Rusya’nın Ukrayna İşgalinin İkinci Yılına Panoramik Bir Bakış
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına yönelik başlattığı işgal -ki Rusya bunu “Özel Askeri Operasyon” olarak nitelendirmekte- ikinci yılını geride bıraktı. İşgal, aynı zamanda Batı bloku ile Rusya arasında bir çatışmaya da dönüşmüş durumda. Kimi askeri, akademik ve diplomatik analistlerin, büyük resme bakıldığında, Ukrayna-Rusya savaşını Batı ile Çin arasındaki bir tür vekâlet savaşı olarak okuduklarını da görmekteyiz.
Rusya, işgalin başında ilan ettiği askeri ve siyasi hedefleri (Nazizm, Ukrayna’nın NATO ve AB’ye üye olmaması, kendisinin belirlediği bir iktidar seçeneği vb. açıdan) her ne kadar pratikte yakalayamamış olsa da, Ukrayna ya da dolayımında Batı bloku da savaşı kazanmış değil. Deyim yerindeyse ne Ukrayna savaşı kaybetti ne de Rusya kazandı. Sahada zaman zaman Ukrayna kimi zaman da Rusya üstünlük sağlarken, Batı blokunda da askeri ve mali yardımlar konusunda bir belirsizlik yaşanmakta. Rusya ise ekonomik açıdan çökmediği gibi Çin ile yakaladığı stratejik işbirliği düzeyi ile de önemli bir avantaj yakalamış durumda.
Rusya-Ukrayna savaşının iki yılını geride bıraktığımız bugünlerde; işgal karşısında Batı blokunun performansını, Rusya’nın da Batı blokunun hamlelerine karşı gösterdiği askeri, mali ve diplomatik performansını, savaşın yakın gelecekte nasıl şekilleneceğini, Türkiye’nin izlediği barış ve denge politikasını, Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Evren Balta, İstanbul Aydın Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Moskova Devlet Dil Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Doç. Dr. İkbal Dürre ile Ukrayna konusunda Türkçe en geniş kapsamlı eser olan Ukrayna: Dünyanın Siyasi Fay Hattı. Ukrayna’nın Dünü ve Bugünü kitabının yazarı ve uzun yıllar Kiev’de yaşayan gazeteci-yazar Deniz Berktay ile konuştuk.
“AB VE ABD’DEKİ SİYASİ TIKANIKLIK NEDENİYLE, BATI’NIN UKRAYNA’YA ASKERİ YARDIMI 2024 İÇİN H L BELİRSİZ”
Prof. Dr. Evren Balta - Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
Rusya’nın Ukrayna işgalinin ikinci yılı geride kalırken, iki yıl boyunca Ukrayna’ya yaptığı askeri ve mali yardımlar ile Rusya’ya karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımları bağlamında Batı blokunun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batı’nın Ukrayna işgaline verdiği tepkinin temel taşlarından biri Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımların uygulanmasıydı. Batılı müttefikler ve uluslararası ortaklarla koordinasyon halinde hızla uygulamaya konulan bu yaptırımlar finans, enerji ve savunma dahil olmak üzere Rus ekonomisinin kilit sektörlerini hedef aldı. Ekonomik yaptırımların, sermaye kaçışına, para biriminin değer kaybetmesine ve yabancı yatırımların azalmasına yol açarak Rus ekonomisine önemli ölçüde zarar vereceği düşünülmekteydi. Bu ay başında Avrupa Birliği Ukrayna için 50 milyar avroluk bir paketin yanı sıra ülkenin bloka potansiyel üyeliği konusunu, Macaristan’ın itirazlarına rağmen karara bağladı. Ancak hem yaptırımların hem de ekonomik yardımların sürdürülebilirliği, özellikle Ukrayna savaşının maliyetini üstlenmek istemeyen aşırı sağ partilerin Batı’daki olası seçim zaferleri düşünüldüğünde en önemli tartışma konusu.
Ekonomik önlemlere ek olarak, Batı’nın Ukrayna işgaline örgütlü tepkisi ciddi bir savunma desteğini de içeriyordu. İkili anlaşmalar ve NATO gibi örgütler çerçevesinde işbirliği yoluyla Batılı ülkeler Ukrayna’ya istihbarat paylaşımından askeri teçhizat ve eğitim tedarikine kadar uzanan bir yelpazede askeri yardım sağladılar. Batı’nın askeri yardımı Ukrayna’nın savunma pozisyonunun güçlendirilmesine olağanüstü bir katkıda bulundu ve savaşın ilk aylarında Ukrayna ve Rusya arasındaki kapasite farkını Ukrayna lehine azalttı ve hatta yeni savaş teknolojilerini ve taktiklerini hızla uygulamaya koyması, Ukrayna’ya avantaj sağladı. Almanya ve İsveç gibi bazı NATO ülkeleri ve müttefikleri, Ukrayna’yı desteklemek amacıyla saldırı amaçlı askeri yardım sağlamaya karşı olan politikalarını bir kenara bıraktılar. Avrupa Birliği de tarihinde ilk kez kurumları aracılığıyla bir başka ülkeye ölümcül silahlar sağladı. ABD, Ukrayna’ya en fazla askeri yardım sağlayan ülke oldu ve hatta Ukrayna’ya yaptığı askeri yardım bütün diğer ülkelere yaptığı yardımı kat ve kat aştı.
Askeri olarak Ukrayna’nın sahada avantajlı olmasını sağlayan Batı desteğinin devam edip etmeyeceği ise, özellikle ABD’de yaklaşan seçimler nedeniyle şüpheli. Geçtiğimiz günlerde Ukrayna’ya 60 milyar dolar fon sağlanmasını öngören bir acil durum tasarısı ABD Kongresi’nde bloke edildi. Kısacası hem ABD hem de Avrupa Birliği’ndeki siyasi tıkanıklıklara takılması nedeniyle Batı’nın Ukrayna’ya askeri yardım akışı 2024 için hâlâ belirsiz. Kasım ayında Donald Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması ihtimali, yardımın tamamen kesilmesi riskini artırıyor. Bütün bu faktörlere son olarak Gazze savaşına Batı’nın verdiği tepkinin Ukrayna savaşında Batı’nın ahlaki üstünlüğünü ciddi bir biçimde sekteye uğrattığını eklemek lazım.
