Sessiz Pandemi: Kronik Hastalıklar
Fiziksel aktivite düşüşü, endüstriyel beslenme ve sağlıksız yaş alma üçlüsü kronik hastalıkların ana nedenlerini oluşturmaktadır. Bu nedenlerin ortadan kaldırılabilmesi bugünden yarına söz konusu olmadığı gibi devasa endüstrilerin karşısında politika oluşturup aynı zamanda insanların davranış kalıplarını değiştirmek oldukça zor görünmektedir. Ancak ne kadar zor olursa olsun politika yapıcıların bu konuda net bir şekilde kamu sağlığı lehine toplum ile beraber daha fazla adım atması gerekmektedir.
Sağlık sistemleri, toplum sağlığını koruma ve iyileştirme amacıyla oluşturulmuş karmaşık yapılar olarak kabul edilir. Sağlık ihtiyaçlarına yönelik uygulamaları hayata geçirmek, hastalıkların tedavi edilmesini sağlamak, sağlıklı bireysel ve toplumsal yaşam için koruyucu sağlık hizmeti sunmak gibi önemli görevleri üstlenen sağlık sistemleri günümüzde giderek artan bir şekilde kronik hastalıkların neden olduğu büyük yük altında ezilmektedir.
Kronik hastalıklar, son yıllarda dünya genelinde gündemi meşgul eden ve birçok ülkenin sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin karşı karşıya kaldığı ciddi bir sorundur. 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren düzenli bir şekilde artan ortalama yaşam süresi ve gelişmiş ülkelerde azalan doğum oranları ile ortaya çıkan demografik değişimler, özellikle bu ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde toplum yaşlanması ve kronik hastalıkların temel nedenini oluşturmaktadır. Hastalıklara yol açan mikropların keşfi sonrasında hijyenin ne kadar önemli olduğunun anlaşılması ve antibiyotiklerin bulunması, yaşam sürelerini artıran en önemli nedenlerden bir tanesini oluşturmuştur. Buna ek olarak son yüzyılda yaşanan tıbbi gelişmeler ve insanların sağlık sistemlerine ulaşımının kolaylaşması ise yaşam sürelerinin artışı ile paralel seyretmiştir.
Özellikle son yüzyılda yoğun bir şekilde yaşanan şehirleşme ve kırsal kesimden göçün toplumsal yaşamı dönüştürmesi ile ortaya çıkan en önemli olgulardan biri olan kent yaşamı ve kronik hastalıklar ilişkisinin önümüzdeki yıllarda çoğu ülkenin en ciddi problemlerinden bir tanesi olacağı açıktır. Mevcut durumda kronik hastalık artışının en sık nedeni yaşlı nüfusun baskın hale gelmesi ile birlikte toplum yaşlanmasıdır. Şehirleşme, toplum yaşlanması ve kronik hastalıkların artışı ile bunların arasındaki ilişki birçok faktör tarafından etkilenmekte ve sağlık politikaları, ekonomi, sosyoloji, halk sağlığı, çevre ve tarımsal politikalar gibi farklı birçok disiplini ilgilendirmektedir.
Uzun süreli ve ilerleyici karaktere sahip olan kronik hastalıklar, bireylerin hayat kalitesini düşürüp toplumsal yaşam ve iş gücüne katılımlarını kısıtlarken aynı zamanda sosyoekonomik sorunlara neden olmaktadır. Hem birey hem de toplumlar açısından önemli derecede ekonomik ve insani maliyet oluşturan kronik hastalıklar, günümüzde sigorta ve sağlık sistemlerini ciddi şekilde zorlar hale gelmiştir. Bu konuda etkin önlemlerin alınmaması durumunda önümüzdeki yıllarda ülkemiz dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde toplum ve sağlık sistemlerinin bu yükü kaldıramayacağı açıkça görülmektedir. Bu yazımızda, kronik hastalıkların toplumsal hayatı sosyopsikolojik ve sosyoekonomik açıdan nasıl etkilediğini, soruna yönelik çözüm önerilerini ele almaya çalışacağız.
Uzun bir süre devam eden, tedavi edilemeyen ya da tam olarak iyileştirilemeyen hastalıklar olarak tanımlanan kronik hastalıklar aynı zamanda tüm dünyada ölümlere en çok neden olan durumdur. Diyabet, kalp hastalıkları, Alzheimer, kanser ve kronik solunum hastalıkları başta olmak üzere bu kategoride olan yüzlerce hastalık global ölçekte milyonlarca insanı ve ailelerini etkilemektedir. Kronik hastalıkların sayısındaki artışın en önemli nedeni yaşlı nüfusun artışı olsa da son zamanlarda birçok kronik hastalığın daha erken yaşlarda başlayıp uzun yıllar boyunca sürdüğüne tanıklık etmekteyiz.
