Tanpınar Tapu ve Kadastro Müdürlüğü – II

Bir ülkede üretilmiş edebi metinlerin anlamları, o ülkede edebi kamunun genişlemesi ve derinleşmesiyle birlikte değişime uğrayabilir. Tanpınar okur kamusu genişledikçe bu okurun eyyamcı okuma vasatı azalmaktadır. Yani siyasal/ideolojik filtrelerin etkisi düşmektedir. Okuyan zihnin metni daha geniş bir spektrumdan görebilme imkânı ortaya çıkmaktadır.

Okumaya başladığınız bu yazının ilk bölümü olan geçen haftaki Perspektif yazımda, Günlükler’inde kullandığı ifadelerden yola çıkarak önce Tanpınar’ın sağ hakkındaki eleştirilerini, sonra da sola yönelik eleştirilerini tartışmıştım. Ardından da yine Günlükler’de kullandığı “demokrat sosyalist teşekkül” ve “İkinci Cumhuriyet” ifadelerinden yola çıkarak Tanpınar’ı siyaseten konumlandırma denemeleri yapmıştım. Aslında bütün bunları şimdi okumakta olduğunuz ikinci yazıya altyapı oluşturabilmek için ortaya koymuştum. En sonda söylemem gerekeni yazının başında ifade etmem gerekirse, ben Tanpınar’ın özellikle yaşadığı dönemde mevcut olan siyasi hatlardan herhangi biriyle mutlak olarak özdeşleştirilebileceğini kesinlikle düşünmüyorum. Bunu büyük ihtimalle Tanpınar’ın yazdığı her satırı okumuş biri olarak söylüyorum. Ancak Tanpınar metninin siyasi tapusu ve kadastrosu tarihinin çok sorunlu bir tarih olduğunu da vurgulamak isterim. Bu yazıda özellikle üzerinde durmak istediğim de zaten bu. Yani Tanpınar metninin, bu metnin anlamının tapu ve kadastrosu.

 

Tanpınar’ın Günlükler’inde sadece sağ hakkında kullandığı sıfatları sıralayarak solcu bir Tanpınar imgesine ulaşmak o kadar da zor değildir. Yine Günlükler’de Tanpınar’ın bu sefer sol hakkındaki eleştirilerini öne çıkartarak sağcı bir Tanpınar figürü elde etmek de imkânsız değildir. Ama sonuç olarak bu tür girişimler, Tanpınar metninin bütününü kavramaktan aciz olacaktır. Bu tutumları ben biraz Huzur’daki İhsan’ın veya Mümtaz’ın repliklerinden yola çıkarak Tanpınar’a siyasi tapu çıkarma kolaycılığına benzetiyorum doğrusu. Türkiye olan Tanpınar’dır; İhsan ya da Mümtaz değil. Dolayısıyla benim geçen haftaki yazımda yaptığım “sol liberal” Tanpınar yorumu atıf yaptığım alıntıdan yola çıkarak ifade edilebilir ancak, Tanpınar metninin bütününden değil. Öte yandan aynı özeni uzun yıllar boyunca sağcı, muhafazakâr Tanpınar yorumu yapanların göstermemiş olduğunu da kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum.

 

Burada vurgulamak istediğim okurun, özellikle de kolektif bir okuryazarlık cemaatinin bir yazarın metninin anlam kadastrosunu yapabilecek olmasıdır. Daha önce yazdığım “Anlamın Kaderi” ve “Anlamın İkametgâhı” yazılarında değindiğim gibi bir metnin anlamı sadece yazarının niyet(ler)inin bir ortalaması değildir. Metin, anlam için bir kafes, bir hapishane de değildir. Okurun, hatta kolektif bir okuryazarlığın niyet(ler)inin bir metnin anlamının toplumsallaşmasında yazarın kendisinden bile daha etkili olabilmesi hiç de imkânsız değildir. Yakın zamanlara kadar Tanpınar yorumlarına egemen olan sağcı, muhafazakâr Tanpınar imgesinin ben biraz bu şekilde inşa olmuş olduğunu düşünüyorum. Bu bir komplo saptaması değil. Sadece Türkiye’de okuma niyetlerinin, kolektif okuryazarlık pratiklerinin söz konusu metinlerinin anlamlarının toplumsallaşmasındaki bence fazla aktif olan rollerinin altını çizmek istiyorum. Bence Türkiye’de metinlerin anlamlarına yönelik yorumlama girişimleri içinde aşırı yorumlar çok ciddi bir yer kaplıyorlar. Bir bakıma aşırı yorumlar, yorumları aşıyor! Zaten haddini zorlayan yorumlara aşırı yorum diyoruz.

