Seçim Gitti, Kavga Şimdi Başlıyor

Rüzgârın bilhassa içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz ve depremin sosyal sarsıntılarıyla muhalefetten yana olduğunun düşünüldüğü bir zeminde, özellikle deprem bölgesinde muhalefetin beklediği oyu alamaması yoğun bir özeleştiri yağmurunu kaçınılmaz kılıyor.

“Eşek çamura batınca, yol gösteren çok olur” atasözü adeta toplumsal dayanışmayı perçinlemek için geliştirilmiştir. Çünkü dayanışma, insanın toplum olarak yaşamasının motivasyonu olduğu gibi toplumsal yaşamın da vazgeçilmezidir. İnsanlar, dayanışmak için, kendilerinde fazla buldukları soyut ve somut eşyayı ihtiyaç sahibi olduklarına inandıkları hemcinslerine daha onlar istemeden teklifsiz sunarlar. Bu tekinsiz teklifsizlik ise en çok akıl ve tavsiye vermek konusunda belirir. Asıl cömertler ise kendilerinde olmayanı veya kıt kanaat yeteni dahi vermeye gayret edenlerdir. Şu nezakete, şu zarafete bakar mısınız lütfen? 

 

Türkiye’de alfabetik sırayla cinsellik, din, futbol ve siyaset konuları, maşallah paçalardan akan mebzul miktardaki ham veri, enformasyon ve işlenmiş bilgi sayesinde ülkedeki herkesin ortak uzmanlık alanlarıdır. Bu konularda bırakın akademik bilgiyi, veri olmasa bile kanaat sahibi olunabildiği için hiç sorun olmaz. Zira bu konulara birer sanat olarak da yaklaşıldığı için herkesin beğenisini ya da beğenmeyişini belirtmesi analarının ak sütü kadar helaldir; lakin beğenme/me/k ile bilgi aynıymış gibi kabul görmekte ya da en fazla bir madalyonun iki yüzü gibi anlaşılmaktadır. Ülkemizde yoga eğitmenlerine, yaşam koçlarına, astroloji uzmanlarına ve estetik cerrahlarına ihtiyaç her geçen gün çığ gibi büyürken, bu konularda kendi kendine yetebilen yegâne ülke olmamızı geçtim, iş ihracata dökülse dış ticaret fazlası vermekle kalmayıp cari açık sorununu net hata ve noksan olmaksızın tarihe gömeceğimiz gün gibi aşikârdır. Böylece Bor’un pazarı da kendisinden bu minvaldeki beklentileri karşılamadığından, çamurdan çıkardığımız eşeği başka pazarlara sürelim. 

 

Eleştirel aklın pek gelişmemesinden mi nedir, ülkemizde eleştiri -hangi konuda olursa olsun- baştan negatif olarak yaftalandığından küçümsenir ve ekseriyetle eleştiri sahiplerine “O zaman daha iyisini siz yapın da görelim” diye yüksek oktavlı çemkirmek bir ata sporudur. Sorsanız hepimiz eleştiriye, özellikle de pozitif eleştiriye gönül kapılarımız gibi açığızdır; hatta kucaklarız bile eleştiriyi, öyle benimseriz, ama teoride. Halbuki teorik ve pratik bilgi, eşyanın tabiatı gereği aynı düzlemde bile olsa yekdiğerinden farklıdır. Teorik ve pratik bilgi aynı olsaydı dünyanın en zenginleri, üniversitelerin finans hocaları olurdu herhalde -ki hakikatte de potansiyel olarak öyledir ama ilim aşkı daha ağır bastığından bilgilerini nakde tahvil etmekten özenle kaçınmaktadırlar. Türk siyasi tarihinden de şu örnekler verilebilir: Deniz Baykal siyaset bilimi doktorasına rağmen başbakan olamamışken, Tansu Çiller çok hızlı başbakan olan bir ekonomi profesörü olmasına rağmen başbakanlığı döneminde aldığı 5 Nisan 1994 Kararları ile Cumhuriyet tarihinin en sarsıcı iktisadi krizlerinden birisine yol açmıştır. İşin özü, kamuya açık her bilgi ve eylem eşyanın tabiatı gereği eşzamanlı eleştiriye de açılmış demektir; velev ki bazılarınca kutsal veya tabu olarak kabul edilsin, çünkü Namık Kemal’in buyurduğu gibi “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar”. Siyaset gibi -en azından teorik olarak doğrudan kamuya hizmet gayesiyle yapılan sa’y vü amel ve failleri siyasetçiler- hazerde ve seferde hem iktidarda hem muhalefette eleştiriden müstağni kalamaz.

