Savaşın Olası Sonuçları ve Çin’in Tercihi

Çin mümkün olan en büyük stratejik atılımı gerçekleştirmeli ve Batı tarafından daha fazla izole edilmemelidir. Putin ile ilişkisini kesmesi ve tarafsızlıktan vazgeçmesi Çin’in uluslararası imajını oluşturmasına yardımcı olacak ve ABD ve Batı’yla ilişkilerini rahatlatacaktır. Zor olmasına ve büyük bir dirayet gerektirmesine rağmen, gelecek için en iyi seçenek budur.

Rusya–Ukrayna Savaşı, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görülen en büyük jeopolitik anlaşmazlık ve bu anlaşmazlığın küresel sonuçları 11 Eylül saldırılarının yol açtıklarından çok daha büyük olacak. Çin’in bu kritik dönemde, savaşın nereye varacağını ve uluslararası çevreye olası etkilerini isabetli bir biçimde analiz etmesi ve değerlendirmesi gerekiyor. Bununla beraber, görece olumlu bir dış ortam sağlamak üzere, bu krize esnek bir biçimde tepki vermesi ve uzun vadede çıkarlarına uygun stratejik seçimlerde bulunması da icap ediyor.

 

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı ‘özel askeri operasyon’u, Çin’de Rusya’yı destekleyenler ve operasyona karşı olanların sert biçimde ayrılmalarına, önemli tartışmalara ve fikir ayrılıklarına neden oldu. Bu yazı, bu taraflardan herhangi birini temsil etmiyor. Savaşın olası sonuçları ve bu sonuçlara karşılık gelen karşı tedbir seçenekleri hakkında objektif bir analize yer veriyor ve bu analizi Çin’in üst düzey karar verici makamlarının bilgi ve değerlendirmesine sunuyor.

 

I. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Geleceğine Yönelik Tahminler

 

1. Vladimir Putin hedeflerine ulaşamayabilir ve bu Rusya’yı zor durumda bırakır. Putin’in saldırısının amacı Ukrayna sorununu tümden çözmek ve Ukrayna’yı bir yıldırım savaşıyla (Blitzkrieg) bertaraf edip Ukrayna hükümetini yıkmak ve burada Rus yanlısı bir hükümetin kurulmasını sağlayarak dikkatleri Rusya’nın içeride yaşadığı krizden başka yöne çekmekti. Fakat yıldırım savaşı başarısızlıkla sonuçlandı. Rusya uzun süreli bir savaşı sürdüremeyecek ve savaşın neden olacağı yüksek bedellere de katlanamayacak. Nükleer bir savaş başlatmak Rusya’yı tüm dünya ile karşı karşıya getirir, bu nedenle de bu kazanabileceği bir savaş olmaz. Durum giderek, hem Rusya içinde hem de dışında, Rusya aleyhine dönüyor. Rusya ordusu Ukrayna’nın başkenti Kiev’i işgal etse ve burada yüksek maliyetle bir kukla hükümet kursa dahi, bu nihai bir zafer kazandığı anlamına gelmeyecek. Şu noktada Putin’in önündeki en iyi seçenek, barış görüşmelerinde bulunarak savaşı uygun bir biçimde sonlandırmak olur. Bu da Ukrayna’nın önemli tavizlerde bulunmasını gerektirir. Ancak, savaş alanında elde edilemeyeni, müzakere masasında elde etmek zor olacaktır. Her koşulda, bu askerî harekât geri dönüşü olmayan bir hatadır.

 

2. Savaş daha da tırmanabilir ve savaşın tırmanması halinde Batı’nın bu savaşa dâhil olabileceği göz ardı edilemez. Savaşın tırmanmasının bedeli ağır olsa da, karakteri ve gücü dikkate alındığında, büyük olasılıkla Putin kolay vazgeçmeyecek. Rus-Ukrayna savaşının alanı genişleyebilir ve Ukrayna bölgesini aşabilir. Hatta nükleer saldırı ihtimali bile olabilir. Böyle bir durumda da ABD ve Avrupa bu savaştan uzak kalamaz. Dolayısıyla olası bir nükleer saldırı, bir dünya savaşını ya da nükleer savaşı tetikler. Sonuç, insanlık için bir felaket ve ABD ile Rusya arasında bir restleşme olur. Rusya’nın askeri gücünün NATO’nun askeri gücü karşısında pek bir şey ifade etmediği düşünülürse, böylesi bir final Putin için çok daha kötü olacaktır.

