Selçuk Tepeli: Bir Asabiyetin Sosyolojisi – II


- BESİM F. DELLALOĞLU
- 30 Haziran 2022
Selçuk Tepeli tarım ve hayvancılıktaki sorunların nereden kaynaklandığını, bu sorunların çözümünün ne olduğunu büyük ölçüde biliyor. Onu sinirlendiren de bu belki. Bu çözümler bu kadar aşikâr iken neden bir türlü becerilemiyor? Onun için esas akıl dışı olan bunların halen çözülememiş olmaları. İşte Tepeli’nin asabiyetinin kaynağı burada.
11 Mart 2021 tarihinde Gazete Duvar’da “Cem Dizdar: Bir Asabiyetin Sosyolojisi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu nedenle okumaya başladığınız yazının sonunda “II” ibaresi var. Bu yazıyı yazma fikri, Selçuk Tepeli’nin bir akşam canlı yayında haber masasını dağıtmasından hemen sonra aklıma gelmişti. Bugüne nasip oldu.
Selçuk Tepeli’nin en azından Türkiye habercilik tarihinin benim şahit olduğum bölümünde, sunduğu habere hâkimiyet açısından başka bir benzerinin olmadığını düşünüyorum. Üstelik bu hâkimiyetin iki boyutu var bence: Birincisi malumat, araştırma, nüfuz kabiliyeti açısından. İkincisi ise sunduğu haberle neredeyse dramatik bir özdeşleşme yaşayabilmesi, hatta bir bakıma haberleri nerdeyse kendi başından geçen kötü olaylar şeklinde anlatabilmesi. Tespitimin ikinci bölümünü bir tür “rol” kabiliyeti olarak yorumlayacaklar olur diye de hemen vurgulamak isterim: Kastım asla o değil. Özdeşleşme derken ben daha çok Selçuk Tepeli’nin dert edinme tarzından söz ediyorum. Hani o Fransızcadan gelen ve entel mahfillerde kullanmayı pek sevdiğimiz meşhur “problematik” kavramında olduğu gibi. Tepeli, haberleri problematize ederken aynı zamanda onları sanki kişisel bir dert haline getiriyor.
Alan Hâkimiyeti
Selçuk Tepeli’nin örneğin tarım, hayvancılık ve ormancılık gibi bazı alanlarda sunduğu haberleri bizzat hazırladığı ya da en azından bu haberlerin hazırlanış sürecine katıldığı yönünde bir izlenimim var. Özellikle bu alanlarda Tepeli’nin hâkimiyeti zirve yapıyor. Bu hâkimiyet aslında bir alan hâkimiyeti. Belli ki bu konuları çok iyi biliyor ya da bu alanlarda özellikle çok çalışıyor. Ama hâkimiyet derken kastım sadece belli alanlarda yoğunlaşan bir hâkimiyet değil. Makro politik bir ufku var sanki. Selçuk Tepeli haber sunduğu alanlar arasındaki bağlantıları da çok iyi görebiliyor. Bu da çok ciddi bir idrak seviyesi ve emek, çalışma istiyor. Aslında Tepeli’nin çok çalıştığını haber masasının halinden takip edebiliyorsunuz.
Selçuk Tepeli bazen gerçekten abartıyor. Şöyle ki: Haberleri öyle bir sunuyor ki, sanki ertesi sabah görevinden istifa edip, söylediklerini hayata geçirebilmek için siyasete atılacak gibi görünüyor. Akşam haberlerinde kendisini seyrederken bazen kendi kendime “galiba bu son haber sunuşu” diye içimden geçiriyorum. Eleştirilerinin sertliğinden politik baskıyla işinden atılabilir diye değil, kendisi ertesi sabah kanala telefon edip “Ben bırakıyorum” diyebilir diye düşünerek. Ya da en azından böyle bir şey yaparsa ben hiç şaşırmam. Ancak bu söylediklerim, bu konuda başarısız olacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine ben onun bu konuda gayet başarılı olabileceğini düşünüyorum. Özellikle de ‘Tarım ve Orman Bakanlığı’ onun için biçilmiş kaftan olabilir.
