1979 İran Devrimi, İslam ile özdeşleşen bir ideoloji çerçevesinde kurtuluş arayışını benimsemiştir. Ancak bu ideolojinin günümüze kadar özgürlük, eşitlik ve adaleti tam anlamıyla gerçekleştiremediği, yönetimin kendisi tarafından bile kabul edilmektedir. Bu durum, toplumu çeşitli çıkmazlara ve krizlere sürüklemiş, toplumsal dönüşüm için gerekli olan ütopik umudun yavaş yavaş kaybolmasına neden olmuştur.

Lübnan’da Hizbullah’ın zayıflaması ve en önemlisi de Esed gibi bir müttefiki kaybetmesi, İran’ın bölgesel politikalarını etkileyecektir. Irak’ta da hem halkın hem de yönetici elitlerin İran’ın politikalarından hoşlanmadıkları aşikâr. Önümüzdeki günlerde İran’ın Irak’ta da nüfuzunun azalacağını göreceğiz.

Suriye Devrimi 2.0 söylemi, doğru bir söylem değil. Suriye’deki muhalefet geçtiğimiz senelerde yaptığı hatalardan ders çıkardığı bir süreci devam ettiriyor. Askeri, siyasi ve diplomatik olarak gelişim gösteriyor. Bu açıdan Esed’in askeri olarak da siyasi olarak da zor günler yaşayacağını belirtmek gerekiyor. Esed, müttefikleri için giderek maliyeti yüksek bir varlığa dönüşüyor. Bu açıdan Rusya ve İran için sorgulanan bir konuma geldiğini söylemek gerekiyor.

Saldırıların sadece Nasrallah’ın değil tüm Hizbullah’ın yok edilmesini amaçlayan geniş kapsamlı hedefi, Ortadoğu’daki dengelerin yeniden dizayn edilmesi ile sonuçlanacak. Rusya ve Çin’in bilinçli sessizliğinin yanında İran’ın kendi vekil güçlerini yalnız bırakması, ittifak değil bağımlılık ilişkisinin kötü sonuçlarından biri.

Türkiye’deki İran çalışmalarının aşk-nefret sarmalından kurtulması ve rasyonel/makul bir çerçeveye oturtulması, sadece akademik objektiflik ve daha nitelikli eserlerin ortaya konması beklentisinin ötesinde, siyaset yapıcılar ve kamuoyu açısından mevcut durumun daha gerçekçi şekilde anlaşılıp algılanabilmesi ve buna göre politikaların revize edilebilmesi açısından da önemli. Bu serinin ilk üç yazısında; Türkiye’deki akademik İran çalışmalarının öteden beri sorunlu […]

İran-Türkiye arasında ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda çok yönlü işbirlikleri devam edecektir. Ancak İran’ın Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde istediği desteği verebileceğinden emin değilim. Bu konuda bir politika değişikliği beklemiyorum. Türkiye’nin Suriye ile normalleşme çabaları da İran’ın hoşuna gidecek bir durum değil. Türkiye ile normalleşme, İran’ın nüfuzunun azalması anlamına gelir. Suriye’nin tekrar Arap Birliği’ne katılmış olmasını da hesaba katarsak İran’ın memnun olacağı bir gelişme olmayacaktır bu normalleşme.

Her ne kadar Türkçe konuşmaktan çekinmeyen bir Azerbaycan Türkü olarak, Meclis’teki İran-Türkiye Dostluk Grubu üyesi olsa ve kendisinden ülke içinde ve Türkiye, Azerbaycan gibi komşu Türk cumhuriyetlerinde büyük beklentiler olsa da, Pezeşkiyân döneminde Türk kimliğinin ilişkilere ilave bir yansıması olacağı beklentisi gerçekçi değil. 5 Temmuz’daki ikinci tur seçimlerin ardından cumhurbaşkanı seçilen Mesud Pezeşkiyân’ın göreve gelmesinin […]

İran siyasetinde Muhafazakâr-Reformcu-Muhafazakâr-Reformcu formundaki çizgi bozulmadı ve Reformculara yakın bir isim olan Mesud Pezişkiyân, Ilımlı Muhafazakârların da desteğiyle cumhurbaşkanlığına seçildi. Bu açıdan İran iç siyasetini, 2013-2021 yıllarında Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanlığı devrine benzer bir Ilımlı Muhafazakâr-Reformcu işbirliğinin beklediği söylenebilir.

Türkiye’de daha fazla sayıda öğrenci, akademisyen ve araştırmacının İran’ın farklı boyutlarını incelemesi ve bu alanlarda yayınlar yapması oldukça sevindirici. Ancak artık bu ilgi ve çalışmalar bir ileri seviyeye taşınmalı; Rusya, ABD, İngiltere, Almanya gibi güçlü bilimsel geleneği ve saha araştırması tecrübesi olan ülkelerde yapıldığı gibi, interdisipliner çalışmalara ve doğrudan ilgili ülke dilinde bilimsel yayın yapabilme […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.