Seçim Kazanma Konforu
İktidar adayı ve temsilcileri, kent lokantalarının etrafında oluşan sempatiyi anlamadıkları gibi küçümseyici bir tutum takınıyorlar; filtrelenmiş bir gelişen Türkiye fotoğrafı göstererek. Uzaya giden, savaş uçağı, gemisi, arabasını üreten Türkiye fotoğrafının filtrelenmemiş halinde ise giderek derinleşen bir yoksullaşma, geliriyle geçinemeyen bir orta sınıf gerçeği var.
Türkiye, geçtiğimiz Mayıs’taki genel seçim sürecini genel itibarıyla ‘Togg-soğan’ ikilemi etrafında tartıştı. Toplum, ağırlığını hissettiği ekonomik krize rağmen oluşturulan büyük resmi, yani kalkınma ve güvenlik fotoğrafını seçti. Bu yönelimin sebepleri uzun uzun tartışıldı, o yüzden tekrarlamaya gerek yok. Deprem ve ekonomik kriz gibi afetleri yaşayan toplumun; ‘dehşet teorisi’yle çerçevelendiği gibi beklenen bir tutumda karar kıldığını gördük. Yani bilinmez bir değişime adım atmaktansa, memnun olmasa da bildiği şartları tercih etti. Vaat edilen iyileşmenin geleceğini umarak tabii. Ancak beklediğini bulamadığı gibi derinleşen kriz, barınmadan gıdaya gündelik hayatındaki olumsuz yükü ağırlaştıran bir tabloyla karşı karşıya kalmasına neden oldu.
Yerel seçim süreci de genel itibarıyla aynı ikilem içinde geçiyor. İstanbul seçimi yerel seçimlerin en önemli gündemi olduğu için son günlerde ‘kent lokantaları-savaş uçağı’ ikilemini görüyoruz. İktidar adayı ve temsilcileri, kent lokantalarının etrafında oluşan sempatiyi anlamadıkları gibi küçümseyici bir tutum takınıyorlar; filtrelenmiş bir gelişen Türkiye fotoğrafı göstererek. Uzaya giden, savaş uçağı, gemisi, arabasını üreten Türkiye fotoğrafının filtrelenmemiş halinde ise giderek derinleşen bir yoksullaşma, geliriyle geçinemeyen bir orta sınıf gerçeği var. “Kendini devletin sahibi gören bir avuç seçkin azınlık” tarifleriyle, yoksulluğu bitirme hedefiyle yola çıkanların çeyrek yüzyıllık iktidarında, büyükşehirlerde çalışanların bile geçinemez olduğu bir yoksullaşma hali bu… Toplumun geniş bir kesimi yıllardır ancak sosyal yardımla hayatını sürdürebiliyor. En tepede ise krizden etkilenmediği gibi açılan kamu imkânlarıyla gelirleri artanlar var. Kısacası yoksulluk çözülmesi gereken bir durum olarak görülmediği gibi yönetme mantığıyla sosyal yardım bağımlılığı etrafında ele alındı yıllardır. Siyaset ve tabii seçim dönemleriyle şekillenen bir yönetme hali bu.
Murat Kurum’un Getir uygulamasındaki siparişleriyle ortaya çıkan sınıfsallığı hatırlarsak; emekliler, öğrenciler, çalışsa da geçinemeyenler için ekonomik krizde insan haysiyetini de gözeten bir çözüm olarak geliştirilen kent lokantalarının neye tekabül ettiğinin anlaşılamamasını doğal karşılamak gerekiyor. Dünyanın birçok ülkesini aşan gıda enflasyonunun oluşturduğu yıkımı görmedikleri gibi yürütülen adaletsiz kalkınma politikalarının herkes için refah sağlamadığını görmezden geliyorlar. Üstelik bir önceki yerel seçimde kendini göstermeye başlayan gıda enflasyonuna karşılık olarak şehir meydanlarında ucuz veya ücretsiz sebze-meyve stantları açtıklarını da unutmuşa benziyorlar.
Ekonomi, adalet, afet gibi her türlü krizle ilgili tutum, hep yukarıda bahsedilen hakikat eksiltmelerin etrafında şekilleniyor. Geçmişte yapılan iyileşmeler bugün yaşanan mağduriyetlerin gölgelenmesi, göz ardı edilmesi için kalkan ediliyor. Refahı, konforu, gücü artanların resmi; güçsüzleşen, haklara, imkânlara erişemeyen, mağduriyet yaşayanları örtmek için kullanılıyor. Gazze’deki soykırım bile bu eksiltmelerden nasibini alıyor. Şehir meydanlarında yapay zekâyla yapılmış savaş görüntüleri dolaştırılıyor ama bir yandan da İsrail’le ticari ve diplomatik tüm ilişkiler sürdürülüyor. Sivil toplum profesyonelleri bu çifte standarda karşı ülkede sessizlik içindeyken başka ülkelerdeki meydanlarda gösteriler yapıyor. Kısacası Gazzelilerin bir kez daha yerel seçim sürecinin ‘malzemesi’ haline getirilmesinden imtina edilmedi.
İktidar, oluşan krizlerin sorumlusu ve çözmesi gereken asıl merci olduğunu yok sayarak deprem bölgesindeki konutlardan işsizliğe kadar yaşanan her soruna çözüm getirmediği için muhalefete yükleniyor. Yerel seçimleri aldığı takdirde eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklardaki derinleşen sorunları çözeceği müjdesiyle, aksi durumda ‘hizmet alınamayacağı’ uyarısını aynı anda içinde bulunduran bir kampanya yürütüyor. Kutuplaştırma-ayrıştırma yorgunu büyükşehir seçmenini gözeterek başladığı kutuplaşma üstü söyleminden ‘biz ve onlar’ söylemine evrilmesi uzun sürmedi… Kemik seçmeninin ‘merkezî iktidarken niye çözmediği’ sorusunu sormayacağından emin olma ve nasıl olsa seçim kazanıldığı için oluşan konfor hali bakalım ne zamana kadar sürecek?