Tanpınar Tapu ve Kadastro Müdürlüğü – I

Tanpınar’ın satırlarının ihtilalci, darbeci değil benim deyimimle hegemonyacı bir sosyalizme yakın olduğu şeklinde yorumlanabileceğini düşünüyorum. Yani Tanpınar bir Bolşevik değil elbette ama ilgili literatürde “Batı Marksizmi” veya “Yeni Sol” denen çerçevelerle daha uyumlu gibi. Bir bakıma 19’uncu yüzyıl tarzında ihtilalci tarzda bir devrimci değil ama daha çok 20’nci yüzyıl tarzında hegemonyacı tarzda bir devrimci.

“Sağcı, milliyetçi geçinenlerin hepsi cahil ve kupkuru”… “Sağlarla beraber değilim, çünkü sağ şarktır ve şark bizi daima yutmağa, içimizden doğru yutmağa hazırdır. Eğer bir Barres, bir Maurras, bir L. Daudet gibi insanlar olsaydı etrafımda iş değişirdi. Fakat Mehmet Akif’le (Ersoy) yol arkadaşlığı, Mümtaz’la (Turhan) fikir beraberliği, asla”… “Sağcı olmak çok güç hatta imkânsız. Evvela memleketimde en cahil ve budala insanlar sağcı. Yahut da aşikâr şekilde hain ve ahlaksız. Peyami Safa… Peyami Safa’dan daha iğrencine tesadüf edilir mi?”… “Sağ taraf beni kâfi derece kendisinden, kâfi derecede inhisarcı, kâfi derecede cahil görmüyor”.

 

Ünlü bir yazarın Günlükler’inde yukarıdaki satırlarla karşılaşsanız ilk bakışta ne düşünürsünüz? Yazarın siyasi konumu hakkında nasıl bir izlenime kapılırsınız? Genel eğilim bu verilerle yazarın bir solcu olduğuna kanaat getirmek olurdu herhalde. Çünkü siyaset, özellikle de modernleşme toplumlarında sıfır toplamlı bir oyundur. Sol gol atınca sağ da gol yemiş olur. Ya da tersi. Bu tür coğrafyalarda genel anlamda bir toplum, ulus mefhumu açığı neredeyse bir tür kader gibidir.

 

“Solcu gizli, musır ve cahil”… “Sola gelince!… Yarabbim bizde solcu muharrir, solcu şair, genç şair, sol adam, ileri adam, zühd, hamakat, cahillik. Ve hepsinden beteri yeni dil. Devrik cümle, tarihi inkârdan daha beter olan tarih bilmemek. Hiç kültürü olmamak”… “Sol bana düşman. Benim kültür seviyemde olanlar ise Frenklerde benden iyisini buluyorlar”.

 

Peki sevdiğiniz bir yazarın Günlükler’inde yukarıdaki satırları yazdığını gördüğünüz zaman aklınıza ilk ne gelir? Söz konusu yazarın hangi partiye oy verdiğini hayal ederseniz örneğin? Siyasetin sıfır toplamlı oyun olma özelliğini tekrar etmeme gerek olmaz sanırım. Eğer biri solu eleştiriyorsa muhtemelen sağcıdır. Elbette tersi de geçerlidir. Yani sağı eleştirenler de solcudur. Sağı eleştiren sağcılara ya da solu eleştiren solculara pek ender rastlanır. Her ikisini de eleştiren “futbolcular” ise bu dünyaya ait görülmezler genellikle!

 

Bir romanda iki farklı başkarakterin yukarıda alıntıladığım fikirleri sağ ve sol için ifade ettiğini okuduğunuzda kitabın yazarı hakkında ne düşünürsünüz? Yani yarattığı bir karakterle sağı, diğer bir karakterle solu eleştiren bir yazarı nasıl konumlandırırsınız? İşler biraz daha karmaşık hale gelir değil mi? Öncelikle yazar bir “futbolcu” olamaz! Siyasetle ilgilendiğini, sağı ve solu dert edindiğini söyleyebiliriz. Hatta bu konularda ciddi tecrübelere sahip olduğunu ileri sürebiliriz. Kendisini sağ veya solun birine ait hissetse bile, hem diğerini içerden görebildiğini hem de kendi mahallesine eleştirel yaklaşabildiğini söyleyebiliriz. Bu işin yazar ile metni arasındaki ilişkiye dair olan tarafı. Peki ya işin kamusal, toplumsal tarafı? Bu konuda ilk akla gelebilecek olan sağ ile solun birbirleri hakkında söylediklerinin doğru olma ihtimalidir. Yani her iki tarafta haklıdır. Ama sadece diğer tarafa getirdikleri eleştiriler konusunda.

 

Konuya yakın olanlar yukarıda yaptığım alıntıların Tanpınar’ın Günlükler’inden olduğu çoktan fark etmişlerdir. Hem sağ eleştirileri hem de sol eleştirileri. Perspektif’te geçen hafta yazdığım “Tanpınar Okuma Standartları Enstitüsü” başlıklı yazıda da belirttiğim gibi bir yazarın doğrudan ifade ettiği kişisel görüşleriyle, yazdığı romanlardaki karakterlerin ifade ettiği fikirleri birbirilerinden ayırt edebilmek gerekir. Daha da somutlamak gerekirse Tanpınar’ın siyasi görüşleriyle ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorsak Huzur’da İhsan ve Mümtaz’ın söylediklerinden daha çok yazarın yukarıda alıntıladığım Günlükler’indeki doğrudan görüşlerine itibar etmemiz gerekir. Yazarla karakteri arasındaki dolayımı asla gözden kaçırmamak lazımdır.

