Rusya’nın Ukrayna Savaşı ve Türkiye’nin Dayanıklılığı
Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında Ukrayna’yı destekleyen ancak Rusya’yı da açıkça karşısına almayan ölçülü ve ihtiyatlı pozisyonu ile bu savaşın kendisi için kısa vadeli faturasını minimumda tutmayı başardı. Ancak uzun süreceği artık belli olan bu sürece hazır olmak için Türkiye’nin dayanıklılığını artırması büyük önem taşıyor.
1972 yılında dönemin Çin Başbakanı Zhou Enlai’ye “Fransız Devrimi”nin sonuçları sorulduğunda, “Henüz değerlendirmek için çok erken” cevabını vermişti. (Bu anekdotu zamanında öğrenmiş olsam, öğrenim hayatım boyunca sözlü sınavlar sırasında düştüğüm zor durumlardan kolaylıkla sıyrılabilirdim, bu taktiği kızıma öğretmeliyim.) Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesinin üzerinden henüz 100 gün geçti. 100 günün, bir savaşın uzun vadeli sonuçlarını öngörmek için çok kısa bir süre olduğu elbette söylenebilir, ancak durum tespiti yapmak için elimizde yeterince veri var.
Bu 100 günün sonunda ne Rusya’nın ne de Batı’nın hedeflerine ulaştığını ve ikisinin de hedeflerine ulaşmasının kolay olmadığının ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Rusya, Ukrayna topraklarında “özel askeri operasyon” olarak adlandırdığı ancak gerçekte tam teşekküllü bir savaşın tüm özelliklerini taşıyan işgale büyük bir özgüven ve kibirle başladı. Ruslar, komedyen diye dalga geçtikleri Zelenski’nin liderlik sergileyemeyeceğini ve muhtemelen Ukrayna dışında bir ülkeye kaçacağını, Ukrayna ordusunun Rus askeri gücü karşısında dağılacağını, “zaten bir ulus olmayan” Ukrayna halkının direncinin kısa sürede kırılacağını ve bütün bunlar olurken Batılı ülkelerin güçlü bir karşılık veremeyeceğini öngördüler ve fena halde yanıldılar.
Zelenski güçlü bir irade sergiledi, Ukrayna ordusu ülkesini kahramanca savundu, Ukrayna halkı güçlü bir direniş gösterdi ve Batılı ülkeler savaşın başında Ukrayna’ya silah göndermenin doğru olup olmadığını tartışırken ilerleyen aşamalarda Ukrayna Ordusu’na Rusya’nın elindekilerden daha modern ağır silahlar sevk etmeye başladılar. Rusya, büyük kayıplar verdikten sonra, en azından şimdilik, Donbas dışındaki bütün cephelerden geri çekilmek zorunda kaldı.
Öte yandan işlerin tam olarak Batılı ülkelerin beklediği gibi gittiğini de söyleyemeyiz. Ukrayna’nın Donbas dışındaki Rus saldırılarını püskürtmesinde Batılı ülkelerin yaptığı silah yardımı büyük rol oynadı. Bunun dışında Türkiye hariç Batılı ülkeler Rusya’ya karşı yaptırımlar konusunda güçlü bir birliktelik sergilediler. Almanya ve İsveç başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi askeri harcamalarını artırma kararı aldı. İsveç ve Finlandiya ise tarafsızlık politikalarını bir yana bırakarak NATO’ya üyelik başvurusu yaptılar.
Bununla birlikte, şu ana kadarki veriler ışığında Rusya’ya yönelik yaptırımların işe yaradığını söylemek güç. Öncelikle, Batılı ülkeler dışında yaptırımlara katılım düşük kaldı. Çin ve Hindistan gibi ekonomik devler ve Körfez ülkeleri gibi fosil yakıt ihracatçıları yaptırımlara katılmadılar ve Rusya’ya karşı net bir pozisyon almadılar. Sonuç olarak Rusya sadece Batılı ülkeler açısından bir parya devlet oldu, Putin rejimi sarsıntı geçirmedi ve tam tersine milliyetçiliği körükleyerek toplum üzerindeki kontrolünü daha da konsolide etti.