RUSYA SADECE KENDİSİ İÇİN DEĞİL, KÜRESEL OLARAK DA “YAPTIRIMLARA DAYANIKLI” BİR EKONOMİNİN ÖNCÜSÜ HALİNE GELDİ
Rusya’nın, Ukrayna işgaliyle başlayan süreçteki iki yıllık performansını; askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rus hükümeti stratejik hedefleri doğrultusunda ekonomik zorluklara katlanma konusunda direnç gösterdi. Rusya ekonomisi 2023 yılında, çok sayıda güçlü ekonomik yaptırıma maruz kalmasına ve büyük küresel pazarlardan kopuk olmasına rağmen, yüzde 3,6 oranında büyüyerek büyüme açısından hem ABD’yi hem de Avrupa’yı geride bıraktı. IMF 2024 için GSYİH büyüme tahminini bu yıl yüzde 2,6’ya revize ederek geçen Ekim ayında öngördüğünün 1,5 puan üzerine çıkardı.
Rusya’nın ekonomik direncinde iki faktör önemli oldu. Birincisi askeri harcamalardaki olağanüstü artış. İkincisi ise enerji fiyatlarındaki artış ve Rusya’nın yeni pazarlara açılması. Enflasyon yüksek seyretmeye devam etse de, düşük işsizlik oranları ve yüksek ücret artışları ile enflasyonun etkisi hafifletildi. Üstelik üçüncü ülkelerle ticaret yapan paravan şirketlerin sıklıkla kullanılması; ihracatın Batı’dan Çin ve diğer ülkelere yönlendirilmesi; daha önce yaptırıma tabi tutulan ülkelerle ticari ilişkilerin genişletilmesi; ABD doları dışındaki para birimleriyle ticaret yapılması; alternatif ödeme sistemlerinin geliştirilmesi gibi stratejilerin bir araya gelmesiyle Rusya sadece kendisi için değil, küresel olarak da “yaptırımlara dayanıklı” bir ekonomin öncüsü haline geldi. Savaş uzadıkça da Rusya’nın öğrenme, uyum sağlama ve daha etkili bir savaş gücü oluşturma kapasitesi arttı. Kısmi seferberlik ilanı ile büyük nüfusundan cepheye sürekli asker gönderebildi. Bu durum cephede askerlerinin önemli bir bölümünü kaybeden ve hem büyük göç dalgası hem de Rusya’ya göre göreli az olan nüfusu nedeniyle asker tedarik etmekte giderek zorlanan Ukrayna karşısında, Rusya’nın insan gücü anlamında da üstünlük sağlamasına yol açtı. Moskova, Çin, İran, Kuzey Kore’nin katkılarıyla silah üretimini ve savunma teknolojisini de geliştirdi.
TÜRKİYE’NİN ÖZELLİKLE GÜVENLİK ALANINDA SAVAŞTAKİ TUTUMU, RUSYA’YI SINIRLAMAK ÜZERİNE KURULU
Türkiye’nin iki yıllık süreçte sergilediği barış diplomasisi, tahıl anlaşması ile Batı bloku ve Rusya arasında izlediği denge politikasına dair dış politika performansını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’nin Ukrayna savaşındaki temel stratejik hedefinin hâlâ hem NATO’yu hem de Rusya’yı Karadeniz’de hegemonik aktör olmaktan alıkoymak olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan bir denge politikası var. Ama savaşın mevcut durumunda Türkiye’nin tamamen bir denge politikası izlediğini söylemek de zor. Türkiye’nin özellikle güvenlik alanında Ukrayna savaşındaki tutumu, Rusya’yı sınırlamak üzerine kurulu. Operasyonel anlamda da NATO ile son derece uyumlu hareket ediyor. Örneğin Boğazlar politikasına baktığınızda işgalin ardından Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesini ileri sürerek Boğazları sadece Ukrayna’daki savaşa dahil olan ülkelerin savaş gemilerine değil, aynı zamanda NATO deniz kuvvetlerinin Karadeniz’de bulunmasını kısıtlayan tüm savaş gemilerine resmen kapattı. Bu hamle, Türkiye’nin tamamen Rusya karşıtı bir duruşa geçtiği algısının oluşmasını engellemeyi amaçlıyordu. Ancak Ukrayna ve Rusya arasındaki önemli deniz gücü eşitsizliği göz önüne alındığında, Boğazların kapatılması Ukrayna’dan ziyade Rusya’nın denizcilik faaliyetlerini sınırlamıştır. Özellikle, donanmasını artık Karadeniz’den çıkaramadığı için, Rusya’nın diğer çatışmalardaki etki alanının önemli ölçüde kısıtlandığını gördük. Türkiye’nin arabulucu rolü ise çatışmanın ilk 18 ayında oldukça önemliydi, ancak hem savaşın dinamiklerinin değişmesi ile hem de Türkiye’nin Ukrayna ile etkin bir şekilde daha yakın ilişkiler kurmasıyla birlikte bu rol giderek azaldı.
GELDİĞİMİZ NOKTADA SAVAŞIN SONUCU BÜYÜK ORANDA BATI BLOKUNUN UKRAYNA’YA DESTEĞİNE BAĞLI
Rusya-Ukrayna savaşının geleceğine dair yakın vadede muhtemel senaryonun ne olacağını öngörüyorsunuz? CIA Direktörü William Burns’ün, Foreign Affairs dergisinde yer alan son makalesinde “Şu kritik aşamada ABD için geri adım atmak ve Ukrayna’ya desteği kesmek, kendi kalemize gol atmak olur” çıkışı ile Putin’in, Fox News eski sunucusu Tucker Carlson’a verdiği röportajda dile getirdiği, Batı’nın bu savaşta Rusya’yı yenmesinin imkânsız olduğu vurgusu yan yana koyulduğunda, savaşın nasıl bir seyirle sonuçlanacağını öngörmektesiniz?
