Tanpınar ile Auerbach Birlikte Türk Kahvesi İçmiş midir?*

Erich Auerbach, 1936-1947 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde görev yapmış, Ahmet Hamdi Tanpınar Tanpınar ise 1939’da aynı fakültede kurulan Yeni Türk Edebiyatı kürsüsüne profesör olarak atanmıştı. Peki, 1939-1943 arasında yolları kesişen Tanpınar ve Auerbach arasında herhangi bir iletişim olmuş muydu? Birbirlerinden ne kadar haberdardılar? 

Geçen gün Birikim Dergisi’nin internet sitesinde Barış Özkul’un 18 Ocak 2022 Salı günü yazdığı “Bir Edebiyat Tarihçisi olarak Ahmet Hamdi Tanpınar (I)-Karşılaştırma ısrarı” başlıklı yazısı okudum. Yazıda (I) ibaresi olduğuna göre devamı da gelecek gibi gözüküyor. Konuyla ilgilenenlere okumalarını tavsiye ederim. En azından ben yazıyı çok beğendim. Yazı bende bazı çağrışımlara neden oldu ve bazı anıları yeniden canlandırdı.

 

Barış Özkul yazısının sondan bir önceki paragrafında şöyle bir cümle kurmuş: “İzlenimlerin yoğunluğu ve dağınıklığı itibarıyla 19. Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi yedi yıl sonra yine İstanbul’da yazılacak Auerbach’ın Mimesis’i ile benzerlikler taşır.” İşte bu cümle beni Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi başlıklı kitabımı yazma sürecinde ve sonrasında kafamda dönüp duran bir soruya tekrar götürdü.

 

Bu kitabı yazarken elbette Tanpınar’ın bütün eserlerini, hakkındaki literatürü çalışırken, biyografisini de detaylı bir biçimde incelemiştim. Kitap yayımlandıktan sonra da Tanpınar’a olan ilgim devam etti elbette. İşte bu süreçte Kader Konuk’un Doğu Batı Mimesis’ini ve Martin Vialon’un derlediği Yabanın Tuzlu Ekmeği başlıklı Auerbach derlemesini okumuştum. Elbette bu okumalar beni mecburen Mimesis’e yöneltti. O dönemde Mimesis henüz Türkçeye çevrilmemişti. İşte bu esnada iki şey çok dikkatimi çekmişti. Birincisi Ahmet Hamdi Tanpınar ile Erich Auerbach belli bir dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde çalışmışlardı. İkincisi ise, Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ile Auerbach’ın Mimesis’inde belli bir bakış tarzı yakınlığı söz konusuydu. Dolayısıyla Barış Özkul’un yorumuna aynı kelimelerle olmasa da katılıyorum.

 

Auerbach, 1936-1947 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde görev yaptı. Onun görev yaptığı Roman Dilleri ve Edebiyatları Bölümü 1933-1936 arasında yine aynı fakültede görev yapan Leo Spitzer tarafından kuruldu. Spitzer daha sonra ABD’ye gitti ve 1960 yılında vefat edene kadar Johns Hopkins Üniversitesi’nde çalıştı. Auerbach başyapıtı Mimesis’i 1942-1945 arasında İstanbul’da yazdı. Bu kitabın Almanca orijinalinin ilk baskısı 1946’da, İngilizce çevirisi 1953’te, Türkçe çevirisi ise 2018’de yayımlandı. Auerbach İstanbul’dan sonra Amerika’ya gitti. Orada farklı üniversitelerde çalıştı. 1957 yılında öldüğünde Yale Üniversitesi öğretim üyesiydi.

 

1939-1943 Arası Kesişen Yollar

 

Tanpınar ise 1939’da o zamanın Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel imzalı bir mektupla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde (İÜEF) kurulan Yeni Türk Edebiyatı kürsüsüne profesör olarak atandı. 1943-1946 arasında CHP Maraş milletvekili olarak TBMM’de bulundu. 1949’da tekrar İÜEF’deki görevine döndü. Bu kısa malumata istinaden Tanpınar ve Auerbach’ın en azından 1939-1943 arasında aynı fakültede görev yaptıkları aşikârdır.

 

Sadece bu durum bile benim ilgimi yeterince çekmişti. Ama iş bununla kalmıyordu. Ben Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabını okuduğumda oldukça sarsılmıştım. Çünkü ilgili literatürde, adı üstünde bir edebiyat tarihi ders kitabı olarak Tanpınar külliyatında en azından şiirleri, romanları, hikâyeleri kadar değer bulmamış olan bu kitap benim için sadece bir edebiyat tarihi ders kitabından çok daha fazla şey ifade ediyordu. Ben kitabı okurken yer yer Benedict Anderson, Richard Hoggart, Raymond Williams tadı da alıyordum. Kısa bir yazıda fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ama örneğin Anderson’un “matbuat kapitalizmi” dediği şeye çok yakın şekilde anlatıyordu Şinasi’yi Tanpınar.

