Sosyal Refahın Tesisinde Bilim İnsanının Rolü
Bir toplumda sosyal refah seviyesinin yükselmesi oranında sosyal adalet ve iç barış da güç kazanır. Bu anlamda sadece kamu kurumları değil bilim insanları da büyük sorumluluk sahibi. Toplumun genel iyilik halini güçlendiren sosyal refahı tesis etmek, zaman ve emek dışında ciddi bir uzmanlaşma ve ideolojiden uzak bilim yapma ile mümkün.
Refah devleti kavramı siyaset bilimi literatüründe önemli kavramlardan biri. Refah devleti, sınırlı devlet anlayışının aksine, devletin görev ve yetkilerini genişleterek sosyal yönden toplumun gelişmesini sağlayan, vatandaşların çok-yönlü iyilik halini hedefleyen ve bu doğrultuda politikalar uygulayan bir devlet sistemi olarak tanımlanır. Sosyal (toplumsal) refah kavramı ise genel anlamda tüm bireylerin refahlarının toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bir görüşe göre, bireylerin hayat düzeyleri ve memnuniyetleri olarak tanımlanabilen sosyal refah, çok yönlüdür; zira vergilendirmeden milli savunmaya, enerji tasarruflarından sağlık hizmetlerine ve kamu yardımlarına kadar birçok hususu içerebilmektedir. Refah devletinin temel görevinin tüm vatandaşlara insan onuruna uygun bir refah düzeyi sunmak olduğu söylenebilir.
Bir toplumda sosyal refah seviyesinin yüksek olması, o toplumda sosyal adalet ve iç barışın sağlanmasında kilit bir rol oynamaktadır. Bu tip toplumlarda devlet sisteminin başat özelliklerinden biri, hukukun üstünlüğü (rule of law) ilkesinin kurumsallaşmış olmasıdır. Gerçek anlamda hukukun üstünlüğünün olmadığı, demokratik norm ve süreçlerin tam anlamıyla uygulanmadığı bir toplumda ekonomik göstergelerin kötü olması olağandır, zira hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi ilkeler istikrarlı bir ekonomiyi destekleyici faktörlerdendir. Bu ilkelerin cılız olarak uygulanması yabancı sermaye girişine engel olma başta olmak üzere ekonominin birçok dinamiğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuz gidişat ise sosyal refah seviyesini aşağı çeker.
Ülkemizde sosyal refahın daha güçlü bir biçimde hüküm sürmesi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile doğru orantılıdır. Türkiye ekonomisini iyileştirmek hükümetin başat rolde olduğu bir eylem, ancak sivil toplum, medya ve akademinin de işbirliği şart. Bilim insanlarının, özellikle de sosyal bilimcilerin içinde yaşadığı toplumun sorunlarını tespit etmesi ve çözümüne yönelik çalışmalar yapması temel vicdani görevlerinin başında gelmektedir. Var olan verileri nitel ve nicel olarak analiz etmek sosyal bilimcilerin işinin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Geri kalan büyük bölümünün ise adil bir söylem ile tespitlerini halkla paylaşması ve yeri geldiğinde iktidara yapıcı eleştiriler getirmesi nispetinde anlam kazandığı söylenebilir.
Organik Aydın
İtalyan düşünür Antonio Gramsci (1891-1937) aydınların eğitimden başlamak üzere birçok alanda toplumsal gelişmenin en önemli aktörleri olduğunu dile getirmiştir. Aydınları geleneksel ve organik olmak üzere iki grupta inceleyen Gramsci’ye göre, organik aydınlar otoritenin isteklerini seslendirmekle görevlidir ve bu nedenden ötürü organik aydınlar, otoritenin araçlarını kullanarak topluma yön vermeye çalışırlar. Besim Dellaloğlu, 5 Mayıs 2022 tarihinde Perspektif’te yayımlanan yazısında organik aydın kavramını şu şekilde tanımlamaktadır:
“Organik aydın bir ideoloji, siyasi parti veya program ile toplumun geniş kesimleri arasındaki ilişkiyi kuran, bir anlamda bu ilişkiselliğin katalizörü olan bir işlevdir. Entelektüel fikir üretir, (organik) aydın ise üretici değildir genellikle. Mevcut fikirleri, daha önce düşünülmüş olanı toplumsallaştırır, kamusallaştırır. Fikirleri topluma taşır. Toplumdan geri besleme alır. Onunla da merkezi yönlendirir.”