 

3. Rusya büyük bir kumar oynayarak Ukrayna’yı ele geçirmeyi başarsa dahi, bu mesele siyasi açıdan baş etmesi güç bir mesele olarak kalmayı sürdürecektir. Sonrasında da Rusya’nın yükü ağır olacak ve Rusya bu yükün altında ezilecektir. Bu şartlar altında, Volodimir Zelenski hayatta olsun ya da olmasın, büyük ihtimalle Ukrayna sürgünde bir hükümet kuracak ve uzun vadede Rusya’yla mücade etmeyi sürdürecektir. Rusya, hem Batı’nın yaptırımlarına hem de Ukrayna bölgesindeki isyanlara maruz kalacaktır. Bu çatışmalar epeyce uzun sürecektir. Rusya’nın ekonomisi sürdürülebilir olmaktan çıkacak ve en nihayetinde çökecektir. Rusya ekonomisinin çökmesi ise birkaç yıldan uzun sürmez.

 

4. Rusya’daki siyasi durum değişebilir ya da Rusya Batı nedeniyle dağılabilir. Putin’in yıldırım savaşı başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Rusya’nın zafer umudu zayıfladı ve Batı’nın yaptırımları şu ana dek görülmedik bir seviyeye geldi. İnsanların geçim kaynakları ciddi biçimde zarar gördüğünden ve savaş karşıtı güçler Putin karşıtı güçlerle birlikte hareket ettiğinden Rusya’da siyasi bir direnişin ortaya çıkma ihtimali dışarıda bırakılamaz. Rusya’nın ekonomisi çökmenin eşiğine gelirken, Putin’in Rusya-Ukrayna savaşını kaybetmeden bile oldukça vahim olan durumunun daha da kötüye gitmesini engellemesi zor olacaktır. Eğer Putin iç karışıklık, darbe ya da başka bir nedenle iktidardan düşerse, Rusya’nın Batı’yla karşı karşıya kalması çok daha düşük bir ihtimal. Rusya kesinlikle Batı’ya teslim olacak ya da daha fazla parçalanarak, büyük güç statüsünü kaybedecektir.

 

II. Rus-Ukrayna Savaşının Uluslararası Manzaraya Etkisi

 

1. ABD, Batı dünyasındaki liderliğini yeniden kazanacak ve Batı daha birleşmiş olacaktır. Şu anda kamuoyu Ukrayna savaşının ABD hegemonyasının tamamen çöktüğü anlamına geldiğine inanıyor, ancak savaş aslında her ikisi de ABD’den ayrılmak isteyen Fransa ve Almanya’yı NATO savunma çerçevesine geri getirerek, Avrupa’nın bağımsız diplomasi ve öz savunma elde etme düşünü yerle bir edecektir. Almanya askeri bütçesini önemli ölçüde artıracak; İsviçre, İsveç ve diğer ülkeler tarafsızlıklarından vazgeçecektir. Kuzey Akım 2’nin bilinmeyen bir süre için beklemeye alınmasıyla Avrupa’nın ABD doğalgazına bağlılığı kaçınılmaz bir şekilde artacaktır. ABD ve Avrupa daha yakın bir ortak gelecek topluluğu oluşturacak ve Amerika, Batı dünyasındaki liderliğini yeniden kazanacaktır.

