Şahsiyetin Sosyolojisi

Şahsiyet farklılıktır. Kimlik değil, kişiliktir. Hiç kimseye benzememektir. Nevi şahsına münhasır olmak ya da bir alamet-i farika haline gelebilmektir. Şahsiyet cemiyette oluşur, diğerleriyle ilişki içindeyken inşa ettiğiniz bir şeydir. Şahsiyet; cemiyeti, kamuyu, tüm ötekileri öngörmeden mümkün değildir. “Şahsiyet”ten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur.

Tıpkı Perspektif’te geçen hafta yazdığım “Haysiyetin Sosyolojisi” yazısında olduğu gibi bu yazıma da Descartes’a yaptığım malum nazireyle başlamak istiyorum izninizle: Şahsiyet insanlar arasında en eşit paylaştırılmış şey değildir. Bazı insanlar daha şahsiyetlidir. Diğer bazılar daha şahsiyetsizdir. Ancak tıpkı haysiyette olduğu gibi şahsiyette de organiklik söz konusu değildir. Şahsiyet ilişkiseldir. Yani her birimizin şahsiyeti tüm ötekileri dolanır.

 

Modern cumhuriyet ve demokrasi, öznelerin şahsiyetlerini kaybetmeden belli bir toplumsallık, kamusallık üretmeleridir aslında. Ben tüm diğer yurttaşlara eğer tek başına iktidara gelirsem onları kesmeyeceğimin garantisini veririm. Her yurttaş da aynı garantiyi bana ve tüm diğer yurttaşlara verir. Toplumsal sözleşme hiç kimsenin şahsiyetini kaybetmeden yaptığı bir mübadeledir. Cemiyet, içindeki öznelerin şahsiyetlerini kaybetmedikleri bir kalabalıktır. Sözleşme, bir anlamda, kurtluktan insanlığa geçiştir! Burada da Hobbes’i analım mı?

 

2012 tarihli Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi kitabımda kimlik ile kişiliğin ters orantılı kavramlar olduğunu yazmıştım. Kitaptan en çok alıntılanan cümlelerin bazılarının bu konuyla ilgili olanlar olduğunu kamuoyunda görüyorum. Şahsiyet biraz da kimliğe rağmen gelişir. Çok güçlü kimlikler insanı şahsiyetsizleştirir. Cemaat daha çok kimlik, cemiyet daha çok şahsiyettir.

 

En şahsiyetli dindar Allah ile tek başına yüzleşebilendir. Dindarın bu yüzleşmesine vicdan diyoruz. İnanmayan bir insan için bu elbette ilkeler olabilir. En şahsiyetli Galatasaraylı kendi takımının oyuncusunun yaptığı penaltıda hakemin kararının saygıyla karşılayabilendir. En şahsiyetli erkek, tarihin kendisine bahşettiği avantajları kullanmayı reddedebilendir.

 

Cemiyetin Cemaatleşmesi

 

Cemiyet şahsiyetli bir cemaattir. Cemaat yeterince şahsiyet üretmeyen bir cemiyettir. İnsan kolaylıkla hem kendisi hem de cemiyetin bir parçası olabilir. Bu ikisi arasındaki her türlü çelişkiye, gerilime rağmen bu mümkündür. Oysa hem bir cemaatin parçası hem de kendisi olmak oldukça zordur. Ancak bu cemiyette her şeyin yolunda olduğu anlamına da gelmez. Kitle toplumu denen şey, bir anlamda cemiyettin cemaatleşmesidir. Kitle toplumu örgütlü şahsiyetsizliktir çünkü özne kitle içinde kaybolur. Kitle, toplumun insanın kurdu olduğu bir insanlık halidir.

 

Hitler, “Sadakatim onurumdur” der. Bence doğru olan bunun tam tersidir: Bu kadar güçlü bir sadakat vurgusunun şahsiyetsizlik üretmesi kaçınılmazdır. Sadakat ile şahsiyet genellikle birbirleriyle ters orantılıdır. Biri artarsa diğeri azalır. Elbette Hitler’in tuzu kurudur. O, Führer’dir. Führer’e sadakat ise insanları şahsiyetsizleştirir. Otoriter rejimlerde tek şahsiyet makbuldür.

 

Tanımadığımız biriyle karşılaştığınızda “Kimlerdensin, nerelisin?” diye soruyorsanız, cemiyet ve şahsiyet size oldukça uzaktır. Bu sorudaki sen/siz tartışmasına hiç girmiyorum. O tartışmadan varılabilecek yerler çok daha vahim olabilir! Bir kalabalıkta siz’in kolaylıkla sen’e dönüşmesi mesafesizliktir. Şahsiyet ise mesafe ister.

 

Şahsiyet İnşa Edemeyen Kimliğe Sarılır

 

Kim-liğin, yani kim olma sorusunun hayata bu kadar hâkim olduğu bir yerde şahsiyet yeşermez. Metropollerin ana caddelerinin, taşra kasabalarının, şehirlerinin adıyla meslek dernekleri tabelalarıyla dolu olması “Kimlerdensin?” sorusunun hâkimiyetinin işaretidir. Şahsiyet inşa edemeyen kimliğe sarılır. İşçi ve işveren sendikalarının, örgütlerinin teolojik tercihlere göre yapılanması da bunun bir uzantısıdır. Kaç ülkede TÜSİAD ile MÜSİAD vardır?