Vladimir Putin, sözünü ettiğiniz röportajda bu savaşın ancak Rusya’nın bugüne kadar ilhak ettiği toprakları elinde tutması, Ukrayna’nın NATO üyesi olamaması ve Ukrayna’nın Nazilerden arındırılması ile biteceğini ifade etti. Bu hedef, Ukrayna’da Rusya yanlısı bir yönetimin tesis edilmesi ve Ukrayna’nın Batı ittifakının dışında kalacağının garanti edilmesi demek. Savaş başladığından beri Ukrayna, Rusya’nın işgal ettiği toprakların yüzde 54’ünü geri almış olsa da Rusya hâlâ ülkenin yüzde 18’ini işgal altında tutmaya devam ediyor. Putin’in mevcut planı, Ukrayna’nın kaynaklarını tüketmek ve NATO’nun etkisini azaltmak üzerine kurulu. Putin, savaşın sürdürülebilirliği üzerine inşa ettiği bu stratejiyle zamanı yanına alarak Rusya’nın askeri ve ekonomik dayanıklılığını artırmaya çalışıyor. Ukrayna ise küçük toprak kazanımları elde etmiş olsa da, savaşın sürdürülebilirliği açısından önemli zorluklarla karşı karşıya. Geldiğimiz noktada savaşın sonucu (ve hatta devam edip etmemesi) büyük oranda Batı blokunun Ukrayna’ya desteğine bağlı olduğundan, o destek de Batı ülkelerinin, ama özellikle ABD’nin iç siyaseti ile şekilleneceğinden, belirsizliğini koruyor.
“NE UKRAYNA SAVAŞI KAYBETTİ NE DE RUSYA KAZANDI”
Prof. Dr. Tarık Oğuzlu – İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı
Rusya’nın Ukrayna işgalinin ikinci yılı geride kalırken, iki yıl boyunca Ukrayna’ya yaptığı askeri ve mali yardımlar ile Rusya’ya karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımları bağlamında Batı blokunun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında manzara biraz ortada gibi duruyor. Çünkü ne Ukrayna savaşı kaybetti ne de Rusya savaşı kazandı. Şu anda tam bir beraberlik, bir sıkışmışlık durumu söz konusu. Gidişat, bir yıpratma savaşına dönüşmüş durumda. ABD, Rusya Federasyonu’nun nükleer silah kullanma endişesini de dikkate alarak, Ukrayna’nın kendini savunmanın da ötesinde, Rusya’nın işgal ettiği toprakları elde etmesine imkân sağlayacak askeri yardımı yapmaktan imtina etti. Rusya bu hamleyi kendisine yönelik bir tehdit diye algılarsa ve Allah muhafaza bir tırmanma olur endişesiyle ABD, Ukrayna’nın çok ihtiyaç duyduğu silahları vermedi.
2022 Şubat’ından günümüze, yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 75-80 milyar dolar Amerika tarafından, 150 milyar dolar da Avrupa Birliği tarafından Ukrayna’ya yardım gitti. Avrupa Birliği, Ukrayna’ya 5 milyar dolar daha yardım yapacağını kararlaştırdı. Amerikan Kongresi de Cumhuriyetçiler eğer engellemezlerse 60 milyar dolar daha yardım yapacak. Bu yardımların yapılması çok önemli. Aksi takdirde Ukrayna savaşı çoktan kaybedebilirdi. Zaten yardımlar kesilirse ya da Amerika ve Avrupa Birliği’nden şu ana kadar yapılan yardımlar azalırsa, önümüzdeki zamanda Rusya’nın bu savaşa uzun vadede kazanma şansı çok yüksek olur. Çünkü askeri personel sayısı ve askeri mühimmat olarak avantaj Rusya’da. Açıkçası Putin’in bu noktada çok kararlı olduğunu da görüyoruz. Rus halkını da kendi rejimi etrafında sanki bütünleştirmiş durumda.
BU SAVAŞ, ABD’NİN AVRUPA GÜVENLİĞİ AÇISINDAN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA GÖSTERDİ
Şunu da belirtmeden geçmemek gerekir. Bu savaş, ABD’nin Avrupa güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize gösterdi. Amerika’sız bir Avrupa, kendini savunma noktasında çok yetersiz kalır. Zaten Trump’ın da son zamanlarda vermiş olduğu mesajlar bunu daha da önemli kılmaya başladı. Yani Transatlantik ilişkilerin devamı, Amerika’nın Avrupa’ya olan güvenlik yardımının devamına bağlı. Aksi takdirde Avrupa, savunmasız kalabilir. Avrupalılar bunu gördü ve bu anlamda Trump’ın Avrupalıları ciddi anlamda etkilediğini ve kendilerine getirdiğini söyleyebiliriz. Bu da bir vaka ama şunu da söylemek gerekir. Rusya belki istediği noktada değil. Çünkü Ukrayna’daki rejimi iktidardan uzaklaştıramadı. Ukrayna’nın NATO’ya ya da AB’ye katılımını yavaşlatamadı, bunu engelleyemedi. Ukrayna’da, kendisiyle işbirliği yapabilecek bir rejimi başa getiremedi.
Rusya’nın, Avrupa’nın güvenliğine çok ciddi anlamda meydan okuduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte Çin’den, Kuzey Kore’den ve İran’dan da bence inanılmaz destekler alıyor. Yani bu savaş Ukrayna’da yaşanmakta olan bir savaş ama ikinci soğuk savaşa doğru gittiğimizi çok açık seçik bir şekilde bize gösteriyor. Bir yanda liberal demokrasiler ve Amerika’nın liderliğini yaptığı taraf; diğer yanda da direniş ekseni dedikleri bir taraf, yani Kuzey Kore, İran, Çin ve Rusya’dan oluşan ülkeler grubunun olduğu çok net bir şekilde görülüyor.