 

Eleştiri ve Özeleştiri

 

Hâl böyle olunca, genelde muhalefetin özelde ise Millet İttifakı’nın önce 14 Mayıs’ta parlamento çoğunluğunu yakalayamamasının getirdiği ıstırabın, 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığının elde edilememesiyle büyük bir hüzne hatta öfkeye dönüştüğü ortada. Lakin öğrencilik yıllarımdan kulağımda kalan slogan gibi, gözlemlediğim “yılgınlık yok direniş var” oldu. Çünkü dışarıdan gazel okuyan eleştiriler kadar içeriden sipere yatmış özeleştirilerin envaiçeşidi seçim sonuçlarının büyük ölçüde kesinleşmesiyle hızla piyasaya sürüldü. Örneğin, yenilgiyi “oylarımız çalındı” retoriğine girmeden kabul etmekle beraber adil olmayan bir yarışta “yenildik ama ezilmedik” şeklinde kararlı bir duruşun fazlasıyla içselleştirildiğini gözlemliyorum. Ekrem İmamoğlu’nun seçimden hemen sonraki gün, İstanbul’un Fethi 570’inci yıl törenlerindeki konuşmasını da bu çerçevede değerlendiriyorum. Yine de rüzgârın bilhassa içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz ve depremin sosyal sarsıntılarıyla muhalefetten yana olduğunun düşünüldüğü bir zeminde, özellikle deprem bölgesinde muhalefetin beklediği oyu alamaması yoğun bir özeleştiri yağmurunu kaçınılmaz kılıyor. Bu çerçevede iktidar ittifakı seçmenine “koyun”, “bidon kafalı” ve “göbeğini kaşıyan” gibi galiz hakaretleri zaten bir analiz olarak kabul etmek, en hafif ifadeyle analiz kavramını tahrif etmek olur. Her başarısızlık sonrasında müsebbiplerinin istifasını istemek elbette sıradandır. Haliyle bazıları için “kendi adaylığını dayatan” Kılıçdaroğlu’nun istifasını gümüş tepside görmek isteyen bir kitle de, ele geçirdiği bu fırsatı hemen aktive etmek peşinde. 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olup yüzde 7,29 oy alan ve başında olduğu İYİ Parti’nin de aynı günkü genel seçimlerde yüzde 9,96 oy ile 43 milletvekili çıkarması sonrasında istifa eden Merak Akşener’in rica minnet partiye döndürülmesi gibi bir gelişmenin, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun olası bir istifası sonrası yaşanmayacağını da kimse garanti edemez. 

 

Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilemediğine göre evvel emirde ve nihai kertede başarısız olmuştur. Lakin aynı Kılıçdaroğlu bir seri katil soğukkanlılığıyla ve bir kuyumcu sabrıyla kanaviçe değil iğne oyası işler gibi Millet İttifakı altında, kendileri bir blok olarak bile seçime gitmeyi başaramayan alfabetik sırayla DEVA, Gelecek ve Saadet partilerini ittifak çatısı altında bir araya getirebilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun, CHP listesinden bu partilere 40 milletvekilliği sağlaması, bol keseden dağıtmakla suçlanmayı da beraberinde getirmiştir. Bundan sonrasında Millet İttifakı, örneğin Hüseyin Baş’ın genel başkanı olduğu BTP’nin de eklemlenmesiyle genişleyerek devam etse bile, bir sonraki seçimde ittifak altında her partinin kendi listesiyle seçime gitmesi isteneceğini düşünüyorum. Öte yandan Millet İttifakı’nın dağılması da olasıdır ve CHP’de daha sol tandanslı bir ekibin başa gelmesi veya yönetimde ağırlık kazanmasıyla sol partilerle geniş bir ittifak altında birleşilmesi de gündeme gelebilir. Zira Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenlerin hatırı sayılır bir bölümünde, hem Millet İttifakı’ndaki partilerin ideolojik kökenleri itibarıyla hem de İYİ Parti haricindekilerin cesametleri nedeniyle kazandıkları milletvekili sayısından hareketle faydadan çok zarar getirdiklerine dair anlayış giderek yaygınlaşmaktadır. Buna bir de solun varlığını sağdan devşirilenler olmadan ortaya koyma retoriğine sarılanları da eklemek gerekir. 

