Söz konusu olan Britanya’nın sola kayışının hikâyesi değil. Daha derinlerde bir şeylerin, tutulmayan sözlerin, kırılan güvenin, kamu hizmetlerinin zayıflamasının, ödenmesi mümkün olmayan kiraların ve faturaların; kolektif bir değişim isteğinin hikâyesi. Bu hikâye siyasete dair derin bir hüsrana ilişkin.

Avrupa içine kapanıyor, çünkü Avrupa halkları küreselleşmeden korkuyor. Bırakın Türkiye’yi, Balkan ülkelerini dahi üye yapamayan Avrupa Birliği, Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi ülkelere üyelik perspektifi verdi. Mevcut sayıda üye ülkeyle federal bir Avrupa mümkün değil, bunu herkes biliyor. Bir de üyelik perspektifi verilen, kimi savaşta, kimi kısmen işgal altında bu ülkeleri işin içine katarsanız, federatif bir yapı hiç mümkün değil.

Ekonominin ve parti sisteminin başarısızlığı, kimlik sorunlarından daha önemlidir. Sadece kimlik sorunları olsaydı, bugün konuştuğumuz bu aşırı sağ partiler hâlâ öylece kenarda duruyor olurdu.

Avrupa Parlamentosu seçimlerine giden süreçte tüm dünyanın ana gündem maddesi, “aşırı sağın yükselişi” ve bunun sandığa ne oranda yansıyacağıydı. Beklenen oldu. Peki Parlamento’nun yeni yapısı, karar alma süreçlerini nasıl etkileyecek? Önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri nasıl şekillenecek?

Avrupa Parlamentosu 6-9 Haziran’da yapılacak seçimlere hazırlanırken masada geniş ve parçalı bir küresel jeopolitik yatıyor. Öte yandan AB, hem üye ülkeler içindeki demokratik gerileme hem insan hakları karnesindeki zayıflar hem de genişleme perspektifinin kırılganlıkları ile oldukça yorgun bir imaja sahip. Avrupa’nın meclis kompozisyonu, tüm bu yorgun hafızayla yeniden inşa edilecek.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.