Sosyolojik Mezuniyet

Türkiye’nin bu kadar sosyoloji bölümüne, sosyoloji mezununa kesinlikle ve kesinlikle ihtiyacı yoktur. Bu basit gerçeğe göz kapatılarak uygulanacak her politika gündelik, palyatif, eyyamcı olmaya mahkûmdur.

Uzun yıllardır sosyoloji hocası olmanın olağan sonuçlarından biri, düzenli olarak sosyoloji mezunlarının özellikle kamuda iş bulma imkânlarını genişletici birtakım kampanyalara destek olma taleplerine muhatap olmaktır. Eski öğrencilerim, okurlarım bazen imza kampanyalarına destek isterler. Sosyal medya hesaplarıma bu konuda düzenli olarak birtakım istekler gelir. En azından ilgili süreçlerde daha çok insana erişimi kolaylaştırmak için yardım istenir. Dürüstçe ifade etmem gerekirse bu tür girişimlere zaten pek sıcak bakmam. Bunu açıklamak için sadece “abone olalım, abone bulalım” sloganıyla aramın hiç iyi olmadığını belirtmem yeter! Bu ülkede yaşıyor olmanın benim haletiruhiyemde bıraktığı en kalıcı izlerden biri mümkün olduğu kadar kolektif işlerden uzak durma isteğidir. “Biz bir aileyiz” ya da “haydi hep beraber” gibi ifadeler, benim bu tür söylemlerin çok sık tekrarlandığı ortamlardan hemen uzaklaşmam için yeterli bir sebeptir.

 

Ama bu, meselenin kişisel boyutu elbette. Konunun bir de kamusal, memleketsel boyutu var. Sosyoloji camiasında mezunlarının kamuda yeterince istihdam edilmedikleri konusunda yaygın bir kanaat var. Ben öğrenciyken sosyoloji mezunlarına yönelik en belirgin kamu istihdamı imkânı Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) açtığı öğretmenlik sınavlarıydı. Aynı şey felsefe ve psikoloji mezunları için de geçerliydi, çünkü MEB müfredatında felsefe-sosyoloji-psikoloji öğretmenliği diye bir tanımlı bir meslek vardır. Kimilerinin söylediğine göre bugün Türkiye’de yaklaşık 500 bin adet sırada bekleyen öğretmen adayı var. Yani Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının kamuda istihdamının en basit güzergâhı olan öğretmenlik kapısı neredeyse kapanmış durumda. Bu genel eğilim içinde sosyoloji mezunlarının da aynı kaderi paylaşıyor olmaları eşyanın tabiatı zaten.

 

Alanın içindekilerin bileceği gibi Türkiye’de resmî sosyoloji eğitimi 1914’te Darülfünun’da Ziya Gökalp’in kurduğu bir kürsüyle başladı. Uzun on yıllar boyunca da zaten sayısı oldukça sınırlı olan sosyoloji mezunları eğitim/öğretim sistemi içinde istihdam edildiler. Bazıları üniversitelerin sosyoloji bölümlerine asistan olarak girdiler ve genellikle profesör olarak emekli oldular. Bazıları ise MEB teşkilatı içinde öğretmen olarak hayatlarına devam ettiler. Bu noktada daha yetenekli, parlak, çalışkan olanlar üniversiteye, görece daha vasat olanlar orta öğretime alındılar demem lazım aslında. Ama yaklaşık 35 yıl bilfiil üniversite kampüslerinde yaşamış biri olarak bu yönde güçlü bir eğilime şahit olduğumu söyleyemem.

 

İşsiz Sosyoloji Mezunları

 

Türkiye’de üniversitelerin çoğalması ve buna paralel olarak sosyoloji bölümlerinin patlaması 90’lardan itibaren vuku buldu. Türkiye’deki mevcut üniversite ve sosyoloji bölümlerinin yarısından fazlası AKP döneminde, yani son 20 yıl içinde kuruldu. Hatta bu yeni kurulan sosyoloji bölümlerinin pek çoğu gece gündüz öğretim yaptılar! Yani gündüzleri verdikleri I. Eğitim’e ek olarak bir de geceleri II. Eğitim verdiler. Bunun sonucu ülke istihdam piyasasında ellerinde birer sosyoloji diplomasıyla ortada kalan binlerce, on binlerce, belki de yüzbinlerce genç oldu. Türkiye’de ne kadar işsiz sosyoloji mezunu olduğunu bilemiyorum. Ancak ülkede toplamda 120’den fazla sosyoloji bölümü olduğu söyleniyor. Bunların bir kısmının bir de II. Eğitim programları var. Talep düşüklüğüne istinaden bu ek programların bir kısmı kapatıldı ama bugün sosyoloji bölümlerinin Türkiye’de yılda 10 binin üzerinde mezun verme potansiyeli olduğunu söylersem fazla abartmış olmam herhalde. Ve bunun on yıllardır yarattığı birikimi de göz ardı etmemek gerek elbette.

