Savaşa Gider Gibi
Seçimler öncesi makul dozda gerilim sağlıklı bir demokrasinin göstergelerinden birisidir ama biz fazlasıyla doz aşımı yaşıyoruz. Bu durumun elbette bir çok sebebi var, ancak en önemlisi “kazananın her şeyi aldığı” yönetim sistemimiz. Dilerim ki önümüzdeki seçim, Türkiye’nin uzun vadede nasıl yönetileceğine ilişkin geniş bir uzlaşıyı mümkün kılacak bir psikolojik ortamı ortaya çıkarsın.
Seçimler öncesi makul dozda gerilim, sağlıklı bir demokrasinin göstergelerinden birisidir. Seçimlerin sonucunun önceden belirlendiği ve seçim günü bir tiyatronun sergilendiği ülkelerde böyle bir gerilim göremezsiniz. Sandıkla tanışmam 1982 yılının Kasım ayında yapılan Anayasa referandumu ile oldu, hatta annemle babam yanlarında götürdükleri için oy kullanma işlemini de gördüm. Ama sonucu önceden kurgulanmış olan bu referanduma ilişkin hiç bir anım yok.
Referandumdan yaklaşık sekiz ay sonra, 1983 yılının Mayıs ayında yapılan genel seçimde ise durum tam tersiydi. O zamanlar yaşadığım Kayseri’de sokaklar çocuklar için bayram yerine dönmüştü. Arkadaşlarımla birlikte hangi partiye ait olduğundan bağımsız olarak dağıtılan broşürlerden tomar tomar toplayıp kim daha fazla toplamış diye aramızda yarışır, çıkardıkları çatlak sesler tam olarak anlaşılmayan hoparlörleriyle propaganda yapan araçların peşinden anlamsızca koşar, eğlenirdik. O günlerde evde de sadece siyaset konuşuluyordu. Akşam oylar sayılırken hiçbir şey anlamadığım halde Eurovizyon yarışmalarında duyduğum heyecanı duymuştum. Logosuna ve renklerine bakarak kendime bir parti seçmiştim ama hangisi olduğunu hatırlamıyorum.
O zamandan beri her seçim bana bayram günü gelir. O gün erken kalkar, kendimce giyimime kuşamıma özen gösterir, sandığıma ilk gidenlerden birisi olurum. Bugüne kadar sağdan ve soldan birçok partiye oy vermiş olmama rağmen -bu kendime göre bir tutarlılığım olmadığı anlamına gelmez- istisnasız her seçimde oy verdiğim parti kaybeder ama bu durum keyfimi kaçırmaz.
Türkiye yine bir seçime gidiyor ama bu sefer yukarıdaki duyguları hissedemiyorum. Seçim bir an önce olsun bitsin istiyorum. Üstelik bu yeni değil, birkaç yıldır böyle hissediyorum ve bu konuda yalnız olmadığımı da biliyorum. Sanki bir seçime değil de apokaliptik bir savaşa hazırlanıyoruz. Aslında kardeş kavgasına hazırlanıyoruz diyecektim ama birbirine karşı bu kadar olumuz duygu besleyen toplum kesimlerinden kardeş diye bahsetmenin boş ve hamasi bir lakırdı olacağını düşündüm.
Kazananın Her Şeyi Aldığı Sistem
Evet, seçimler öncesi makul dozda gerilim sağlıklı bir demokrasinin göstergelerinden birisidir ama biz fazlasıyla doz aşımı yaşıyoruz. Bu durumun elbette bir çok sebebi var, ancak en önemlisi “kazananın her şeyi aldığı” yönetim sistemimiz. Aynı gün hem meclis hem de cumhurbaşkanlığı seçimi yapacağız ama dikkat ederseniz bütün saflaşma ve gerilim cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik. Bu durumun sebeplerinden birisi parlamento seçimine ilişkin büyük bir belirsizlik olmaması. Zira beklenmedik büyüklükte oy kaymaları olmaması durumunda hiçbir siyasi blok mecliste çoğunluk sağlayamayacak. Ancak daha önemlisi Türkiye’deki siyasi gücün -yasama ve yürütme üzerinde vesayete varan bir etki de dahil- Cumhurbaşkanlığı makamında yoğunlaşmış olması. Kuvvetler ayrılığı, denge denetleme falan artık sadece kâğıt üstünde var. Hatta yakında kuvvetler ayrılığı ve denge denetleme gibi kavramların yerli ve milli olmadığı ve bekamızı korumak için kuvvetler birliği ilkesine ihtiyacımız olduğu fikri anaakım hale gelirse, ona da şaşırmam.
