Politik Olgunluk
Altılı Masa’nın kazanması benim için aynı zamanda göreli bir politik olgunluğun kazanması anlamına da geliyor. Her şeye rağmen demiş miydim? Hayat bazen trajiktir. Hatta hayat genellikle trajiktir. Bazen ülkeniz için yapacağınız en önemli tercih ergenlikle olgunluk arasında yapacağınız bir seçime indirgenebilir.
Erdoğan benim ömrü hayatımda gördüğüm en hegemon lider. Toplumu kavrama, temsil etme, yönlendirme, peşine takma konularında hâlâ çok becerikli. Bunu onun yaptıklarını onaylamak için söylemiyorum. Bence bu saptama onun veya partisinin iyiliği ya da kötülüğünden bağımsız nesnel bir realite. Sadece onu yenmenin hâlâ hiç de kolay olmadığını vurgulamak için belirtiyorum.
Eğer Erdoğan mağlup edilecekse, bu, sosyologların müthiş analizleri, tespitleri sayesinde olmayacak. Rakiplerinin onun karşısında en az onun kadar siyaset üretme kabiliyeti gösterebilmeleri sayesinde olacak. Ben Altılı Masa’nın ülkenin mevcut koşullarında iyi bir çıkış yolu olabileceğini düşünüyorum. Bu önermenin iki boyutu var: Birincisi Erdoğan’ı kendi silahıyla yenebilmenin iyi bir formülünü oluşturuyor Altılı Masa. “Kendi silahıyla” derken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden söz ediyorum. Erdoğan başbakanlıkla yetinmeyip, cumhurbaşkanlığını da isteyince, ardından onunla da yetinmeyip ikisini birden isteyince kelimenin gerçek anlamıyla bir “tek adam” rejimi kurdu. Ancak bu tercihin ilginç bir handikabı vardı. Bu handikabı 2019 belediye seçimlerinde özellikle de İstanbul’da tecrübe etti ülke. AKP İstanbul’da en çok oyu alan parti olmasına rağmen seçimi kaybetti. Bu da otomatikman 2019 İstanbul belediye seçimlerini bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminin bir provası haline getirdi. Yani 2023 seçimlerinde de aynı şey tekrar edebilir. AKP yine birinci parti olabilir ama adayı cumhurbaşkanlığı koltuğunu kaybedebilir.
“Tek Adamlı” Sistemden “Çok İnsanlı” Sisteme Geçiş
İkinci boyut ise cumhurbaşkanlığını kazanması durumunda Altılı Masa’nın Erdoğan sonrası Türkiye için iyi bir kaldıraç olma ihtimali. Çünkü Erdoğan ve AKP iktidarı sonrasında çok kısa bir süre içinde Türkiye’nin siyasi yapısının çok hızlı bir biçimde değişeceği bence aşikâr. Türkiye’de siyasetin merkezi, çevresi, sağı, solu yeniden belirlenecek. Yani Altılı Masa’nın Türkiye’ye vadettiği aslında sadece Erdoğan karşısında 50+1’i elde etmekle sınırlı değil. Bu Masa aynı zamanda Erdoğan ve AKP sonrası en azından belli bir süre Türkiye’yi yönetme algoritmasını üretmeye çalışıyor bana göre. Bu algoritmayı en basitçe şöyle ifade edeyim: Gidişattan hazzetmeyenler olarak sık sık “tek adam rejimi” demiyor muyuz? O halde bunun alternatifi “alternatif bir tek adam” olabilir mi? AKP’nin hâlâ yüzde 30’ların üzerinde seyrettiği, MHP’nin de hâlâ onu desteklediği bir ortamda zaten mümkün değil böyle bir şey. O zaman “tek adam”lı bir sistemden “çok insan”lı bir sisteme geçmeyi öngörebilmek gerekiyor. Kazanabilmenin başka bir yolu da yok zaten. Dolayısıyla Altılı Masa sistemin algoritmasını değiştirebilmek için gerçekten çok önemli bir manivela gibi gözüküyor.
Hatta konuyu biraz ironize ederek şöyle ifade edeyim: Epey bir süre son zamanlarda Erdoğan ne yaptıysa, yapıyorsa onun tam tersinin yapılması gerekiyor. Ve bu sürecin tek biri tarafından değil, daha çoğul bir irade tarafından yönetilmesi de lazım. Günümüzde Erdoğan’ın “tek adam” rejimiyle taçlanan, bir açıdan da özellikle Türkiye sağının koalisyon yakınmalarıyla ilmik ilmik örülmüş bir “tek başına iktidar” fetişizmi değil mi? Erdoğan gerçekten de “tek başına iktidar” değil mi? Peki ne oldu? Sonuç nedir? Bütün bunlar Türkiye’nin hangi yarasına merhem olmuştur?
