Rusya’nın Seçenekleri ve Savaş İhtimali
Putin’in Ukrayna’nın Batı’ya yönelmesini durdurmasını umduğu tek yol daha önce başvurmadığı kadar büyük bir çapta zora başvurmaktır. Buradaki en önemli mesele, Putin’in başarılı olma ihtimalinin ve bunun kendisi için öneminin yanında, ağır kayıplar, ağır yaptırımlar ve Batı’yla diplomatik ilişkilerinde ciddi bir kopuş gibi olası riskleri nasıl değerlendirdiğidir.
Rusya dört aydır zorlama/dayatma (compellence) taktiği uyguluyor: Talep ettiği değişimi dayatmak için tehdide başvuruyor. Bahsi geçen tehdit, Ukrayna sınırı yakınlarında büyük bir askeri yığınak yapması ve buraya askeri sevkiyatı sürdürmesi. Sözde değişim talebi de Batı’nın uzun zamandır var olan kıta güvenliği düzenlemelerini fiilen işlemez hale getirmesi. İma edilen, gerçek ve acil talep ise Batı’nın, Rusya’nın Ukrayna’nın geleceğini tayin etme hakkı olduğunu kabul etmesi ve bu kabulle de Rusya’nın baskısına boyun eğmeye istekli olduğunu göstermesi. Bu kriz nereye varır, Rusya’nın seçenekleri neler ve savaş ihtimali var mı?
Zorlama, tamamen blöf olmadığı sürece saldırıya bir alternatif değil, olası bir başlangıçtır. Rusya’nın askeri yığınağı blöfmüş gibi görünmüyor. Bu yığınak, Belarus’ta aniden başlattığı tatbikatları, dünya genelindeki bir dizi deniz tatbikatını, Ukrayna’ya yönelik bir siber saldırıyı ve Avrupa’daki doğalgaz stoklarının erimesini de içeren karmaşık ve kapsamlı bir stratejinin parçası. İstihbarat kurumlarına göre Rusya Kiev’de bir darbe de planlıyor. Rusya 2021’in Mart ve Nisan aylarında bölgeye sevkiyat yaptığında bunların hiçbiri olmamıştı.
Devlet Başkanı Vladimir Putin daha önce zorlama taktiği uygulamadı. Gürcistan’da 2008’de, Ukrayna’da 2014’te ve Suriye’de 2015’te zora başvurduğunda planı, buralardaki durumu hızla ve hemen değiştirmekti. Yavaş ve planlı bir biçimde baskı yaparak düşmanlarının politikalarını değiştirmeye çalışmıyordu. Peki şimdi neden zorlama taktiği uyguluyor? Bu, Rusya’nın 2014’teki Ukrayna işgaliyle hız kazandırdığı Ukrayna’nın Batı’yla yakınlaşma eğilimini durdurmaya yönelik benzer girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından son çare olarak başvurduğu bir taktik. Soğuk Savaş diplomasisinin dikkat çekici bir biçimde tersine dönmesiyle, Rusya artık ABD’yi kıtadan ayrı tutmaya çalışmaktan ziyade, Avrupa’nın güvenlik sorunlarını ABD ile müzakere etmekte ısrar ediyor. Rusya, dünyanın en güçlü ülkesini zorlamayı seçti.
Amerika bu zorlamaya güçlü bir yanıt verdi. Temel ilkelerden ve uzun vadeli politikalardan taviz vermedi, olası bir anlaşmanın yollarını ararken yapıcı; transatlantik ittifakını Avrupa’yla yakından istişare etmek yoluyla yönetirken ve Rusya’nın gaz tedarikini kesmesi durumunda kıtanın enerji kaynaklarını teminat altına almaya çalışırken ise yaratıcıydı. Bu disiplinli profesyonellik sadece Trump başkanlığı dönemiyle bir tezat oluşturmuyor, son 30 yılın en güçlü ABD diplomasileriyle de boy ölçüşüyor.