Cumhurbaşkanlığını kazanan neredeyse her şeyi kazanmış sayılınca, işte seçimden önce aşırı gerilim ortaya çıkıyor. Bu da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olumsuz sonuçlarından birisi.
Cumhurbaşkanlığını kazanmanın bu kadar kritik olmasının siyaset kurumu üzerinde de oldukça yıkıcı etkilerini görüyoruz. Bakın muhalefet belli bir ortak payda üzerinden bir ittifak kurdu ve ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarmaya karar verdi. Buraya kadar her şey doğal. Ama muhalif kanaat önderlerinin birçoğu bununla yetinmiyor, ittifaka dahil olan partilerin kendi siyasal kimliklerini unutmalarını istiyor. Muhalefet blokundaki partilerin belli bir ortak payda ve seçim stratejisi çerçevesinde bir araya gelmiş ayrı siyasi partiler gibi değil de tek bir siyasi parti gibi hareket etmesi bekleniyor. Bunu yapmayan da en iyi ihtimalle iktidarın ekmeğine yağ sürmekle suçlanıyor. İktidar bloku da ayrıca evlere şenlik. Mevcut Cumhurbaşkanı’nın göreve devam etmesini desteklemek dışında bir ortak paydaları varsa da ben göremiyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu bu kadar önemli ama bir o kadar da pamuk ipliğine bağlı olunca, eskiden dudak bükülecek yüzde 1 ve hatta daha düşük oy oranları kıymete biniyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çok büyük bölümünün daha önce adını duymadığından emin olduğum ve oy oranları belki ancak bindelerle ifade edilecek partiler bir cumhurbaşkanı adayına desteklerine karşılık talep listeleri iletebiliyorlar. Bir başka garabet de yüzde 7 seçim barajı. Hiç bir partinin işbirliği yapmak için fazla radikal bulunmadığı bir ülkede yüzde 7 seçim barajı ile ne amaçlanıyor? Sahi yüzde 7 seçim barajının pratikte ne etkisi var?
Geniş Mutabakatla Parlamenter Sistemin Yeniden Tesisi
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en önemli gerekçesi yönetimde istikrardı ama aşırı toplumsal ve siyasal gerilime yol açtığı ortada. Ekonomik göstergelere ve içinden geçtiğimiz afet yönetimi sürecindeki gelişmelere baktığımız zaman istikrara katkıda bulunduğunu iddia etmek de doğrusu oldukça iddialı olur.
Türkiye’nin demokratik istikrara ve siyasi gerilimin makul düzeye düşürülmesine ve bunlar için de geniş bir mutabakatla parlamenter sistemi yeniden tesis etmeye ihtiyacı var. Geniş bir mutabakatla ifadesini kullanmamın sebebi, bu reformun bir tarafın kazandığı diğer bir tarafın kaybettiği duygusu yaratmayacak bir şekilde yapılmasını arzu etmemden. Cumhurbaşkanlığı sistemine olağanüstü hal koşullarında kıl payı bir farkla ancak atı alanın Üsküdar’ı geçtiği bir durumda geçtik. Dilerim ki önümüzdeki seçim, Türkiye’nin uzun vadede nasıl yönetileceğine ilişkin geniş bir uzlaşıyı mümkün kılacak bir psikolojik ortamı ortaya çıkarsın.
Ve her seçim bir bayram olsun.