Selçuk Tepeli haber sunarken bazen sahiden sinirleniyor. Zaman zaman kontrolün sınırlarında dolanıyor. Hatta bazen kontrolünü kaybedebiliyor. Bir keresinde masadaki bardakları bile devirdiğine ben şahit oldum. Ama ilginç bir biçimde bu tip “olağanüstü” durumlar Selçuk Tepeli’nin haberle olan ilişkisinin doğal bir uzantısı olarak da değerlendirilebilir. Çünkü aslında Tepeli haber sunmuyor. Haberle kavga ediyor. Dolayısıyla da ülkeyle ve dünyayla. Ülke ve dünya özellikle son zamanlarda pek iyiye doğru gitmediği için, haber sunduğu kanal da muhalif bir kanal olduğu için gündeme gelen haberler genelde olumsuz gelişmeler. Yani Tepeli’nin eleştirel olması zaten yaptığı işin eşyasının tabiatına gayet uygun.
Ancak Selçuk Tepeli haberi sunarken aynı zamanda haberdeki olayın sebeplerini, diğer gelişmelerle ilişkilerini, hatta bazen tarih içindeki serencamını gündeme getirebiliyor. Tepeli, sunduğu haberlerdeki olayların, onun anlattığı şekilde olmasından hiç de mutlu değil. Anlattığı haberlere gerçekten üzülüyor. Ve bence çok daha önemlisi, bu olayların böyle olmalarının asla bir kader olmadığının da farkında. Sanki birkaç şeyi biraz olsun farklı yapabilsek bütün bunların üstesinden gelebiliriz gibi. Yazının başında andığım hâkimiyet meselesini burada bir kez daha anmak isterim. Bu sahiden çok ender görülebilecek bir hâkimiyet.
Soyut Düşünce Gücü
Kendisini dinlerken Selçuk Tepeli’nin çok iyi bir okur olduğu izlenimi alıyorum. Burada kastım malumat düzeyinde bir tür çokbilmişlik değil. Tepeli’nin söyleminde çok fazla benzetme ve karşılaştırma var. Hani Huzur’da Suat’ın Mümtaz’a, “Sen bir şeyi başka bir şeye benzetmeden konuşamaz mısın?” demesinde olduğu gibi. Benzetme ve karşılaştırma kabiliyeti aslında soyut düşüncenin tipik tezahürlerindendir. Tepeli’nin sadece bir haber sunucusu olmaması, hâkimiyet düzeyi işte bu soyut düşünce gücünden de besleniyor.
Hep oradan örnek veriyorum ama, Selçuk Tepeli tarım ve hayvancılıktaki sorunların nereden kaynaklandığını, bu sorunların çözümünün ne olduğunu büyük ölçüde biliyor. Onu sinirlendiren de bu belki. Bu çözümler bu kadar aşikâr iken neden bir türlü becerilemiyor? Onun için esas akıl dışı olan bunların halen çözülememiş olmaları. İşte Selçuk Tepeli’nin asabiyetinin kaynağı burada. Yoksa haberlere gülen bir yüzle başlıyor hep. Ama haberlerin ayrıntılarına girdikçe asabiyeti artıyor. Belki de şöyle düşünüyor: Benim gördüğüm bu basit çözümleri bu ülkeyi yöneten anlı şanlı politikacılar neden göremiyorlar? Eğer görüyorlarsa doğru olanı neden bir türlü yapmıyorlar?
Cem Dizdar üzerine yazdığım yazıda mealen şöyle bir cümle kurmuştum: Aklı başında olanların azınlık olduğu toplumlarda hakikat genellikle asabi bir formda ifade edilir. Sanırım Selçuk Tepeli için de aynı yorumumu tekrar edebilirim. İçinde yaşadığımız ülkenin koşullarında ciddi iyileşmeler olmazsa, ben de yeni “Asabiyetin Sosyolojisi” yazıları yazmaya devam edeceğim gibi gözüküyor.

BESİM F. DELLALOĞLU