 

Kendini her şeyden önce kimliğiyle tanımlayan birinin şahsiyetinin çok güçlü olması kolay değildir. Buna teolojik, politik, etnik, kültürel tercihler dâhildir. Platon’un o meşhur yapıtın adı Türkçede genelde söylendiği gibi Devlet değil Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet ise kamudan gelir. Cumhuriyet şahsiyettir çünkü bütün kimlikleri eşitleyerek nötralize eder ve kişiliğin, yani şahsiyetin öne çıkmasına vesile olur.

 

Cumhuriyet aynı zamanda liyakattir. Liyakatin güçlü olduğu yerde kimlikler baskın olamazlar. Liyakat şahsiyet üretir. Oturduğu koltuğa liyakatle gelen birinin, onu atayana karşı gerektiğinde dik durabilme imkânı şahsiyettir. Mutlak sadakat, her emri yerine getirmek ise şahsiyetsizliktir.

 

Dava kavramı şahsiyetten çok şahsiyetsizliği çağrıştırır. Hayattaki bütün hükümlerini belli bir davanın ufkuyla sınırlı olan biri asla yeterince şahsiyetli biri olamaz. Demokrasinin pek gelişmediği ülkelerde azınlık kimliklerinin çoğunluk kimliğine göre daha şahsiyetli olması eşyanın tabiatı gereğidir. Yoksa ayakta kalamazlar. Risk, kriz, zor hem şahsiyet üretir hem de şahsiyetsizlik. Zor zamanlarda bükülmeyenler şahsiyetlidir. Zor zamanlarda yamulanlar ise şahsiyetsiz.

 

Konformizm Jenerik Şahsiyetsizliktir

 

Komünizmin kanunen yasak olduğu bir yerde komünizme sövmek şahsiyetsizliktir. Tıpkı başörtüsünün yasak olduğu ortamda İslam’ın başörtüsünü zorunlu kılmadığı propagandası yapmak gibi. Bunların böyle olmasının nedeni, yasak addedilen bir şeye, yasayı arkasına alarak, çoğunluğa güvenerek saldırmanın içerdiği konformizmdir. Konformizm jenerik şahsiyetsizliktir. Dikkat! Muhafazakârlık demiyorum. Konformizm diyorum. Türkiye’de muhafazakârlık sanılanın önemli bir kısmı aslında konformizmdir. Kendi ürettiği değerleri olan elbette onu muhafaza etmeye çalışır. Haklıdır da. Ancak tek yapabildiği egemen değerlere teslim olmak olan muhafazakâr değil, konformisttir.

 

Hem ahlak hem haysiyet ve hem de şahsiyet, onlara kıymet veren toplumlarda daha fazla gelişirler. Dolayısıyla bireysel özelliklerle rejimler arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan kalitesiyle rejim kalitesi birbirlerinden asla bağımsız değildir. Ve bu ilişki iki yönlüdür de. Kaliteli rejimler kaliteli insan üretir. Kaliteli insanlar, kaliteli rejimler inşa eder.

 

Hayatı boyunca hiçbir katma değer üretmemiş birinin şahsiyeti asla çok güçlü olmaz. Buna benzer bir şekilde üretmeyen toplumlar şahsiyetsizleşir, haysiyetsizleşir, ahlaksızlaşır. Geçimi için bir kimliğe muhtaç olmak zorunda olmak insanı şahsiyetsizleştirir. Şahsiyeti bir kimlikten edinmek aslında şahsiyetsizliktir. Doğuştan edinilmiş kimlikler bu yüzden şahsiyet değildir.

 

Üretim, paylaşım, eşitlik, hukuk, demokrasi şahsiyet ister ve şahsiyet üretir. Şahsiyetsiz şair olunmaz. Şahsiyetsiz piyano virtüözü yoktur. Ancak asgari demokrasi sadece dâhilerin değil tüm yurttaşların şahsiyetli olabildiği bir rejimdir. Asgari demokrasi ise asgari gelir eşitliği olmadan olmaz. Çünkü şahsiyet asgari haysiyet olmadan olmaz. Bu konuda geçen haftaki “Haysiyetin Sosyolojisi” yazıma tekrar bakabilirsiniz.

 

Şahsiyet farklılıktır. Kimlik değil, kişiliktir. Hiç kimseye benzememektir. Nevi şahsına münhasır olmak ya da bir alamet-i farika haline gelebilmektir. Ancak bütün bunlar şahsiyeti bir tür Robinsonculuk haline getirmez. Şahsiyet adada oluşmaz. Şahsiyet cemiyette oluşur. Şahsiyet, diğerleriyle ilişki içindeyken inşa ettiğiniz bir şeydir. Şahsiyet; cemiyeti, kamuyu, tüm ötekileri öngörmeden mümkün değildir.

 

“Şahsiyet”ten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.