Tüm Zamanların En İyisi Olabilmek
“Tüm zamanların en iyisi” dendiğinde, jimnastik tarihinin efsane ismi Simone Biles ve atletizm kadınlar maratonunda harikalar yaratan Sifan Hassan akla ilk gelenlerden. Hem kişilikleri hem mücadeleleri hem de neticede elde ettikleri başarılarla…
İngilizcede bir alanda en iyi olanlar için “G.O.A.T” kısaltması kullanılır. Türkçe karşılığı, “tüm zamanların en iyisi”. Aynı zamanda bu kısaltma, İngilizce “keçi” anlamına geliyor. Ne de olsa başarmak için biraz da keçi inadı gerekiyor.
“Tüm zamanların en iyisi” olmak, maddi çıktılarla, başarılarla, insanlığa katkılarla, ödüllerle, madalyalarla tescil edilen bir üstün rütbe aslında. Türkiye’de kendi alanlarında “tüm zamanların en iyileri”nden bolca var.
Hele -hayal bu ya- günün birinde ülkedeki tüm çocuklara ücretsiz okul yemeği sağlayacak, çocuk işçiliğini sonlandıracak, çocuklara onurlu bir yaşam standardı sunacak, nitelikli ve çağdaş standartlarda bir kamusal eğitim tesis edecek türden bir yönetim, “tüm zamanların en iyisi” olacaktır.
Bu yaz döneminde Olimpiyatlar’la haşır neşir olmamızdan kaynaklanıyor olsa gerek, “tüm zamanların en iyisi” dendiğinde Simone Biles ve Sifan Hassan akla ilk gelen isimlerden.
Jimnastik tarihinin efsane ismi Amerikalı Simone Biles ve atletizm kadınlar maratonunda harikalar yaratan Sifan Hassan, tam da bu kısaltmanın hakkını veren nadir sporculardan… Hem kişilikleri hem mücadeleleri hem de neticede elde ettikleri başarılarla…
“Keçi Kadınlar”
Hatta Simone, G.O.A.T kısaltmasına gönderme olarak gümüş keçi kolyesini takmayı hiç ihmal etmiyor.
Öz annesi Shanon (52) alkol ve madde bağımlılığıyla mücadele ettiği, sürekli hapse girip çıktığı, Simone ve kardeşlerini yetiştiremediği, onları zaman zaman kasıtlı olarak aç bırakıp onlardan esirgediği yemeği sokaktaki kedilere verdiği için üç yaşında devlet koruması altına alınan, altı yaşındayken ileride kendisi gibi jimnastikçi olacak olan kardeşi Adria ile birlikte biyolojik anneannesi ve dedesi tarafından evlat edinilerek Ohio’dan Teksas’a götürülen, bunu yaşantısında bir dönüm noktası olarak alan ve evlat edinilmeseydi bugün herkesin tanıdığı Simone Biles olamayacağını itiraf eden 27 yaşındaki Simone Biles…
Sporda tacizden ırk ayrımcılığına dek her türlü zorluğa göğüs geren; beyaz kadınlar ve kız çocukları etrafında inşa edilmiş görsel ve ayrımcı standartlara meydan okuyan güçlü bir kadın…
392 numaralı yarış önlüğüyle Simone, istediği performansı sergileyemediği, kendi ifadesiyle “sigortalarının attığı”, mekân duygusunu kaybedip havada yönünü şaşırdığı kötü “twisties” vakalarına konu olan Tokyo Yaz Olimpiyatları sırasında birçok müsabakadan kendi isteğiyle çekildiğinde tüm dünyayı şoke etmişti.
“Twisties”, jimnastikçilere özgü olarak, bedenlerinin havada nerede olduğunu bilememelerine yol açan bir duygu… Özellikle de altın madalya kazanacağına daha sahneye çıkar çıkmaz herkesin emin olduğu bir jimnastikçinin böyle bir karar alması, nadir görülen bir durumdu.
Ancak o sırada Simone, tüm dünyanın gözü önünde zihinsel sağlığında ciddi bir kırılma yaşadı. Kendisini uçurumun kenarından aşağı kendi elleriyle itmek yerine, yarıştan çekilmeye karar verdi.