 

Yine Kılıçdaroğlu seçim döneminde mütevazı mutfağından çektiği videoların birinde Alevi olduğunu dile getirse ve bu malumun ilanı olsa da, iktidara göre “sırrı faş eylemek” ile neredeyse “düşkün” ilan edildi. Halbuki Kurtlar Vadisi’nin unutulmaz repliğiyle “iki kişinin bildiği sır değildir.” Kılıçdaroğlu, Cumhur İttifakı’nın kimlik baskın seçim propagandasına yine kimlik bazlı bir cevap verdiği gibi kendisine karşı kullanılan bir söylemi önleyici taktikle savuşturabilmiştir, zira sonrasında seçim sonuna kadar aleyhine kullanılma fırsatı berhava olmuştur. Bu anlamda Kılıçdaroğlu tabu bir meseleyi gündeme getirerek devrimci bir çizgi izlemiştir ama iktidarla taçlanmayan bu hamle de eleştiri oklarının nişangâhı olacaktır. Bütün bu eleştirilerin içinde en köklü olanı ise “Demedim mi? Deme-deme-dim mi? Gönül sana (aday olma) söylemedim mi? Ah” diye iç çeken gruptur. Lakin onların gönlündeki aday Ekrem İmamoğlu’nun, hakkındaki davanın adaylığını ilan etmesi durumunda hapis cezasıyla sonuçlanma ihtimali nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun adaylığını adeta icbar ettiğini de unutmamak lazımdır. Mansur Yavaş’a gelince, Zafer Partisi’nin kendisini aday göstereceğini açıklamasına rağmen Gordion’un düğümünü baştan keserek genel başkanına cumhurbaşkanı adayı olması durumunda şeksiz şüphesiz destek vereceğini oldukça erken ilan ettiğini hatırlamak isabetli olur. Her ikisi de Meral Akşener’i terk ettiği masaya döndürmek için cumhurbaşkanı yardımcılığına rıza gösterdiler kanaatimce, daha fazlası değil.

 

Ehem ve Mühim Meselesi

 

Demokrasi nihai kertede nümerik bir oyundur, hangi seçim sistemini uygularsanız uygulayın sistemin niteliğinin kabul ettiği nicelik, seçimin galibini belirleyecektir. Siyaset günün sonunda ehem ve mühim meselesidir ve bizatihi neyin ehem neyin de mühim olacağına karar vermek siyasetin çekirdeğidir. Bulunduğumuz konumlar bakışımızı ve bakış açımızı da belirler. Bu, coğrafi konum olabileceği gibi sınıfsal konumumuz da olabilir. Homo Economicus olanlar için nasıl ki ekonomi hayatlarındaki sadece yerel ve/ya genel seçimlerdeki tercihlerini değil tüm kararlarını belirliyorsa, diğerleri de hayatlarında neyi ehem olarak önceliyorlarsa o yönde ilerleyeceklerdir. Kaldı ki bu, ‘önce can sonra canan’ şeklinde oldukça iç tutarlılığa sahip bir rasyonel tercihtir. Bu can, geride bıraktığımız seçimlerde vatan, beka veya askeri mühimmat olarak seçmenin tercihine sunulduğu gibi ekonomik kriz en fazla geçici bir sıkıntı olarak resmedilmiş ve öncekilerin daha fazla alıcısı çıktığından seçimi muhalefet kaybetmiştir. Bu çerçevede sunumun içeriği ve tarzı eleştiriye muhataptır, lakin haliyle kendisine sunulan seçmen eleştirinin konusu yapılamaz. 

 

Sonuç olarak, Nasreddin Hoca’nın fıkrasındaki ‘yorgan gitti kavga bittiyse’ de seçimlerin gitmesiyle asıl kavga şimdi başlıyor; genelde muhalefette özelde ise İYİ Parti’de, hassaten CHP’de. Yine de seçim kaybedildiği için kararsa da günler, muhalefet için kara gün kararıp kalmaz ve “Yiğit düştüğü yerden kalkar” ilkesi gereği en azından yiğitliğe halel getirmemek için ayağa kalkmak gerekir. Sadece kalkmak da yetmez, Mevlana’nın dediği gibi “Dünle gitti cancağızım/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.