Rusya-Ukrayna: Quo Vadis?

Bir süre sonra krizin hâlihazırdaki akut aşamasına ilişkin duygular yatışacak ve görüşmeler kaçınılmaz olarak kaldığı yerden devam edecek. Ancak her hâlükârda bu başka bir dünyada olacak. Bu dünyada Rusya güvenlik hududunu sınırlarının uzağına, Batı’nın derinlerine doğru taşıyacak. Ukrayna’nın başında yeni bir hükümet olacak ve elbette silahtan arındırılacak.

Rusya-Ukrayna: Quo Vadis?

Rusya’nın Batı merkezli dünyada yer bulma arayışı 24 Şubat’ta son buldu. Rusya’nın konumlanmaya çalıştığı bu dünyada siyasi inisiyatiflerin tümü yalnızca Batı’dan geliyordu. Bu dünyanın temel kurallarını Batılı ülkeler belirliyor, diğer iştirakçilerin müesses nizamın nimetlerinden pay alması da Batılı ülkelerin izniyle mümkün oluyordu. Rusya 30 yılı aşkın bir süre bu dünyada, kendi çıkarlarına uygun düşecek bir yer bulmaya çalıştı. Başlarda ihtiyatlı, hatta çekimser, sonraları ise daha ısrarcı bir biçimde, çıkarlarının göz ardı edilmesinin dünya çapında bir krize yol açacağının işaretlerini verdi.

 

Buna karşılık olarak Batı, Rusya’yı Avrupa güvenliğinin karşı karşıya olduğu önemli bir sorun olarak görmeye başladı. Asıl mesele Doğu Avrupa’da (Moldova’da, Belarus’ta, Donbas ve Kırım’da) olan bitenlerde Rusya’nın kabahatinin büyüklüğüydü. 2020 yılı sonuna kadar Rusya sınırlarında askeri provakasyonlarda bulunma ve böylece neredeyse her gün Rus liderliğinin siyasi iradesini sınama olağan sayıldı. Askeri gemilerin tehlikeli bir biçimde yakınlaşması, askeri birliklerin Rusya sınırları yakınlarındaki tatbikatları, Donbas ve Kırım’daki provakasyonlar, aralıksız siyasi baskılar, yaptırımlar ve siber saldırıların yanında, çatışmanın tırmanacağı tehdidinin sürekliliği Rusya ile sözde siyasi “diyalog”un olmazsa olmazı oldu.

 

Rusya’nın savunma hattı onlarca yıldır diplomasiyi esas alıyordu. Rusya’nın yanıtı kompleks ve sistemliydi. Batı’daki belli başlı seçkinleri sağduyuya çağırıyordu. Rusya, önemli yabancı forumlarda kamuoyu önünde ve Avrupa’da, Avrupa Güvenlik Antlaşması gibi yeni bir güvenlik rejimi oluşturmaya yönelik birçok inisiyatif aracılığıyla, uzlaşma ve diplomasi yoluyla sağlam ve bölünmez bir Avrupa güvenlik mimarisinin inşa edilmesi çağrısında bulundu. Nihayetinde bu çabalarının başarısız olduğunun farkına vardığında da Avrupa güvenliğinin yalnızca bir sorunu olduğu fikriyle ilerleyen Batı’nın mantığını benimsedi. Rusya artık benzer biçimde düşünüyor: Avrupa güvenlik sisteminin temel sorunu ABD ve NATO’nun askeri müdahaleciliğinde.