 

Uzun lafın kısası, Türkiye’nin özellikle son birkaç on yılda yaşadığı tecrübe, ülkenin bu kadar sosyoloji mezununa ihtiyaç duymadığını açıkça gösteriyor. Dolayısıyla benim bu ülkenin bir okuryazarı olarak sorumluluğum mevcut sosyoloji mezunlarına iş bulmak değil, öncelikle bu yığılmayı saptamak ve ilgili kamuoyuna hatırlatmak. Burada sosyolojinin ne olduğundan, sosyolojinin bir meslek olup olmadığından, verilen sosyoloji öğretiminin kalitesinden bağımsız bir somut realitenin altını çizmek istiyorum sadece. Bu basit gerçeğe göz kapatılarak uygulanacak her politika gündelik, palyatif, eyyamcı olmaya mahkûmdur. Dilerseniz bir kez daha ifade edeyim: Türkiye’nin bu kadar sosyoloji bölümüne, sosyoloji mezununa kesinlikle ve kesinlikle ihtiyacı yoktur.

 

Bu genel tespite uygun olarak Türkiye’de sosyoloji bölümlerindeki II. Eğitim programları acilen kapatılmalıdır. Bu bölümlerin öğrenci kontenjanları düşürülmelidir. Ve en önemlisi de artık yeni sosyoloji bölümleri kurulmasına bir son verilmelidir. Uzayda boşluk yoktur derler. Aslında toplumda da boşluk yoktur. Meramım basitçe şu: Ülkenin üniversite yöneticileri bu yönde kararlar almaz ise, toplum, aileler, gençler zaten bunu yapacaktır. Hatta yapmaya başlamıştır bile. Sözünü ettiğim sosyoloji bölümlerinin epeydir kontenjanlarını dolduramadıkları aşikârdır. Hatta bazı bölümlerde hoca ve personel sayısının öğrenci sayısından fazla olduğu rivayet edilmektedir.

 

Sosyoloji Diploması Neyi Gösterir?

 

Yazının başlığında yer alan “mezuniyet” kelimesini görünce pek çoklarının aklına diploma törenleri gelmiştir eminim. Pandemi ve uzaktan öğretim nedeniyle üniversitelerde mezuniyet törenlerinin yapılıp yapılmadığı konusunda pek bir fikrim yok. Bu törenlerde öğrencilere birer diploma verilir. Ya da daha sonra verilecek diplomanın sembolik bir örneği takdim edilir. Ama mezuniyet törenlerinde gençlerin eline tutuşturulan kâğıt parçaları kadar diplomanın aslı da semboliktir. Bir gösterendir. O halde gösterilen nedir? 2023 yılında bir Türkiye Cumhuriyeti üniversitesinden verilen sosyoloji diploması aslında neyi gösterir? Esas soru budur belki de. Israrla cevabını aramaktan imtina ettiğimiz. 

 

Yazıyı bitirmeden “mezuniyet” kelimesinin aslında “yetki” anlamına geldiğini vurgulamak istiyorum. Dolayısıyla “mezun” da “yetkili” olan manasına geliyor. Diplomanın, en soyut haliyle, gösterdiği şey tam da bu. Belli bir alanda yeterli, etkili, yetkili olmak. Sanırım artık sonuna geldiğiniz yazı başlığını hak etmiştir.

 

Bu yazı, buzdağının en üst kısmını ele alıyordu sadece. Yıllardır bu ülkenin sosyoloji bölümlerinden fiyakalı diplomalar alıp sonra ülke gerçeğiyle baş başa kalan gençlere, öğrencilere, belki de öğrencilerime karşı sorumluluğumu ben de kendi iyi bildiğim yoldan yerine getirmeye çalışacağım. Bir süre daha bu buzdağının dibine doğru çözümlemeler yapmaya devam edeceğim.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.