Tufan’dan Sonra Filistin’de Ne Bekleyebiliriz?

Aksa Tufanı’ndan sonra masadaki seçeneklerden biri olduğuna yönelik işaretler verilen kara harekâtı iddia edilen ölçüde yapılacaksa, bu durum her iki taraftan da çok kayıp olacağı anlamına geliyor. Bu kayıpları Filistin toplumu tolere edebilecekken İsrail toplumu etmeyecektir.

aksa tufanı

İsrail, Hamas’ın Aksa Tufanı adını verdiği saldırılarına daha çok sivil öldürerek ve zaten abluka altına aldığı Gazze’yi bu kez açlığa mahkûm ederek mi, yoksa içine kara harekâtını da alan çok daha geniş boyutlu bir seçeneği uygulamaya koyarak mı “yanıt” verecek? Güvenlik analistlerinin, jeopolitik uzmanlarının, özel askeri şirketlerin, uluslararası finans piyasalarını yakından takip edenlerin ve elbette bir günde, bütün meselelerde olduğu gibi Filistin meselesinin de bütün girift ayrıntılarına vakıf olan Türk televizyonlarının uzman yorumcularının gündemi bu.

 

Eğer Gazze’nin zaten alıştığı, dünyanın da kanıksadığı birinci seçenek uygulanırsa mesele yok. O zaman İsrail yönetiminin bir süre sonra ikincil aktörlerin de masada olduğu diplomatik görüşmelere geri döneceğini ve İsrail toplumunun çökmeye yüz tutan psikolojisini güçlendirmek için çalışmalara başlayacağını düşünebiliriz. Ama İsrail’in Haaretz gazetesinin alay ederek “Engin siyasi deneyime ve yeri doldurulmaz güvenlik bilgeliğine sahip” diye sıfatladığı Başbakan Netanyahu, ikinci seçeneği uygulamayı düşünürse ne olacak? Yani İsrail’in 300 bin yedek askeri göreve çağırması öncekiler gibi bir taktik girişim değilse (2012’de 57 bin yedek asker göreve çağrılmış ve Gazze sınırına yığınak yapılmıştı. Ancak bu, bir kara harekâtına dönmedi) ve gerçekten bu askerler Gazze’ye bir kara harekâtı için kullanılacaksa? O zaman bölgede yeni alt çatışma süreçlerini de beraberinde geleceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok.

 

Üçüncü İntifada mı?

 

Bu durumun “üçüncü intifadayı” tetikleme riski (kimine göre fırsatı) taşıdığını söylemek gerek. Bu yeni süreç sadece Hamas-İsrail arasında olmayacak. Hamas ya da İslami Cihad dışındaki diğer grupların da silahlarını şimdiden yağlamaya başladığını düşünebiliriz. Filistin direnişinde son yıllarda dikkat çeken, gerek Filistin’de yaşayan gerekse de diasporadaki Filistinlileri yoran geleneksel Filistin siyasetinin bir parçası olmadığını açıklayan, genç militan yapısı ve sarsıcı eylemleriyle adından söz ettiren ve “direnişin” lokomotifi olma iddiasındaki “Aslanlar Yuvası” örgütünün ya da sol fraksiyonların ve bu fraksiyonların alt fraksiyonlarının intifadayı Batı Şeria’ya taşıyacak olmaları kesin. Üçüncü intifada, öncekiler gibi İsrail içinde Filistinli örgütlerin çeşitli yöntemlerle yapacakları saldırılara farklı bir zemin de sunacaktır. 

 

Üstelik alan savunmasının saldırıdan daha az maliyetli olduğunu, 2,5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Gazze’ye girecek düzenli İsrail birliklerinin bu çaptaki bir şehir savaşı için deneyiminin olmadığını, İsraillileri tünellerde bekleyen, şehrin her sokağını, nereyi nasıl tuzaklayacaklarını iyi bilen savaşçıları da hesaba katarsak, bu olası harekâtın İsrail açısından hiç de kolay geçmeyeceği anlayabiliriz. 2014’te de öyle olmuştu. Hamas tünellerini yok etmek isteyen İsrail ordusu o yılın Temmuz ayında Gazze’ye bir kara harekâtı başlattı. Gazze’ye 3 kilometre kadar giren İsrail ordusu iki hafta sonra geri çekildi. Aksa Tufanı’ndan sonra masadaki seçeneklerden biri olduğuna yönelik işaretler verilen kara harekâtı iddia edilen ölçüde yapılacaksa, bu durum her iki taraftan da çok kayıp olacağı anlamına geliyor. Bu kayıpları Filistin toplumu tolere edebilecekken İsrail toplumu etmeyecektir. Ayrıca bu olası harekât İsrail açısından aynı zamanda Lübnan Hizbullahı’ndan gelecek hamleler için de daha çok tetikte olunması gerektiğini gösteriyor ve Lübnan’daki silahlı Filistinli örgütlerin gerek Filistin’de gerek Lübnan’da gerekse de başka ülkelerde İsrail hedeflerine saldırmak için hazırda beklediği biliniyor. Yani İsrail’in bu savaşı birden çok cephede vermesi gerekiyor. Üstelik bu, hem askeri hem de siyasi olarak başka ülkeleri de doğrudan etkileme potansiyeli taşıyan bir harekât olacak. 

 

Arap Ülkelerinin Tutumu Ne Olacak?

 

Suudi Arabistan bir süredir İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için bir süreç yürütüyor. Gazze’nin yeniden işgali, Arap dünyasında zaten var olan İsrail nefretini bir parça daha körükleyecek. Bu da geniş Arap sosyolojisindeki imajını önemseyen Suudi Arabistan’ın müstakbel kralı Muhammed bin Selman’ın İsrail’le yürüttüğü bu “normalleşme” sürecini uzun bir süre çözülmemek üzere derin dondurucuya kilitleyeceği anlamına geliyor. Muhammed bin Selman, böyle bir aşamada İsrail ile yol yürümenin getireceği itibar kaybı riskini satın almayacaktır. Aynı şekilde, İbrahim Anlaşmaları’nın diğer Arap taraflarının da benzer bir tutum takınacak olmaları muhtemel. 

 

Öte yandan böyle bir işgal girişimi, yüzbinlerce Gazzeliyi gidebilecekleri tek yer olan Mısır’a itecek. Kahire zaten öteden beri bu endişeyi taşıyor ve Gazze’ye yönelik abluka ve ambargonun kalkması için kurduğu mekanizmanın işler durumda kalması için aylardır uğraşıyor. Zaten ekonomik sorunlarla baş etmeye çalışan Mısır’ın, İsrail’in böyle bir işgalinden doğacak maliyete katlanmamak için hamlelerini genişletmesi beklenebilir. 

 

Bütün bunları göz önünde tutarsak, Gazze’ye yönelik fiili bir işgal girişiminin yaratacağı komplikasyonların İsrail’in canını daha çok sıkacağından bahsedebiliriz. Şimdiye kadar İsrail, orantısız güç kullanarak Hamas’ın şiddet kullanma iradesini kırmak istedi. Ancak bu strateji başarısız oldu. Aksa Tufanı, Tel Aviv’i, “kısa süreli bir işgal”le birlikte Gazze’de bir “hükümet darbesi” seçeneğine itebilir. Ancak bu durum Filistin toplumu açısından meşruiyet tartışmalarını beraberinde getireceğinden uzun ömürlü bir seçenek olmayacaktır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.