 

Bir süre sonra krizin hâlihazırdaki akut aşamasına ilişkin duygular yatışacak ve görüşmeler kaçınılmaz olarak kaldığı yerden devam edecek. Ancak her hâlükârda bu başka bir dünyada olacak. Bu dünyada Rusya güvenlik hududunu sınırlarının uzağına, Batı’nın derinlerine doğru taşıyacak. Ukrayna’nın başında yeni bir hükümet olacak ve elbette silahtan arındırılacak. Ukrayna’nın Rusya ve Belarus arasındaki birliğin üçüncü üyesi olması muhtemel. Amerika’nın Doğu Avrupa devletleri toprağında karargâh konuşlandırarak Ukrayna’nın yeraltı örgütlerini destekleyecek bir sistem oluşturma tehdidinin hayata geçirilmesi halinde Rusya’nın aklında buna simetrik bir yanıt vermek olacak: Doğu Avrupa ülkelerine ağır baskı uygulamak.

 

Bu hibrit cepheleşme zamanla sona ermek zorunda, tıpkı daha önce birbirine karşı benzer baskı araçlarını kullanmış olan Rusya ve Türkiye arasındaki meydan okumanın son bulması gibi. Yeni dünyada Rusya, her nerede yaşıyor olursa olsun Rus kimliğine sahip insanların haklarının ihlal edilmesine göz yummayacak, Rusların haklarını sert bir biçimde ve bıkmadan usanmadan savunacaktır. Rusya ve Batı arasında doğrudan bir çatışmanın imkânsız olduğu bir dünyada karşılıklı siber saldırılar da sıradanlaşacaktır. Dünya, askeri planların ve potansiyelin nispeten rutin olarak sergilendiği bir yer haline gelecektir. NATO ülkelerinin Rusya sınırlarına, örneğin Baltık ülkelerine ya da Polonya’ya saldırı silahları konuşlandırması durumunda, Rusya Avrupa ve Batı Yarımküre’de hiç umulmadık yerlerde karşılık verme tehdidi oluşturacaktır.

 

Bu yeni dünyanın kilit süreci, Rusya ile Batı arasında savaşın kendiliğinden tırmanmasını önleyici, sözde yönetilen, karşılıklı meydan okuma olacaktır. Rusya’nın gayesi değişmedi: Avrupa’da Rusya’nın çıkarlarını da hesaba katacak daha makul bir güvenlik sistemi yaratmak. Bu yeni sistem sağduyu kurallarına ve karşılıklı askeri tehditlerin reddine dayandırılmalı. Rusya ve Batı ülkeleri arasındaki bağımlılık zayıflayacak ama tamamen kopmayacaktır. Rusya’nın enerji kaynaklarının Batı teknolojileri karşılığında takası istenecektir. Rusya’yı küresel finans sisteminin tümüyle dışında bırakmak da mümkün olmayacaktır. Ancak ABD ve AB yaptırımları, uluslararası bankalarda dolardan çekilmeyi hızlandıracaktır.

 

Dünya basınında hâlihazırdaki krizin tam olarak Batı’nın gözüyle algılandığını görüyor olsak da mevcut durumda önemli aktörler Doğu’nun devletleridir: Çin olan bitene karşı temkinli bir hatta durmayı seçti ve çok merkezli bir dünya düzeni yaratmakla ilgilenen taraflardan biri olduğunun sinyalini veriyor. Diğer nüfuzlu seçkin grupların konumu da, Batılı ülkelerle aralarında bir dayanışma olmadığını gösteriyor. İran, Azerbaycan, Türkiye, Brezilya ve Pakistan, milli menfaatlerinin Batı’nın Avrupa güvenliğine ilişkin menfaatlerinden farklı olduğunu gösteriyorlar.

 

NATO’nun Belgrad’a saldırısından bu yana Avrupa’da yaşanan en büyük askeri krizin sistematikliği ve rutinliği, uluslararası ilişkilerin tarihsel normlarına geri dönmekte olduğunu gösteriyor. Küresel etki için birbirleriyle rekabet eden birkaç inisiyatif odağı var. Bu dünyada daha fazla tehlike var, ama daha fazla tedbir de var.

 

Quo Vadis?, Türkçede “Nereye böyle?” “Nereye gidiyorsun?” anlamına gelen Latince bir ifade.

 

Bu yazı Valdai Club sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.