Tekrar etme pahasına: Altılı Masa öncelikle Erdoğan’ı yenebilmenin, ardından Erdoğan sonrası Türkiye’yi yönetebilmenin, cabası olarak da ülkenin en azından benim şahit olduğum tarihinin en büyük ezber algoritmalarından birini, bir anlamda da sistemin çekirdeğini değiştirebilmenin imkânlarını vadediyor bana. Siyaset ne kadar ilginç değil mi? 50+1 garantisiyle sürekli bir tek başına iktidar vadedebileceği düşünülen bir sistem, tam tersine ülkeyi tek adamlılıktan göreli bir çoğulluğa zıplatan bir manivela olabiliyor. Erdoğan eğer seçimi kaybederse, daha o akşam bu sistemi önüne koyan danışmanlarına ne diyecek çok merak ediyorum doğrusu!
Aday Belirleme Süreci, Seçimin İlk Turu Gibi Olacak
İki turlu seçim sistemlerinde seçmenler ilk turda gönüllerindeki adaya, ikinci turda da en sevmedikleri adayın rakibine oy verirler genellikle. Bununla ilgili sayısız çalışma, araştırma mevcut literatürde. Bu seçim sistemi Türkiye için yeni olabilir ama dünya için yeni değil. Ancak benim görebildiğim kadarıyla 2023’te gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimi de facto olarak ikinci tur gibi geçecek. Erdoğan ile Altılı Masa adayı arasında. Altılı Masa’nın adayının belirlenme süreci ise sanki seçimin ilk turu gibi olacak. Hatta olmaya başladı bile. Değil mi? Bir bakıma seçim süreci çoktan başladı bile!
Sadece bir sosyolog olarak değil, yıllardır bu ülkede yaşayan bir yurttaş olarak Altılı Masa’nın bileşenlerinin her şeye rağmen şu ana kadar sergiledikleri basiret ve olgunluğu saygıyla karşılıyorum. Üstelik hem karşı cepheden hem de kendi cephelerinden kendilerine yönelen her türlü ergenliklere rağmen! Nihal Bengisu Karaca’nın tutumunu da çok önemsiyorum. Karaca’yla oturup konuşsak ülkenin, dünyanın on meselesinin sekizinde büyük ihtimalle anlaşamayız. Fakat teklik ancak çoğalarak yenilebilir. Çoğalmak ise aynı zamanda farklılaşmayı göze almaktır. Üstelik bu seçim kibir, ergenlik, takıntı, saplantı kaldıramayacak kadar zor bir seçim olacak. Bunu emareleri şimdiden belirmedi mi?
Önümüzdeki ilk seçimlerde ben de oyumu Altılı Masa’nın göstereceği adaya vereceğim. Bunun için hiçbir koşulum, şerhim, talebim de yok. Üstelik Altılı Masa’ya akıl verecek bir halde, konumda, donanımda da hissetmiyorum kendimi doğrusu. Türkiye’nin neden böyle olduğu, yani olanın tespiti konusunda ebette fikirlerim, değerlendirmelerim, tespitlerim, hatta kavramlarım var. Ancak bu donanımın beni bundan sonrası için en doğru olanın ne olduğu konusunda yetkili, etkili kılmıyor. Çünkü sosyologluk müneccimlik, falcılık, politik azizlik değildir. Türkiye’nin içinde geçmekte olduğu derin krizi aşma konusunda benim mucize ilaçlarım, müthiş komplo teorilerim, devrim/darbe planlarım, her şeyi bir çırpıda halledecek lider ya da siyasi parti önerilerim de yok. Herkesi aklını başına devşirmeye davet ediyorum.
Altılı Masa’nın kazanması benim için aynı zamanda göreli bir politik olgunluğun kazanması anlamına da geliyor. Her şeye rağmen demiş miydim? Hayat bazen trajiktir. Hatta hayat genellikle trajiktir. Bazen ülkeniz için yapacağınız en önemli tercih ergenlikle olgunluk arasında yapacağınız bir seçime indirgenebilir.
Bir ülke, bir toplum, bir ulus-devlet aslında birden büyüktür. Bu cümleyi bir ülke, bir toplum, bir ulus-devlet olmanın tanımı olarak kabul edin isterseniz! Dolayısıyla bu önerme Türkiye için de geçerlidir. Altının birden büyük olduğunu öğreneli ise epey bir zaman oldu!