Tasarruf Tedbirlerinin Ekonomi Politiği: 17 Mayıs Tedbirleri
Tedbirlerin ciddiyetle belirlenmesi, tavizsiz uygulamaya sokulması ve reformlarla bunların mali anlayış haline getirilmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi durumda, siyaseten günü kurtarmak veya topluma tedbir alınıyor izlenimi vermekten öteye giden sonuçlar elde edilemeyecektir.
Bu yazıda, ilan edilen tasarruf tedbirlerinin nelerden oluştuğuna değinilmemektedir. Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından açıklanan tedbirler 17 Mayıs 2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genelgesi olarak Resmî Gazete’de ilan edildi. Herkesin malumu olan tasarruf tedbirlerinin tek tek neler olduğunun incelenmesinden ziyade (17 Mayıs tedbirleri özelinde) tedbir programlarının ekonomi politik incelemesi bu yazının konusunu oluşturmaktadır.
Ekonomilerde meydana gelen mali krizler neticesinde gerekli görülen birtakım tedbirlerin alınması genellikle kemer sıkma politikalarından oluşmaktadır. Beklenti oluşturmak suretiyle ekonominin yönlendirilemeyeceği bir aşamada artık kaçınılmaz olarak başvurulan bu tedbirler birkaç şekilde uygulama alanı bulmaktadır. Harcamaların azaltılıp disiplin altına alınması, vergilerin artırılması veya başka gelir kaynaklarının yaratılması. Hükümetler genellikle başka gelir kaynağı varsa bu yolu tercih eder ve ilk aşamada mali kriz vatandaşlara yansıtılmadan çözüme kavuşturulur. Eğer bu kaynaklar önceden kullanılmışsa da bu sefer vergilerin artırılması yoluna gidilir; ancak burada da ağır vergi yüklerinin politik sonuçları olacağı aşamada durulur. Bu durumda kamu harcamalarının azaltılması kaçınılmaz olarak gerekli görülür. Diğer taraftan, hangi harcamaların azaltılacağının belirlenmesi önem arz eder. Zira bazı alanlarda azaltılmaya çalışılan harcama miktarının hem toplumsal hem de ekonomik açıdan olumsuz sonuçlar doğurması ihtimal dahilindedir.
Dünya iktisat tarihi incelendiğinde gelişmiş veya gelişmekte olan tüm ülkelerde yüzyıllardır süregelen krizlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu tarihsel birikim, krizler ve nedenleri konusunda geniş bir literatürün oluşmasına katkı sağlamıştır. Nitekim yöneticiler ve politika yapıcılar bu birikimden faydalanarak, krizler henüz oluşmadan hassas ve dengeli araçlarla/kararlarla önleyici politikalar uygulamayı tercih etme yoluna gitmişlerdir.
Osmanlı’dan Türkiye’ye Mali Tedbir Sorunu
Türkiye’de de durum farklı değildir. Ülkenin çeşitli dönemlerinde farklı sebeplerden kaynaklanan krizler ortaya çıkmıştır. Bu hususun geçmişi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar götürülebilmektedir. Mali sorunları gündeme getiren ve harcamaların azaltılması gerektiğini ifade eden bazı devlet adamlarının tepkiler üzerine öldürülmeleri dikkat çekicidir. Güçlü bir siyasi yönetimle desteklenmedikçe böyle tedbirlerin başarısız olacağı sonraki dönem uygulamalarında görülmüştür.
Devletin ağır mali bunalım dönemine girmesi ve önce mali bağımsızlığının, ardından siyasal bağımsızlığın ortadan kalkmasına yol açan uygulamalar imparatorluğun parçalanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu anlayış 1950’li yıllardan sonra da devam etmiştir. Şöyle ki, mali sorunların çözümü noktasında mali yönetim tedbirleri uygulama noktasında yetersiz kalmış ve ancak dışardan gelen müdahalelerle (IMF gibi) işler yoluna koyulmak istenmiştir.
Dışardan gelen bir baskı olmaksızın, iç mekanizmalar kullanılarak gerekli önlemlerin alınmasının siyasi, mali, sosyal ve iktisadi maliyeti daha düşüktür. Bu tespit hem Osmanlı’da hem de Cumhuriyet tarihindeki gelişmelerle sabittir. Dolayısıyla tedbirlerin ciddiyetle belirlenmesi, tavizsiz uygulamaya sokulması ve reformlarla bunların mali anlayış haline getirilmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi durumda, siyaseten günü kurtarmak veya topluma tedbir alınıyor izlenimi vermekten öteye giden sonuçlar elde edilemeyecektir.
