Almanya’da pek çok kişi Almanya için Alternatif (Alternative für Deutschland) partisinin yasaklanmasını isterken, aşırı sağ ve aşırı sağın yol arkadaşları kendilerini siyasi bir zulmün mağdurları olarak sunuyor. Bunu yaparken de iki farklı rejim türünü birbirine karıştırmaya çalışıyorlar: Anayasal demokrasi ve otoriter “halk demokrasisi”.

Bugün Türkiye yeni bir döneme doğru gidiyor. Gidilen yer ve verilen mücadele, eskiden olduğu gibi adı konulmuş bürokrasi-halk karşıtlığı değil, anayasal kurumların anayasal kurumlar olmaktan çıkartılarak “millî irade” patenti altında iktidarın yasal bir enstrümanı haline getirilmesi ve buna karşı verilen mücadeledir.

Asırlar boyu kan, ter, gözyaşına mal olmuş insanlık birikimlerine tutunmayı sürdürürseniz, cüssenizi de fersah fersah aşan gerçek bir güce, kendi gerçek sermayenize yaslanmış olursunuz. Bu ahlaki meşruiyet de kim bilir, belki çevrede, komşularda ilham yaratır, örnek oluşturur, metazori siyasi, kültürel değişimler getirir ve geniş, vizyonel bir ortak habitat kurmak mümkün olur.

Günümüz Avrupa’sında sosyal demokrat siyasal partilerin ideolojik temelleri ve toplumsal konulardaki tutumlarına bakıldığında, sosyal demokrasinin erken dönemlerindeki Marksist temelin kuvvetli bir etkisinden söz etmek isabetli görünmüyor.

Batı’nın Müslüman devletler hakkında geliştirdiği imaj; medya, taraflı akademik ve siyasi propaganda sayesinde toplumun çoğunluğunda da büyük ölçüde mevcuttur. Müslüman devletler (ve genel olarak İslam kültürü) “manevi, entelektüel ve kültürel olarak” otoriter bir din devletinden, yozlaşmış bir demokrasiden ya da askeri bir cuntadan başka bir şey olamaz.

Seçmenin oy değiştirmeyi değil de, asıl var olan enkazın devamını risk olarak görmeye başlamasıyla, yeni bir başlangıca hep beraber merhaba diyebilmek mümkün. Sürüden kopanların buluşması gerekiyor; ama yeniden sürüleşmeden tabii ki. Erdoğan, “Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz” diyordu; ama mecaz da olsa her bebeğin göbek bağı doğumu yapanlar tarafından kesilir. Doğrusu da budur. Kendi göbeğine dokunmak […]

Demokrasi, yurttaş karşısında devletin gücünü sınırlama mücadelesidir, devletin gücünü pekiştirerek otoriterleşme değil. Haklar, özgürlükler, ötekinin hakkını, özgürlüğünü savunmakla ete kemiğe bürünür. Demokrasi kültürü, sizin gibi olmayanlara, sizin gibi düşünmeyenlere nasıl davrandığınızla ölçülür. Ahlakın koşulu empati yeteneğini yitirmemekten geçer. Umberto Eco’ya “Sen kimsin?” diye sormuşlar, “Neysem, oyum” demiş. Temel de “Laz olmasan, ne olurdun?” sorusunu “Çok […]

Anketlere göre genç Avrupalıların demokrasiyi tutarlı bir şekilde destekleme olasılığı ebeveynlerine göre çok daha düşük. Dolayısıyla asıl mesele, Avrupa’nın çok geç olmadan gençleri arasında demokrasiye olan desteği artırmak için ne yapılabileceği.

Bugün artık, 1997’de Fareed Zakaria’nın ortaya attığı “liberal olmayan demokrasi” kavramını kullanırken “demokratik” dünyanın Macaristan, Polonya gibi yeni oyuncularından, Tunus, Venezuela, Bolivya gibi çeper ülkelerinden değil, tam merkezinden de söz etmeye başladık. Fareed Zakaria’nın 1997’de “liberal olmayan demokrasi” kavramını ortaya atmasının üzerinden uzunca bir süre geçti. O günler, Doğu bloku ülkelerinin siyasi pist değiştirdiği, Fukumaya’nın […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.