Raftaki Tarih Kitabı Kendini Tekrar Ediyor

Ukrayna’daki savaş son hızıyla devam ederken, milyonlarca insan bir anda mülteci olup yuvalarından koparılırken, Eurovision’a hiç olmadığı kadar büyük bir simgesel anlam yüklendi. İzlanda adına yarışan Systur’un “Ukrayna’ya barış! Sizi seviyoruz!” dediği, Estonyalı şarkıcı Stefan’ın “Daha iyi bir yarın için umudunuzu yitirmeyin” çağrısında bulunduğu Eurovision, bu yıl olduğu gibi bundan sonraki yıllarda da siyasileşmeye devam edecek.

Çoğumuzun ortaokul ve lise yıllarında edebiyat derslerinin değişmez sorunsallarından biri de, “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için mi” sorusuydu. Benim bu soruya yanıtım her zaman için “hem sanatın üreticisinin kendisini özgün bir şekilde ifade etmesi hem de sanatseverin özgür bir ortamda sanatla beslenmesi” olmuştur.

 

Bugün geldiğimiz noktada ise, “Müzik siyaset için mi, sanat için mi” sorusunu tartışıyoruz.

 

Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgali üç aylık süreyi geride bırakmak üzereyken, kıta Avrupası’nın en popüler ortak geleneklerinden biri olan Eurovision Şarkı Yarışması’nın 2022 Büyük Finali de bu konuda oldukça çarpıcı bir tabloyu ortaya koydu.

 

Türkiye her ne kadar 2012 yılından beri, gerek yarışmanın oylama prosedürlerine gerekse de Avrupa’nın özgürlükçü değerlerine karşı duyulan öfkenin bir uzantısı olarak bu önemli yarışmaya katılmasa ve Avrupa ile olan yegâne “biz” duygusunu da güçsüzleştirse de, bu tartışmaları yakından takip etmekte yarar var.

 

Eurovision ve Müziğin Siyasallığı

 

Öncelikle, müziğin siyasetle ilişkili olmadığını söyleyenlere inanmayın. Yaşamda karşımıza çıkan her şey siyasidir. Müzik de, en siyaset dışı olduğunu iddia ettiği noktada da bile mutlaka siyasaldır.

 

Kürtçe şarkı söylemek isteyen müzisyenlere bir türlü salon verilmemesi de, K-Pop gruplarının konserinin iptal edilmesi de, üniversitelerin bahar festivallerinin engellenmesi de, pandemi kuralları her alanda gevşetilirken müzik yasağının bir türlü kaldırılmaması da siyasaldır. Çünkü müzik çok özgün bir protesto biçimidir ve halkta ve siyasette bunun karşılığı hep olagelmiştir.

 

Normal şartlarda, Avrupa ülkelerinin kültür ve dil farklılıklarını müziğin gücüyle bir yana bıraktıkları ve birbirleriyle yarıştıkları, 200 milyonun üzerinde kişinin de ekran başında soluklarını tutarak izledikleri Eurovision Şarkı Yarışması, 1956 yılından bu yana Avrupa’da barışın sürdürülmesinin yumuşak güçlerinden biri. İsrail ve Avustralya gibi Avrupa-dışı ülkelerin katılmasına olanak tanıyan bir kapsayıcılığa da sahip.

 

Her ne kadar yarışmayı düzenleyenler, Eurovision’un doğası gereği “siyaset dışı” olduğunu sürekli vurgulasalar da, birçok açıdan uluslararası siyasetin, sahnede vücut bulmuş halinden söz ediyoruz.

 

2016 yılında Ukraynalı şarkıcı Jamala’nın seslendirdiği ve büyükannesinin Kırım Tatar Sürgünü kapsamında Sovyetler Birliği’nden sürülmesinden esinlendiği 1944 isimli şarkı üzerinden yaşanan tartışmaları anımsayalım. Rusya bu sonuçtan oldukça rahatsız olmuş ve “Batı’nın Rusya düşmanlığına” dair anlatısını güçlendirmek üzere bu veriyi kullanmıştı.

 

Rusya’nın Batı ile ilişkisi, giderek Eurovision’a yönelik tavrıyla bağlantılı bir hal aldı.