Ukrayna ise Rusya’nın askeri başarısızlığı karşısında özgüven kazanarak Rus işgali altındaki tüm topraklarını kurtarma söylemi çerçevesinde hedef büyüttü ve barış karşılığında topraklarının bir bölümünden vazgeçmesine yönelik argümanları şiddetle reddetti. Ancak Ukrayna’nın işgal altındaki topraklarının tamamını kurtarmaya yönelik gerçekçi bir yol haritası olduğunu söylemek de güç.
Kimin Kazanacağını Dayanıklılık Belirleyecek
Taraflardan hiçbirinin hedefine ulaşamamış olması ama her birinin hedefine ulaşma umudunu taşımaya devam etmesi, uzun sürecek bir yıpratma savaşına hazır olmamız gerektiği anlamına geliyor. Bu savaşı kimin kazanacağını belirleyecek temel unsur ise dayanıklılık olacak.
Ukrayna, Rus askeri makinasının kesintisiz saldırılarına dayanabilecek mi? Rusya, Batı’nın her geçen güç genişleyen yaptırımlarına dayanabilecek mi? Batılı ülkeler ve daha doğrusu dünyanın geri kalanı artan enerji, emtia ve en önemlisi gıda fiyatlarına dayanabilecek mi? Gıda fiyatları konusu özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli. Hatırlayacak olursanız Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin ortaya çıkmasında 2011 yılında gıda fiyatlarında yaşanan keskin yükseliş de başat bir rol oynamıştı. Benzer bir gelişmenin yaşanması durumunda gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkabilecek bir istikrarsızlığa gelişmiş ülkeler dayanabilecek mi?
Bu soruların cevabı net olmamakla beraber içinde bulunduğumuz sürecin herkes için büyük riskler taşıdığı aşikâr. Hal böyle olunca krizin Rusya Devlet Başkanı Putin’e onurlu bir çıkış yolu sunularak çözülmesine yönelik argümanlar daha sık duyulur oldu. Öte yandan Putin’e şu ana kadarki askeri kazanımlarını konsolide etme fırsatı verilmesini de içeren bir onurlu çıkışın Putin’in bir sonraki “özel askeri harekâtı”na davetiye çıkaracağını öne sürenler de var. Bu görüşe göre kalıcı çözüm ancak Rusya’nın komşularını işgal etme gücünün elinden alınması ile mümkün. Diğer taraftan ortada Rusya’nın komşularını işgal etme gücünü almaya yönelik gerçekçi bir yol haritası da bulunmuyor. Rusya’nın nükleer gücü ve buluttan nem kapması durumunda nükleer gücünü kullanma konusunda tereddüt etmeyeceğini belirtmesi, durumu daha da çetrefilleştiriyor.
Başa dönecek olursak Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaşın sonuçlarını değerlendirmek için henüz erken olsa da savaşın kısa sürede sona ermeyeceğini ve çatışmaya taraf olan veya olmayan birçok ülkenin ve bu arada Türkiye’nin dayanma gücünü zorlayacak bir sürece dönüşeceğini öngörmek mümkün.
Ülkemizde yaşanmakta olan ekonomik belirsizlikler, yüksek enflasyon, siyasal gerilim, siyasal kutuplaşma, bütün boyutlarıyla sığınmacılar meselesi gibi sorunların Türkiye’nin dayanıklılığını artırmadığı açık bir gerçek. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında Ukrayna’yı destekleyen ancak Rusya’yı da açıkça karşısına almayan ölçülü ve ihtiyatlı pozisyonu ile bu savaşın kendisi için kısa vadeli faturasını minimumda tutmayı başardı. Ancak uzun süreceği artık belli olan bu sürece hazır olmak için Türkiye’nin dayanıklılığını artırması büyük önem taşıyor. Seçim sathı mailine girmiş olduğumuz için yukarıda bahsedilen sorunların kısa vadede çözülmesi bir yana ne yazık ki daha da derinleşmesi şaşırtıcı olmaz. Ancak seçimlerden sonra Türkiye’nin bilimsel gerçeklere uygun bir ekonomi politikası ile ekonomik sorunları minimuma indirmesi, siyasal gerilimi ve kutuplaşmayı azaltması ve toplumsal konsensüsü güçlendirmesi artık bir zorunluluk halini almış durumda.