RUSYA, BATI KARŞISINDAKİ SÖYLEM SAVAŞINI KAYBETMEMEYE ÇOK FAZLA ÖNEM VERDİ
Rusya’nın, Ukrayna işgaliyle başlayan süreçteki iki yıllık performansını; askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin iki yıllık süreçte sergilediği barış diplomasisi, tahıl anlaşması ile Batı bloku ve Rusya arasında izlediği denge politikasına dair dış politika performansını nasıl buluyorsunuz?
Rusya, Batı karşısındaki söylem savaşını kaybetmemeye çok fazla önem verdi. Küresel Güney diye tarif ettiğimiz birçok ülkenin, Batı’nın yanında değil de Rusya’yı anlar bir konumda olması için Rusya, açıkçası her şeyi yaptı. Çünkü Ukrayna savaşı aynı zamanda öyle bir savaş. Yani askeri anlamda tarafların birbirine ciddi anlamda zarar verme kapasiteleri olsa da bu oldukça sınırlı. Ama savaşın nasıl anlatıldığı, nasıl algılandığı, dünyanın geri kalan ülkelerinin bunu nasıl gördüğü çok çok önemli.
Rusya’nın bu savaşı kazanması gerekiyor. Tarafların yani Rusya’nın karşısında yer aldığını düşündüğümüz ülkelerin sayısı bir hayli fazla. Ama dünyada sahip oldukları etki nüfuzları ve kapsama alanları dikkate alındığında birçok ülke Rusya’nın karşısında yer almak istemiyor. Rusya ile kurulan stratejik ve yakın ekonomik ilişkilerin devamını arzu ediyor. Türkiye de bunlardan birisi. Türkiye aslında geleneksel denge politikası çerçevesinde öteden beri uyguladığı çizgiyi, bu savaşta da yapmaya devam ediyor, edecek de. Aynı zamanda Türkiye açısından şöyle bir durum da var. Rusya kazanmasın, Ukrayna da kaybetmesin. Karadeniz havzasındaki askeri denge, radikal anlamda değişmesin istiyor. Mesela, Türkiye söylemsel olarak Kırım’ın işgali noktasında, Rusya’nın karşısında yer aldı. Ukrayna’nın doğusunun Rusya tarafından ele geçirilmesini istemedi. Yani Ukrayna’nın tam bağımsız bir devlet olarak yaşaması gerektiğini hep vurguladı. İşgali, uluslararası hukuka aykırı buldu.
TÜRKİYE, KARADENİZ’İN BİR RUS GÖLÜ OLMASINI İSTEMEDİĞİ KADAR BİR NATO GÖLÜ OLMASINI DA İSTEMİYOR
Türkiye, Karadeniz’in bir Rus gölü olmasını tabii ki istemiyor ve istemez de. Ama diğer taraftan da denge siyaseti gereği Rusya ile de kapışmak istemez. Karşı tarafta yer almak istemez. Çünkü Rusya bizim için artık yaşamsal, varoluşsal bir tehdit değil. ABD, AB, NATO özellikle NATO’nun stratejik belgelerine Rusya’nın adı artık bir numaralı tehdit olarak yazıldı. Türkiye de NATO üyesi ama NATO’nun diğer üyeleri gibi görmüyor bu sorunu. Rusya bizim için çok ideal bir dost olmasa da iyi geçinilmesi gereken bir rakip, yerine göre bir ortak. Yani Rusya ile anlaşamadığımız, tartıştığımız bazı konular var. Mesela Libya ve Suriye’nin geleceği gibi, belki de Doğu Akdeniz gibi meseleler. Rusya ile uzlaşabildiğimiz konularda da konuşmayı becerebiliyoruz. Stratejik bir konuşma kültürü geliştirdik.
Karadeniz’in bir Rus gölü olmasını istemediğimiz kadar NATO gölü olmasını da istemeyiz. Her ne kadar NATO üyesi olsa da, Türkiye için önemli olan şu; NATO’nun Doğu Avrupa’daki faaliyeti, varlığı ve politikaları, Rusya-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkilememeli. Yani Rusya kendisini köşeye sıkışmış, çevrelenmiş hissetmemeli. Aksi takdirde bu stres demektir. Türkiye de, Rusya’nın bu stresinden, sinirinden ya da gazabından çekebilir. Türkiye böyle bir şeyi tabii ki istemez.
Bu anlamda Türkiye bir denge siyasetini güdüyor. Tahıl anlaşmasından bahsettiniz. Önemli bir diplomatik kazanımdı. Türkiye aynı zamanda Rusya ve Ukraynalı diplomatlara özellikle savaşın ilk zamanlarında ev sahipliği yaptı ve onları bir araya getirdi. Hatta son zamanlarda uluslararası basında şu da yazılıyor: İngiltere ve Amerika gibi ülkeler araya girmeseydi, belki Ukrayna ve Rusya daha ilk günlerde anlaşacaklardı ve savaş bitecekti. Bu anlamda Türkiye’nin hamlelerini, dış politika çizgisini bu süreçte olumlu buluyorum.
KARARLILIK NOKTASINDA, RUSYA BU SAVAŞTA AVANTAJLI
Rusya-Ukrayna savaşının geleceğine dair yakın vadede muhtemel senaryonun ne olacağını öngörüyorsunuz? CIA Direktörü William Burns’ün, Foreign Affairs dergisinde yer alan son makalesinde “Şu kritik aşamada ABD için geri adım atmak ve Ukrayna’ya desteği kesmek, kendi kalemize gol atmak olur” çıkışı ile Putin’in, Fox News eski sunucusu Tucker Carlson’a verdiği röportajda dile getirdiği, Batı’nın bu savaşta Rusya’yı yenmesinin imkânsız olduğu vurgusu yan yana koyulduğunda, savaşın nasıl bir seyirle sonuçlanacağını öngörmektesiniz?