 

Benzer şekilde 2019 yılında da Ukraynalı pop şarkıcısı Anna Korsun -sahne ismiyle Maruv- Ukrayna’nın ulusal kamu yayın şirketi tarafından kendisine Rusya’da konser vermeyi yasaklatan bir sözleşmeyi imzalamayarak yarışmadan çekilmiş, Rusya karşısında bir “siyasi propaganda aracı” olmayı reddetmiş, bir müzisyen olduğunu vurgulamıştı.

 

Öte yandan, Rusya’nın bu sene Eurovision’a katılmasının yasaklanması da yarışmanın siyasi boyutuna dair önemli bir kanıt. Ülkesinin yarışmadan diskalifiye edilmesi üzerine, Putin de Eurovision’un yayın hakkına sahip olan Avrupa Yayın Birliği’nden tamamen çekildi. Dolayısıyla Ukrayna aslında Rusya karşısındaki ilk galibiyetini o sırada kazanmış oldu ve Eurovision da bir tür “siyasi hakem”e dönüştü.

 

Eurovision genellikle “aşırı siyasi” bulunan şarkıları reddediyor. Örneğin geçen yıl Cumhurbaşkanı Alexander Lukashenko’ya karşı gerçekleşen hükümet karşıtı protestolarla dalga geçen Belaruslu grup Galasy ZMesta’ya yapıldığı gibi… Avrupa Yayın Birliği, şarkıda protestoculara yönelik “sana hizaya gelmeyi öğreteceğim” sözlerini uygunsuz bulmuş; Belarus’a Mayıs ayındaki yarışmaya katılmak istiyorsa bir başka şarkı sunması gerektiğini söylemiş; Belarus’un sunduğu yeni şarkı da Eurovision’dan yeşil ışık alamamıştı. Dolayısıyla Belarus, 65. Eurovision şarkı yarışmasına katılamazken, Lukaşenko “Bize bütün cephelerde baskı yapıyorlar, Eurovision’da bile” diyerek rahatsızlığını dile getirmişti.

 

Ancak, bir ülkenin siyasi gerekçelerle yarışmadan tek kalemde diskalifiye edilmesi nadir rastlanan bir durum. En son 1993 yılında, Slobodan Miloseviç liderliğindeki Yugoslavya, Birleşmiş Milletler’in yaptırımları sonucunda Eurovision’da yasaklanmıştı.

 

Bu yılki iddialara göre İskandinav ülkeleri, Rusya’nın yarışmaya katılması durumunda Eurovision’a dahil olmayacakları yönünde tehditte bulundukları ve Eurovision’un fan grubunun da Rusya’nın yarışmada yer almasının uygun olmayacağı yönünde görüş birliğine vardığı için böyle bir yasak geldi.

 

Bir nevi, Waterloo ile 1974’te Eurovision’u kazanan ABBA’nın memleketi İsveç ve komşuları sonunda dediklerini yaptırmış oldular.

 

Bununla birlikte, benzeri bir tavrın 2019’da, bir yandan Gazze bombalanırken İsrail’in Eurovision’a ev sahipliği yapması karşısında gösterilmemesi, buradaki duyarlılıklarda bir çifte standart olduğunu düşündürüyor.

 

Dolayısıyla Eurovision sadece müzik değil, müzikten çok daha fazlası. Ve Ukrayna’daki savaş son hızıyla devam ederken, milyonlarca insan bir anda mülteci olup yuvalarından koparılırken, Eurovision’a hiç olmadığı kadar büyük bir simgesel anlam yüklendi.

 

“Biz” ve “Onlar”

 

Eurovision sadece eğlence, özgürlük, gençlik, itiraz, başkaldırı ve parıltılı sahneler değil, ardında ciddi bir “biz” ve “onlar” mesajını da ortaya koyuyor. “Biz burada özgürüz, ama orada otoriter bir dünya var” diyor aslında sahnedeki her performans.

 

Bu yıl “Güzelliğin Sesi” temasını işleyen Eurovision’un açılışı, ilk olarak 1975 yılında John Lennon’ın çok daha farklı bir konjonktürde seslendirdiği Barışa Bir Şans Ver (Give Peace a Chance) adlı şarkının özel bir versiyonu, Rockin’ 1000 isimli müzik grubu tarafından söylenerek gerçekleştirildi.

