Özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim öğretilerle veya ötekiyle bir sorununun olmaması gerekmektedir.
Özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim öğretilerle veya ötekiyle bir sorununun olmaması gerekmektedir.
Gelenek, alışkanlık, içgüdülerle geliştirilmiş yaşam tarzları, dinsel ve ahlaki düşünme tarzına uzaktır. Köstebekler gibi toprakta/yerde yuva (yerleşke/köy, kasaba, şehir) yaparak/kurarak güvenlik ve konfor arayışına yönelirler. Dağa tırmanma ve kartallar gibi yüksekten uçmayı (anlam arayışı), pek tahayyül edemezler; düşünmezler.
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ile bugünkü İslam teolojisi anlayışında evrensel ahlak ve vicdanın yeri konusunda bir söyleşi yaptım. Çağrıcı Hoca Ehli Sünnet çizgisinden ayrılmayan, çok yönlü itibarı olan ve mahallelinin güvendiği bir ilahiyatçı. Aynı zamanda gelenekten kopmayarak mevcut krizin teolojik temelli kritiğini yaptığı yazılarıyla da tanınıyor.
İslam’ın topluma dair koyduğu ahlaki ölçüler, yönetim ahlakına dair kırmızı çizgileri ve ilkeleri var. Bu da İslam’a inanan insanların aynı zamanda siyasal ve toplumsal bir vizyona da sahip olduklarını gösteriyor.
Gerek dünyada gerekse Türkiye’de İslam, İslamcılık ve Siyasal İslam kavramlarının ucu açık biçimde kullanımına devam edilmesi, sosyal kesimler arasında iletişimsizliği derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmayacak.
İnsan-dünya/hayatın anlamı hususunda insanlığın kültür-düşünce hazinesinde başlıca üç metafizik-ahlaki çanak mevcuttur. 1- Tek/Biricik Dünyalı insan/hayat. 2- Çift/İki Dünyalı insan/hayat. 3- Dünyasız insan/hayat (Kutsallık-Tanrısallık). Bunlardan birincisi, Tanrısız; İkincisi, Tek-Tanrılı; üçüncüsü ise Tüm-Tanrılı (Panteist) bir insan-dünya-evren görüşüdür. Birincisi, ruhsuz bir bedene; ikincisi, ayrı ayrı ruh ve bedene; üçüncüsü ise Tanrısal tek bir ruha inanır.
Hüseyin Atay hocamdan düşünme cesaretini öğrendiğim için, kendini eleştirme cüreti gösterdim. Makamı cennet olsun. Menzil şeyhinin (Gavs) cenaze törenine gösterilen siyasi ilgi ve halk ilgisi ile hocanın cenaze törenine gösterilen ilgisizlik, Türkiye’nin dinsel algısındaki aklın/ilmin ve duygunun yerini göstermesi bakımından ibretamizdir. Rahmetli hocamın karakteri, Kur’an’ın izzeti ile Karadeniz’in ısrarı/iradesi ve inadının sentezi idi. Mezhepte değil, […]
Millî birlik ve beraberlik denilirken bile bunun çokluk içinde birlik temelinde sağlanabilecek bir şey olduğu kabullenilmek yerine, karşıtlıklar derinleştirilerek iktidar tahkim edilmek istenir. Orada bile süreç öteki olarak tanımlananla konuşup anlaşmak ve onu tanımak olarak işlemek yerine, onu, bilerek içinde bulunduğu paranteze sıkıştırıp varlığından faydalı bir siyasal sonuç çıkarmak şeklinde işler. “Çünkü ne hükümle hükmederseniz, […]
Bireyler, toplumsal ve tarihsel aidiyetler ile kendilikler inşa ederken ve güven duygusu oluştururken, bireysel yaratıcılıkları ve özgünlükleri ile de kendi kültürlerini zenginleştirirler. Bu dengenin kaybolması, sürekli gündemde tutulan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen güvenlikçi paradigmaların bireysel yetkinleşmeler üzerindeki baskılamalarına süreklilik sağlar. Adonis’e göre bireylerde görülen suskunluk, kabuğuna çekilme, unutma, sorunları açıkça konuşamama, bu kültürün yansımalarıdır. Şiirlerinde […]
“Şirket” olarak vazedilen siyaset, Cahiliyye dönemindeki gibi dinsel “şirk”e dönüştürülmüş gibi. Partililer ve geniş halka olarak milliyetçiliğin de dahil olduğu “Cumhur İttifakı”, haklı-doğru “Biz/Dost”u oluştururken; muhalefet, bâtıl ve yanlışı, yani “Ötekiler/Düşman”ı oluşturuyor. Böylece siyaset; adalet, özgürlük ve güvenlik arayışı olarak bir “rekabet” süreci olmaktan çıkarak; âdetâ -Sahabe arasında olduğu gibi- iç “savaş” havasına dönüşüyor. […]