Sosyolojik Marifet

Asgari sosyolojik marifete sadece sosyoloji mezunlarının ihtiyacı yoktur. Hekimlerin, hukukçuların, ilahiyatçıların, mühendislerin, iletişimcilerin, sanatçıların da ihtiyacı vardır sosyolojiye. Meseleye aslında olması gerektiği gibi, daha kamusal bir çerçeveden bakarsak, toplumun asgari sosyoloji formasyonu olan uzmanlara ihtiyacı vardır.

Perspektif’te haftalardır yazmaya devam ettiğim bu yazı dizisine üniversitelerden mezun olan sosyoloji diplomalı gençlerin iş bulamamaları meselesiyle başlamıştım. “Sosyolojik Mezuniyet” başlıklı ilk yazıda, sosyoloji bölümlerinin sosyoloji anlayışlarından ve kalite vasatlarından bağımsız olarak, ülkede bir sosyoloji mezunu enflasyonu yaşandığına dikkat çekmiştim. Buna bağlı olarak da zaten dolmayan kontenjanlarla yüzleşerek en azından sosyoloji alanında artık yeni bölüm açılmaması ve İkinci Öğretim uygulamasına son verilmesi gerektiğini ileri sürmüştüm. Bu önerilerin hayata geçmesinin alanda önemli bir daralmaya neden olacağı aşikârdır. Şu ana kadar üniversitelere bir şekilde yerleşmiş sosyoloji profesörleri, doçentleri, doktor öğretim üyeleri, araştırma görevlilerinin durumu ne olacaktır? Bu elbette mantıklı bir sorudur ve cevaplanması gerekir ancak bu konuda hissedilen tüm olası kaygıların önvarsayımı, üniversite sosyoloji öğretiminin sosyoloji bölümleriyle, dolayısıyla sosyoloji diplomasıyla sınırlı olması gerektiğidir.

 

Modernleşmenin Aciliyet Paniği

 

Bence bu varsayım tamamıyla yanlıştır. Uzmanlıklara saygı duymakla birlikte üniversitenin bir meslek diploması fabrikası olmadığına dikkat çekmek isterim. Üniversitenin Türkiye’de Osmanlı modernleşmesinden beri bir devlet meslek yüksekokulu olarak tasavvur edildiği açıktır. Ve elbette bunun tarihsel sebepleri de mevcuttur. Modernleşme eninde sonunda bir aciliyet paniği içerir. Geri kalmışlık, az gelişmişlik, muasır medeniyete yetişme gibi kavramlar hep bunun tezahürleridir. Kazanılması gereken acil savaşlar, yapılması gereken köprüler ve binalar, acil cerrah bekleyen hastalar söz konusudur hep. Yani ülkenin sahada acil uzman kadrolara ihtiyacı vardır. Bu saik bile bence Türkiye’de yüksek öğretimin formasyon değil de, mesleki uzmanlık üzerine yoğunlaşmasını çözümlemeye yeterli olabilir.

 

Ancak üniversite sadece bir mesleki uzmanlık okulu değildir. Aynı zamanda bir genel formasyon yüklemesidir. Antik Yunan’dan beri eğitim ve öğretimin temel perspektiflerinden biri olan kaliteli insan yetiştirme kurumudur. Modern zamanlar için isterseniz bunu kaliteli yurttaş olarak revize edelim. Bunun altını çizmek, mesleki uzmanlığı küçümsemek değildir. Tam tersine. Bugün dünyanın en prestijli üniversite kampüslerinde, örneğin tıp ve hukuk öğretimi fakültelerde değil mekteplerde (school) yapılır. Harward Law School! Yale Medical School! Üstelik bu tür prestijli mektepler genellikle doğrudan lise mezunlarını değil, asgari bir lisans formasyonu olan öğrencileri kabul ederler. Tıpkı Ortaçağ üniversitelerinin tıp, hukuk ve ilahiyat fakültelerinin önce zanaat fakültesinde septum artes liberales (yeni özgür sanat) formasyonunu tamamlamış öğrencileri alması gibi. Ortaçağ’da tıp, hukuk ve ilahiyat fakültelerine trivium, yani gramer, mantık ve retorik; quadrium, yani aritmetik, geometri, müzik ve astronomi yüklemesi tamamlanmamış öğrenciler kabul edilmezdi. Tüm fakültelerde öğretime başlamak için bir asgari donanım talep edilirdi.

 

Günümüzde ise Türkiye’de lise sonda doğrudan uzmanlık alanınızı seçebilirsiniz. Bu doğrudan, daha önce belirttiğim aciliyet felsefesinin tipik sonuçlarından biridir. 17 yaşında yapılan bir seçimin isabet oranının içeceği doğruluk payı bir yana, bu sistemin asgari genel formasyonu pek de ciddiye almadığı aşikârdır. Benim açımdan III. Selim ya da II. Mahmut zamanında bunun böyle olması eşyanın tabiatına aykırı değildir. Esas sorun 2023 yılında ülkenin ilgili eşyanın tabiatını dönüştürmeyi hâlâ becerememiş olmasıdır.