Görünmez hastalıkların ve engellerin, bir alanda tüm zamanların en iyisi olsa da yine de özünde “insan” olan birini yeterince sarsabileceğini gösterdi.
Hatta kendi ifadesiyle, o olimpiyatlardan sonra kendisine daha önceden “bir gram bile değer vermediğini” hissetmiş. Tüm dünyanın kendisi için sarf ettiği güzel sözlere rağmen yalnızca olabilecek en kötü eleştirileri işitiyordu, çünkü o sözler tam da kendisine dair en kötü korkularını yansıtıyordu.
Dolayısıyla bu sene Paris Olimpiyatları’nda sergilediği başarı, aldığı üç altın ve bir gümüş madalyanın yanı sıra, aslında yarım bıraktığı bir görevi tamamlama ve kariyerini sonlandırmak şöyle dursun yeni bir sıçramayla şahlandırma gayreti olarak okunabilir.
Simone Belgeseli
Netflix’te 17 Temmuz’da Simone Biles’ın Yükselişi isimli dört bölümlük harika bir belgesel film gösterime girdi. Kendisinin kişisel yaşantısı, zihinsel sağlığı ve antrenmanları arasında kurduğu dengeyi anlatıyor. Afişteki alt metin ise oldukça çarpıcı: İkon, Şampiyon, İnsan.
Filmin ilk bölümü, onu atlama pistlerindeki seyirlik halinden alıp zihninin içine sürüklenmemizi sağlıyor. Tıpkı zamanında efsane tenis oyuncusu Naomi Osaka hakkında çekilen belgeselde olduğu gibi, sporcuyu “insanlaştırıyor” ve ona karşı merhamet duymamızı sağlıyor.
Tokyo Olimpiyat Oyunları’ndan beri kendisini duygusal ve zihinsel olarak toparlama ve yeniden inşa etme sürecinden geçen, “Yaptığınız spordan keyif almıyorsanız başarılı olamazsınız. Kendinize odaklanmanız gerekir” diyerek kendi zihinsel bütünlüğünü yeniden inşa etmeyi önceleyen Simone, Paris 2024 Olimpiyatları’yla sahnelere harika performanslarıyla geri döndü ve kariyerine üç altın madalya daha ekledi.
Simone, en fazla altın madalya kazanan ABD’li jimnastikçi olarak tarihe adını bir kez daha yazdırdı. Kendisi ayrıca ABD Başkanı’ndan Özgürlük Madalyası alan en genç kişi olarak biliniyor. Paris Olimpiyatları’na kadar yedi Olimpiyat madalyası ve 30 Dünya Şampiyonluğu madalyasına sahipti.
Peki Simone’un bu yılmazlığının sırrı nerede? Tüm zorlu koşullara rağmen, çok katmanlı aile kökenlerindeki kopukluklara ve çocuk yaşta ihmal ve duygusal istismara uğramasına rağmen usanmamak, yeteneğinin ayrımına varmak, çok çalışmak, duygusal çöküşlerinde kendi kendine merhem olmak, kendini önemsemek, şans verildiğinde doğru fırsatı değerlendirmek ve duygusal yılmazlığını her daim güçlendirmek…
Öyle ki madde ve alkol bağımlısı bir annenin aç bıraktığı ve ihmal ettiği bir çocuk, yıllar sonra hapse atılan ve spor tarihinin en büyük taciz vakalarına “imza atmış” eski ABD Jimnastik ekibi doktoru Larry Nassar’ın kurbanı bir Simone var karşımızda aslında.
Açlıktan Olimpiyatlara
Simone Biles, çocuk açlığını iliklerine kadar yaşamış biri. Madde ve alkol bağımlısı olan annesinin çocuklarını devlet korumasına vermesinin ardından Teksas’ta yaşayan anneannesi Nellie Biles tarafından evlat edinilen Simon, kedileri hiç sevmemesinin sebebini şu şekilde açıklıyor: “Kardeşlerimle birlikte annemin yanında yaşarken, evin çevresinde dolanan bir kediyi anımsıyorum. Karnım zil çalıyordu, çok açtım. İnsanlar bu kediyi besliyorlardı ama benim yiyecek yemeğim yoktu. Sanırım kedileri sevmememin sebebini yıllar sonra anladım. Annem bile o sokak kedisini beslerken bizi aç bırakırdı.”
