyor. 

 

Ne çabuk unuttuk: Yıllar önce İstanbul’da Roman mahallelerden birindeki okulda uygulanan ücretsiz sabah kahvaltısı uygulaması sayesinde, poğaça ve süt imkânından yararlanmak için okula koşa koşa giden ve “okumaya ayağı alışan çocuklar” da bizim gerçekliğimizdi… 

 

Çocuklar En Çok Pazartesi İştahlı 

 

Anne-Catherine Guio isimli bir araştırmacının Finlandiya özelinden yola çıkarak hazırladığı bilimsel çalışmaya göre ise, ücretsiz okul yemeği verilen ülkelerde çocuklar haftanın diğer günlerine kıyasla en çok pazartesi günü iştahlı (yüzde 20 daha fazla hatta) oluyorlar. Bu da hafta sonu yeterli besin alamadıklarının en bariz göstergesi. 

 

Bu konuda sık sık referans verdiğim, 2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politikalar Forumu tarafından hazırlanan, “Devlet İlköğretim Okullarında Ücretsiz Öğle Yemeği Sağlamak Mümkün mü?” başlıklı çok kıymetli bir rapor var. 

 

Raporda, ücretsiz okul yemeği şu şekilde tanımlanıyor: “Kalıcı eşitsizliklerin dönüştürülmesinde etkin bir sosyal politika aracı”.

 

Soruyorum 

 

“Çünkü ben dünyaya baktığımda, acı, çaresizlik ve acımasızlık görüyorum. Gözlerimin önünde her an bir çocuk ölüyor, açlık, yoksulluk, eşitsizlik ve umutsuzluk hayatı karartıyor. Bunları daha çok konuşacağız. Şimdi… Konuya gelelim” der İnci Aral, Sevgili adlı kitabında. 

 

Konuya gelelim. 

 

Pazartesi günü, mini mini birler, çalışkan ikiler ve diğerleri yeni okul yılına başlayacaklar. Bir yurttaş olarak soruyorum: Onların okulda açlıktan bayılmamaları, öğrenme güçlüğü çekmemeleri, derslerine konsantre olmaları, evdeki yoksulluğu okuldaki yoksunluğa taşımamaları için karar alıcılar olarak siz ne yapacaksınız? 

 

Çocuk açlığını ve derin yoksulluğu dikkate alan bir şekilde bütçelendirme yapacak mısınız? 

 

Harçlıkları kantinde tost almaya bile yetmeyen çocukların okulda karnını ücretsiz şekilde doyuracak, musluktan değil hijyenik pet şişeden veya kontrolleri sürekli yapılan sebillerden su içmelerini sağlayacak mısınız? 

 

Hepimiz şayet aynı gemideysek, birlikte geçtiğimiz bu zorlu ekonomik darboğazda, paylaşmalık soframıza çocukları da katacak, bu sofrayı büyütecek miyiz?  

 

Peki, siz, muhalefet partilerinin temsilcileri, Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi çocuk açlığını sonlandırmak olana dek, bu konuda Meclis’in tüm gücünü kullanacak ve bu konuyu her gün, her hafta, her saat başı gündemde tutacak soru önergeleri ve araştırmalarla çocukların yanında olacak mısınız? 

 

Soruyorum…

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.