Sanayileşme ve Kentleşme
Toplum yaşlanması ve kronik hastalık yükünün artışı öncelikle yaşlı nüfusun artması sonucunda ortaya çıkıyor gibi görünse de aslında bu iki kavram aynı zamanda yaş ortalaması artışının çok daha ötesinde birtakım faktörlerden etkilenmektedir. Tarım toplumundan sanayi ve teknoloji tabanlı topluma geçiş, aile yapısından başlayarak tüm alışkanlıkları ve yaşamı dönüştürürken toplumsal ve ekonomik değişimlerin de en önemli tetikleyicisi olarak karşımıza çıkmıştır.
Sanayileşme ve kentleşme ile kronik hastalıklar arasındaki ilişki hava kirliliği artışı, düşük fiziksel aktivite, besin ve beslenmenin bozulması, aşırı stresli yaşam ve bunlar gibi birçok durumdan etkilenmektedir. Şehirleşme ve nüfus artışı en fazla beslenme alışkanlıklarını değiştirmiş, doğal beslenme yerini organik olmayan endüstriyel beslenmeye bırakmıştır. Hızlı kent yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline gelen fast food kültürü başta gençler olmak üzere tüm toplumu adeta esir almış ve bu kötü beslenme şekli kronik hastalıkların en önemli nedenlerinden bir tanesini oluşturmuştur. Endüstriyel gıdalar ile beraber kimyasal katkı maddeleri insan bedeniyle bütünleşmiş ve yenidoğan bebeklerin kanlarında bile hâlihazırda onlarca kimyasal maddeye rastlanmaktadır. Tarih boyunca doğa ile organik bir biçimde iç içe yaşayıp sürekli hareket halinde olan insanlar son yüzyılda ofis yaşamına hapsolup sürekli bir hareket olanağından mahrum kalmışlardır. Fiziksel aktivite düşüşü, endüstriyel beslenme ve sağlıksız yaş alma üçlüsü kronik hastalıkların diğer onlarca nedeninden farklı olarak ana nedenleri oluşturmaktadır. Bu nedenlerin ortadan kaldırılabilmesi bugünden yarına söz konusu olmadığı gibi devasa endüstrilerin karşısında politika oluşturup aynı zamanda insanların davranış kalıplarını değiştirmek oldukça zor görünmektedir. Ancak ne kadar zor olursa olsun politika yapıcıların bu konuda net bir şekilde kamu sağlığı lehine toplum ile beraber daha fazla adım atması gerekmektedir.
Hasta Yakınları
Kronik hastalıkların, toplumsal yaşamı etkilemesinin yanında hasta ve yakınlarının sosyal ve psikolojik durumlarını da negatif yönde etkilediği bilinmektedir. Bireyin sosyal yaşamdan izole olmasına, sürekli bir sağlık problemiyle başa çıkma zorluğuyla karşı karşıya kalmasına ve bunun getirdiği psikolojik yük ile yaşamasına neden olan kronik hastalıklar, aynı zamanda hastanın yakın aile bireyleri ve kendisine bakan kişiler için de sorun teşkil etmektedir. Bu hasta ve aileleri açısından en önemli problemlerden biri fiziksel ve psikolojik tükenmişliğin hem hastalarda hem de aile bireylerinde sık görülmesidir. Yapılan çoğu araştırmada, özellikle evde sürekli bakım ihtiyacı olan hastalara primer bakım sağlayan aile bireylerinde psikolojik sorunların görülme sıklığının normal popülasyona göre çok fazla arttığı gözlenmiştir. Dolayısıyla hasta ve yakınlarına psikososyal destek sağlayacak çözümlerin hayata geçirilmesi için politikalar geliştirilmelidir.