Altı yaşındayken bir kreş gezisi sırasında ABD’nin çocuk jimnastiğindeki marka okullarından Bannon’s Gymnastix’i gördükten sonra Simone’un gözü artık başka bir spor görmez olur. Bunun ardından 11 yıl boyunca antrenörünün gözetiminde bu sporu sürdürüp 2011 yılında “elit seviye”ye yükselir. Bu esnada ulusal ve uluslararası şampiyonalarda birincilikler ve madalyalar kazanmaya başlar.
Pandemi gölgesinde geçen ve jimnastikçilerin zorunlu olarak tıbbi maskelerle zar zor soluk alıp verebildiği 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’na kadar Simone’un çıtası hep daha yukarıya çıkar. Ta ki bu oyunlarda “zihinsel blok” engeline takılana dek… Mekânsal yönelimi kaybetmesine yol açan bu süreç yüzünden finallerde yer alamaz. Ancak kendisini birkaç sene içerisinde güçlü bir terapiyle toparlar ve 2023’te dünya şampiyonasına katılarak madalya sayısını 30’a çıkarır. Kendi ismini taşıyan jimnastik hareketleri, Uluslararası Jimnastik Federasyonu tarafından da onaylanır.
Koruyucu Aile Sistemi ve Çocukların Potansiyeli
Simone’un başarı sırlarından biri de, devlet koruması altına alındıktan sonra biyolojik anneannesi ve dedesinin yanında yaşamasını sağlayan koruyucu aile sisteminin işlerliği…
Simone, hâlihazırda ABD’de 1993 yılından beri faal olan Friends of the Children adlı STK’ya destek oluyor ve bu STK’nın faaliyetleri yoluyla, koruyucu aile yanında büyüyen çocuk ve gençlerin potansiyellerini keşfedip hayatlarının anlamını bulmalarında onlara yol gösteren etkinliklerde yer alıyor. Bunun için koruyucu aile yanında yaşayan her çocuk ve genç, bir mentörle en az 12 yıl boyunca eşleştiriliyor ve bu mentörün yönlendirmesi yoluyla söz konusu bireyin yetenekleri temelinde doğru sanatsal, sportif veya bilişsel faaliyetlere yönlendirilerek erken yaşta gizli potansiyelini güçlendirmesi sağlanıyor.
Bu proje sayesinde çocukların yüzde 93’ünün suça sürüklenmesi önlenmiş, yüzde 83’ünün liseden mezun olması sağlanmış, yüzde 98’inin de erken yaşta çocuk doğurmasının önüne geçilmiş.
Koruyucu aile yanında yaşayan çocuk ve gençlerin, bir mentör aracılığıyla istikrarlı ilişkilerden ve uzun vadeli bir kariyer yönlendirmesinden faydalanmasının, onların çok daha yılmaz, dirençli ve uzun vadede iyi olma halleri güçlenmiş bireyler haline geldiği de verilerle ortaya konmuş.
Jimnastikte bazı hareketlerin onun ismiyle anıldığı ve içlerinden bazılarının sadece kendisi tarafından yapılabildiği Simone’un köprücük kemiğinde, Amerikalı şair ve yazar Maya Angelou’nun bir şiirinden alıntı çok güzel bir dövme var: Ve halen yükseliyorum.
Simone, en dibe düştüğümüzde bile “iyi ve elit bir sporcu” olmanın ne anlama geldiğine dair toplumsal algıda değişim yapılabileceğini, önceki kazanımları sürdürmek için kişinin ruhsal sağlığını yeniden inşa etmek üzere hayata kısa bir süreliğine dur diyebileceğini gösteriyor.
Etiyopya’dan Hollanda’ya Koşan Sifan Hassan
Gelelim Hollandalı Sifan Hassan’a… Kendisi, bildiğiniz gibi, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda atletizm kadınlar maratonda, 2.22.55 derecesiyle olimpiyat rekoru kırarak altın madalya elde etti. Bu, uzun koşu tarihinde şu ana kadar elde edilmiş en çarpıcı rekorlardan biri.