Bu soruya verilecek cevapta temel bir değişken var. O da şu; Batı’nın Ukrayna’ya ne kadar yardım edip etmeyeceği. Ya da Ukrayna’nın sahada kazanabilmesini mümkün kılacak askeri yardımı yapıp yapmayacağı. Eğer Batı askeri yardımları yaparsa, Rusya’nın Ukrayna karşısında savaşı kazanmasına imkân yok. Hatta Ukrayna kaybettiği toprakları bile ele geçirebilir. NATO bir bütün olarak düşünüldüğünde, İsveç’i de katacak olursak 33 ülke. Rusya’dan çok güçlü bir blok. Yani NATO ve Batı, Rusya’dan çok çok daha zengin bir yapı. Orta ve uzun vadede bu savaşı, Amerika ve Avrupa Rusya’ya karşı kazanır. Temel sorun bunu ne kadar istiyorlar? Ne kadar bu maliyetleri karşılamaya hazırlar? Ukrayna’nın geleceği, Batı için ne kadar önemli ve değerli?
UKRAYNA SAVAŞI, AYNI ZAMANDA ÇİN VE AMERİKA ARASINDA BİR VEKÂLET SAVAŞI
Bu savaşın Rusya için çok önemli olduğunu görüyoruz. Rusya gözünü karartmış, bir kere “Ben nükleer bir gücüm, asla yenilmem” diyen bir Putin var karşılarında. Her türlü riski göze alabilme ihtimali olduğunu bize gösteren bir lider var. Kararlılık noktasında, bu savaşta Rusya avantajlı. Sahadaki gerçekliğe bakıldığında, şu anki yıpratma savaşının sürdürülmesi bile orta ve uzun vadede Rusya’nın avantajına. Çünkü yıpratma savaşı adına, Rusya’nın imkânlarının çok daha fazla olduğu çok açık. Mesela Batılı ülkeler, askeri mühimmat üretemiyorlar, cephane üretemiyorlar. Bunun için ciddi yatırım yapmaları lazım. Rusya bu noktadaki sıkıntısını hem üretimi artırarak gideriyor hem de Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerden drone, top mermisi ve mühimmat alarak bu açığını kapatıyor. Bir de büyük resme bakacak olursak, Ukrayna savaşı aynı zamanda Çin ve Amerika arasında bir vekâlet savaşı.
Ukrayna’nın yenilmesi demek, daha doğrusu Ukrayna’nın yenilmesi Rusya’nın kazanması, Çin’in de bundan cesaret alıp Amerika karşısında Tayvan gibi yerlerde bir oldu-bitti yaratmasına imkân tanıyabilir. Amerika bu olsun istemiyorsa ve kendi kredibilitesini aşındırmak istemiyorsa sonuna kadar bu savaşı sürdürmek zorunda. Ama diğer taraftan da şu var. Buna net cevap veremiyorum, çok farklı dinamiklerin ve çelişkili bilgilerin işin içinde olmasından dolayı. Trump gibi Amerikan toplumunda bir izolasyoncu damar da var. Onlar Rusya-Ukrayna savaşını çok fazla önemsemiyorlar. Yani Trump gelirse ve Biden’ın dünyaya baktığı gibi ideolojik, ikinci bir soğuk savaş çerçevesinden bakmazsa, bu olayın Rusya’nın lehine sonuçlanabileceğini öngörüyorum. Trump’ın başında olduğu bir Amerika, Rusya ve Çin gibi Batı dışı aktörlere uluslararası siyasette daha fazla manevra kapasitesi ve alanı açar. Bu da savaştaki tabloyu, kesinlikle Rusya lehine dönüştürür. Yani Trump’ın olması, Rusya’nın işine yarar.
“GELİNEN AŞAMADA BATI YARDIMLARIN HEPSİNİ YAPSA BİLE, UKRAYNA’NIN SEFERBERLİK İÇİN GEREKLİ TEÇHİZATLARI SAĞLAYABİLMESİ İMK NSIZ GİBİ”
Doç. Dr. İkbal Dürre - Moskova Devlet Dil Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü
Rusya’nın Ukrayna işgalinin ikinci yılı geride kalırken, iki yıl boyunca Ukrayna’ya yaptığı askeri ve mali yardımlar ile Rusya’ya karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımları bağlamında Batı blokunun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batı blokunun iki yıl boyunca yaptığı yardımlar, Ukrayna için hayati önem taşımıştır. Eğer bu yardımlar olmasaydı geçen süre zarfında Rusya karşısındaki kayıpları çok daha fazla olurdu. Aynı zamanda ciddi seviyedeki bütçe açıkları da bu yardımlar sayesinde kapatıldı. Önümüzdeki dönem için de aynı durum söz konusu. Ama yapılan bütün yardımlara rağmen cephede ve ekonomide yaşanan zorluklar belli. Diğer taraftan hem AB hem de ABD’den yardım kararlarının çıkması artık ilk dönemlerdeki gibi kolay olmuyor ve süreç ilerledikçe daha da zorlaşacağı öngörülüyor.
Navalny olayının Batı’nın bu anlamda motivasyonunu artıracağı öngörülse de, Ukrayna lehine çok radikal sonuçlar doğuracağını sanmam. Çünkü yardımların yavaşlamasının kendi şartlarıyla bağlantılı nesnel nedenleri var ve bu nedenler sistem ne kadar zorlanırsa zorlansın ortadan kalmayacak. Aynı durum askeri yardımlar için de geçerli. Batı’nın kendisi silah stokları açısından sıkıntı içerisinde. Ellerinde verebilecekleri yeterince silah bulunmadığını zaten itiraf ediyorlar. Öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılamak durumundalar. Son yıllarda tekelleşen ABD’li büyük silah şirketleri nominal olarak çok büyüdüler, fakat aynı zamanda üretim açısından ciddi sorunlar yaşamaya başladılar. Bu da yapılacak askeri yardımların önündeki en büyük engellerden biri.
