Sus ve Unut!

Devletin 27 Mayıs’la, 28 Şubat’la anılan fiilleri karşısında susmayıp, seslerini arşa erdirenler, devletin başka zamanlarda gerçekleştirdiği benzer fiiller için verilen “unutun” komutu karşısında içine düştükleri suskunluğu kendilerine nasıl izah ediyor olabilirler?

Tesadüf oldu, biri dolaysız, diğeri dolaylı iki unut komutu ve iki suskunluk art arda geldi. CHP Diyarbakır milletvekili ve eski Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun seneler önce güvenlik kuvvetlerince işlenmiş suçlarla ilgili söyledikleri sebebiyle maruz kaldığı linç kampanyasıyla doğrudan, eski Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın yargılandığı faili meçhul cinayetler davasında masumiyet karinesine atıf yapılarak beraat ettirilmesiyle de dolaylı olarak aynı komutu aldık: Devlet görevlilerinin 90’larda işlediği suçları ‘artık’ unutmamız, daha iyisi hiç gerçekleşmediklerini varsaymamız gerekiyor. İşe yarayacağından emin olunmasaydı zaten verilmez miydi emin değilim ama her iki komut da işe yaramış görünüyor: Tek tük istisnalar hariç, her iki komut karşısında bütün bir toplum, bütün bir kanaat dünyası suskunluğa gömülüp, unutmaya hazır olduğumuzu gösterdik. Komutlar ve suskunluğumuz bir süredir içinde olduğumuz düşünce iklimi hakkında çok şey söylüyor. 

 

İşlendiği mahkeme kararlarıyla sabit bulunan ve içinde AK Partili vekillerin de olduğu TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nca kayda alınmış suçlarla ilgili safahatı Yıldıray Oğur ve Vahap Coşkun tafsilatıyla yazdı. Davanın sanıklarından özel tim mensubu Ayhan Çarkın’ın çok bilinen itiraflarına rağmen Ağar dahil bütün sanıkların beraat ettiği davanın ve kararın gerekçesine dair ayrıntılar da haber sitelerine konu oldu. Tanrıkulu’nun maruz kaldığı linç ve bu linç etrafındaki suskunluğun neye işaret ettiğine Vahap Coşkun ve Yıldıray Oğur’un ardından Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan da dikkat çekti. Ali Bayramoğlu söz konusu komutu ve takip eden suskunluğu “iktidardaki ulusalcı-muhafazakâr zihniyetin simgesel bir gösterisi”, Etyen Mahçupyan da iktidardaki Yeni İttihatçılığın devreye aldığı “iradi demans” olarak tanımladı.

 

Aynı minvalde devam etmek istiyorum. Gerçekten neye işaret ediyor bu komutlar ve bütün bu suskunluk? Devlet görevlilerinin karışmış olduğu suçlarla ilgili bu ‘yeni’ tasarruflar, bu yeni teklifler ne diyor olabilir? Daha çok da şunu merak ediyorum: Tanrıkulu’na reva görülen linç kampanyasına katılanlar müstesna, bir dönem devlet görevlilerinin, bazen bütün bir idarenin mağdurları olmuş, kendilerini İslamcı, muhafazakâr, haktan, adaletten yana gibi ibarelerle anan entelektüellerin ve kanaat erbabının bu simgesel gösterinin, bu iradi demansın aktif ya da pasif katılımcıları olmalarının ardında ne var? Devletin 27 Mayıs’la, 28 Şubat’la anılan fiilleri karşısında susmayıp, seslerini arşa erdirenler, devletin başka zamanlarda gerçekleştirdiği benzer fiiller için verilen “unutun” komutu karşısında içine düştükleri suskunluğu kendilerine nasıl izah ediyor olabilirler? 



