Sıfırlanan Kronometre
1982 Anayasası, 2010 ve 2017 yıllarında iki büyük değişikliğe uğradı. Ancak cumhurbaşkanının adaylığını ve seçimini düzenleyen maddeye dokunulmadı. 2014 ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri de buna göre yapıldı. Madde metni çok açık: Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı olabilir. Tek bir okuyuşta bile herkes bu hükmü anlayabilir. Öylesine sarih ve kesin bir dille kaleme alınmış ki, bu maddeden başka bir netice çıkartılamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Mart 2023’te, Anayasa’nın 116’ncı maddesinde kendisine tanınan yetkiyi kullanarak, milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararını aldı. Karar, aynı gün Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Yüksek Seçim Kurulu da, bu karara dayanarak, milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacağını, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda sonuçlanmaması halinde ikinci turun 28 Mayıs 2023’te yapılacağını duyurdu. Böylece seçimlerin tarihi/tarihleri kesinleşti ve bir süre önce seçimlerin ertelenmesi etrafında örülen hukuki tartışmalar ve senaryolar nihayete erdi.
Lakin çözüm bekleyen kritik bir hukuki mesele daha var. O da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığının hukuki durumu ilgilidir. Kendi kanaatimi baştan söyleyeyim: Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığına aday olması hukuken mümkün değildir. Açıklamaya çalışayım:
1982 Anayasası’nın ilk halinde cumhurbaşkanı; TBMM tarafından, bir dönem için ve yedi yıllığına seçiliyordu. 2007 yılında “367 Kararı” denilen bir hukuki garabetle Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı engellendi. AK Parti de, buna karşı cumhurbaşkanı adaylığını ve seçimini düzenleyen Anayasa’nın 101’inci maddesinde değişikliğe gitti. Anayasa değişikliği halkoyuna sunuldu ve kabul edildi. Anayasa’nın değiştirilen yeni hükmü şöyleydi:
“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir.
Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla ki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”
1982 Anayasası, 2010 ve 2017 yıllarında iki büyük değişikliğe daha uğradı. Ancak cumhurbaşkanının adaylığını ve seçimini düzenleyen bu maddeye dokunulmadı. 2014 ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri de buna göre yapıldı.
Madde metni, görüldüğü üzere çok açık: Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı olabilir. Tek bir okuyuşta bile herkes bu hükmü anlayabilir. Öylesine sarih ve kesin bir dille kaleme alınmış ki, bu maddeden başka bir netice çıkartılamaz.
Mamafih Anayasa’nın 116’ncı maddesi “iki defa” kuralına bir istisna getirmiştir. Anayasa’ya göre, seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek iki makam vardır: TBMM ve Cumhurbaşkanı. Eğer Meclis, cumhurbaşkanının ikinci döneminde, seçimlerin yenilenmesine karar verirse, o vakit cumhurbaşkanı bir kere daha aday olabilir.
Hülasa, iki defa cumhurbaşkanı seçilen bir kimse, sadece ve sadece, Meclis seçim karar aldığı takdirde üçüncü defa aday olabilir; bunun başka bir yolu yoktur. Eğer seçim kararı, Meclis tarafından değil de, ikinci dönemindeki bir cumhurbaşkanı tarafından alınırsa, o cumhurbaşkanı aday olamaz.
Erdoğan, 2014’te ve 2018’de cumhurbaşkanı seçildi. İki defa seçildiği için, ancak Meclis’ten seçimlerin yenilenmesi kararı çıksaydı aday olabilirdi. Fakat Meclis bu yönde bir irade göstermedi. Seçimlerin yenilenmesi kararını Erdoğan aldığından, onun hukuken aday olma imkânı kalmadı.
Yeni Sistem ve Farklı Anlam Kazanan Cumhurbaşkanı
Anayasa’nın hükmü bu denli net olmasına rağmen iktidar cenahı Erdoğan’ın aday olmasında bir hukuki engelin olmadığını savunuyor. Erdoğan’ın ve onun hukukçularının sırtlarını yasladıkları temel argüman şu:
2017 Anayasa değişikliğinden sonra yeni bir hükümet sistemine geçildi. İki dönem seçilme kuralı da ancak bu değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra hüküm ifade edilebilir. Erdoğan, yeni sisteme göre bir defa seçildiğinden, tekrar aday olmasında hukuki bir sıkıntı yoktur. Açıklamaların tamamı bu minvalde!