Sonuç olarak, görevi devraldığında Rusya’yı görmezden gelip Çin’e odaklanmaya sebep arayan Biden yönetimi, kıtaya ve özel olarak da Ukrayna’ya bağlılığını güçlendirdi. Batı da, başta koalisyon hükumeti kendi içinde ayrışmış olan Almanya’yla olmak üzere, bazı ayrılıklar kaçınılmaz da olsa şimdiye dek dikkate değer bir birliktelik gösterdi. Birçok ülke Ukrayna’ya sadece sembolik olarak değil gerçek anlamda da destek veriyor. İsveç ve Finlandiya, özellikle de Finlandiya, NATO’ya üye olma konusunu daha ciddi bir biçimde düşünmeye başladı. Yeni ve daha sert ekonomik yaptırımlar uygulanmaya hazır.
Rusya’nın Seçenekleri
Tüm bunlar Rusya’nın planladıklarının tersi. Zorlama, şu ana kadar Batı’yı parçalamayı ya da tavizde bulunmasını sağlamayı başaramadı. Aksine kararlılığını güçlendirdi. Rusya şimdi, tehdidi nedeniyle siyasi anlamda daha olumsuz bir uluslararası çevreye cevap vermek zorunda. Dört seçeneği var.
İlki statükoyu muhafaza etmek. Geçtiğimiz Kasım ayında Putin, dışişleri bakanlığına Rusya ile Batı arasındaki gerilimi ‘mümkün olduğunca uzun süre’ sürdürmesi gerektiğini söylemişti. Ama zorlama, başvurma sıklığı arttıkça değerini kaybeden bir taktik. Düşmanlar bu taktiğe uygun davranmazsa, şiddete başvurma tehdidi sonradan hayata geçirilmezse ve buna mukabil karşı eğilimler de ivme kazanırsa yavaş yavaş inandırıcılığını kaybeder ve boş tehditleri de Rusya’nın itibarına mal olmaya başlar.
İkincisi askeri kuvvetlerini geri çekmek. Rusya 2021 Nisanı’nda yığınak yapmasının ardından birliklerini kısmen çekmişti. Ama bu sefer daha karmaşık bir stratejiyi sona erdirecek olması nedeniyle büyük bir geri çekilme söz konusu. Rusya ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk halk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyarak bu sıkıntıyı azaltabilir. Ancak bu sefer de Donbas bölgesine dair anlaşmayı Kiev üzerinde baskı kurmak için kullanma emellerinden feragat etmiş olur.
Üçüncüsü güvenlik meselesinde daha sınırlandırılmış bir anlaşma yapmak. Rusya bunun temel taleplerini karşılamayacağının sinyallerini zaten verdi. Buna ek olarak, ABD’nin de ancak Avrupa güvenliğini geliştirecek bir anlaşmaya imza atması muhtemel olduğu için, güvensizlik tohumları ekme arayışında olan Rusya emellerine mâni olunduğunu görecektir. Böyle bir anlaşmada, diğerlerinin yanı sıra Rusya’nın (2019’da ABD’nin bu anlaşmadan çekilmesi sebebiyle) ihlal ettiği Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’nın (INF) yeni bir versiyonuna ve Rusya’nın 2007’de askıya aldığı Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması’nın güven artırıcı önlemlerine de yer verilecektir. Büyük meselelerde değişim dayatmakta başarısız olan Rusya, daha küçük meselelerdeki konumunu değiştirmeye mecbur bırakılacak ve ABD’nin dayatacağı gibi Ukrayna sınırındaki gerilimi düşürmeyi kabul edecektir.
Rusya’nın son seçeneği, dayattığı tehdidi uygulamaya koymak ve Ukrayna’ya saldırmaktır. Senaryolar, Ukrayna’nın silahlı kuvvetlerini gerileten sınırlı bir sınır ihlalinden, geniş çaplı bir çıkarmaya varacak şekilde çeşitleniyor. Putin daha önce önemli bir düşman bölgesini işgal etmedi. Ancak askeri güç sevkiyatının büyüklüğü, Rosgvardia birliklerinin yanı sıra görevleri savaşmak değil nüfusu kontrol altında tutmak olan jandarmalarını mobilize etmesi, durumun giderek buraya varacağına işaret ediyor.