Devlet Biz, Biz Devlet Olunca

 

“Susun” komutunun verilebilir olmasının ardında neyin olduğunu kestirmek zor değil. Türkiye’nin Mahçupyan’ın Yeni İttihatçılık, banilerinin de Türkiye Yüzyılı ya da yerli ve milli rejim gibi adlarla andıkları bir özel faza girmiş olmasıyla ilgili görünüyor söz konusu komutun verilebilmesi. Buna mukabil verilen komut karşısındaki genel suskunluğun ve 27 Mayıs ve 28 Şubat ‘zulmünü’ unutmayı (en azından şimdilik) aklından geçirmeyenlerin özel suskunluğunun ardında ne var sorusunun tek bir cevabı olup olmadığından, kafamdaki cevapların doğru olup olmadığından emin değilim. Ancak hissiyatım şu: Sözünü ettiğim genel suskunluk halinin, ama daha belirgin olarak bir zamanların İslamcılarının ve muhafazakârlarının suskunluğunun ardında devlet kime, ne zaman, ne yapabilir sorularına verilen yanıtlar var. 

 

Dediğim gibi, emin değilim ama sözünü ettiğim suskunluğun ardında şu türden akıl yürütmeler, şunlara benzer ‘gerekçelendirmeler’ olsa gerek. 1. “Susmak, unutmak lazım, çünkü devlettir yapar.” Demirel’in “devlet ‘rutin’ dışına çıkabilir”, Gülen’in “füruattır” diyerek rasyonelleştirdiği anlayışın İslamcıları da kuşatacak kadar genişlemiş olma ihtimali bahse konu suskunluğun sebeplerinden biri olabilir: “Fiil yanlış ama fail devlet olduğundan, susmak, unutmak gerekir.” 2. “Susabiliriz, unutabiliriz, çünkü yapılanlar devlet bizim elimizde olmadığı zaman yapıldı.” Yapılanların yapılabilmiş olmasını devletin ‘başkalarının’ elinde olmasına bağlamak olan biteni unutmanın, olan biten karşısındaki suskunluğun ardındaki diğer bir sebep olabilir: “Susabiliriz, unutabiliriz, çünkü devlet bizim elimizde olsaydı bu yapılanlar yapılmazdı.” 3. “Susmak, unutmak lazım, çünkü yapılanlar yapıldı ama hak edenlere.” Susalım, unutalım teklifinin ardındaki diğer bir sebep de ne yapıldığından ziyade, yapılan “kime, ‘bize’ mi yapıldı, ‘onlara’ mı” sorularına verilen cevaplar olabilir: “Susabiliriz, çünkü yapılanlar bize, devletin asli sahiplerine yapılmış olsaydı susmaz, unutmazdık.” 4. “Susalım, unutalım, çünkü devlet artık bizim elimizde.” Kime yapıldığından bağımsız olarak fail ele geçirilmiş devletse yapılan karşısında susulabilir, yapılan unutulabilir diye düşünülmesi diğer bir sebep olabilir: “Bize yapılsaydı da susardık, çünkü devlet artık bizim ya da bizimkilerin elinde.” 5. “Susmak, unutmak lazım, çünkü devlet bizim elimize geçtikten sonra bizim elimizde olmadan önce yapılanlar da temize çıkar.” Susmanın, unutmanın bir sebebi de “ele geçirilmesi devletin önceki fiillerini de meşru kılar” türünden bir fikir olabilir: “Susabiliriz, unutabiliriz, çünkü devlet bizim, şimdisiyle ve öncesiyle.”

 

Dediğim gibi çok emin değilim ama art arda gelen unut komutları karşısındaki genel sessizliğin ama daha tekil olarak 27 Mayıs ve 28 Şubat’ta yapılanları unutmamışların sessizliğinin ardında devlete dair bu hissiyatların, bu hissiyatların birbirine dolandığı bir zihniyetin olması muhtemel. “Hayata adalet yön vermeli” fikrini, “hayata yön veren kuvvettir” oportünizmiyle ikame eden bir zihniyet diğer bir deyişle. Cevabından emin olmadığım başka bir soruyla bitireyim: Bu zihniyet kaim oldukça Mahçupyan’ın sözünü ettiği iradi demans 27 Mayıs ve 28 Şubat’ta yapılanların da unutulmasına yol açacak kadar büyüyüp, genişler mi? “27 Mayıs ve 28 Şubat’ta yapılanlar unutulacak” komutuna çok zaman var mı? Bir merak ettiğim de bu.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.