Diğer bir mesele de yardımlar arasındaki F-16 vb. yüksek teknoloji ürünlerinin kullanım eğitimleri için yeterli süre bulunmadığından, hızlandırılmış eğitim verilmesi. Bu da etkinliği düşürüyor. Gelinen aşamada Batı söz vardığı yardımların hepsini yapsa bile Ukrayna’nın 2024 yılı için öngörülen 47 milyar dolarlık bütçe açığını kapatabilmesi ve aynı zamanda ihtiyaç duyduğu seferberlik için gerekli olan teçhizatları sağlayabilmesi imkânsız gibi. Bu durumda cephede inisiyatifi ele geçiren Rusya’ya karşı bir hamle yapması çok zor. Ancak savunma hattını güçlendirip nokta atışlarıyla karşı tarafa mümkün olduğunca fazla zarar verme stratejisi uygulayabilir ki bu da genel gidişatı değiştirmez. Kaldı ki söz verilen bütün silahların gelmesi teknik olarak 2025 yılını bulacak. Dolayısıyla Rusya yapacağı muhtemel hamleler için kayda değer bir zaman kazanacak. Zaten hem geçtiğimiz yıl yüzde 3,5 oranında büyüyen ekonomisiyle hem de rakibiyle kıyaslandığında çok daha fazla olan askeri kapasitesiyle Rusya’nın çok daha avantajlı bir durumda olduğu ortada.
Sonuç olarak giderek artan yaptırımlara karşı Rusya ekonomik olarak şu ana kadar çok iyi bir performans göstermiş ve askeri kapasite anlamında İran, Kuzey Kore gibi ülkelerle geliştirdiği işbirliği sayesinde kendi üretim kapasitelerini de artırarak, kendini emin hissedecek bir konuma gelmiş olsa da her hâlükârda devam edecek olan yaptırımların orta ve uzun vadedeki etkilerini öngörmek zor. Ne var ki aynı belirsizlik sadece Ukrayna için değil onun partnerleri, özellikle AB için de geçerli. Bu yüzden taraflar için en mantıklı çözüm var olan de facto durumu dondurmak olacaktır. Bunun önündeki en büyük engel ise İngiltere’nin tutumu. Tabii ki çok önemli bir faktör de ABD seçimlerini kimin kazanacağıdır.
RUSYA’NIN EN BÜYÜK AVANTAJI, ÇİN İLE YAKALADIĞI DENGE HATTA ÇİN’İN RUSYA’YLA İLİŞKİLERİNİ STRATEJİK ORTAKLIK OLARAK ADLANDIRMASIDIR
Rusya’nın, Ukrayna işgaliyle başlayan süreçteki iki yıllık performansını; askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin iki yıllık süreçte sergilediği barış diplomasisi, tahıl anlaşması ile Batı bloku ve Rusya arasında izlediği denge politikasına dair dış politika performansını nasıl buluyorsunuz?
Rusya’nın dış politikadaki performansına gelince, sadece ekonomik değil her anlamda belki de tarihin en büyük yaptırımlarından biri altında bulunduğu gerçekliğinden hareket ederek değerlendirmek lazım. BMGK daimî üyesi olması tabii ki izole edilmesi önündeki en büyük engel. Aynı şekilde coğrafi konumu ve özellikle hammadde kaynakları açısından ekonomik potansiyeli, aynı zamanda nükleer güç faktörü Rusya’nın, Batı’nın istediği anlamda izole edilmesine imkân tanımıyor. Özellikle de yaptırımlara uymayan ülkeler üzerinden uluslararası arenada etkin olmaya devam ediyor. Örneğin tahıl koridoru meselesinde Türkiye’nin, petrol fiyatları ve ticari bağlamında Körfez ülkeleri üzerinden hareket ettiğini ve etmeye devam ettiğini görüyoruz.
Tabii ki Rusya’nın bu süreçteki en büyük avantajı Çin ile yakaladığı denge ve hatta Çin’in Rusya’yla ilişkilerini stratejik ortaklık olarak adlandırmasıdır. Bu, geleneksel Çin dış politikasında herhangi bir ülkeyle ilgili alışılagelmiş bir söylem değil. Normal şartlarda genel duruşları Çin’in stratejik bir ilişkiye ihtiyaç duymadığı şeklindedir. Bu yüzden Çin ile sağlanan çok yönlü ilişki dengesi, her ne kadar kendi içinde sorunlar barındırsa da Moskova için çok büyük bir önem taşımaktadır. Dış politika açısından Rusya için en büyük hatta uzun vadede global dengelerin de şekillenmesinde rol oynayabilecek olay, BRICS+ gruba normalde Batı sistemine dahil olan yeni ortakların katılımıdır. Bence bu Rusya’nın en büyük başarısı. Burada da tabii ki Çin’in rolünün belirleyici olduğunu söylemek lazım.
ABD SEÇİMLERDEN SONRA, DURUMU DONDURMA KONUSUNDA İNGİLTERE’YE RAĞMEN RUSYA İLE ANLAŞABİLİR
Rusya-Ukrayna savaşının geleceğine dair yakın vadede muhtemel senaryonun ne olacağını öngörüyorsunuz? CIA Direktörü William Burns’ün, Foreign Affairs dergisinde yer alan son makalesinde “Şu kritik aşamada ABD için geri adım atmak ve Ukrayna’ya desteği kesmek, kendi kalemize gol atmak olur” çıkışı ile Putin’in, Fox News eski sunucusu Tucker Carlson’a verdiği röportajda dile getirdiği, Batı’nın bu savaşta Rusya’yı yenmesinin imkânsız olduğu vurgusu yan yana koyulduğunda, savaşın nasıl bir seyirle sonuçlanacağını öngörmektesiniz?
Savaşın ne zaman biteceği konusunda bir öngörüde bulunmak oldukça zor olsa da kısa bir süre içinde bitmeyeceği açık. Bence ABD, seçimlerden sonra durumu dondurma konusunda İngiltere’ye rağmen Rusya ile anlaşabilir. Çünkü jeopolitik dengelerin Asya-Pasifik’e kaydığı bilinen bir durum. Bu yüzden örneğin Tayvan’ın durumu Washington için çok daha önemli. Ukrayna savaşı bağlamında alacağını almış olan (NATO’nun yeniden konsolide olması, büyümesi ve AB ile olan özellikle enerji kaynakları ve artı diğer ekonomik ilişkileri vb.) ABD’nin artık Ukrayna için fazla enerji harcamasına gerek kalmadı. Unutmayalım, olası bir Çin/Tayvan çatışmasının Dünya GSYİH’sında yüzde10 kayba sebep olabileceği öngörülüyor. Sadece bu örnek bile gelinen aşamada Tayvan meselesinin Washington açısından önemini anlamak için yeterli.
