Siyasi Partilerin Kapatılmasında Avrupa Kriterleri

Türkiye’de parti kapatma kararlarının pek çoğu, AİHM’ye intikal etmiş ve bir tek Refah Partisi kararı hariç, hepsi Sözleşme’ye aykırı bulunmuştur. Anayasa Mahkememizin HDP hakkındaki kararı, ya bizi bu konudaki Avrupa kriterlerine yaklaştıracak ya da onlardan büsbütün uzaklaştıracaktır.

aihm

HDP hakkındaki kapatma davasının karar aşamasına yaklaştığı şu günlerde siyasi partilerin kapatılmasında Avrupa kriterlerinin ne olduğu konusunun bir kere daha hatırlanmasında yarar olacaktır. Bu bağlamda dayanılacak kaynaklar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatları ve Venedik Komisyonu’nun konu ile ilgili raporudur.

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Avrupa ülkeleri anayasalarının çoğuna, iki Dünya Savaşı arasındaki dönemde yaşanan acı tecrübelerin etkisiyle, “mücadeleci demokrasi” anlayışı hâkim olmuştur. Bu anlayış, kısaca, iktidara geldikleri takdirde demokrasiyi ortadan kaldıracakları konusunda yeterli kanıt olan siyasal partilerin kapatılmasını öngörmektedir. Başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin anayasalarında bu yolda hükümlere yer verilmiştir.

 

Buna rağmen uygulamada Avrupa ülkelerinde siyasi partilerin kapatılması, son derece istisnaî bir işlem olmuştur. Bunun Soğuk Savaş dönemindeki iki örneği, Almanya’da 1952 yılında Nazi eğilimli Sosyalist Devlet Partisi’nin ve 1956 yılında Almanya Komünist Partisi’nin kapatılmış olmasıdır. Totaliter eğilimlerinden kuşku duyulmayacak bu iki partinin kapatılması, AİHM tarafından da AİHS’ye uygun bulunmuştur. Son yıllardaki üçüncü bir örnek de İspanya’da Batasuna Partisi’nin Bask terör örgütü ETA’ya verdiği açık destek nedeniyle kapatılması ve bunun 2009 yılında AİHM tarafından AİHS’ye uygun bulunmuş olmasıdır.

 

AİHM, genel olarak partilerin hangi şartlar altında kapatılabileceğini, Refah Partisi kararında şu sözlerle ifade etmiştir: “Bir siyasi parti, kanunlarda veya Devletin hukukî ve anayasal yapılarında bir değişikliği iki şartla savunabilir: Birincisi, bu amaç için kullanılan araçlar hukukî ve demokratik olmalıdır; ikincisi, önerilen değişikliğin kendisi, temel demokratik değerlerle bağdaşabilir olmalıdır. Bunun zorunlu sonucu şudur ki, liderleri şiddeti teşvik eden veya demokrasiye saygı göstermekten kaçınan ya da demokrasinin tahribini ve bir demokraside tanınan hak ve hürriyetlerin çiğnenmesini amaçlayan bir siyasi parti, bu sebeplerle verilen cezalara karşı Sözleşmenin korumasını talep edemez… Sözleşme ve demokrasi arasındaki çok açık bağlantı göz önüne alındığında, hiç kimsenin, demokratik bir toplumun ideallerini ve değerlerini zayıflatmak veya tahrip etmek amacıyla Sözleşme hükümlerine dayanma hakkı yoktur” [Refah Partisi ve diğerleri vs. Türkiye (No. 41340/98, 41342/98, 42343/98 ve 31344/98), 13.02.2003, para. 98, 99].

 

Benzer şekilde, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun 1999 yılında kabul ettiği “Siyasi Partilerin Yasaklanması, Feshedilmesi ve Benzer Tedbirlere İlişkin Yol Gösterici İlkeler” başlıklı raporu, şu ifadelere yer vermektedir: “Siyasi partilerin yasaklanması veya zorunlu feshi, ancak demokratik anayasal düzeni devirecek, böylece anayasanın güvence altına aldığı hak ve hürriyetleri tahrip edecek bir siyasal araç olarak şiddet kullanımını savunan veya şiddet kullanan partiler bakımından haklı görülebilir. Bir partinin, anayasanın barışçı yöntemlerle değiştirilmesini savunması, tek başına, onun yasaklanması veya feshedilmesi için yeterli değildir” [10-11 December 1999, CDL_INF(2000) I].

 

Bu kriterler ışığında, Türkiye’nin şu ana kadar çok başarısız bir sınav vermiş olduğundan kuşku duyulamaz. 1961 Anayasası döneminde altı, 1982 Anayasası döneminde 19 parti olmak üzere, toplam 25 parti kapatılmıştır. Birçok yorumcu bu durumu, Türkiye’nin bir siyasi parti mezarlığına dönmüş olduğu tarzında ifade etmiştir. Bu sayıya 2008 yılında AKP’nin kapatılmaktan ancak kıl payı farkla kurtulmuş ve onun yerine devlet yardımından bir yıl süre ile yoksun bırakılmış olmasını eklemek gerekir. Kapatılan partilerin hemen hepsi, ya devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesini ihlâl ettikleri iddia edilen etnik temelli Kürt partileri ya da lâik devlet ilkesini ortadan kaldırmayı amaçladıkları ileri sürülen muhafazakâr-İslamcı partilerdir. Bu kapatma kararlarının pek çoğu, AİHM’ye intikal etmiş ve bir tek Refah Partisi kararı hariç, hepsi Sözleşme’ye aykırı bulunmuştur. Konuya ilişkin Türkiye mevzuatı, Anayasa Mahkemesi’nin tutumu ve AİHM içtihatlarıyla farklılıklar, daha önce benim de dâhil olduğum (Ergun Özbudun, “Siyasi Parti Kapatma Davalarında Türk Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Arasındaki Yaklaşım Farkı”, Siyasi Partilerin Sınırlandırılması, Ankara Barosu Yayınları, 2006, s. 83-106) birçok yazar tarafından incelenmiş bulunduğundan, burada tekrarlanmayacaktır. Anayasa Mahkememizin HDP hakkındaki kararı, ya bizi bu konudaki Avrupa kriterlerine yaklaştıracak ya da onlardan büsbütün uzaklaştıracaktır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.