 

Daha sonra Auerbach’ı keşfettiğimde ve onun Mimesis’ini okuduğumda buna benzer ilişki oluştu kafamda. İki kitabın malzemesi elbette aynı değildi. Auerbach Mimesis’te Batı edebiyatının karşılaştırmalı bir envanterini çıkarıyordu. Tanpınar ise kitabında Osmanlı modernleşmesinin edebiyat, matbuat merkezli bir analizini yapıyordu. Üstelik Tanpınar kitabın ikinci baskısına yazdığı önsözde “Kitabın tam bibliyografisi ikinci cildin sonunda verilecektir” diyerek devamının sözünü de veriyordu. Ancak o kitap yayımlanmadı. Ya hiç yazılmadı ya da Tanpınar arşivinin bir köşesinde edebiyat tarihçilerinin emeğini bekliyor.

 

Bu iki yazar ve iki kitap arasındaki olası yakınlık benim hep ilgimi çekti. Beni önce çok şaşırtan, sonra da heyecanlandıran şey aslında çok basit bazı soruları içeriyordu: Tanpınar ile Auerbach arasında herhangi bir iletişim olmuş muydu? Birbirlerinden ne kadar haberdardılar? Yazının tuhaf başlığında olduğu gibi birlikte bir Türk kahvesi içmişler miydi? Aslında Türkiye üniversitelerinin akademik yapılanmasının bölümler arası ilişkileri, disiplinlerarası alanları pek desteklemediğini bildiğim için, aynı fakültede ama farklı bölümlerde çalışan iki öğretim üyesinin yıllarca aynı kurumda çakılıp, hiç tanışmamış olmalarının gayet muhtemel olduğunu da tahmin edebiliyordum.

 

Ancak yine de merakım yüzünden yukarıdaki soruları kendime sürekli sormadan edemiyordum. İşte bu nedenle İÜEF kökenli tanıdıklarıma, meslektaşlarıma bu konuda bazen bıktırıcı sorular sordum. Tanpınar’ın öğrencisi olmuş bazı isimlere ulaşmaya çalıştım. Bazılarına konuyu sorma fırsatı elde ettim. Ancak bu konuda maalesef dişe dokunur bir malumat elde edemedim. Kimse bana Tanpınar ile Auerbach’ın tanışık olduklarına, aralarında bir muhabbet olduğuna dair bir şey söylemedi.

 

Daha sonra da Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi adlı kitabıma yoğunlaştım ve bu konu benim gündemimden göreli olarak uzaklaştı. Ancak yine bu mesele sözünü ettiğim kitabın “Kültürel Çalışmalar” bölümünde şu paragrafların yer almasına neden oldu:

 

“Edward Said’in de belirttiği gibi Erich Auerbach’ın İstanbul’da yazdığı Mimesis başlıklı başyapıtı, kendisi aslında bir filolog olmasına rağmen, kolaylıkla Kültürel Çalışmalar kapsamında ele alınabilecek bir kitaptı. Zaten ilgili literatürde Emily Apter, Global Translatio: The ‘Invention’ of Comporative Literature, İstanbul, 1933[1] başlıklı makalesinde Erich Auerbach’ı Karşılaştırmalı Edebiyat’ın kurucusu olarak selamlamıştı. Emily Apter’a göre Auerbach, Karşılaştırmalı Edebiyat’ı İstanbul’da icat etmişti… Bilindiği gibi Erich Auerbach 1936 ila 1947 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde çalıştı ve başyapıtı Mimesis’i de bu dönemde yazdı. Bugün İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde neden bir Kültürel Çalışmalar ya da Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü/Programı yok? Dünyada ilk Kültürel Çalışmalar Programı 1964’te İngiltere’de kuruldu. Ama aslında böylesi bir program çok daha önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde kurulabilirdi. Bu fakültenin öğretim elemanlarını bu konuda bir zemin etüdü yapmaya davet ediyorum. Disiplinleri, gelenekleri artık kurum kültürleriyle, tarihleriyle birlikte ele alabilmek gerekiyor.”

 

Gelecek haftaki Perspektif yazımda becerebilirsem tam da isimler, disiplinler, kurumlar arasındaki olası ilişkileri bu iki yazar ve iki kitap üzerinden değerlendirmeye çalışacağım.

 

*Bu yazı ve bu konuyla ilgili Perspektif’te yayımlanması muhtemel diğer yazılarıma verdikleri destek nedeniyle Yalçın Armağan ve Savaş Kılıç’a teşekkür ederim.

[1] Emily Apter “Global Translatio: The “Invention” of Comporative Literature, İstanbul, 1933”, Critical Inquiry, 29, Winter 2003.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.