Uzun süre ve maliyetli bir tedavi gerektiren, genellikle tam iyileşme şansının görece düşük olduğu ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen kronik hastalıkların sadece psikososyal açıdan değil, aynı zamanda finansal açıdan da bireyler üzerinde ciddi bir yükü bulunmaktadır. Sosyal güvenlik sistemlerinin ödemeleri dışında bu hastalar için yapılan harcamalar aile bütçelerini sarsmakta ve bir süre sonra psikososyal tükenmişliğin yanında ekonomik tükenmişlikte ortaya çıkmaktadır. Aktif çalışma hayatı kısıtlanan hastalar çalışma iş gücü açısından hem bireysel hem de toplumsal yönden ciddi bir problem haline gelmektedir. Dolayısıyla bu hastalar için en önemli problemlerden biri sağlıklarını kaybetmelerinin yanında ekonomik bağımsızlıklarını da kaybetme tehlikesinin ortaya çıkmasıdır. Kamuda malulen emeklilik, özel sektörde ise çalıştırılmak istenmemeleri sonucunda maddi gelirleri düşen hastalar ailelerini geçindirememeye ve ekonomik açıdan muhtaç hale gelmeye başlamaktadırlar. Her ne kadar bizim ülkemizde sağlık sistemi bu finansal yükün çok büyük kısmını üstlenmiş olsa da bireysel harcamaları artıran bu durum hem hastaların hem de yakınlarının üstlendiği ekonomik yükü ciddi şekilde artırmaktadır.
Sağlık Harcamaları
Kronik hastalıklar sadece hastanın kendisi ve yakınlarını değil, aynı zamanda iş gücü kaybı ve sosyal destek sistemlerinde kapasite aşım yoluyla toplumların genel ekonomisini de derinden etkileme potansiyeline sahiptir. Tedavi süresince hastalar rutin hastane ziyaretleri, ilaçlar, laboratuvar testleri ve tıbbi müdahaleler gibi birçok hizmet almaktadır. Bu hizmetlerin karşılığında ortaya çıkan sağlık harcamaları sağlık sistemlerini hem ekonomik hem de insan kaynakları açısından önemli ölçüde zorlamaktadır. Bu hastalıklarla mücadele için harcanan kaynaklar diğer sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin azalmasına yol açmakta ya da her yıl sağlık harcamalarına ayrılan toplam bütçe katlanarak artmaktadır. Sağlık alanında büyük oranda kendi öz kaynaklarımızdan ziyade dışa bağımlı bir ülke olduğumuz gerçeğiyle kronik hastalık tedavilerinin sıklıkla yurt dışı kaynaklı olma durumu birleştiğinde milli servetimizin önemli oranda kronik hastalıklar için harcandığını görmekteyiz. İş gücü kayıpları, hastane ve ilaç masrafları, bireysel harcamaların artışı, erken emeklilikler, hastalık izinleri gibi durumların ekonomik maliyetleri hesaplandığında sistemin nasıl büyük bir yük altında olduğu ve bu durumun sürdürülebilir olmaktan uzak olduğu görülecektir.
Sağlık harcamalarının en büyük kalemlerinden birini oluşturan kronik hastalıklar aynı zamanda daha fazla sayıda sağlık profesyoneline ihtiyaç duyulmasına yol açtığından bu alandaki insan kaynakları ve zamanın daha fazla tüketilmesine, uzun hastane yatışları ise zaten kısıtlı olan hastane yataklarının diğer ihtiyaç sahipleri tarafından kullanılamamasına neden olmaktadır. Sağlık sistemimizdeki insan gücünün, sağlığın korunması ile geliştirilmesine yönelik daha fazla kullanılmasının imkânı kronik hastalıklardan dolayı kalmamakta ve kaynakların bu durumlar için kullanılamamasından dolayı da ayrıca kronik hastalıkların artması paradoksal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Acil Servisler
Kronik hastalığı olan bireylerin sisteme getirdiği bir diğer yük ise acil servislerde iş yoğunluğunu artıran en önemli nedenlerden biri olmaları ve günlerce üçüncü basamak acil servislerde yatış yeri bekleyerek acil servislerin birer kronik hastalık bakım merkezine dönme ihtimalini ortaya çıkarmalarıdır. Özellikle evde bakım hastaları ve bakımevlerinde kalanlar gibi kendi öz bakımını yapamayan hastaların poliklinik hizmetlerini dahi acil servislerden almaya başlamaları, sistemin aksamasına ve önemli oranda kaynakların israf edilmesine yol açmaktadır. Bu durum hâlihazırda ülkemizdeki üçüncü basamak acil servislerimizde yaşanan bir gerçeklik haline dönmüş olup maalesef hem sistem hem de toplum tarafından artık normal kabul edilen bir hal almıştır. Bu hastaların sorunlarının yerinde çözülmesine yönelik politikaların hayata geçirilmesi, yerinde çözülemeyecek ve bakım ihtimali olmayan hastalar için palyatif bakım merkezlerinin sayısının artırılması, sadece sağlık sistemini rahatlatmakla kalmayacak aynı zamanda bu hastaların hastane bazlı mobilizasyonunu önleyerek hasta ve ailelerinin konforunu da artıracaktır. Özellikle yaşlı bakımevlerinde tıbbi hizmet kalitesinin artırılması ve bu alanın tam anlamı ile profesyonel bir hale getirilmesi için çalışmalar yapılması, sağlık alanı politika yapıcılarının en önemli gündem maddelerinden biri olmalıdır. Bu ve benzeri politikalar hastane yataklarının uzun süreli kullanımını azaltıp hastanelerimizin ihtiyaca daha fazla cevap vermesini sağlayacaktır.