 

2. “Demir Perde” yalnızca Baltık Denizi’nden Karadeniz’e inmekle kalmayacak, Batı ağırlıklı kamp ve karşısındakiler arasındaki nihai yüzleşmeye de yansıyacaktır. Batı, demokrasiler ve otoriter devletleri ayırarak, Rusya ile ayrılığını demokrasi ve diktatörlük arasında bir mücadele olarak tanımlamayacaktır. Yeni Demir Perde artık sosyalizm ve kapitalizm kamplarını ayırmayacak ya da Soğuk Savaş ile sınırlı kalmayacaktır. Batı demokrasilerinden yana olanlar ve onlara karşı olanlar arasında bir ölüm kalım savaşı olacaktır. Demir Perde altındaki Batı dünyasının birliği, diğer ülkelere de sifon etkisi yapacaktır: ABD Hint-Pasifik stratejisini konsolide edilecek, Japonya gibi ülkeler ABD’ye daha da yakınlaşacak ve bu sayede ABD benzeri görülmemiş ölçüde geniş bir demokratik birleşik cephe oluşturacaktır.

 

3. Batı’nın gücü önemli derecede artacak, NATO genişlemeyi sürdürecek ve ABD’nin Batılı olmayan dünyada etkisi artacaktır. Rus-Ukrayna savaşının ardından Rusya’nın siyasi dönüşümünün nereye evrileceğinin pek bir önemi kalmayacak, bu savaş dünyadaki Batı karşıtı kuvvetleri büyük ölçüde zayıflatacaktır. 1991’de Sovyetler ve Doğu Avrupa’daki karışıklıkların ardından ortaya çıkan manzara tekrarlanabilecektir: “İdeolojinin sonu” gibi teoriler yeniden ortaya çıkabilecek, demokratikleşmede üçüncü dalganın canlanma süreci ivme kaybedecek ve daha fazla üçüncü dünya ülkesi Batı’ya sarılacaktır. Batı hem askeri güç anlamında hem de değerler ve kurumlar bakımından daha fazla “hegemonya”ya sahip olacak, sert gücü ve yumuşak gücü yeni yüksekliklere ulaşacaktır.

 

4. Kurulan bu çerçevede Çin daha izole hale gelecektir. Yukarıda bahsedilen nedenlerle, Çin yanıt vermeye yönelik proaktif önlemler almadığı takdirde ABD ve Batı’nın daha fazla kısıtlamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Putin düştüğünde ABD iki stratejik rakiple karşı karşıya olmayacak, sadece Çin’i stratejik bir kuşatma altında tutmak durumunda olacaktır. Avrupa, Çin ile bağlarını daha da koparacak; Japonya Çin karşıtı öncü kuvvet olacaktır. Güney Kore ABD’ye daha da bağlanacak, Tayvan da Çin karşıtı koroya katılacak ve dünyanın kalanı da sürü psikolojisiyle taraf seçmek zorunda olacaktır. Çin sadece ABD, NATO, QUAD (ABD, Avustralya, Hindistan, Japonya arasındaki Dörtlü Güvenlik Diyaloğu) ve AUKUS (Avustralya, ABD ve İngiltere arasındaki güvenlik paktı) tarafından askeri olarak kuşatılmakla kalmayacak, Batılı değerler ve sistemlerin meydan okumasıyla da karşı karşıya kalacaktır.

 

III. Çin’in Stratejik Tercihi

 

1. Çin Putin’e tabi olamaz ve vakit geçirmeden Putin’le irtibatını kesmesi gereklidir. Çin, Rusya ve Batı arasındaki kavganın büyümesinin ABD’nin dikkatini Çin’den uzaklaştırmasını sağladığına sevinip Putin’i destekleyebilirdi, tabii Rusya düşmezse. Putin ile aynı gemide olmak, Putin’in iktidarını kaybetmesi durumunda Çin’i etkiler. Putin Çin’in desteğiyle zaferi garantileyemezse, ki bu da şu anda ihtimal dahilinde değilmiş gibi görünüyor, Çin’in Rusya’yı destekleyecek nüfuzu bulunmamakta. Uluslararası siyaset kuralları “değişmez müttefikler veya daimî düşmanlar” olmaz, “çıkarlarımız değişmez ve daimîdir” der. Mevcut uluslararası koşullarda Çin sadece kendi çıkarını koruyarak, kötünün iyisini seçerek ve bir an önce Rusya yükünü sırtından atarak ilerleyebilir. Halihazırda Çin’in esnekliğini kaybetmesinin önünde henüz bir ya da iki haftalık bir açıklık olduğu tahmin ediliyor. Çin kararlı davranmalı.