“SAVAŞIN ÜÇÜNCÜ YILINA GİRERKEN, BATILI ÜLKELERDE UKRAYNA’YA YÖNELİK YORGUNLUĞUN ARTTIĞINI GÖRÜYORUZ”
Deniz Berktay - Gazeteci/Yazar
Rusya’nın Ukrayna işgalinin ikinci yılı geride kalırken, iki yıl boyunca Ukrayna’ya yaptığı askeri ve mali yardımlar ile Rusya’ya karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımları bağlamında Batı blokunun performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaşla ilgili, her şeyden önce şunu ortaya koymak lazım: Bu savaşın iki ayrı boyutu var. Bir yönüyle bu savaş, bir Rusya-Ukrayna savaşı. Bu açıdan baktığımızda, Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’ya açık bir saldırıda bulunduğunu, Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini görüyoruz. Fakat diğer yönüyle de bu savaş, bir Rusya-Batı çatışması. Bu savaşı, ABD’nin Rusya’yı çevreleme politikasından, ABD ve İngiltere’nin Karadeniz’e egemen olma isteğinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Yine ABD ve İngiltere’nin, bu savaşı, Rusya’yı yıpratmak için bir vesile olarak kullandıklarını görüyoruz. Yani 1979-89 arasında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve 10 yıl süren savaş Sovyetler Birliği’nin sonunu getiren en önemli etkenlerden biri olduysa, ABD ve İngiltere de Ukrayna’daki savaşı, bugünkü Rusya yönetiminin sonunu getirmek veya aşırı derecede yıpratmak için bir vesile olarak kullanmak istiyor. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Birincisi, savaşın daha başlarında, 2022’nin Mart sonlarında, Türkiye’nin girişimiyle Rusya ve Ukrayna yetkilileri İstanbul’da bir araya gelmiş ve bir anlaşmanın eşiğine gelinmişti, fakat bundan sadece 10 gün sonra, İngiltere’nin o zamanki başbakanı Boris Johnson Kiev’e ani bir ziyaret düzenledi ve -şimdi Ukrayna’da açıkça dile getirildiği üzere- Rusya’yla müzakere yapmama konusunda telkinde bulundu. Bunun ardından, müzakere masası devrildi ve savaş, daha çetrefil bir hal aldı.
Yine 2022 yazında Türkiye arabuluculuk girişiminde bulunmuş, bundan birkaç gün sonra Kiev’e ani bir ziyaret yapan Johnson, “Rusya’yla müzakere yapılmayacak” demişti. Yani ABD’de Biden ve İngiltere’de Johnson yönetimlerinin bu savaşta Ukrayna’yı destekleyen yönetimler olmanın ötesinde, doğrudan doğruya, savaşın nasıl olması gerektiğini dikte etmeye çalışan, savaşın aktif tarafları olarak görüyoruz. Böyle olunca, bu savaşı ne sadece bir Rusya – Ukrayna savaşı olarak görüp Batı’yı görmezden gelmek doğru olur ne de sadece bir Rusya-Batı çatışması olarak görüp Rusya’nın yayılmacılığını görmezden gelmek. Gerçek, çok boyutlu.
Batı yaptırımlarının etkisine ve Batı’nın Ukrayna’ya yönelik yardımlarına gelirsek: Bir taraftan, evet, Rusya, amaçlarına kısa vadede ulaşamadı ve bu savaş, Rusya’nın askeri alandaki ve istihbarat alanındaki pek çok zayıflığını ortaya koydu. Fakat diğer taraftan, pek çok kişinin tahmininin aksine, Rusya’nın Batı yaptırımları karşısında göçüp gitmediği de ortaya çıktı. Rusya Başbakanı Mihail Mişustin, savaşın başlarında, Rusya’nın bu savaştan (onların deyimiyle “özel harekattan”) önce en az altı ay, Rusya’nın ekonomik olarak savaşa ve yaptırımlara karşı hazırlandığını söylemişti. Ayrıca, Batı dışındaki dünyanın Rusya’yla ilişkileri koruduğunu görüyoruz. Böyle olunca, Rusya ekonomisi geçen yılı büyümeyle kapattı (Rusya, 2014’te Ukrayna’daki ihtilalin hemen ardından, Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’nı ele geçirmiş, ardından da Ukrayna’da Rus yanlısı eğilimlerin güçlü olduğu güney ve doğu illerinde ayrılıkçı hareketleri el altından desteklemişti. O dönemde Rusya taarruza geçse -dönemin Ukraynalı yetkililerinin de söylediği üzere- üç saatte Kiev’e girerdi. Ancak o dönemde Rusya’nın böyle bir açık işgale girişmemesinin en önemli nedeninin, Rusya ekonomisinin Batı’dan gelecek sert yaptırımları kaldıracak güçte olmaması olduğu değerlendirmesi yapılıyor ki ben de buna katılıyorum).
Diğer taraftan, savaşın üçüncü yılına girerken, Batılı ülkelerde giderek Ukrayna’ya yönelik yorgunluğun arttığını görüyoruz. Bu da Ukrayna’ya yönelik yardımın azalması veya sekteye uğraması şeklinde kendisini gösteriyor. Şu anda Ukrayna’da giderek Batı tarafından ortada bırakılmışlık algısı artıyor. Ukrayna basınına baktığımız zaman, bunu net bir şekilde görebiliyoruz.
RUSYA, EKONOMİK PERFORMANS AÇISINDAN BEKLENENDEN DAYANIKLI ÇIKTI AMA ZAAFLARI DA BU SAVAŞLA BİRLİKTE ORTAYA DÖKÜLDÜ
Rusya’nın, Ukrayna işgaliyle başlayan süreçteki iki yıllık performansını; askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin iki yıllık süreçte sergilediği barış diplomasisi, tahıl anlaşması ile Batı bloku ve Rusya arasında izlediği denge politikasına dair dış politika performansını nasıl buluyorsunuz?