Perşembe’nin Gelişi: 17 Mayıs Tasarruf Tedbirleri
Türkiye’nin yakın tarihine kadar uygulamaya sokulan tasarruf tedbirleri ağırlık olarak dışardan gelen talepler doğrultusunda hayata geçiriliyordu. Son dönemlerdeki tedbirler ise yönetimin tasarrufuyla uygulamaya sokulmaktadır. Genellikle birbirine benzer hususları ihtiva eden tasarruf tedbirlerinin sonuncusu 17 Mayıs 2024 tarihinde Resmî Gazete’de ilan edildi. 17 Mayıs tedbirleri; daha kapsamlı olması, alınacak tedbirler konusunda istisnalara neredeyse hiç yer vermemesi ve somut hedefler içermesi bakımından diğerlerinden ayrılmaktadır. Örneğin, önceki tedbirlerde Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı (örtülü ödeneğin kullanıldığı yer) muaf tutulmuştu. 17 Mayıs tedbirlerinde bu muafiyet da kaldırıldı. Bir diğer ayırt edici yönü ise doğrudan hükümet tarafından desteklenmesidir. Tedbirlerin hem Hazine ve Maliye Bakanı hem de Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından birlikte ilan edilmesi hükümetin konuyu sahiplenmesini göstermek bakımından önemlidir.
17 Mayıs tasarruf tedbirlerinin hedeflediği alanlar kamunun en fazla harcama yaptığı alanlar olması bakımından önemlidir. Önceki dönemlerde çıkarılan tedbirlerde de benzer alanlara yoğunlaşıldığını söylemek mümkündür. Taşıtların alınması-kiralanması, temsil ağırlama giderleri, kamu servis hizmetleri, personel giderleri gibi konularda alınacak tedbirler daha önce de gündeme getirilmişti. Örneğin çok fazla gündeme gelen ölüm, istifa veya görev genişlemesi gibi durumlarda kamu personeli alınacağı ve bunun dışında personel alınmayacağı hususu 2021 yılındaki tasarruf tedbirlerinde de kararlaştırılmıştı. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Hükümet gelecekle ilgili önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini kavramış ve tasarruf tedbirlerini ilan etmişti. Ancak bu tedbirlerin uygulanamaması arzulanan sonucun alınmasına engel oluşturmuştur.
17 Mayıs tedbir programının tüm kamu kesimini kapsayacak şekilde hazırlanması ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması noktasında kurumda şahsi görevlendirmelerin yapılarak işlem sonuçlarının raporlanması ayırt edici bir başka yönünü oluşturmaktadır. Bu konudaki sorumluluk, 5018 sayılı Kanun’a uygun olarak, üst yöneticilere verilmiştir. Ancak önceki tasarruf tedbirlerinde olduğu gibi bunda da zorunluluk hallerinde bakanlıklarda ve bağlı, ilişkili idarelerde Cumhurbaşkanlığı’ndan, il özel idarelerinde İçişleri Bakanlığı’ndan ve belediyelerde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’ndan izin alınarak harcama yapılabilmesi, tedbirlerin gevşemesi gibi bir ihtimali gündeme getirebilecektir.
Alınan tedbirlerin yasal düzenlemelerle desteklenmemesi önemli bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Nitekim mevcut durumda alınan önlemlerin uygulanması noktasında yapılacak şey ödeneklerin sınırlandırılmasıdır. Bunun dışında hareket edenlere yönelik bir yaptırımın uygulanabilmesi için yasal düzenlemenin olması gerekmektedir. Bir başka husus ise alınan tedbirlerden bağımsız ancak uzun dönemde daha istikrarlı bir mali yapı için düzenlenmesi gereken başka hususlar bulunmaktadır. Öncelikle şunu belirtmekte yarar bulunmaktadır: Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra mali alanda yürürlüğe giren (bütçe, borçlanma ve harcamayla ilgili) hukuki düzenlemelerin dünya standartlarında olduğu söylenebilir. Ancak birçok mali yılda mezkûr düzenlemelerde yer alan hususlara uyulmadığı görülmektedir. Genelde ya sıkı bir yasaklama olmadığı için ya da geçici kanun maddeleriyle belirlenen kuralların dışına çıkılmıştır. Diğer taraftan, devletin icap ettiği durumlarda daha hızlı karar vermesini ve harekete geçmesini sağlamak için getirilen istisnai uygulamalara sık başvurulması da benzer sorunların çıkmasına yol açmıştır. Bu husus tasarruf tedbirleri içinde de görülebilmektedir. Örneğin, zaten yasal düzenlemeler gereği ödenek üstü harcama yapmak yasaktır ve genel bütçeli idarelerin harcama programlarına göre, özel bütçeli idareler ile sosyal güvenlik kurumlarının ise finansman programlarına göre harcama yapması gerekmektedir. Bu hususlar kanunla hüküm altına alınmış olmasına rağmen tasarruf tedbirlerinin içinde yer alması düşündürücüdür.
Bu bakımdan, tasarruf tedbirlerine başvurulmaksızın mevcut sınırlamalara uyulması durumunda dahi önemli mali kazanımların elde edilmesi mümkündür.