 

Eyyamcı Okuma

 

Fikri kamusallığın yeterince geniş ve derin olmadığı, fikri üretimin cephe savaşları şeklinde cereyan ettiği bir ülkede bunun böyle olmasına fazla şaşmamak gerekir. Bu tip ülkelerde fikri bir kamu değil, paralel fikri kamular vardır. Buna uygun olarak da kanondan değil ikon(lar)dan söz edilebilir. Bu konuda daha önce defaten yazdığım ve söylediğim için fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Sadece Necip Fazıl ile Nazım Hikmet’in adını anmam yeterli olur sanırım. Bu tür toplumlarda bütün fikirler, bütün şiirler, bütün romanlar, bütün hikâyeler, bütün filmler siyaseten haklı çıkma savaşındaki işlevlerine göre kataloglanırlar, değer kazanırlar. Bu noktada tekrar Jameson’u ve onun ulusal alegori kavramını hatırlatmak istiyorum. Okuma pratiğinin öznesinin aklının bir yerinde hep birtakım niyetler vardır. Ben burada peşinen “kötü niyet” gibi bir kavram kullanmak istemem. Ama anlama dair hükümlerin çoğu zaman fazla peşin olabileceğini de belirtmeden geçemeyeceğin. Zaten yukarıda andığım aşırı yorumların fazlalığı tezi de buradan kaynaklanıyor. Boyumdan büyük bir laf etmek istemem ama ben Türkiye’de okuma pratiklerinin fazla eyyamcı olduğunu düşünüyorum. Bilindiği gibi eyyamcılık Türkçede genelde futbol hakemlerine yönelik kullanılan bir eleştiri biçimidir. Ama aslında sol jargonda çok sık kullanılan “oportünist” ifadesinin tam karşılığıdır. Eyyamcı okumalar edebi metinlerin anlamlarını, değerlerini siyasi faydaya indirger. Metinlerin kadastrosunu yapmak, yazarlara birer siyasi tapu çıkarmak bu zihnin önceliğidir. Yazarların metinlerinden daha fazla önemsenmesinin ana nedeni budur. Olumlu ya da olumsuz tepkilerin aşırılığının sebebi de budur. Bu ülkede metinler ikiye ayrılmıştır hep: Bizden olanlar ve onlardan olanlar! Yorumların çoğunun aşırı olduğunu bu nedenle söylemiştim zaten!

 

Bir metni kendi bütünlüğü içinde, yazarın diğer yapıtlarıyla bir arada okuyabilme yeteneği fazla gelişmemiş gözüküyor Türkçe okuryazarlıkta. Bazen bir paragraftan, hatta bir cümleden olur olmaz yerlere varabilen yorumları görebiliyoruz. Bu aslında okuma filtrelerinin fazla siyasal/ideolojik kullanılmasından kaynaklanıyor sanki. Okuma sürecinde mutlaka bir siyaset/ideoloji, bir lider/şeyh hep yanımızda gibi. Süper egolar, egoları hep aşıyor!