Putin’in Stratejik Hesapları
Mevcut durumda, Rusya’yı sınıra yığınak yapmadan önceki konumundan daha kötü bir diplomatik konumda bırakacağı kesin olmayan tek seçenek saldırı olur. Putin’in Ukrayna’nın Batı’ya yönelmesini durdurmasını umduğu tek yol daha önce başvurmadığı kadar (Çeçenistan’ın 1999-2001’de fiili olarak Rusya’nın kontrolüne girmesi dışında) büyük bir çapta zora başvurmaktır. Buradaki en önemli mesele, Putin’in başarılı olma ihtimalinin ve bunun kendisi için öneminin yanında alacağı riskleri (ağır kayıplar, ağır yaptırımlar ve Batı’yla olan diplomatik ilişkilerinde ciddi bir kopuş) nasıl değerlendirdiğidir. Bu hesap üç nedenle Putin’i savaşa götürebilir.
Birincisi Putin Ukrayna’da mükerrer olarak yanlış hesap yapıyor. 2013’te Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovych’e Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalamaması konusundaki baskısı Maidan protestosuna ve Yanukovych’in devrilmesine yol açtı. 2014–2015’te, Putin’in ‘Novorossiya’ oluşturma emeli, yerel direniş ve Batı’nın yaptırım tehdidi karşısında başarısız oldu. 2019’da daha yapıcı bir ilişki arayışıyla göreve gelen Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky’yi kendinden uzaklaştırdı. Kısacası, hata yapmayı sürdürüyor. Talleyrand’ın Bourbonlar hakkında söylediği gibi, Putin hiçbir şey öğrenmedi ve hiçbir şeyi unutmadı.
İkincisi, pandeminin neden olduğu izolasyon Putin’in yanlış algılarını derinleştiriyor. Şimdi Putin’le bizzat görüşen çok az kişi var ve görüşenlerin çoğu da, kısa bir süre önce Moskova’da Ukrayna’nın bugününü “Hitlerci işgalin korkunç yılları” ile karşılaştıran bir sergi açan Dış İstihbarat Başkanı Sergei Naryshkin gibi güvenlik çevresinden seçkinler. Putin üzerindeki etkilerin de kapsamı daralıyor ve sertleşiyor.
Üçüncüsü, bu sene 70 yaşına girecek olan Putin yaşlandıkça Ukrayna takıntısı da büyüyor ve mirası hakkında düşünmekte daha aceleci davranıyor gibi görünüyor.
Çatışmanın Önüne Geçilebilir mi?
Çatışmayı iki gelişme önleyebilir. Birincisi zorlama taktiğinin işlemeye başlaması: Rusya taleplerini yeterince daraltırken ABD’yi yapacağı teklifi büyük ölçüde genişletmeye teşvik eder. Bu da bir anlaşmanın kabul edilebilirliğine zemin hazırlar; büyük Avrupa devletlerini desteklerini çekmeye ve Rusya’nın şartlarına daha yakın bir anlaşmaya varmayı kabul etmeye ikna eder ya da yıkımı önlemek için Ukrayna’yı yön değiştirmeye zorlar. İkincisi, Putin’in savaşın kana (zaiyat) ve servete (yaptırımlar) mal olacağını ve bunun da rejiminin ayakta kalma kapasitesini tehdit edeceğini, rejimi ayakta tutmanın Ukrayna’dan daha önemli bir öncelik olduğunu kabul etmesi. Bu durum Putin’i, dış politikada daha az umut verici olan, ama iç meselelerde savaştan daha az riskli bir yol seçmeye yönlendirecektir.
Bunların hiçbiri olası görünmüyor. Diplomasi geçen hafta Emmanuel Macron’un, bu hafta da Olaf Scholz’un Moskova ziyaretleriyle sürüyor. Diplomaside veya aynı doğrultudaki ABD girişimlerinde parametreler değişmedikçe, bu krizin en olası sonucu askeri çatışma olur gibi görünüyor.
Bu yazı IISS sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.