Çok Uzak Çok Yakın’da kendi okuma deneyimim bağlamında değinmeye çalıştığım yazarlar ve metinler, her şeyden önce Fatih Uslu’nun yıllardır emek verdiği Ermeni edebiyatını Türkçe okuyup yazan biz okurlarına anlatma, gösterme ve bu dünyaya bizi davet etme derdini taşıyor. Çok Uzak Çok Yakın, alt başlığındaki gibi “Osmanlı’dan Türkiye’ye Modern Ermenice Edebiyat”ı tanımak için kılavuz niteliğinde bir […]

Almancanın 20’nci yüzyıldaki büyük yazarı Stefan Zweig, avuçlarından kayıp giden bütünleşmiş Avrupa idealine ağıt makamındaki anılarını topladığı, edebi açıdan da son derece leziz bir metin olan Dünün Dünyası’nda, savaş karşıtı tavır takınan ve savaş çığırtkanlığı yapan iki aydın portresine yer verir: Romain Rolland ve Ernst Lissauer. Savaşlar ve sert çatışmacı dönemler, toplumların ruhi çöküşüdür adeta. […]

Yeni bir bakış açısı, yeni bir yaşam kültürü gerekli. Oysa, birbiri ardı sıra vahşet, istismar, tecavüz, kadın ve çocuk cinayeti ve para için bebekleri ölüme gönderen çete haberleriyle doluyor telefon ekranlarımız… Vicdanını yitirmiş bir çağın gerçekleri karşısında insanlığımızı koruma uğraşı veriyoruz. Bebekten katil yaratan karanlığın bileşenlerini sorgulamadıkça ve sadece sonuca odaklandıkça yaşam merkezli insan anlayışından […]

Zaman zaman bana da yöneltilen bir soruya, tamamen subjektif bir yanıt hazırladım ve farklı kültürleri yansıtan 100 romanlık bir seçki yaptım. Bu liste kendi okuduklarım arasında gerçekten etkilendiğim eserleri kapsıyor, elbette tamamen kişisel bir liste ve her yönüyle eleştiriye açık. Roman okumak, genel okuyucu kitlesinde iki karşıt uç arasında sıkışmış durumda. Bir kısım okur açısından, […]

Dostoyevski’nin doğumu da ölümü sembollerle yüklüdür. Bir yoksullar evinde doğar. Gözünü dünyaya açtığı yerde açlık kol gezmekte, hastalık hep en yakın mesafede durmaktadır. Hayattan olabildiğince uzak, ölüme son derece yakındır. Son nefesini ise bir işçi mahallesindeki binanın dördüncü katında verir. Hastalık, yoksulluk ve sefalet zinciri etrafını sarar ve 56 yıllık ömründe bu çemberin dışına çıkamaz.

Soylu bir kavga, muhteşem bir hikâye, ibretlik bir final vardır Nikos Kazancakis’in Günaha Son Çağrı’sında. Ölene kadar ruhunu gaflete teslim etmeyen devrimci bir peygamber ruhu… Ve şeytanın son saniyeye kadar insanın yakasını bırakmaması.

Kemal Gözler’in sunuş ve çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı Kurbağa Manastırı, bir kurmaca, alegorik bir eser. Ülkemizin önde gelen anayasa hukuku hocalarından biri olan Gözler, içinde bulunulan vaziyeti pür bir hukuki metinle tasvir etmek yerine edebiyatla anlatmayı seçmiş. 14’üncü yüzyılda bir dünya kurmuş ve Türkiye’de üniversitenin başına gelenleri bir manastır ve bir rahip üzerinden Latince aktarmış.

Günah keçisi haline getirilenleri linç etmeye hazır bir kitle, kışkırtma çıkarmakta mahir gruplar ve kötülüğü harekete geçirmeyi gaye edinmiş siyasiler ortalıkta kol geziyor. Küçük bir kıvılcım şehirleri bir yangın topuna çevirebilir ve o top geçip gittiği her yeri küle çevirebilir. Ve ne yazık ki Türkiye’nin tarihi bu türden meşum hadiselere yabancı değil, bu ülkede insanlar birçok linçe ya da linç girişimine tanık oldu.

Devletlerin, hem modern öncesi dönemde hem de modern dönemde yönetimi altında bulunanların isimlerine müdahale ettikleri görülür. Meltem Türköz, “Bu soyadı alınmamış ise…” başlıklı çalışmasında, Türkiye’deki 1934 tarihli Soyadı Kanunu’nu bu çerçevede ele alır.

George Orwell’in 1984’ü klasik bir romandan çok daha fazlasıdır; zamanlar ötesi uyarıcı bir hikâyedir. Gözetleme, manipülasyon, siyasi kontrol ve bireycilik temaları bugün de kitabın yazıldığı zamanki kadar günceldir. Hükümet gözetiminin, bilgi kontrolünün ve sosyal uygunluğun arttığı bir çağda, özgürlüklerimizi korumamız ve uyanıklığımızı artırmamız gerektiğini hatırlatmaktadır.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.