 

2. Çin aynı anda iki tarafa da oynamaktan kaçınmalı, tarafsız olmaktan vazgeçmeli ve dünyadaki genel yönelime uygun bir tutum belirlemeli. Çin şu aralar, taraflardan herhangi birini kızdırmamaya çalışıyor ve uluslararası açıklamalarında ve tercihlerinde ikisinin ortasında bir yerde ilerliyor. Buna BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu’nda çekimser oy kullanmak da dahil. Ne var ki bu tutum Rusya’nın ihtiyaçlarına cevap olmuyor. Ukrayna’yı ve destekçilerini kızdırdığı gibi Çin’in dünyanın önemli bir kısmında yanlış tarafta bulunmasına yol açarak Ukrayna’ya sempati duyanları da kızdırdı. Bazı hallerde belirgin bir biçimde tarafsız kalmak makul bir seçim de olsa, Çin’e bir şey kazandırmayacak bu savaş için böyle bir durum söz konusu değildir. Her zaman ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygıyı savunduğu düşünüldüğünde, Çin, sadece dünyadaki ülkelerin çoğunluğunun yanında durarak daha fazla izolasyondan uzak kalabilir. Bu tutum Tayvan meselesinin çözümüne de vesile olur.

 

3. Çin mümkün olan en büyük stratejik atılımı gerçekleştirmeli ve Batı tarafından daha fazla izole edilmemelidir. Putin ile ilişkisini kesmesi ve tarafsızlıktan vazgeçmesi Çin’in uluslararası imajını oluşturmasına yardımcı olacak ve ABD ve Batı’yla ilişkilerini rahatlatacaktır. Zor olmasına ve büyük bir dirayet gerektirmesine rağmen, gelecek için en iyi seçenek budur. Avrupa’da Ukrayna’daki savaşın tetiklediği jeopolitik bir mücadelenin ABD’nin stratejik olarak Avrupa’dan Hint-Pasifik bölgesine kaymasını önemli ölçüde geciktireceği görüşü aşırı iyimserlikle ele alınamaz. ABD’de Avrupa’nın önemli olduğuna ilişkin sesler yükselmeye başlamıştı ama bu konuda Çin daha önde ve ABD’nin temel hedefi Çin’in Hint-Pasifik bölgesinin baskın gücü olmasını engellemek. Bu koşullar altında Çin’in önceliği, Amerika’nın Çin’e yönelik düşmanca tutumunu değiştirmeye ve kendini izolasyondan korumaya yönelik stratejik ayarlar yapmaktır. Önemli olan ABD ve Batı’nın Çin’e ortak yaptırımlar uygulamasını engellemektir.

 

4. Çin dünya savaşlarının ve nükleer savaşların çıkmasını önlemeli ve dünya barışına yeri doldurulamayacak katkılarda bulunmalıdır. Putin, Rusya’nın stratejik caydırıcı güçlerinin özel bir savaşa hazırlık durumuna girmelerini açıkça talep ettiği için Rus-Ukrayna savaşı kontrolden çıkabilir. Haklı bir dava çok fazla destek alır; adil olmayansa pek destek bulmaz. Rusya bir dünya savaşı ve hatta nükleer savaşı kışkırtırsa, dünyayı bir kargaşaya sürüklemeyi göze almış demektir. Çin, sağduyu sahibi önemli bir güç olduğunu göstererek sadece Putin’in yanında durmamakla kalmayıp, Putin’in olası maceralarını önleme konusunda da somut olarak eyleme geçmelidir. Çin dünyada bunu yapabilecek kapasiteye sahip tek ülkedir ve bu eşsiz avantajdan yararlanmalıdır. Putin Çin’in desteğinden mahrum kaldığında, büyük olasılıkla savaşı sonlandıracak ya da en azından savaşı tırmandırmaya kalkışmayacaktır. Sonuç olarak, Çin dünya barışını koruduğu için kesinlikle büyük çapta uluslararası takdir toplayacak, bu da Çin’in izolasyonu önlemesini ve aynı zamanda da ABD ve Batı’yla ilişkilerini geliştirme fırsatı bulmasını sağlayacaktır.

 

Bu yazı US-CHINA PM sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.