Özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim öğretilerle veya ötekiyle bir sorununun olmaması gerekmektedir.
Özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim öğretilerle veya ötekiyle bir sorununun olmaması gerekmektedir.
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ile bugünkü İslam teolojisi anlayışında evrensel ahlak ve vicdanın yeri konusunda bir söyleşi yaptım. Çağrıcı Hoca Ehli Sünnet çizgisinden ayrılmayan, çok yönlü itibarı olan ve mahallelinin güvendiği bir ilahiyatçı. Aynı zamanda gelenekten kopmayarak mevcut krizin teolojik temelli kritiğini yaptığı yazılarıyla da tanınıyor.
Narin’in öldürülmesi ve akabindeki gelişmeler, ülkemizin vicdansızlık durumunu sembolize ederken; kökeni bu topraklara bağlı olan Ayşenur Ezgi Eygi’nin Gazze Direnişi için ölümü göze alıp öldürülmesi, “insanlık” adına umutvar olmamızı gerektiriyor. İnsandan da Tanrı’dan da umut kesilmez.
Günümüzde hem dünyada hem de ülkemizde “söz” değerden düştüğü gibi; dinleme de kendiliğinden değerden düşmüş durumda. Paralel olarak nazar, re’y ve basiret de büyük ölçüde kayboldu. Egemen olan dırdır, gevezelik, malayani, konuşma şehveti, dinlememe ve körlük. Bunların toplamı, vicdanın çürümesi, kararması ve dumura uğraması anlamına gelir.
Dinsizler, arzuların ve içgüdülerin içine karışmış olduğu bir “akıl” kavramı/tapınımı ile kendilerini kandırırken; dindarlar da yorum yolu ile oluşturdukları bir “Tanrı” veya “hakikat” imgesi ile kendilerini kandırabilmektedirler. Dinsizler ve dindarlar için de ortak çıkış yolu, sürekli tetikte olmak, teyakkuzda olmak, kül yutmamak, uykusuz olmak, eşikte durmaktır.