 

Uzun lafın kısası gerçek bir üniversitede bir science ya da study alanı, sadece kendi diplomasına yönelecek öğrenciler için öngörülmez. Bunlar olabildiğince en geniş şekilde kampüsteki bütün öğrencilere, hatta giderek bütün topluma yönelik olarak formasyon verirler. Bir üniversiter birimin sorumluluğu sadece kendi öğrencilere yönelik değil, tüm topluma yöneliktir. İşte mezundan kamuya doğru yönelişin ilk işaret fişeği, en azından üniversite kampüsünde diğer diplomalara odaklanmış öğrencilere de asgari alan formasyonu vermektir.

 

Bugün sosyal medyada kalem oynatan okuryazarların performanslarını görünce ülkede ciddi bir trivium ve quadrium açığı olduğunu fark edebiliyorsunuz. Yani ülkenin genel bir toplam kalite sorunu olduğu ayan beyan ortada. Ancak bu yazıda benim derdim bu değil. Yani ilgili her birimde yapılan yüklemenin asgari kalitesiyle geçici olarak ilgilenmiyorum. Bu yazıda sadece bunların var olup olmamasını saptayama çalışıyor ve alternatifleri göstermeye çabalıyorum.

 

Asgari Formasyon Yüklemesi

 

Demek istediğim aslında basitçe şu: Sosyoloji sadece sosyoloji diploması talep edenlere verilmek zorunda olan bir formasyon değildir. Meselenin aynı zamanda ülke üniversitelerinde diploma veren tüm branşlardaki öğrencilere yönelik bir tarafı da vardır. Elbette bu asgari formasyon paketini, işin içine mantık, felsefe, edebiyat, tarih gibi diğer sosyal bilim alanlarını da dahil ederek tartışmak mümkündür. Hatta böyle tartışılması çok daha iyi olurdu. Ancak bu yazıda benim meramım sosyologlara iş bulmakla sınırlı olduğu için meseleyi o genişletmek istemiyorum!

 

Yani ülkedeki aşırı şişmiş olan sosyoloji mezunu üretimini kontrol ederek, buradan açığa çıkmış uzman personel tüm üniversite sisteminde sözünü ettiğim asgari formasyon yüklemesi için değerlendirilebilir. Asgari sosyolojik marifete sadece sosyoloji mezunlarının ihtiyacı yoktur. Hekimlerin, hukukçuların, ilahiyatçıların, mühendislerin, iletişimcilerin, sanatçıların da ihtiyacı vardır sosyolojiye. Meseleye aslında olması gerektiği gibi, daha kamusal bir çerçeveden bakarsak, toplumun asgari sosyoloji formasyonu olan uzmanlara ihtiyacı vardır. 

 

Örneğin asgari bir sosyoloji, felsefe formasyonu olmayan, yani kafası yeterince işlenmemiş ama atölyelerde elleri beceriyle donatılmış bir güzel sanatlar ya da sanat ve tasarım fakültesi mezunu, günümüz çağdaş sanat koşulların da ne kadar sanatçı olabilir? Sadece ellere odaklanmış bir sanat eğitimi aslında zanaat eğitimi değil midir? O zaman modern fakültelerin lonca sisteminden, usta/çırak ilişkisinden, eti senin kemiği benimden farkı nedir?

 

Asgari bir sosyolojik formasyona sahip olmayan bir avukat, savcı veya hâkim, mesleğini ne kadar yüksek verimle icra edebilir? Türkiye’nin ilk sosyologlarından hocam Cahit Tanyol Anayasa Mahkemesi’nde bir tane bile sosyolog olmamasından yakınırdı hep. Bunun ne kadar önemli olduğunu anlatırdı derslerinde uzun uzun. Benim önerdiğim, onun yaptığı eksiklik saptamasına bir çözüm olarak da görülebilir. Yüksek hâkimlerin asgari bir sosyoloji formasyonuna sahip olması, onların ülkenin hukuki meselelerini daha iyi kavramalarına yardımcı olacaktır. Hukuk sadece hukukta uzman hukukçulara terk edilemeyecek kadar ciddi bir iştir. Aynı şeyi hekimler için de tekrar edebiliriz. Elbette hiçbir alan da bundan muaf değildir. Sosyoloji de sadece sosyologlara bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir!

 

Elbette üniversitede böyle bir zihniyetin mümkün olması, mevcut bütün feodal dükalıkların, iktidar ağlarının gözden geçirilmesine neden olacaktır. Herkesin kendi öğrencisi üzerindeki fazla çaba göstermeden kurduğu iktidarın sarsılmasıyla sonuçlanabilecektir. Sosyoloğu daha yüksek puanlı öğrencinin talepleriyle karşı karşıya bırakabilecektir. Tıp ve hukuk öğrencisi, hocanın 40 yıldır anlatmaktan bıkmadığı doktora tezine derslerde tahammül göstermekte zorlanabilecektir. Ortalama sosyoloğu, sosyolog olmayacak birine sosyoloji anlatma, hatta giderek tüm topluma sosyoloji anlatabilme beceresiyle donatabilecektir uzun vadede. En önemlisi de taksi şoförlerine!

 

Gördüğünüz gibi krizler aklı başında insanları ve toplumları en azından kritiği sürdürebilmek adına kriterlerini yenilemek ihtiyacıyla karşı karşıya bırakırlar. Her krizi bir fırsata çevirebilmek için illa Japon olmak gerekmez!

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.