 

İzin verirseniz Tanpınar’ın Günlükler’inden alıntı yapmayı sürdüreyim. Tanpınar’ın muhtemel siyasi görüşlerini anlamak amacıyla:

 

“Ben ne sağdanım ne de komünist veya declaré sempatizanıyım. Sadece demokratım, mümkün olursa, demokrat sosyalist bir teşekküle girerim ve memnun olurum. Fakat böyle bir teşekkülün mesuliyetini de üzerime almam. Türkiye’de sosyalist parti, ancak komünist partinin açılmasıyla kabildir. Aksi takdirde komünistler içeriye dolar ve memleketi yahut o partiyi ve efradını zarara sokarlar”… “‘İkinci Cumhuriyetin Eşiğinde’ diye bir makale yazmak istiyorum”… “Gariptir ki eserimi sathi okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım –Huzur ve Beş Şehir– hilafında sola kayıyorum, solu tutuyorum. Solculara göre ise ezandan, Türk musikisinden, kendi tarihimizden bahsettiğim için ırkçıların değilse bile, sağcıların safındayım”.

 

Tanpınar Ne Değildir?

 

Bu alıntı bölümünü okuyunca Tanpınar’ın ne olduğuna dair biraz daha net fikirler edinebiliyoruz bence. Bu anlamda önceki alıntılar da Tanpınar’ın ne olmadığına dair görüşleri olarak değerlendirilebilir artık. Burada Tanpınar öncelikle sağcı ve komünist olmadığını ifade ediyor. Ardından demokrat olduğunu vurguluyor. Komünist olmayan, kendi deyimiyle “demokrat sosyalist” bir teşekküle dâhil olabileceğinden dem vuruyor. Hatta Tanpınar gerçek bir sosyalist partinin mümkün olabilmesi için legal bir komünist partinin varlığının şart olduğunu da ima ediyor. Aksi takdirde bütün komünistlerin onun “demokrat sosyalist” dediği partiye üşüşeceğinden endişe ediyor. Bir başka cümlesinde ise “İkinci Cumhuriyetin Eşiğinde” başlıklı bir makale yazma arzusundan söz ediyor.

 

Bu mevcut verilerle Tanpınar’ı siyaseten nasıl konumlandırabiliriz? Öncelikle “İkinci Cumhuriyet” meselesini ele alalım. Bu kavramın Türkiye’de ne anlama geldiği, siyaseten hangi kesimleri temsil ettiği, aynı nedenle hangi kesimlerin bu kavrama alerjik olduğu ortadadır. Sizleri gündelik siyasetin terimleriyle düşünmeye zorlamak istemiyorum. Bana en ilginç gelen ise “İkinci Cumhuriyet” kavramını Türkiye’de belki de ilk kez Tanpınar’ın kullanmış olabilme ihtimali. Daha ilginci ise bunun şimdiye kadar ne Tanpınar ne de gündelik siyaset literatüründe pek dikkatleri çekmemiş olması. Bu size de ilginç gelmiyor mu?

 

Gelelim “demokrat” ve “demokrat sosyalist teşekkül” ifadelerine. Teşekkül solcuların örgüt dediği şey olsa gerek! Bu arada birden aklıma geldi: Yıllar önce cumhurbaşkanı olduğu dönemde rahmetli Süleyman Demirel’in televizyonda bir röportajını izliyordum. Bir ifadesi benim çok ilgimi çekmiş ve gülümsememe neden olmuştu. Genelde televizyon seyrederken pek nidalı bir insan değilimdir aslında. Mealen şöyle demişti Demirel: “Yıllar sonra anladım. Solcuların örgüt dedikleri şey bizim teşkilat dediğimiz şeymiş”. Yani örgüt kelimesinin doğrudan illegaliteyi çağrıştırması aslında Türkiye’nin demokratiklik seviyesinin düşüklüğüyle ilgili bir şeymiş. En azından ben böyle kanaat getirmiştim. Tanpınar’ın demokratlığını vurgulaması ve kendine en yakın siyasi konum olarak “demokrat sosyalist”liği anmasını bugünün terimleriyle nasıl değerlendirebiliriz? Anakronizm riskini göze alarak biraz şaka biraz ironiyle, hatta biraz da provakatif bir tutumla kendisinin bir tür “sol liberal” ya da liberal solcu” olabileceğini ileri sürebiliriz belki! Daha önce birçok yazımda Türkiye’de özgürlükçü solculara, Tanpınar’ın deyimiyle demokrat sosyalistlere liberal deme alışkanlığının oldukça yaygın olduğunu ifade etmiştim. Elbette Tanpınar meselesi mutlaka bu çerçeveye sığmak zorunda değil. Ancak ben Tanpınar’ın satırlarının ihtilalci, darbeci değil benim deyimimle hegemonyacı bir sosyalizme yakın olduğu şeklinde yorumlanabileceğini düşünüyorum. Yani yukarıdaki satırlardaki Tanpınar bir Bolşevik değil elbette ama ilgili literatürde “Batı Marksizmi” veya “Yeni Sol” denen çerçevelerle daha uyumlu gibi. Bir bakıma 19’uncu yüzyıl tarzında ihtilalci tarzda bir devrimci değil ama daha çok 20’nci yüzyıl tarzında hegemonyacı tarzda bir devrimci. Gramcsi aklıma geliyor hemen. Bir de Raymond Williams’ın “uzun devrim” kavramı.

 

Yazıyı en heyecanlı yerinde bitirdiğim için bana kızmayın lütfen. Yazının balığında  “I” ibaresi olduğuna göre bunun bir de “II”si olacağını tahmin etmeliydiniz. Haftaya bu konuya devam edeceğim. Aslında o yazıyı da yazdım bile. Sizin biraz sabretmeniz gerekecek. Bu arada ironik bazı sürprizlere hazır olmanızı da tavsiye ederim.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.