Rusya ve Türkiye’nin Avrupa’ya, Avrupa’nın da İkisine İhtiyacı Vardı

Güvenlik konseyinde yaşanan gelişmeler ve Berlin’deki anlaşmayı işe yarar mekanizmalarla ilerletecek bir çözüm yaratma girişimleri, yukarıdaki dinamiğin devam edip etmeyeceğinin veya Avrupa’dan bir miktar geri adım olup olmayacağının temel göstergesi olacaktır.

Rusya ve Türkiye’nin Avrupa’ya, Avrupa’nın da İkisine İhtiyacı Vardı

Libya’da siyasi bir sürece ne kadar yakın ne kadar uzağız?

 

Libya’da her hangi bir siyasi sürecin işleyebilmesi, ‘üçüncü taraf’ ya da tarafsız devletlerin Hafter’in müttefiklerine kendisine verdikleri desteği durdurmaları için baskı yapma iradesi ile doğru orantılıdır. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Hafter üzerine ciddi anlamda yatırım yapmış olması, Hafter’in sahneden çekilmesi durumunda bu koalisyonun diğer unsurlarının ve araçlarının etkisini sürdüremeyecek olması ve ABD veya Avrupa’nın bu devletler üzerinde anlamlı bir baskı yapma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, böylesi bir sürecin yakın zamanda gerçekleşmesi çok da muhtemel değil.

 

Berlin Bildirisi’nde belirtildiği şekliyle siyasi bir sürecin çerçevesi aslında ortada ve bu konuda ülkeyi bilenler ve çalışanlar arasında bu çerçevenin ileriye doğru bir adım olduğu yönünde genel bir fikir birliği var. Bu yaklaşımın Libya nüfusundan destek alma olasılığı da yüksek. Bununla birlikte, mevcut savaş ortamında ve ülkeye müdahale eden dış aktörler BM’yi sabote etmeye hem istekli hem de kabiliyetli iken, savaşçılara olan destek azalmadan ya da Libya’dan süreci destekleyecek bir irade ortaya çıkarmadan ilerlemek imkansız.

 

Libya krizinin gelecekteki seyrini şekillendirecek kritik aktörler kimlerdir?

 

Bunları Libyalı ve uluslararası aktörler olarak iki gruba koyabilirsiniz. Libya bir kişiler ülkesi değil, kabile veya topluluk gibi diğer kimliklere dayanan farklı güçlerin oluşturduğu bir ülkedir. Bununla beraber, Hafter’in, mevcut durumun baş kahramanı olduğu açık. Ne kadar becerikli olduğu ise başarısız olup olmayacağında büyük rol oynayacak. En nihayetinde Hafter’in ittifakını bir arada tutmayı başaramadığı ya da öldüğü taktirde rakip etki çevrelerinin yükselişini göreceğiz. Büyük ihtimal Meclis Başkanı Aguileh Salah kişisel olarak az sayıda insanın sevdiği ya da desteklediği biri olmasına rağmen resmi görevi ve çevresindeki aşiretler sebebiyle olası bir siyasi süreçte doğu aşiretlerinin önde gelen isimlerinden biri olacak.

 

Daha sonraki diğer önemli odak ise giderek daha belirgin hale gelen eski rejim kampı. Kendi içinde birçok sembolik lider/ yönetici arasında bölünmüş olsa da Libya Silahlı Kuvvetleri’ne Batı Libya operasyonlarında komuta eden Mabruk Sahban gibi bir kişilik ya da Silahlı Kuvvetler’in bölgesel komutanı olarak güneyde kendisi için bir seçim bölgesi inşa etmekte olan Bilgasim Alabaj sahadaki varlığının etkisiyle ön plana çıkabilir. Bununla birlikte, bu kampta askeri figürlerden ziyade siyasi figürlerin ortaya çıkması veya 2011’den bu yana olduğu gibi birkaç kampa ayrılma olasılığı hafife alınmamalıdır. Batı tarafında şu anda İçişleri Bakanı Fathi Bashagha dikkat edilecek biri. Güvenlik sektörünü profesyonelleştirmeye çalışıyor, Türklerle yakın ilişkileri var ve yetkin olduğu için de birçok insan Serraj’ın yerine geçeceğine dair bahse giriyor (Misrata’dan olmak kendisinin aleyhine olsa da). Benzer şekilde Zintani çıkarlarını temsil eden üçlü otorite (Emad Trabulsi, Libya Birlik Hükümeti tarafından Usame Juewili ve Libya Silahlı Kuvvetleri’nden İdris Madi) gelecekte ne olursa olsun ağırlık taşımaya devam edecektir. Bununla birlikte, sürecin uluslararası odaklı bir mesele olmaya devam etmesi daha olasıdır. Bu cephede Fransa ve BAE meselenin kahramanları olmaya devam edecekken, Türkiye ve Rusya daha az öngörülebilir ‘oyun değiştiriciler’ olacaktır.