 

Ukrayna adına ise, performanslarını “Lütfen Ukrayna’ya yardım edin, Mariupol’a yardım edin, Azovstal’a hemen şimdi yardım edin” mesajıyla tamamlayan folk-rap grubu Kalush Orkestra, Stefania isimli şarkılarını Ukraynaca olarak ve geleneksel müzik enstrümanları telenka ve sopilka eşliğinde seslendirdi.

 

Çağdaş hip-hop ve Ukrayna’nın eski halk melodilerinin bileşkesi olan şarkıda, savaş öncesinde yazılmış olsa da, “harap yollardan”, “griye dönmüş tarlalar”dan söz ediliyor, “tüm yollar harap olsa bile eve geri dönüş yolumu her zaman bulacağım” deniyor. Ukrayna işgal edilmeseydi belki de kazanmasının düşünülemeyeceği bir şarkıdan söz ediyoruz.

 

Her ne kadar jürinin büyük kısmı İspanya, İsveç ve Birleşik Krallık’ın siyasi olmayan şarkılarından yana tavır sergilese de, Avrupa halkı tercihini 439 gibi rekor bir puanla Ukrayna’dan yana yaptı ve Kalush Orkestra 631 puanla bu yılın galibi oldu. 2016 yılından bu yana, oylamaların yarısı halk tarafından yarısı da jüri eliyle yapılıyor. Dolayısıyla birçok ülkenin performansının belirlenmesinde duygular ve siyaset büyük rol oynarken, bazı uluslara duyulan sempati çoğu zaman içeriğin önüne geçiyor.

 

İzlanda adına yarışan Systur’un “Ukrayna’ya barış! Sizi seviyoruz!” dediği, Estonyalı şarkıcı Stefan’ın “Daha iyi bir yarın için umudunuzu yitirmeyin” çağrısında bulunduğu Eurovision, bu yıl olduğu gibi bundan sonraki yıllarda da siyasileşmeye devam edecek. Ne de olsa evrensel bir dil olan müzik, aynı zamanda siyasidir.

 

Müzik Üzerinden Kamu Diplomasisi

 

Jüri oylamasında da siyasi kayırmacılık her zaman mevcuttu. Zira ülkeler bu oylamaları komşuları üzerinde yumuşak güç uygulama veya siyasi anlaşmazlıklar yaşadıkları ülkeleri dize getirme aracı olarak görüyorlar. Eurovision birçok açıdan kamu diplomasisi ve kültürel diplomasinin müzik üzerinden gerçekleştirildiği güçlü bir platform olma özelliğini taşıyor.

 

Ayrıca Eurovision sürecinde yapılan oy tercihleri ve destekler de, ülkelerin ulusal kimliklerini netleştirmeleri ve bu yönde bir anlatı geliştirmelerinde önemli oluyor. Bir diğer deyişle ülkeler, Eurovision’u bir tür “uluslararası imaj çalışması” olarak da kullanıyorlar.

 

Estonya, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde Eurovision’a ev sahipliği yaparken bir yandan da uluslararası imaj çalışmasına katkıda bulunmuş; kendini, Sovyet geçmişiyle olan gerilimlerini, ülkedeki azınlıkları, ulus-inşa sürecini kristal netliğinde tanıtmasında aracı olmuştu.

 

Buna karşın, örneğin Brexit sonrası Eurovision’a katılan Birleşik Krallık’a, 2021 yılında jürinin halk oylamasında “0” çekilmişti.

 

Eurovision, tıpkı Dünya Kupası veya Olimpiyat Oyunları’nda olduğu gibi, birçok açıdan bir ülkeye dair küresel algıların yeniden şekillendirmesine yardımcı oluyor ve önümüzdeki dönemde de Avrupa’nın blok halinde Rusya karşısındaki jeopolitik konumlanmasıyla bağlantılı olarak şekillenecek bir gündemi olacak.

 

Yeni bir Soğuk Savaş sürecinde olduğumuza dair tartışmalar ışığında, Doğu ve Batı Bloku’nun yeniden su yüzüne çıktığı bir atmosferde Eurovision kültürel bir araç olacak.

 

Dolayısıyla, şarkıların sözleri ve müzisyenlerin siyasi geçmişleri kadar dünya siyasetinin de Eurovision’un belirleyici dinamiklerinden biri olacağı bir döneme girdik.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.