Artık 90’lı ve 2000’li yılları değil yeni bir dönemi yaşadığımızın bilinciyle içi boş, karşılığı olmayan, slogandan öte geçmeyen, cüssesinin çok üzerinde politik bir söylemden ziyade ayakları yere basan, öykünmeci olmayan ve insan hakları terazisinin sahibi gibi davranan, kendi zeminini ana mücadele zemini olarak görüp bu zemini çeşitli kariyer hedefleri uğruna araçsallaştırmayan, her başlıkta kurumsallaşmış bir bakış ve duruşla ilerlemek gerekiyor.

Birlikte kazan-kazan siyasetinin ülke kültürü ve şartları açısından imkânsız olduğunu ima eden tüm “realiteler” sahaya dökülmeye devam ediyor. “O ayrı, bu ayrı” anlayışındaki egoizm, cürümleri birikmiş belli sınıfların imkânlarını yitirme itirafının gölgesinde kendini açık ediyor.

Gelin, emanete kim hıyanet ediyorsa ortaya çıkaralım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim çalıyorsa hukuk balyozunu eline indirelim. Garip gurebanın alın teriyle, hakkı hukukuyla kim oynuyorsa tepesine hep birlikte inelim, var mısınız?

Memleketin en üst mahkemesinin kararlarının dahi tanınmadığı ve yargının yürütmeyle fiilen bütünleştiği bir düzende, vatandaşların hak ve hürriyetleri korunamaz. Lakin mesele sadece hak da değil, ekmek de var işin içinde. Hukukun üstün olmadığı bir yerde, ekonomi de ne istikrar kazanır ne de büyür, ekmek de dara düşer. 2006’da William H. Neukom’un öncülüğünde Amerikan Barolar Birliği’nin […]

Narin Güran cinayeti bize gösteriyor ki utanma duygusu, insana cinayet işletebilir. Fakat bu duygu, sahibini hiçbir zaman terk etmez, etmeyecektir. Geçici rahatlık bir zaman sonra daha ağır bir yük haline gelecek, katili ya itirafa ya yeni cinayetlere sevk edecek veya intihara götürecektir.

Asırlar boyu kan, ter, gözyaşına mal olmuş insanlık birikimlerine tutunmayı sürdürürseniz, cüssenizi de fersah fersah aşan gerçek bir güce, kendi gerçek sermayenize yaslanmış olursunuz. Bu ahlaki meşruiyet de kim bilir, belki çevrede, komşularda ilham yaratır, örnek oluşturur, metazori siyasi, kültürel değişimler getirir ve geniş, vizyonel bir ortak habitat kurmak mümkün olur.

“Terör propagandası yapmak” ve “halkı yanıltıcı bilgi yaymak”, devlete muazzam bir hareket alanı açan, son derece esnek ve kullanışlı kavramlar. Burada bilginin doğruluğu ya da yanlışlığı önem arz etmiyor, devlete yarayıp yaramadığına bakılıyor. Eğer devletin, iktidarın canını sıkan bir haber ya da bilgiyse hemen üzerine “yanıltıcı bilgi” etiketi yapıştırılıyor ve sahibine adliyenin yolları gözüküyor. Türkiye […]

Hukukun tecelli etmesi için, bireylerdeki vicdanın diri olması, doğru tartması, bunun için de düşüncenin aktif olması gerekir. Taklit ve kör-inanç, mezhep taassubu yaratır; bu da adalet terazisini bozar.

Bugüne kadar hukuk mücadelesindeki sorunların aşılamamasında baroyu yönetenlerin, baroyu bir meslek kuruluşu yerine kendi ideolojilerinin “kalesi” zannetmelerinin payı oldukça fazladır. Bunun bedelini başta avukatlar olmak üzere hukuka ihtiyacı olan herkes ödemektedir.

Şiddet, bireyler ve toplum üzerinde derin etkiler yaratan karmaşık bir sorundur ve bu sorunun ele alınmasında ruh sağlığı uzmanlarının rolü hayati önemdedir. Ancak Türkiye’de bu alanda çalışan uzman eksikliği ve gerekli teşviklerin olmaması, şiddetle mücadele çabalarını sınırlamaktadır.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.