Toplumsal Eşitsizlik
Kronik hastalıklar ile ilgili dikkat çekilmesi gereken önemli noktalardan bir diğeri ise toplumun birçok kesimini çeşitli şekillerde etkilediği ve bu konuda sınıflar arasında derin ayrılıklar ortaya çıkmasına yol açma potansiyeline sahip olduğu gerçeğidir. Günümüzde hemen her ülkede var olan toplumsal eşitsizlik ve yoksulluk sadece gelir, eğitim veya iş fırsatlarıyla sınırlı olmayıp aynı zamanda sağlık alanında da ciddi bir şekilde görülmektedir. Kronik hastalıklarla olan ilişkisine bakıldığında, bu durumlar açısından dezavantajlı olan gruplarda (yoksullar, yaşlılar, engelliler, dil bariyeri olanlar, kırsal kesimde veya şehrin çeperlerinde yaşayanlar vs.) hastalıkların daha fazla ve kontrolsüz seyrettiğini görmekteyiz. Dezavantajlı gruplarda yetersiz beslenme, stres, kötü yaşam olanakları ve sağlıksız çevre koşulları dolayısıyla birçok kronik hastalığın daha fazla görüldüğü, tanı ve tedavi noktasında sağlığa erişimlerinin diğer gruplara göre daha zor olduğu ve çoğu zaman erken tanı şansını kaçırdıkları, risk faktörlerini azaltma konusunda sağlık okuryazarlıklarının az veya hiç olmadığı, düşük ekonomik seviyelere sahip olmalarından dolayı bireysel olarak hastalıkları için yeterli seviyede harcama yapamadıkları bilinmektedir.
Sağlık, eğitim ve adalet her bireyin ulaşımının kolay olması gereken en temel haklarındandır. Kaynakların adaletsiz bir biçimde dağıtıldığı toplumlarda sağlığa erişimde bireylerin eşit şansı olmayacak ve bu durum sağlık alanında adaletsiz dağılım algısının olguya dönüşmesine hizmet edecektir. Kronik hastalıkları olan hastalar için sağlık hizmetlerine erişimi sağlamak, sağlık eğitimi almaları için sistemi düzenlemek, içinde bulundukları çevresel koşulları düzeltmek, ekonomik durumlarını iyileştirmek sadece bu hastalar için değil tüm dezavantajlı gruplar için sağlıkta adil dağılımı sağlamanın yoludur. Bu önlemlerin hayata geçmesi ile birlikte uzun dönemde kronik hastalıkların artış hızında bir azalma ile beraber sistem ve toplumun finansal ve psikolojik açıdan rahatlaması sonucu ortaya çıkacaktır.
Özellikle şehirlerde yaşayan, sosyal çevre ve destek sistemlerine daha fazla sahip olan sosyoekonomik düzeyi yüksek bireylerin ise sağlıklı yaşam konusunda belirli bilgi ve uygulama yeteneklerinin yanı sıra daha iyi bir beslenme düzeni ile yaşam tarzı, spor yapabilme imkânları, stres düzeylerinin daha az olması, sağlık hizmetlerine erişim kolaylıkları ve düzenli sağlık kontrolleri gibi faktörlerin mevcut olmasının, kronik hastalıklar açısından bu kesimi daha az riskli hale getirdiği bilinmektedir. Şehir ve modern yaşam tarzlarının hızlı tempolu ve tüketim odaklı doğası, insanlarda kronik sağlık sorunlarına yol açabilecek aşırı tüketim alışkanlıklarının gelişmesine neden olmaktadır. Şehirlerde yaşayan ve risklerini azaltmayan varlıklı bireylerde ise beslenme açısından aşırı ve bilinçsiz tüketimden dolayı kronik hastalık görülme oranı gelişmiş ülkeler başta olmak üzere yüksek seyretmektedir. Günümüzde zenginler aşırı ve bilinçsiz beslenmeden, yoksullar ise yetersiz beslenmeden dolayı kronik hastalıkların pençesinden kurtulamamaktadır. Sonuç olarak kronik hastalıklar, daha çok dezavantajlı grupların sosyoekonomik ve psikolojik durumlarını kötüleştirerek diğer gruplar ile aralarındaki eşitsizlikleri daha da derinleştirme ve sisteme karşı bu bireylerin aidiyet duygularını azaltma potansiyelini taşımaktadır.