Orta ve uzun mesafe koşularında uluslararası alanda sayısız rekor kıran Sifan’ın hikâyesi, engelleri aşma mücadelesini temsil ediyor. Etiyopya’dan kaçarak genç bir mülteci olarak sığınma talebinde bulunmak üzere Hollanda’nın Eindhoven şehrine gelen Sifan, çabası ve disiplini sayesinde yıllar sonra Eindhoven Atletiek’te başarılı bir kariyer yaparak pistlerde büyük başarılar elde etti ve Tokyo Olimpiyatları’nda 5.000 metre, 10.000 metre ve 1.500 metre yarışlarında sırasıyla iki altın madalya ve bir bronz madalya kazandı.
Sifan, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’nın güneydoğusundaki Adama’da doğdu. Çocukluğunu annesi ve büyükannesiyle bir çiftlikte geçirmesine rağmen 15 yaşında yeni ve daha iyi fırsatlar arayışıyla Hollanda’ya gitmeye karar verdi.
Ülkeye vardığında ilk yaptığı şey, kuzeydeki Zuidlaren belediyesine ait bir gençlik merkezinde konaklama imkânı bulmak oldu. Bu dönemde her gün ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. “Güneş ışığı almayan bir çiçek gibiydi” diye tanımlıyor yaşadığı bölgeyi…
Ardından bir hemşirelik kursuna katılmak üzere Eindhoven şehrine geldi. Burada tanıştığı yerel atletizm kulübüne üye olan diğer Etiyopyalılar, onun spora olan sevgisini ilham verici şekilde harekete geçirdi. O dönemde kulübün koç ekibinin başkanı olan Ad Peeters, “Kör bir at bile onun iyi bir koşucu olduğunu görebilirdi” diyor.
Yerel kulüp ve antrenörü de, onun bir atlet olarak tekniğini mükemmelleştirmek ve bacak ve kollarının koordinasyonunu geliştirmek için çabaladı. “Bacaklarım neredeyse kanıyordu” diye anlatıyor o süreçteki eğitimini. Birçok başarılı atletin yetiştiği Papendal Olimpiyat Eğitim Merkezi’nde çalışmalarını sürdürdü.
Güçlükleri Aşabilme Kolaylığı
Bu destekle, Etiyopya asıllı Sifan’ın hayatı hızla iyileşti; 2013 yılında Hollanda vatandaşlığı elde etti ve ardından antrenörleri onun yeteneğini ve potansiyelini fark ederek kendisini Papendal’daki elit Olimpik antrenman merkezine gönderdiler. Sonrası da malum: 2015’ten bu yana zengin bir madalya tarihi… Kendisi şu anda ABD’de yaşıyor ama halen Eindhoven Atletiek üyesi.
Hassan’ın en sevdiği sözlerden biri, Kur’an’dan alıntıladığı “Her güçlükle beraber kolaylık vardır”. Zorluklarla kolaylıklar iç içedir. Yeter ki kişinin içinde o zorlukları aşacak güç ve beceri olsun ve toplum da bunu sağlayabilecek kolaylıklar sunabilsin.
Zira Simone gibi onun da yetişme yılları hiç kolay geçmedi. Tüm zamanların en iyilerinin psikolojik sermayelerinin ve hatta “yaşam akülerinin” en önemli bileşenleri arasında işte bu yılmazlık ve mücadeleci ruh var. Doğan Cüceloğlu’nun “özgüven” sözcüğü yerine “öze güven” sözcüğünü kullanmasının da sırrı belki burada…
Zorlu yaşam şartlarından gelen çocuk ve gençlerin yapabilirliklerini mümkün kılan bir sistem bu açıdan kilit önemde. Bununla birlikte, sporun bile sınıfsal ve politik olabildiği ülkemizin aksine sportif kolaylıklara erişimde sınırların kalkması da çocukların ve gençlerin yapabilirliklerini ortaya çıkarıp potansiyellerini gerçekleştirmelerini sağlıyor.
Simone’un ve Sifan’ın bu çarpıcı örnekleri üzerinden Türkiye’de özellikle koruyucu aile yanında ve/veya devlet koruması altında yaşayan çocukların da mülteci çocukların da içlerindeki “tüm zamanların en iyisi” Simone’ları ve Sifan’ları ortaya çıkaracak adımlar atılması, projeler geliştirilmesi dileğiyle…