İçinde bulunduğu konumu, emeğine ve bilgi birikimine değil de belli bir ideolojik çevrenin veya bir tarikat ya da grubun desteğine borçlu olan “bilim insanları”, Gramsci’nin organik aydın kavramını bazı yönleri itibarıyla andırıyor. Bugünkü toplumun en büyük sorunlarından biri de bu tip “bilim insanları”. Özgün çalışmalar üretmekten ziyade var olan çalışmaları derlemekten başka bir akademik çalışma yapmayan ve meslektaşlarına alternatif bilgiler sunmaktan ziyade malumun ilanından ibaret veriler sunan bilim insanları maalesef Türk akademisinde oldukça geniş bir yer kaplıyor.
Bir ekonomist enflasyon ve işsizlik oranlarına rağmen iyimser bir tablo çizebilir ancak bu iyimser tablonun yanında devasa sayıdaki işsiz ordusunu yok sayan bir ekonomistin haklı konuştuğu söylenemez. İnsan hakları çalışan bir hukukçu yaygın hale gelen ve sıradanlaşan hak ihlallerini, kadın cinayetlerini konuşmazsa bu hukukçunun yetiştirdiği hukuk öğrencilerinin dünya vizyonu sizce nasıl olur?
Demokrasi teorisi üzerine çalışan bir siyaset bilimci, demokrasiyi sadece sandığa indirgeyen “milli irade” söylemi ile anlatıyorsa; hak ve özgürlükler, basın özgürlüğü, erkler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri mevzubahis etmeden sandık demokrasisini ekranlarda model olarak sunuyorsa, bu siyaset bilimcinin bilime ihanet ettiğini söylemek haksızlık olmasa gerek.
Hakikate Işık Tutma
Bilim insanlarının hakikate ışık tutma misyonları toplumu dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Dünya görüşlerinden bağımsız olarak bulgularını nesnel bir biçimde sunma çabalarının ve saptadıkları sorunlara çözüm üretmelerinin bir toplumun genel refahına olumlu etkileri oldukça fazladır. Bir sosyal bilimci olarak uzun süredir tanık olduğum hak ihlallerini, anti-demokratik uygulamaları, işsizlik sorununu, kadına şiddeti, iş arayanların dert yandığı yaygın liyakatsizlik ağını ve medyadaki sansürü kaleme almaya gayret ettim. Ancak bu yazıda birebir gözlemlediğim olumlu gelişmeleri de ifade etmek istiyorum, zira bu da hakikate ışık tutmanın bir parçası.
Bilindiği üzere, 2003 yılı itibarıyla devlet ilköğretim kitaplarını ücretsiz olarak tek bir merkezden dağıtmaya başladı ve 2003’ten 2022’ye kadar 3 milyar 946 milyon ders kitabı ve yardımcı kaynak dağıttı. Ücretsiz kitap dağıtımının iyi bir sosyal refah devleti uygulaması olduğu söylenebilir. Buna ek olarak belediyelerin ilkokula yeni başlayanlara ücretsiz kırtasiye malzemesi dağıtması da benzer bir uygulama olup eğitimde fırsat eşitliği ilkesine de destekçi nitelikte. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinden biri “2030 yılına kadar tüm kız ve erkek çocuklarının, yerinde ve etkili eğitim çıktıları üreten ücretsiz, eşit ve kaliteli ilköğretim ve ortaöğretimi bitirmelerini sağlamak” olarak ifade edilmektedir. Bu hedef tüm toplumun genel iyiliğine hizmet eden önemli bir adım.
Sosyal refah devletinin başarılı uygulamaları şüphesiz toplumun genel iyilik halini güçlendiren önemli bir faktör. Bu tip uygulamaların faydalarını kamuoyu ile paylaşmak hükümet ve medyaya ek olarak bilim insanlarının da sorumlulukları arasında. Bir toplumda sosyal refah seviyesinin yükselmesi oranında sosyal adalet ve iç barış da güç kazanır. Bu anlamda sadece kamu kurumları değil bilim insanları da büyük sorumluluk sahibi. Üniversitelerin sosyal refah konusuna daha fazla zaman ve kaynak ayırması, bu sorumluluklardan yalnızca biri. Toplumun genel iyilik halini güçlendiren sosyal refahı tesis etmek, zaman ve emek dışında ciddi bir uzmanlaşma ve ideolojiden uzak bilim yapma ile mümkün.