Önleme ve Yönetim
Sağlık sistemleri açısından her geçen gün büyüyen bir sorun haline gelen kronik hastalıklar, akılcı politikalar ile önlenebilir veya en azından geciktirilebilir ve etkileri azaltılabilir hastalıklardır. Sağlık hizmetlerinde kullanılan toplam finansman ve insan kaynağının ciddi bir bölümünün kronik hastalıkların tanı ve tedavisine harcanması, koruyucu hekimlik başta olmak üzere diğer alanlara ayrılması gereken kaynaklarda kısıtlamaya gidilmesine neden olmaktadır. Kaynakların kronik hastalıkların önlenmesine, halk sağlığının geliştirilmesine, sağlıklı yaşam tarzını geliştirmeye, düzenli tarama programlarına ve toplumsal eşitsizliklerin giderilmesine, çevre koşullarının düzeltilmesine ayrılması sistemin geleceği için daha akılcı gözükmektedir.
Sağlık Okuryazarlığı
Kronik hastalıkların önlenmesi ve yönetimi için hem sistemin hem de bireylerin yerine getirmesi gereken yükümlülükleri bulunmaktadır. Birey açısından en önemli faktör eğitim ve hastalığı hakkındaki bilinç seviyesidir. Bu bilinç seviyesi kişinin entelektüel kapasitesi ve sağlık okuryazarlığı seviyesi ile yakından ilişkilidir. Hem bireyin hem de sistemin, kronik hastalıkların yönetiminde üzerine düşen ve yapmaları gereken birçok yükümlülük bulunmaktadır. Bunlardan en başta geleni de toplumsal sağlık okuryazarlık seviyelerinin yükseltilmesi için ilköğretim çağından başlamak üzere bu eğitimlerin verilmesi ve hem bireysel hem de sistemsel olarak koruyucu sağlık hizmetlerinin gerçek manada uygulanacağı koşulların oluşturulmasıdır. Bunlar hayata geçirilmediği takdirde kronik hastalıklar adeta bir çığ gibi büyüyerek toplum ile sağlık sistemini ekonomik ve sosyal açıdan paralize hale getirecektir. Bu nedenle, kronik hastalıkların önlenmesi, erken teşhisi ve etkili tedavisi için sağlık politikalarının geliştirilmesi ve kaynakların doğru yönlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu önlemlerle beraber toplum içi bireyler arasındaki sağlık eşitsizliklerinin azaltılmasına yönelik politikaların hayata geçirilmesi ile kronik hastalıkların etkileri hafifleyecek ve sağlık sistemi üzerindeki baskı azalacaktır. Sonuç olarak kronik hastalıklarla mücadelede toplumsal bir çaba gereklidir ve sağlık sistemlerinin bu yönde güçlendirilmesi, toplumların kronik hastalıkların yol açtığı sorunları aşmasına yardımcı olacaktır.
Sağlıklı Yaşlanma
Dünya genelinde sağlık sistemlerini ve toplumları derinden etkileyen önemli bir sağlık sorunu olan kronik hastalıklar her yaş grubunda ortaya çıksa bile en fazla yaşlı bireylerde görülmektedir. Kronik hastalıkların önlenmesi veya etkilerinin azaltılması yönünden önemli olan sağlıklı yaşlanma olgusu, tüm toplumun ve özellikle yaşlı bireylerin yaşam kalitesini artırmak için kritik öneme sahip bir kavramdır. Sağlık politikaları ve uygulanan programlar, toplum yaşlanması ve kronik hastalıklar arasındaki ilişkiyi anlamak ve uygun çözümler üretmek amacıyla geliştirilmelidir. Yaşlı bakımı, kronik hastalıkların erken teşhisi ve yönetimi, sağlık hizmetlerine erişim ve sağlıklı yaşlanma stratejilerini hayata geçirmek günümüz toplumları için hayati öneme sahip olup toplum yaşlanması ve sağlıklı yaşlanma olguları birlikte ele alınmalı ve sağlık politikalarının temel konularından biri haline gelmelidir. Kronik hastalıkların en başta gelen nedenlerinden biri olan toplum yaşlanması kavramı önümüzdeki yıllarda ülkemizde de sık duyacağımız ve gündemimizi epey meşgul edecek bir başlık olarak karşımızda durmaktadır. Global sağlık yükünü artıran bir durum olan toplum yaşlanmasına karşı yapılabilecek en akılcı uygulama, sağlıklı yaşlanmayı sağlayacak politikaları hayata geçirip toplumda bunun kabul görmesini sağlamaktır.
