Salgın Edebiyatı
Salgın romanlarında virüsün yol açtığı hastalık kurguları bir iç ya da toplumsal muhasebeye imkân tanımıyor. Saramago’nun başyapıtı Körlük’te de öngörüldüğü üzere; kırılgan bir medeniyete sahibiz, kitlesel bir felâket defolarımızı su yüzüne çıkarıyor.
- ALPER ÇEKER
- 9 Nisan 2020

Alper Canıgüz’ün Oğullar ve Rencide Ruhlar romanının ünlü kahramanı çocuk dedektif Alper Kamu’nun adı, Albert Camus’den gelir. Günümüzün salgın romanlarının pek çoğu birer zombi hikâyesi ama Albert Camus’nün Veba’sı (çev. Nedret Tanyolaç Öztokat) adından da anlaşılacağı üzere bir veba salgınını konu ediyor.
Camus’nün Veba’sından Saramago’nun Körlük’üne
Roman, sömürge dönemi Cezayir’indeki gerçek bir olaydan esinlenme. Fransız işgalinin ardından 1849 yılında Cezayir’in Vahran şehrinde nüfusun büyük bir bölümünün ölümüne neden olan bir kolera salgını yaşandı. Camus, romanında bu olayı 1940’larda yaşanmış bir veba salgınına dönüştürdü. Eleştirmenler arasında romanı Kafka’nın Dava’sı ile karşılaştıranlar, II. Dünya Savaşı ile ilgili alegorik bir anlatım olduğunu savunanlar olmuş. Ben romanda hiçbir edebi başarı görmedim; Camus’nün eseri ya çeviride özelliklerini yitirdi ya da eleştirmenler tarafından mübalağa edildi. Bununla birlikte Camus’nün Veba’sı, bir başka salgın romanı ve gerçek bir başyapıt olan Jose Saramago’nun Körlük’üne esin kaynağı oldu.
2007 yılında Jose Saramago’yu ve eşi Pilar’ı Adnan Özer’le birlikte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile İstanbul’a getirmiştik. Birkaç gün ona İstanbul’u gezdirdim, kendisiyle uzun uzun kitapları hakkında konuştuk. Saramago’nun Portekizce özgün adı Körlük Üzerine Bir Deneme olan ama dilimize Körlük adıyla çevrilen romanı, etkileyici bir alegori. Onu Kafka’nın eserleriyle karşılaştırmak doğru olmayabilir çünkü Kafka’nın en yakın arkadaşı olan ve onun kitaplarını yayına hazırlayan Max Brod, Dava hakkında yazılan alegorik tahlilleri hiç ciddiye almaz.
Jose Saramago’nun romanında körlük, bir salgındır. O güne kadar çevresini görmezden gelen insanlar arasında yayılan körlük, hastalığa yakalanmayanların yakalananları gözden çıkarmasına yol açar. Bu cümlede “göz” sözcüğünü ve “görme” eylemini mecaz olarak kullanarak, Körlük romanında çağdaş insanın birtakım davranış kalıplarının alegorik tarzda ele alındığını vurgulamak istiyorum. Romanda körlük hem kişisel hem de toplumsal bir tavırdır. Diğerleriyle arasına duygusal mesafe koyan, empatiden yoksun insanlar körlük salgınına yakalanınca yollarını bulabilmek için başkalarıyla yakınlaşmak, başkalarına tutunarak yürümek zorunda kalır. Hastalığa yakalanmayanlar ise korunmak için yakalananları toplumsal olarak yalıtırlar hatta bunun için askeri yöntemler kullanırlar ama bu önlemler körlükten kurtulmalarına yetmez.
Bu tarafıyla roman, Michel Foucault’nun deliler ve suçlular hakkında yazdıklarını hatırlatır. Bizim gibi olmayanlar suçlu ya da hastadır. Onları ya bir yere kapatarak ya da bir gemiye doldurup denize salarak kendimizi yalıtır, bu sayede onlar gibi olmaktan korunuruz.