Mesela Erdoğan, 2018’de “kronometrenin sıfırlandığını” savunuyor:
“Milletimizin takdiriyle 2017’de kabul edilen anayasa değişikliği en küçük tartışmaya mahal vermeyecek kadar açıktır. Türkiye 2018 seçimleriyle birlikte yeni bir yönetim sistemine geçti. Bu bakımdan kronometreyi sıfırladı. Aklen, hukuken, fiilen 2018’de seçilen cumhurbaşkanı yeni sistemin ilk cumhurbaşkanıdır.”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, “eski sisteme göre yapılan bir seçim” olarak nitelediği için 2014’ün Erdoğan’ın birinci dönemi olarak kabul edilemeyeceğini belirtiyor:
“Özetle, yeni sistemdeki kamu hukuku statüsüne göre aday gösterilmemiş ve seçilmemiş, yeni sisteme göre tek başına yürütme görevi ve yetkisi üstlenmemiş, yeni sisteme göre asli düzenleme yetkisi kullanmamış, yeni sisteme göre sorumlukları belirlenmemiş ve eski sisteme göre seçilmiş Cumhurbaşkanının eski sistemdeki görev süresini yeni sistemin döneminden saymak en temel hukuk yaklaşımıyla dahi bağdaşmaz.”
Meclis Başkanı Mustafa Şentop da, 2017 Anayasa değişikliği ile “Cumhurbaşkanının farklı bir anlam kazandığından” bahisle Erdoğan’ın adaylığında hiçbir hukuki tereddüdünün bulunmadığını söylüyor:
“Hiçbir tereddüt yok. Cumhurbaşkanımızın bu birinci dönemidir, Cumhurbaşkanımızın ikinci defa adaylığı söz konusudur. Bu bakımdan Anayasa’ya göre hiçbir hukuki problem yok. Kaldı ki işin başka bir kısmı Cumhurbaşkanı terimi hakkındaki tartışma. Anayasamızda Cumhurbaşkanı kelimesi 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği sonrası farklı bir anlam kazanmıştır. Eski sistemde Cumhurbaşkanı vardı ama onunla birlikte bir başbakan vardı ve bakanlar kurulu vardı. Oldukça sınırlı yetkilere sahipti. Şimdi ise başbakanlık ve bakanlar kurulu dâhil Cumhurbaşkanı olarak tabir ediliyor. Eskisi gibi sorumsuz Cumhurbaşkanı yoktur.”
“Hüküm Açıksa Yorum Yapılmaz”
İktidar kanadının dayandığı bu akıl yürütmelerin, hukuken bir değer taşımadığı kanaatindeyim. Zira “Yeni bir sisteme geçildi”, “Cumhurbaşkanlığı farklı bir anlam kazandı”, “Yeni bir dönem açıldı” ve benzeri yorumların, Anayasa’nın 101’inci maddesinin son derece açık hükmü karşısında bir kıymeti yoktur.
Elbette, hukukta yorum yapılır; hukuk, yorumsuz olmaz; ancak öyle gelişigüzel yorum da yapılmaz. Yorum, bir hukuk normunun manasını tespit etmeye çalışmaktır ve bunu yaparken bazı ilkelere riayet edilmelidir. Roma Hukuku’ndan gelen “In claris non fit interpretatio”, bu ilkelerden biridir. “Hüküm açıksa yorum yapılmaz” anlamına gelir.
Mecelle’nin 13’üncü maddesi “Tasrih mukabelesinde delalete itibar yoktur” kaidesine yer verir. Bu da, eğer bir söz veya fiilin anlamı açıksa, bu açık anlamın dışında bir anlam aranmayacağını anlatır.
Bu ilkelerin gayesi, normu ve normun içerdiği değeri korumaktır. Çünkü üzerinde bir tartışma yürütülemeyecek kadar apaçık olan bir normu yoruma tabi tutarsanız; normun korumak istediği değeri çiğneyebilir veyahut normun amacının tam tersine kullanılmasına neden olabilirsiniz. Sonuç, düzenin bozulmasıdır.
“Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü, herkesin teslim edeceği üzere, yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Bunun yorumu olmaz; yapılacak her yorum, mecburen, zorlama bir yorum olacaktır. Zorlama yorumlarla, bu hükümden muradının aksi bir netice üretmek ise, hukukun ihlalinden başka bir sonuç üretmez.
Burada 2017 Anayasa değişikliğinin müelliflerinin, büyük bir yanlışa imza attıklarını belirtmek lazım gelir. Şöyle ki, onlar Anayasa’ya koyacakları bir geçici madde ile iki defa seçilme kuralının 2018’den sonra yürürlüğe girmesini, hiçbir hukuki tartışmaya mahal vermeden sağlayabilirlerdi. Fakat bunu yapmadılar. Zamanında yaptıkları büyük bir yanlışın hesabını vermek yerine, şimdi bunu daha büyük bir başka yanlışla kapatmaya çalışıyorlar.
Olmaz, kimse bu külü yutmaz!
Elbette memleketteki hukuki ve siyasi dengelerden ötürü Erdoğan aday olabilir, olacaktır, buna şüphe yok! Ama hukuka aykırılığı bariz bu durum, hiçbir koşulda, “hukuki” olarak satılamaz.