Teknoloji Kullanımı
Kronik hastalıkların önlenmesi için sağlık okuryazarlığının artırılmasına yönelik topluma yönelik eğitimler, düzenli sağlık kontrolleri, koruyucu hekimlik uygulamaları, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıklarının oluşturulması, sağlığa erişimin kolaylaştırılması ve sağlık sistemlerinin kronik hastalığı olanlara erişimi ile sorunların yerinde çözülebilmesine yönelik politikalar oluşturulmalıdır. Kronik hastalığı olanların, hastalıklarını daha iyi yönetebilmeleri için bu hastalık hakkında eğitilmeleri, sisteme olan bağımlılıklarını bir nebze de olsa azaltacak ve toplumdaki tüm kronik hastalığı olan bireylerin bu eğitimleri alması halinde kümülatif olarak sağlık sistemi üzerine binen yük azalacaktır.
Politika yapıcılar ve toplumun, koruyucu sağlık hizmetlerini geliştirmek ve kronik hastalıkların yayılmasını engellemek için önlemler alması, çağın değişimine ayak uydurabilmek adına dijital dönüşümden faydalanması önemlidir. Bu önlemler, sağlıklı yaşam biçimlerini teşvik etmek, sağlığa zarar veren çevresel etkenlere karşı mücadele etmek ve toplumsal destek sistemlerini geliştirmek gibi çeşitli alanları kapsamalıdır. İnsanların kronik hastalıklar ve risk faktörleri açısından bilinçlenmesini sağlamak, sağlık okuryazarlıklarını artırmak, ilköğretimden başlayarak eğitim hayatı boyunca bu konuda farkındalık oluşturmak, toplumda sağlıklı yaşam tarzı seçimlerine ön ayak olabilir.
Kronik eşitsizliklerin, kronik hastalıklarla beraber seyretmesi hem bireysel hem de toplumsal açıdan sarsıcı sonuçlara yol açmaktadır. Sosyal destek sistemlerinin dezavantajlı gruplara yönelik pozitif anlamda revize edilmesi, hastaların yaşama tutunması açısından büyük önem taşımaktadır. Sağlık sisteminin kronik hastalıkların yönetiminde teknolojik gelişmelerden faydalanması ise sistem üzerindeki finansal yükün azalmasına yol açmakla beraber insan kaynağının daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Geleceğin sağlık sorunlarının çözümünde yapay zekânın önemli bir yeri olacağı artık açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Dijital dönüşüm ve yapay zekâ sayesinde erken teşhis ve risk değerlendirilmesi daha kolay yapılabilecek, makine öğrenmesi algoritmaları ile radyoloji ve patoloji görüntülemeleri başta olmak üzere veriler neredeyse hatasız değerlendirilip daha doğru ve erken tanılar konulabilecek, yapay zekâ ile hastaların tıbbi geçmişinden genetik profillerine kadar değerlendirme yapılıp kişiselleştirilmiş tedaviler hayata geçirilebilecek, veri analizi ile sayısız bilgi değerlendirilip hastalıkların yayılma modellemeleri çıkarılıp bunlara yönelik önlemler alınabilecektir. Sistemin bu dönüşüme ayak uydurabilmesi toplum sağlığı açısından ciddi derecede önem arz etmektedir.
Sonuç olarak, kronik hastalıkların oluşma zeminini ortadan kaldırmak veya minimize etmek bir sağlık sisteminin en başta gelen görevi olmalıdır. Toplumdaki her bir bireyin kronik hastalıklar açısından birer aday olduğu bilinciyle, bu sessiz pandemiyi çok geç olmadan en alt seviyeye indirecek adımların atılmaması halinde yaşanacak yıkımın boyutunun tahmin edilenden çok daha büyük olacağı unutulmamalıdır.