Modern İnsanın Körlüğü
Modern insan yalnızca çevresindeki diğer insanlara değil, nesnelere karşı da kördür. Nesnelerin durduğumuz yerden algıladığımız görünüşlerini nesnelerin kendisi, yani hakikat sayarız. Ufkumuzu genişleterek, yükselerek romanlarda kullanılan türden bir Tanrısal bakışa sahip olmak yerine, Tanrı’yı aşağı çekerek kendi dar görüşümüzü ilahlaştırırız.
Saramago’nun romanında arabasının içinde, trafik ışıklarında bekleyen bir adamın dünyası sanılanın aksine kararmak yerine beyazlaşarak körleşir. Kar körlüğü diye bilinen hastalığa, uzun süre çevresinde kardan başka bir şey görmeyenlerin mor ötesi ışınlara maruz kalması yol açar. İnsanın mecazi körlüğü, baktığı her yerde kendisinden başka bir şey görmemesinden kaynaklanır. Eskiler buna “basireti bağlandı” derdi. Siyasette tevazu ile zirveye çıkanların bir süre sonra yüksekten düşmesinin nedeni, bu mecazi körlüktür. Narsizm hastalığına adını veren mitoloji kahramanı Narkissos, bir gün suda kendi yansımasını görür ve ona aşık olur. Bu aşk ile günden güne erir ve sonunda ölür.
Tasavvufta “ayna mecazı” bunun tam tersi bir amaçla kullanılırdı. Eskiden aynalar metaldi ve görüntü yansıtmaları için sürekli parlatılmaları gerekiyordu. Dervişlere tasavvufi metinlerde gönül aynalarını parlatmaları söylenir. Gönül aynasını parlatmak; dervişin Tanrı’ya baktığında kendisini görmesi, kendisine bakanların da onda Tanrı’yı görmesi maksadıyla tavsiye edilir. Bu tavsiyeye dervişin Tanrı’nın ahlakıyla ahlaklanması ve benliğinin hiçlik seviyesinde olması yoluyla uyulur. Neyzen Tevfik bir “hiç” iken, ortalama bir siyasetçi “her şey”dir. Hiç olan biri empati yeteneğine sahiptir ama her şey olan biri kendisini bir başkasının yerine koyamayacağı için kimseyi anlayamaz.
Kitlesel Felâketlerin Ortaya Çıkardıkları
Jose Saramago’nun Körlük adlı romanı tam da bu durumun alegorisi. Saramago Katolik Kilisesinin en büyük eleştirmenlerinden biriydi ama bana bazı düşüncelerini, kendisine Bütün İsimler adlı romanını hatırlatan, Galata Mevlevihanesi’nin hamuşanında anlattı. Körlük’te öngörüldüğü üzere; kırılgan bir medeniyete sahibiz, kitlesel bir felâket defolarımızı su yüzüne çıkarıyor.
Salgın romanlarının macera tarzındaki diğer örneklerinde görülen, virüsün yol açtığı hastalık kurguları bu tarz bir iç ya da toplumsal muhasebeye imkân tanımıyor. Zaten bu romanların çoğu Amerika’da geçiyor, Amerikan toplumunu insanlık ile özdeş olarak görüyorlar ve sinemaya uyarlanacakları hesaba katılarak yazılıyorlar.
Bunu iyi bilen Saramago, The New York Times Magazin (26 Ağustos 2007) muhabiri ile yaptığı bir söyleşide romanın filme uyarlanmasına karşı çıktığını, çünkü Körlük’ün toplumsal yozlaşma ve kirlenme hakkında sert bir kitap olduğunu ve yanlış ellere düşmesini istemediğini söylüyor. Gerçi Körlük de sinemaya uyarlandı ama romanın aksine filmde, insanı yukarıda sözü edilen türden düşüncelere sürükleyen bir derinlik yok. Özetle; salgın edebiyatını ve sinemanın yaklaşımını tam da toplumsal muhasebeye en çok ihtiyaç hissedilen böylesi günlerde, bu ihtiyaca imkân tanıyıp tanımadıkları açısından değerlendirmek gerekiyor.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

ALPER ÇEKER