 

Etkisini Yitiren Siyasal/İdeolojik Filtreler

 

Tanpınar ve metinleri de çizmeye çalıştığım bu çerçevenin istisnası değil. Sağcı, muhafazakâr Tanpınar tapusunda yazarın kendisinin niyetinden, ürettiği metinlerin anlamından daha çok Türkiye okuryazarlığının eyyamcı okuma tarzı rol oynamıştır. Tanpınar okur kamusu genişledikçe ve Tanpınar okuryazarlığı Türkiye’nin mevcut siyasi paralel kamularını aşmaya başlayınca, aşırı yorumlar dengelenmeye başlamıştır. Son yıllarda Tanpınar’ın ve metinlerinin anlamı konusunda fikri kamuda bir dönüşüm olduğunu görmemek imkânsız. Peki bu değişim nereden geliyor? Tanpınar Aşiyan’daki istirahatgâhında yatmaya devam ediyor. 1962 yılından beri. Tanpınar’ın kitaplarının yeni baskılarında metinler değişmedi. Eğer bugün bu metinlerin ve dolayısıyla Tanpınar’ın anlamı değişiyorsa, bunda en önemli rol okuryazarlığın niyetinin dönüşmesine yazılmalıdır. Dolayısıyla bir ülkede üretilmiş edebi metinlerin anlamları, o ülkede edebi kamunun genişlemesi ve derinleşmesiyle birlikte değişime uğrayabilir. Tanpınar okur kamusu genişledikçe, bu okurun eyyamcı okuma vasatı azalmaktadır. Yani siyasal/ideolojik filtrelerin etkisi düşmektedir. Okuyan zihnin metni daha geniş bir spektrumdan görebilme imkânı ortaya çıkmaktadır.

 

Okur kamularının genişlemesi ve çeşitlenmesi aynı zamanda kanonlaşmanın başladığına da delalet eder. En azından Sabahattin Ali ve Ahmet Hamdi Tanpınar için bunun rahatlıkla söylenebileceğini düşünüyorum. Sabahattin Ali’nin sol okur kamusuna, Tanpınar’ın ise sağ, muhafazakâr okur kamusuna artık sığmadığı aşikârdır. Elbette bu söylediklerim bilimsel araştırmalarla test edilmeye ve doğrulanmaya muhtaçtır. Benim yorumum, bu yazarların satış rakamlarına, kişisel ve çevresel gözlemlere dayanmaktadır sadece. Örneğin adını andığım yazarların kitaplarının bu kadar çok satması genellikle popülerleşme kapsamında değerlendirilerek küçümsenmektedir kimi çevrelerde. Elbette popülerleşme olmadan kanonlaşma olmaz, olamaz. Böyle düşünenlere, bu yazarların yıllar önce vefat ettiğini ve metinlerin bugünkü popülist addettikleri dünya için yazılmadığını hatırlatmak isterim. Ayrıca her şeye rağmen Türkçe okuryazarlığının nicelik ve nitelik olarak genişlediğini, çeşitlendiğini, derinleştiğini de göz ardı etmemek lazımdır. Üstelik yeni okurlar, eski okurlarla aynı okuma filtrelerine sahip olmak zorunda değillerdir.

 

“Ne sağcı ne solcu”… “Yarabbi ne kadar yalnızım”… “O halde? Sadece entelektüel ve yalnız başına”. Evet bu satırlar da Tanpınar’ın ve yine Günlükler’inden. Görece yeni Tanpınar okur kamusunun, eskisine nazaran yukarıdaki Tanpınar satırlarına daha fazla değer atfettiği belki söylenebilir. Bu okurlar Tanpınar’ı sadece Türkiye’nin bir bölümüyle bağlı olarak değil, Türkiye’nin bütünüyle alakalı olarak okumaktadırlar. Bu da anlam algoritmalarını tümüyle değiştirmektedir. Tanpınar’ın ve metninin anlamının tapu ve kadastrosunda bir tür devrim yaşanmaktadır. Belki de Tanpınar’ın “Bir gün elbette bana dönecekler. Fakat ne zaman?” serzenişini, “Bir gün elbette beni başka türlü okuyacaklar ve anlayacaklar. Fakat ne zaman?” diye okumanın vakti gelmiştir artık.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.