Siyasal Bir “Dalaşma” Olarak CHP

Siyasal tartışmaların, yapıcı diyalogların yerini alan siyasal dalaşma adeta korkaklığı cesaret, kapasitesizliği siyaset yapma olarak sunan, gıcırtıdan başka bir sesine de şahit olmadığımız bir külüstür makine…

chp özgür özel

Yerel seçimler yaklaştıkça sayıları artmaya başlayan anketlerin ortak noktası şu:

 

Diğerlerinin yanında oy oranları bir aşağı bir yukarı istikrarı sürdüren, işin Türkçesi ne uzayıp ne kısalan iki siyasi parti var.

 

Biri CHP, diğeri ise HDP/DEM…

 

Siyasal Tartışmaya Hayır, Siyasal Dalaşmaya Evet

 

Devam etmeden önce ne yazık ki bir parantez açma ihtiyacı var burada:

 

Albert Camus’nun “çoğumuzun gözüne inen perde” ve “tek yanlı bağrışmalar, taşlamalar” olarak tanımladığı polemiğe vücut veren bir ülke olduk bir süredir. 

 

Siyasal tartışmaların, yapıcı diyalogların yerini alan bu siyasal dalaşma adeta korkaklığı cesaret, kapasitesizliği siyaset yapma olarak sunan, gıcırtıdan başka bir sesine de şahit olmadığımız bir külüstür makine… 

 

Koskoca bir Altılı Masa hikâyesi bu külüstürün hayatlarımızda ne derece yer işgal edebileceğinin kanıtı değil mi?

 

Dolayısıyla CHP ve DEM’i aynı satırda kullanmamızın bu külüstürü beslemekle uzaktan yakından alakası olmadığının altını çizmem gerekiyor.

 

Amacım, polemikler ve onun uzantısı olan ithamlar, taşlamalar üzerinden CHP’yi mahkûm etmek değil. Çünkü CHP’nin mahkûm olmak için ne bu yazıya ne de başka ithamlara ihtiyacı var.

 

Ne uzayıp ne kısalan mevcudiyeti ve bu hâlinden memnun bir CHP, kendini siyasal bir mahkûm hâline getirmede oldukça yetenekli…

 

Muhalefete “Laf Çakmak” Kolay mı?

 

Camus diyor ki “İnandırma olmayan yerde yaşam da yoktur!”.

 

İnandırma, yani ikna etme, çokça şahit olduğumuz üzere yıldırmadan, “Mecbursunuz!” demekten, yani zorunluluk dayatmaktan farklı bir şeydir. 

 

Farklıdır, çünkü inandırma ve ikna pozitif bir çaba gerektirir, siyasal dalaşma yerine siyasal diyaloğun jargonudur. 

 

İnsanlara “Bana mecburlar nasılsa!” diyerek yaklaşmak bir bakıma siyasal mahkûmiyetin özgürce seçilmiş bir yolu…

 

“İnsanlara boyun eğdirmek isteyenin kulağı sağırdır” diye devam ediyor Camus.

 

Camus’ya şu noktada katkıda bulunmak gerek. 

 

Bu memlekette en bulaşıcı şeylerden biri “kulağı sağırlıktır”. 

 

Duymak istediğini duyarak siyaset yapmanın işleyen bir yönüdür kulağı sağırlık…

 

Fakat bir aşamadan sonra tercih edilen bir yöntem olmaktan çıkar, siyasal bir karaktere bürünür. 

 

Soruyorum sizlere: Kemal Kılıçdaroğlu-Özgür Özel değişikliği için “inandırıcı” bir sebeple karşılaştınız mı?

 

Öne sürülen sebeplerin her biri son kertede “Mecbursunuz!” paradigmasına yapışıp kalmış yıldırmalardan ibaret… Kimisi nezaket içinde yapıyor bunu, kimisi “AK Partili misin?” diyerek…

 

İkincisinin zavallılığı ayrı bir konu, ama asıl konumuza dönelim.

 

Ne Uzayıp Ne Kısalan Bir Alternatif Olarak CHP: İzmir Örneği

 

Başta ifade ettiğim gibi hangi anket şirketi yapmış olursa olsun karşımızdaki verilerde CHP ve DEM oyları ne uzayan ne kısalan bir doğrultuya sahip…

 

Bu durum o kadar kalıtsallaşmış ki ilkinde yüzde 0,5’lik bir yükselme ya da düşüş olduğu zaman “CHP Yükselişte”, “CHP’deki Düşüş Neden?” gibi analizlere rastlayabiliyoruz. 

 

Küçük oranların, konforlu bir karşıtlığın partisi kılındı CHP. 

 

Kitleselleşmesini, dolayısıyla da bir iktidar alternatifi olma güdüsünü yitirdi. 

 

Bakarsanız, “kale şehir” İzmir’i bile biraz da bu güdüyü yitirmesi sayesinde kazanıyor. 

 

1950-1960 arası dönemde Demokrat Parti’nin kazandığı İzmir’de 1963-73 arasında Adalet Partili Osman Kibar belediye başkanlığı yapıyor. 

 

73-80 arasında İzmir’i kazanan CHP ile bugünkü CHP arasında ontolojik bir fark olduğunu söylemeye gerek var mı, bilemiyorum. 

 

O dönemin CHP’si, TBMM’nin ortak bildirisine iktidar karşıtı olma argümanıyla imza atmamayı aklının ucundan bile geçirmez, bu durumu siyaset yapma tarzı olarak görmezdi. 

 

Darbe sonrası dönemde ANAP’lı Burhan Özfatura İzmir’de galip geliyor. 89-94 döneminin SHP arası sonrasında Özfatura, bu kez DYP bayrağı altında İzmir’de belediyeyi kazanıyor. 

 

DSP’li Piriştina, son yılında partisinden ayrılarak İzmir’de uzun bir aradan sonra CHP’ye şans veriyor. 

 

Fakat 2004’ten bugüne İzmir’de kazanan CHP’den ziyade AK Parti karşıtlığıdır.

 

Yaklaşık 20 yıldır İzmir’i CHP’li yapan CHP’nin kendisinden ziyade AK Parti… 

 

Bu 20 yıllık süreç içinde CHP’nin İzmir’i ve İzmirliyi ikna etmek, Camus’nun deyimiyle inandırmak için pek bir şey yapmasına gerek olmadı. 

 

Tıpkı Kılıçdaroğlu-Özel değişikliğinde olduğu gibi tepkileri aday değişikliğine giderek soğurmaya çalıştılar. 

 

CHP 20 yıl boyunca İzmir’i kazandı, fakat bu, pozitif siyaset üretme kapasitesini yitirme pahasına mümkün olabildi. 

 

Tıpkı ne uzayıp ne kısalan oy oranına saplanıp kalmasında görüldüğü gibi… 

 

Kulağı sağır siyaset, İzmir’i CHP’ye hediye etse de Türkiye’yi iktidar alternatifi olamayan bir muhalefetle baş başa bıraktı, bırakıyor.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.