 

Türkiye-Rusya öncülüğünde gerçekleşen Moskova sürecinden Libya’da ne beklenebilir?

 

Fazla değil. Rusya, Hafter’i kontrol edemeyeceğini gösterdi. Aslında Hafter’in olaylara sıfır toplamlı hesapla bakması ve şüphesiz Rusya’nın yerlerine geçmesinden mutlu olmayacak olan BAE ve Mısır’ın yaklaşımı nedeniyle bu da beklenen bir sonuçtu. Ateşkes tamamen çöktü. Rusya’nın, Türkiye’den kendisine karşı kullanması için özel bir etki alanını koruma fikrine rıza gösterdiğini ya da bu fedakarlıkta bulunduğunu düşünmüyorum. Türkiye’nin müdahaleleriyle çatışmayı kesin bir şekilde sona erdirecek güce sahip olmaması nedeniyle, Ruslar mevcut durumu; Türk, Mısır, BAE veya Avrupalı muhataplarından yeni kazançlar elde etmek için periyodik olarak ısıtabilecekleri ‘donmuş bir çatışmaya’ dönüştürecekleri bir format oluşturmak isteyeceklerdir.

 

Benzer şekilde, Berlin sürecinin Libya meselesinin çözümünde nasıl bir rolü olacak?

 

Aynı şekilde, çok değil. Gerçekçi konuşmak gerekirse, Avrupa konumlanmalarında veya siyasi iradelerinde bir şeylerin değiştiğini (petrol ambargosuna ortak bir bildiri ya da karşılıklı adımlara karşılık verilmesi veya silah ambargosu ihlallerinin ifade edilmesi gibi) gösteremediği için post-Berlin süreci Berlin konferansındaki arazide bir değişim oluşturmaya dönük açılımın devam edemeyeceğini düşündürmektedir. Bu süreç Avrupa’nın yavaş yavaş gerçek nüfuzunu kaybetmesi ve Türkiye’ye karşı giderek daha düşmanca bir söylemle hayal kırıklıklarını ortaya koyması ile tükenmektedir. Bununla birlikte, güvenlik konseyinde yaşanan gelişmeler ve Berlin’deki anlaşmayı işe yarar mekanizmalarla ilerletecek bir çözüm yaratma girişimleri, yukarıdaki dinamiğin devam edip etmeyeceğinin veya Avrupa’dan bir miktar geri adım olup olmayacağının temel göstergesi olacaktır.

 

Moskova ve Berlin süreçleri arasındaki ilişkilerin doğasını nasıl görüyorsunuz? Rekabetçi mi tamamlayıcı mı?

 

Eşgüdümlü bir şekilde hareket edilmesi amaçlanmıştı. Avrupalıların bir ateşkese ulaşmak için Moskova ve Ankara’nın arazideki etkilerine ihtiyacı vardı ve bu ikisi de oluşturdukları ateşkesi veya barışı meşrulaştırmak ve arazideki boşluğu bir süreçle doldurmak için Avrupa’ya ihtiyaç duydular. Bununla birlikte, Avrupa ‘hakem’ olarak anlamlı bir rol oynama konusunda giderek daha aciz göründüğü ve BM’nin dürüstlüğü ve itibarı da ona bağlı olduğu için mevcut eğilim devam ederse, alanda etki sahibi olanların Avrupa’ya daha az önem vereceği görünüyor. Avrupa, Libya krizinin nihai çevresel nedenlerinden dolayı Türkiye veya Rusya gibi güçlere saldırarak kendini daha da izole ediyor (örneğin, Doğu Akdeniz veya Suriye).

 

Çeviri: Cansu Yetimoğlu

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.