Rusya’nın bu dönemdeki ekonomik performansına bakarsak, yukarıda değindiğimiz üzere, beklenenden daha dayanıklı çıktı, çünkü savaştan önce bir B planı oluşturmayı, ekonomiyi savaşa adapte etmeyi başarmıştı. Fakat diğer pek çok açıdan, Rusya’nın zaafları da bu savaşla birlikte ortaya dökülmüş oldu. Bir kere Rusya, Ukrayna Ordusu’nun 2014’ten 2022’ye kadar ABD’nin desteğiyle nasıl yeniden yapılandırıldığını, Ukrayna toplumunun, ülkenin o dönemden beri nasıl değiştiğini ve açık bir işgalin ne gibi sonuçlar getireceğini öngöremedi. İkincisi, Rus paralı asker grubu Wagner’in komutanı Yevgeni Prigojin’in geçen yaz başlattığı isyanın Kremlin yönetimini paniğe sevk etmesi (Putin, bu isyanı, Rusya’da çarlığa son veren 1917 Devrimleri’ne benzetmişti. Bu bile, onun nasıl paniğe kapıldığını gösteriyor), Kremlin’in bu isyanı bastırmayı başarmış olsa bile, buna benzer durumlara karşı ne kadar zayıf durumda olduğunu gözler önüne serdi.
Diğer taraftan Rusya Ukrayna’daki hedeflerine kısa sürede ulaşamayınca, savaşın yoğunluğunu düşürdü ve savaşı zamana yayma çabasına girdi. Burada, Ukrayna’nın ve Batı’nın kaynaklarını tüketmeyi ve Batı’nın yavaş yavaş yorulmasını amaçlıyordu ve bu amacına büyük ölçüde ulaştı. Ukrayna geçen yıl, bir karşı taarruza girişmişti. Amacı, Rus işgalindeki bölgelerin önemli bir bölümünü geri almak, Kırım’daki Rus kuvvetleriyle, Rusya ve Donbas’ta bulunan Rus kuvvetlerinin bağlantısını kesebilmekti. Fakat Ukrayna açısından epey kayba yol açan bu karşı taarruz, bekleneni vermedi. Sonuçta şu anda inisiyatif tekrar Rusya’ya geçti. Ukrayna’ya Batı’dan desteğin azaldığı, Ukrayna konusunun gündemden epey düştüğü ve Ukrayna’da halk arasında savaş yorgunluğunun olduğu bu şartlarda Rusya, yeniden avantajlı hale geldi.
Türkiye’nin arabuluculuğu konusunda şunu söyleyebiliriz: Bölgede barış, Türkiye’nin çıkarlarınadır. Yine Türkiye’nin çıkarları, Karadeniz’de dengenin olmasını gerekli kılıyor. Türkiye yıllardan beri hem Rusya’yla hem de Ukrayna’yla iyi ilişki içinde oldu ve bu, arabuluculuğa imkân sağlıyor. Fakat savaşın sona erdirilmesi konusunda Türkiye’nin arabuluculuk girişimleri şu ana kadar istenen sonucu vermedi. Bunun önemli bir nedeni, ABD ve İngiltere’nin (yukarıda konuştuğumuz şekilde), savaşın erken bitmesini istememesi ve Ukrayna’nın beklentilerini epey yükseltmiş olmaları. Savaşın ilk aylarında Türkiye’nin arabuluculuk çabaları Ukrayna’da çok olumlu karşılanırken, Ukrayna’nın zafer havasına girdiği ve Ukrayna’nın beklentilerinin (özellikle Batılılar tarafından) epey yükseltildiği 2022’nin yaz aylarında Türkiye arabuluculuktan bahsettiğinde, Ukrayna basınında “ne demek arabuluculuk? Yani Türkiye, bizim Kırım’ı geri almamızı istemiyor mu” türü tepkilere denk geliyorduk. Bir de tabii Rusya, Ukrayna’da ele geçirdiği dört ili kendi topraklarına kattığını açıkladı ve bundan geri adım atmak istemiyor. Eğer savaşta tekrar üstün duruma geçerse, daha fazlasını almadan masaya oturmak istemeyebilir. O nedenle savaş daha çetrefilleşmeden barış masasına oturulması en iyisi olur.
SAVAŞ EN NİHAYETİNDE, WASHİNGTON-BRÜKSEL-MOSKOVA ARASINDAKİ İLİŞKİLERE BAĞLI OLARAK BELİRLENECEK
Rusya-Ukrayna savaşının geleceğine dair yakın vadede muhtemel senaryonun ne olacağını öngörüyorsunuz? CIA Direktörü William Burns’ün, Foreign Affairs dergisinde yer alan son makalesinde “Şu kritik aşamada ABD için geri adım atmak ve Ukrayna’ya desteği kesmek, kendi kalemize gol atmak olur” çıkışı ile Putin’in, Fox News eski sunucusu Tucker Carlson’a verdiği röportajda dile getirdiği, Batı’nın bu savaşta Rusya’yı yenmesinin imkânsız olduğu vurgusu yan yana koyulduğunda, savaşın nasıl bir seyirle sonuçlanacağını öngörmektesiniz?
Savaş, yukarıda konuştuğumuz üzere, sadece Rusya-Ukrayna savaşı değil. Pek çok etken var ve bu savaşın devamı, Rusya’nın dayanıklılığına, Rusya’nın diğer dünya ülkeleriyle ilişkilerine, Batı dünyasının bir bütün olarak ne kadar Ukrayna’yı destekleyebileceğine, ABD ile Rusya arasındaki ilişkilere, ABD iç siyasetine, yani pek çok etkene bağlı. O nedenle bu konuda şu anda kesin bir öngörüde bulunamıyorum. Fakat bu, en nihayetinde Washington-Brüksel-Moskova arasındaki ilişkilere bağlı olarak belirlenecek.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.